- 920 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eylül yağmuru arkası yarın 9. bölüm
Adana’ya ıslak bir eylül sabahı geldim. Otogarda yalnızdım.
Kendi kendime “artık kötü günler geride kaldı” diye söylendiğimi hatırlıyorum..
Başım sıcaktan ağrıyordu, yol yorgunluğundan olsa gerek başım kazan gibiydi,burnuma tuhaf kokular geliyordu, amma ne olursa olsun neşemi kaçıracak bir şey yoktu aslında.
Üzerinde bulunduğum toprak parçasına ne kadar hasrettim anlatamam.
Gri takım elbise ve altına siyah kundura şıklığımı tamamlıyordu.
Gözlerim ufukta, yağmur sonrası çıkan gökkuşağını izliyordu.
Ellerimde valizlerimle bir turist edası ile otogarda beklerken birden aklıma çocukluğum geldi. Babamla yaptığım Ankara seyahatini hatırladım,ne yıllardı, hastalığımda üzerime titreyen babam artık yanımda yoktu, ve koca şehirde tek başıma kalakalmıştım.
Gözlerim yaşarmaya başlamış,hüzün yağmuru yanağıma akar olmuştu.
Ne günler yaşamıştım aslında, ve ne kadar güzeldi çocukluğumuz yokluk vardı ama ailemizde bu kadar varlık yoktu bizim zamanımızda. Adım, adım ilerlerken iliklerime kadar ıslatan yağmurda acı küllerimi söndürmek istiyordum eylül yağmurunda.
Bardaktan boşanırcasına tekrar yağan yağmura inat gelen servisle beraber şehir merkezine doğru yola koyulmuştuk. Atilla altı kat köprüsüne geldiğimiz sırada ilk rastladığım belediye evleri otobüsüne binmiş ve heyecanla büyüdüğüm mahalleye doğru hareket etmiştim. O sırada benim hatırlamakta güçlük çektiğim ama beni tanıdığını fark ettiğim bir kadın karşıma geçmiş beni dikkatle süzüyordu. Birden kadına yönelip elimi uzatıp tokalaşmam gerektiğini hatırladım.
Sizinle tanıştığıma memnun oldum dedim.
Bu sözlerimden sonra;
-Beyefendi ama ben sizi tanımıyorum
diye beklenmedik bir tavır ile karşılaşmıştım.
-O halde bana neden pür dikkat baktığınızı bilmek istiyorum diye ekledim.
Konuşması bana pek yabancı gelmemişti doğrusu, sanki yıllar önce aramızda bir şey geçmiş gibi hislerimde kuşkular belirmeye başlamıştı.
Acaba, dedim kendi, kendime olabilir mi diye mırıldanmaya başlamıştım.
Ben bu şekilde düşüncelere dalmışken;
Adana’ya ilk seyahatiniz mi, diye bir suale maruz kalmıştım.
Evet onbir yıl sonra ilk seyahatim dememe kalmadı.
Ben onbir yıl dememle beraber gözlerinde yaşlar belirlemeye başladı.
Ağlıyorsunuz, sizi hüzünlendirecek bir cevap mı verdim?
Gözlerine baktığımda dışarıda yağan yağmura inat göz kapaklarındaki yaş yanağına süzülmeye başlamıştı, doğrusu olan bitene anlam vermekte güçlük çekiyordum.
Gözleri ağlamaktan kızarmıştı, üzerindeki elbise de bana birden pek eski ve çirkin görünmüştü. Gözlerimi onun gözlerine dikerek:
Yemin ederim ki sizi kıracak bir şey söylemedim diyerek kekelemiştim
Kendisini toparladığı anda ise can alıcı yanıt ile karşı karşıya kalmıştım.
Sizi yıllar önce kaybettiğim bir arkadaşıma benzetmiştim, dedi.
Biz bu şekilde konuşmaya dalmışken birden otobüs son durağa gelmiş, yolcular inmeye başlamıştı,daha sonra son sözlerimizle birlikte ayrılmıştık.
Sizde mi burada oturuyorsunuz, dedi
Evet, aslına bakarsanız bir çok anıyı geride bıraktığım bu mahalleye onbir yıldan sonra ilk defa geliyorum, dedim
Dilerseniz her zaman görüşebiliriz, dedim.
Bu teklifimden sonra reddedileceği hissine kapılmaya başladığım bir anda olumlu bir yanıt almıştım.
Neden olmasın dedi ve ayrıldık.
Ama heyecandan mı yoksa yorgunluktan mı olsa gerek tanışmayı unutmuştuk.
O sırada ayrıldığımız yere geri geldiğimde hayret verici bir olaya şahit olmuştum.
Pejmürde bir kıyafet içerisinde olan bir adam, genç kadının yanına gelmiş ağız dalaşına başlamıştı. Beni gören kadın yanıma gelerek;
Sizi gördüğüme ne kadar sevindim anlatamam dedi.
Neler oluyor burada dedim.
Aslında genç kadın gibi bu adamında siması bana bir şeyleri hatırlatıyordu.
Anladığım kadarı ile aralarında yıllar önce nihayet bulan bir ilişki vuku bulmuştu.
Aralarındaki diyaloglar bunun en açık tanığıydı.
O mimik ve konuşmalar bana bir çok şeyi anımsatıyordu, ama ne olduğunu çözememiştim. Zihnimi kurcalayan bu suallerin yanıtını son derece merak ediyordum. Kimdi bu adam ve genç kadın hayatımı, aklımı allak bullak eden bilmediğim sırları ne idi?
O sırada saat gece yarısını çoktan geçmiş, kendimi geçmişin karanlık sayfalarında küçük bir beyaz nokta gibi görmeye başlamıştım, fırtına öncesi limanda bekleyen bir gemi gibi nihayetini bilmediğim bir yolculuğa çıkmak için hayata demir atmıştım.
Bu iki kişinin hayatımı etkileyen sırları ne idi? Ne idi beni gecenin kör karanlığında bu zillete mahkum eden sebep ve neden bunlar benim hayatıma engel oluyordu?
Anlam veremediğim daha isimlerini bile bilmediğim bu insanların geçmişimde ne gibi bir alakası olabilirdi ki ?
Aklım bu gibi suallere yanıt ararken ilerden bir otomobil uzunları yakmış bize doğru geliyordu, yanımıza yaklaştığı sırada adamda bir tedirginlik göz ile görülebiliyordu.
Bu otomobil belirmeye başladığında adamda ki tedirginlik bir kat daha artıyordu.
O sırada yaklaşan otomobilin devriye gezen polis aracı olduğunu fark ettim.
İşte ne olduysa bu noktadan sonra oldu, otomobilin yanımıza yaklaşması ile birlikte adam hızlı adımlar ile uzaklaşmaya başlamıştı, kadın yardım istercesine anlamsız bir ifade ile gözlerimin içine bakıyordu. Doğrusu ben bu olan bitene anlam veremiyordum.
Anlamsız bakışların nazarında olduğum kadının gözlerine bakarak; -Tanıyor musunuz?
-Kimi?
-Sizi rahatsız eden bu adamı?
-Hani size otobüste bir şey demiştim, ilk karşılaşmamızda!
-Evet, siz11 yıl önce kaybettiğiniz arkadaşınıza benzetmiştiniz beni, ama bu adamın konumuzla, yani onunla ne gibi bir ilgisi olabilir ki?
O sırada kaçamak ve mahcup bakışlarla birlikte bana bütün olan biteni anlatmaya başladı,
-Aslına bakarsanız, onun bu olayla çok ilgisi var,
Bu diyaloglardan sonra aklımda şimşekler çakmaya başladı ve yanımıza yaklaşan ekiple birlikte koşar adımlarla yanımızdan uzaklaşması bana bütün gerçeği tüm çıplaklığı ile göstermeye yetmişti diye düşünürken:
Genç kadının sözleri ile irkildim.
-Daldınız, yine ne düşünüyorsunuz?
-Sanırım ne düşündüğümü tahmin edebiliyorsunuzdur,
-Evet, o adamla arkadaşınızın arasında bir şeyler olduğunu zannediyorum.
Bu sözlerimle olayın farkında olduğumu belirtmek istemiştim.
Bu arada gece yerini gündüze verme telaşında iken, ellerimde valizlerle kalakalmıştım.
Bütün bu yaşananlardan sonra geçmişe dair yaşananları bilmek için kadınla bir yerlerde oturup konuşmam gerektiğini düşünüyordum.
Kısa bir sessizlikten sonra;
-Eğer beni yanlış anlamasanız size bir teklifim olacak, dedim kekeleyerek.
-Tabi buyurun sizi dinliyorum, yoksa benim düşündüğümü mü düşünüyorsunuz?
-Dilerseniz sizinle maziye dair sohbet etmeyi teklif ediyorum, hem birbirimizi yakından tanıma imkanına sahip olabiliriz, hem de bütün bu olan biteni anlatırsınız, diye ekledim.
Bu tekliften sonra içimde sürekli ret edilme korkusu ile beklerken olumlu bir yanıt almıştım, dikkatimden kaçmayan bir şey daha olmuştu, aramızda duygusal bir yakınlaşma gözle görülebiliyordu, hem daha ismimizi bile bilmiyorduk.
Gecenin yerini gündüze bıraktığı bir anda yaklaşan bir taksiye bindik, birlikte Turgut Özal bulvarında bulunun bir kulübe girdik. Aslında bu gibi ortamlardan hiç haz etmezdim.
Ama olan biteni anlamak adına yapamayacağım bir şey yoktu.
Islak havanın verdiği serinlikle içerde bir masaya oturduk, bu arada geçte olsa tanışmak için ilk adımı atmaya hazırlandığım bir ara, benden önce davranıp,
Bütün bu yaşananlar için sizden özür diliyorum, dedi
Şimdi bunları bir kenara bırakalım, lütfedip kimliğinizi açıklarsanız memnun olacağım, dedim.
Yıllar önce kaybettiğiniz arkadaşınızın kim olduğunu, kendisi ile ne yaşadığınızı ve benimle ne ilgisi olduğunu bir, bir tüm gerçekleri anlatmanızı istiyorum, dememe kalmadı anlatmaya başladı.
-Ben Aysel, belediye evleri son durakta oturuyorum, başımdan bir evlilik geçti, bu evlilikten bir kızım var, şu an onunla birlikte yaşıyorum.
-Peki o adamın sizinle ne alakası var, dediğim zaman derin bir nefesle devam etti.
-Yıllar önce yine böyle bir eylül ayında yüzüncü yıl mahallesinde o arkadaşımı ziyarete gittim.
-Acı bir tesadüf örneği olsa gerek tam anlamıyla hatırlamıyorum, ben arkadaşımın evine doğru ilerlerken sokak başına geldiğimde bir cinayetin işlendiğine şahit oldum, eli bıçaklı o adam yanımdan koşarken beni gördü ve ne olduysa ondan sonra oldu.
Artık hayatımın korkulu rüyalarından biri haline geldi,
Bu anlattıklarını hayretler içerisinde dinlemeye başlamıştım, anlattığı her şey beni derinden etkilemiş olsa gerek kalbim ritmini yitirmiş bir şekilde çarpmaya, ellerim titremeye, başım dönmeye başlamıştı, bunu fark ettiği zaman telaş içinde kalmıştı.
-Neyiniz var?
-Yok, yok bir şey
-Sadece anlattıklarınız beni etkiledi,
-Kim bilir ne hayalleriniz vardı, arkadaşınızın yanına giderken.
-Anladığım kadarı ile o adam sizi rahat bırakmamış, peki o korkunç günden sonra ceza yatmadı mı?
Bu sorudan sonra sohbet daha bir koyulaşmaya başlamıştı, içerisindeki keder gözlerinden anlaşılıyordu
Islak bakışları bunun en açık ıspatı idi anlattıklarından ziyade bir kadının gözyaşları beni etkilemeye yetmişti, birden o yaşlı gözleri elimle silmeye başlamıştım, o sırada teselli oluyor gibi bir his vardı içimde. Bu hareketimden cesaret alarak karşımdan yanıma geldi ve başını omzuma dayayıp ağlamaya başladı.Çok kötü olmuştum, yarım saat süren bir süreden sonra hıçkırıklar içinde anlatmaya başladı.
-Aslına bakarsanız tek görgü şahidi olarak beni gördüğü için, mahkemeye giderken yeminler ediyordu, intikamdan söz ediyordu, belki siz o gece dönüp beni bulmamış olsaydınız,cümlesini bitirmesine izin vermeden ekledim.
-Sizi de öldürecekti,
Yaşlı gözlerle kekeleyerek “ evet ve o sırada devriye ekibinin gelmesi büyük bir şanstı benim için dedi.
-Bu şekilde konuşurken nihayet bulan sözlerinin ardından;
-Peki siz kimsiniz, yıllar sonra burada ne arıyorsunuz diye ekledi.
-Aslına bakarsanız aynı kaderi paylaşıyoruz, kaybolan geçmişimin peşindeyim, uzunca bir müddet gelmekle gelmemek arasında bocalıyorken bir ara son kararımı verip ne olursa olsun gitmem gerektiğini düşünüp pervasızca yola çıktım dedim.
Bu sözlerin ardından tebessüm bir tavır yüzünde belirmişti, gözlerimin içine bakarak sanki bir şeyler söyleyecek gibi bir hali vardı. Gözleri gülüyor, elleri titriyor giderek daha belirgin bir hal içine giren siması sanki bir başkasını bekliyor gibi girişe dalıyordu.
Bir müddet bu hallerini sessiz bir şekilde izledikten sonra;
-Af edersiniz sormayı unuttum, ne arzu edersiniz.
İsminizi, demesiyle birlikte kulüpte yankılanan bir kahkaha attı.
-Bağışlayın, gecenin yorgunluğundan olsa gerek unutmuşum.
-.Bendeniz Muhammed aslen Şanlıurfalıyım
-Demek Şanlıurfalısınız, ama hiç benzemiyorsunuz
-Evet bunu söyleyen ilk kişi değilsiniz.
-Ne işle meşgulsünüz ?
-Şu sıralar bir kitap çalışması yapma adına Adanada bulunuyorum, sizin anlayacağınız ben vuslat ilinde hasret çeken bir yazarım.
Ben yazarım dememle birlikte, az önce attığı kahkahayı hatırladığında yüzünü mahcup bir tavır aldı, bu her halinden belliydi, bu şekilde beklediğim bir anda söze başladı.
-Hayatımı anlatsam roman olurdu, dedi.
Çok çektiği her halinden anlaışıyordu, sanki dokunsan ağlayacak bir hali vardı, ağlamaklı gözlerle bana bakakarken ortamı biraz neşelendirmek ve güldüremek adına
-Anlatın bir roman çıkarabilirsem ne mutlu bana dedim
Bir sürede böyle devam eden konuşmalarımız gecenin yerini gündüze vermeye başlamasıyla birlikte yudumladığımız içkilerin ardından nihayet bulmuştu.
O gece birlikte bir otelde sabahladık, tabi ayrı odalarda
Sabah olduğunda kahvaltıya inmek için otel lobisinde buluştuk, dikkatimi çeken bir şey olmuştu.
Üstündeki kıyafet değiştikti, içinde bulunduğum sarhoşluktan ayılmak için resepsiyondan koyu bir kahve istemiştim, bu arada yanıma gelerek;
-Günaydın Muhammed bey
-Günaydın Aysel hanım
-Yenimi ?
-Hım ne yeni mi?
-Elbisenizi kastediyorum
-Unuttunuz mu?
-Neyi anlamadım
-Siz hediye ettiniz bunu bana
-İnanın hatırlamakta güçlük çekiyorum
-Alışkın değilsiniz galiba
-Neye anlamadım
-İçkiye, akşam siz dediniz hiç haz etmiyorum diye ,ama unutmanızı yadırgadım doğrusu
-Neyse bırakalım bunları, ne yapmayı düşünüyorsunuz, ?
-Önce kahvaltı, sonra, sonrasını bilmiyorum
Boş tavırları gündüzde devam ediyordu, anlam vermekte güçlük çekiyordum, ama kendimi ondan uzak durduramıyordum, beynimi kemiren düşüncelere inat gönlümde bir duygusallık hüküm sürüyordu.
Çok tuhaf duygular içindeydim, kaybettiğim onca yıldan sonra tekrar bu şehre gelip 11 yıl önceki duygular hakimdi gönlümde. Otelin kahvaltı salonunda güzel bir kahvaltıdan sonra artık vedalaşma zamanı geldiğini düşündüğüm bir ara çok şaşırdığım bir soru ile karşılaştım.
- Dilerseniz sizi evimde misafir etmek istiyorum, dedi
- Bilmem ki, sizce uygun olur mu?
- Evet neden olmasın lütfen bana karşı yaptığınız onca fedakârlıktan sonra sizi bir gece misafir etmem çok mu?
- Estağfirullah, fedakârlık ne demek, yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı, diye ekledim.
Aslında bu benim için fırsattı Aysel’i yakından tanıma adına kabul etmiştim.
Otelden ayrıldıktan sonra bir taksiye binip evine doğru yola çıktık.
O sırada zihnimi meşgul eden sorular bir, bir belirtmeye başladı
Acaba doğrumu yapıyorum yoksa yanlışlar seline kapılmış bir salmıyım diye düşünmeye başladığım bir anda beni dalgın gören Ayselin suali ile irkildim.
- Daldınız
- Sadece düşünüyorum
- Kimi? Mahsuru yok ise anlatır mısınız?
- Sizi düşünüyorum
- Hım beni mi?
- Evet, birde yaptığımın doğru olup olmadığını düşünüyordum
- Neden, ne yaptınız ki
- İlk karşılaştığım bir kadının evine gitmek doğru olur mu sizce?
- Neden doğru olmasın
- Bilmiyorum, peki komşular, kızınız ne der nasıl karşılar ?
-Siz hiç merak etmeyin, komşularımda kızımda hakkınızda suizan yapacak insan değildirler
Bu konuşmaları bana güven vermiş ve beni cesaretlendirmişti, ama bir yandanda yaptıklarıma bir mana veremiyordum.Bana ne oldu da böylesine yumuşak davranıp kendi kararlarımı uygulamaktan beni alıkoyuyordu.Ben her zaman için meselelere soğukkanlı bir biçimde yaklaşıyorken neden bugün böylesine düşüncesizce hareket etmiştim.Bu arada Ayselin problemi zihnime takıldı birden.Nasıl olacaktı, ne yapacaktı da bu sorunu kökünden halledecekti.Bir çok soru zihnime hücum ediyor ama bir türlü kesin sonucu bulduğuma inanmıyordum.Ancak bütün düğüm o geceki adamın bulunmasıyla ortaya çıkacaktı.Ayselin benden bir şeyleri sakladığı gün gibi aşikârdı.Ben düşünceler içerisindeyken tatlı bir ses ile irkilmiştim, dönüp baktığımda küçük bir kız çocuğu pantolon paçasından çekiyor ve bir şeyler söyler gibi ileriyi işaret ediyordu daha sonra gözden kaybolarak apartmana doğru uzaklaştı.Bu Ayselin sözünü ettiği kızı Buket olmakıydı. Bir ara evlerinin pencersinden Ayselin seslendiğini duydum.Ayselin sesi ile geçmişe yıllar öncesine dönmüş gibi bir his hakimdi hücerelerimde, bir şizofreni gibi geçmişimi arama yolunda bocalıyarak adım atıyordum.Emin adım diyemiyeceğim adımlarla hayat girdabında kaybolup gitmemek için beynimi kemiren düşüncelerle mücadele ediyordum.Bir müminin inziva sabrını gösretiyordum,kendimi o kadar boş ve çaresiz hissettiğim günlerden birindeydim,boş bakışlarla etrafa bakıyor ve ne yaptığımı çözemiyordum, zihnimde oluşan suallere bir cevap bulsan rahatlayacaksın diye kendi kendime söyleniyordum ki Ayselin sesi ile irkildim
-Orada daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsunuz?
-Doğru cevabı bulduğuma emin olana değin burdayım,
-Ya bulamassanız?
-O halde başladığım noktaya dönmek istiyorum
-Yani
-Yanisi şu, ilk tanıştığımız mahalleye gitme kararındayım
-Anlaşılan benimle vakit geçirmekten bırkmışa benziyorsunuz
-Bunuda nerden çıkardınız?
-Baksanıza çabuk pes ediyorsunuz
-Kusura bakmayın ama yaptığımın doğru olup olmadığı hususunda bocalıyorum,yıllar sonra Adanaya geliyorum ve karşımda hiç tanımadığım insanlar buda yetmezmiş gibi,anlamadığım olayların içerisinde hiç hak etmediğim davranışlara maruz kalıyorum buda beni çileden çıkarmaya yetiyor, siz yerimde olsaydınız ne yapardınız?
Bu konuşmalarımın ardından evinin küçük pencersinden yaşlı gözlerle bakmaya başlamıştı, gözlerindeki sevinç ve tebessüm yerini acı ve kedere bırakmıştı,hiç dayanamadığım yaşlı gözlerine bir kaç dakika dalgın, dalgın baktım,karşımda bir kadının ağlamasından hiç hoşlanmazdım, buda beni üzmeye yetmişti.Daha fazla dayanamıyarak ve hiç tereddütsüz bir biçimde dayanamıyarak seslendim.
-Geliyorum yeter ki artık ağlamayın karşımda bu şekilde ağlamanıza dayanacak gücüm kalmadı diye ekledim.
Yanlızlıktan bunalmış ve herşeyini bana dayamıştı diye düşünmeden kendimi alamıyordum.Bu arada bu düşüncelerdeyken yavaş yavaş adımlar atıyor ve apartmanın kapısından girmeye hazırlanıyordum, ama yinede rabbim bu benmiyim, ne oldu nasıl bu olaylar silsilesinin içiersindeyim ne olur bana yardım et diye dualar ediyordum.Gayri ihtiyari biçimde kapıları budur diye zile basmaya hazırlandığım bir ara kapının açıldığını farkettim.Boynuma sarılıp sevinç çığlıkları atan bu kız Ayselin kızı diye düşünüyordum, çok geçmeden Aysel kapıda belirdi ve beni karşılayıp valizleri içeri aldı.
-Fakir hanemize hoşgeldiniz, şeref verdiniz
-Estağfirullah o şeref bendenize ait Aysel hanım
-Az önce kırıcı konuştuğum için özür diliyorum beni bağışlayın
-Yok canım geldiniz ya bu bana yeter
Acıların üzerine çığ gibi geldiği bu insanı merak etmeye başlamıştım, hiç tanımadığı birini evine alıp misafir eden bu saf insanın başına koca şehirde neler gelmezdi ki diye düşünüyordum , hemde koca evde yanlız yaşayan, sözleri maziye sitemle dolu, konuşurken gözlerinin içi gülen ve tanımasa bile insanlardan umut bekleyen, birazcık mutluluk huzur isteyen tebessüm ettiğinde insana yaşama sevinci veren bu saf anadolu kadınını tanımak için sabırsızlanıyor söze nereden başlıyacağımı bilemiyordum.O sırada duvarda asılı duran aile fotoğrafına işaret ederek sordum.
-Sanırım eşiniz olmalı ?
-Evet kalp krizinden öldü
Mahçup bir ifade ile af edersiniz bilmiyordum dedim.
-Hayır zaten her gece içip hayatı hem bana hemde kendisine zehir ediyordu belasını buldu nihayetinde öldü.
-Çok mu içerdi dediğimde
-Bırakalım şimdi bunları, bir konuğumuz var değil mi?
Ortam çok samimi bir hale gelmişti, muhabbetin en koyu olduğu bir zaman dilimine gelmiştik.Bu arada kızı gözlerini bana dikmiş dikkatlice süzüyordu.Bakışlarrından rahatsız olmuyor değildim, bu arada Aysel’e dönerek;
-Bakın Aysel hanım söylemiştim size, kızınızın hoş karşılamıyacağını değil mi?
-Ha omu boşverin o öyle boş ve anlamsız bakışlarla bakar etrafa rahatsız olmayın
O sırada işaret dili ile kızını gönderdi ve ben o anda çok büyük bir pot kırdığımın bilincine varmıştım ama iş işten geçmişti.Yaptığım hatayı telafi etme adına Aysele dönerek;
-Adı ne bu küçükhanımefendinin?
-Buket
-Kızınız ne zamandan beri bu halde ?
-Yedi yaşında havale geçirmesi ile birlikte bu hale geldi.
-Peki tıbben bir çaresi yok mu?
-Açıkçası var ama durumumu biliyorsunuz çalışmıyorum.
Bunu duyduğum andan itibaren Aysele ve kızı Bukete yardım etmek istiyordum, gözlerinin içi gülen bu dünya tatlısı kızın konuşamıyor ve duyamıyor olması beni son derece rahatsız etmişti.
-Aysel hanım eğer kabul ederseniz sizden kızınız Buket adına izin alacağım.
-İzin mi? ne izni tam anlam ile açık konuşurmusunuz?
-Evet sizin anlayacağınız Buketi bir sağlık kuruluşunda muayene etmek istiyorum, ama bir müddet ayrı kalacaksınız, Buket için olumlu sonuçlar doğuracağı kanaatindeyim hım ne dersiniz?
Yaşlı gözlerle bana bakaken sanki evet der gibiydi, ama analık içgüdüsü taşıdığı için kızından ayrı kalmak istemiyor gibi bir hali vardı.Şimdi düşünme sırası Aysele gelmişti, çok geçmeden kararını vermesi gerekiyordu, ve düşünülecek zamanı yoktu, hemen yola çıkmak gerektiğini ve işlemleri başlatma adına duygusal davranmaması gerekiyordu.Eylül yağmurunu aratmayan gözyaşlarını elimle silerek konuşmaya başladım.
-Güzelim daha ne düşünüyorsun?
-Muhammed bu iyiliği bana yaparmısın?
-Ayselciğim tabi yaparım ama bunu iyilik olarak kabul etme, bu senin ve Buketin en tabii hakkı, lütfen çabuk karar ver.
Böylesine bir iyiliği hak etmediğini düşünüyordu, karmakarışık duygular içindeydi, kederli hali yerini düşünceye bırakmıştı, elleri sevinçten mi yada kararsızlıktan mı titriyordu buna anlam vermiyordum, o sırada baygınlık geçirip yere yığılmıştı, ne yapacağımı şaşırmış bir halde idim, Buket bana bir şeyler yap dercesine bakıyordu, soğukkanlı olmalıydım, bir ambulans çağırıp acile götürmem gerekiyordu,gözlerim birden duvarda asılı duran ilk yardım dolabına ilişti, ama gerekli olan malzemeler yerinde yoktu, vitrindeki kolonya olacağını düşünüp hızlı bir şekilde aramaya koyulmuştum ama nafile bir kolonya bile yoktu evlerinde. Nabzına baktığımda halen atıyordu, son bir gayretle kucağıma alıp koşar adımlarla karşıdaki devlet hastanesine götürmek üzere bir taksi çevirip acile diye bağırdığımı hatırlıyordum.
Buket tamamen aklımdan çıkmıştı, birden Ayseli öylece bırakıp Buketin yanına doğru koşmaya başladım.Buketi kucağıma alıp evin anahtarıyla birlikte taksiye doğru ilerliyordum.Buketi kucağıma alıp kapının kilidini arama telaşındaydım ki ansızın çalan telefonla irkildim.Korkak ve tedirgin duygular içinde düşüncesiz bir biçimde ahizeyi kaldırdım.
--Alo
--Aysel hanımla görüşmek istiyordum.
-Siz kimsiniz?
--Ahmet derseniz kendisi beni çok iyi bilir, onun ilacı bende
Ne biçim ağızlardı bunlar diye düşünmeden kendimi alamıyordum.Ama öğrenmek istiyordum, sorduğumda pekde iç açıcı yanıtlar almayacağımı anlamıştım.Telefonda ki ses Ayselin öldü dediği kocasından bir başkası değildi ve aramızda şu diyaloglar geçtigini gün gibi hatırlıyordum.
--Ne için aradığınızı öğrenebilirmiyim?
--Bakın beyfendi ben Buketin babasıyım.
--Babası mı?
--Evet ben Ahmet pişkinoğlu, Buketin babası
--Beni böyle sorgulayan birini tanımak isterim doğrusu
--Kusura bakmayın, şimdi kafam öyle karıştı ki ne diyeceğimi bilemiyorum.
--Neden, ne oldu ki?
--Boş verin, benim kim olduğum önemli değil şimdi?
--Şimdi Aysel hanımı düşünmek zorundayım.
--Neden ne oldu ki Aysele, yine bayıldı mı?
--Evet ama siz bunu nerden biliyorsunuz?
--Aldığı uyuşturucuların etkisi bünyesini sarsmış olmalı?
--Uyuşturcu mu?
Alaylı bir ifade ile kahkaha atarak devam etti telefonda ki ses;
--Evet, yaşadığı travmadan kurtulması için yüksek dozda eroin enjekte ettimde?
--Bunun hayatına mal olacağını biliyormusunuz?
--Boş verin bunu kendisi istedi ben değil, sonuçlarına katlanması lazım değil mi?
Kızgın bir ses tonu ile telefonu son sözlerimi söyleyip bu anlamsız konuşmaya son verdim.
--Peki boş verdiğiniz bu insanı neden rahatsız ediyorsunuz, acılar içinde olması size zevkmi veriyor? sakın bir daha Ayseli rahatsız etmeyin yoksa karşınızda beni bulursunuz anlaşıl dı mı?
O sırada anahtarı alıp kapıyı kapatır kapatmaz taksiye doğru koşmuştum, evleri hastane binasının karşı kısımlarında olduğu için bir kaç dakika içinde hastane aciline gelmiştik. Ne olursa olsun ve ne yaşamışsa yaşasın bir insanın acılar içinde kıvranmasına tehamül edemezdim.İnsan hayatı bu kadar ucuz değildi çün ki.Saat gece yarısını çoktan geçmişti ki hastane odasında gözlerini aralayarak:
--Ne oldu bana?
--Sadece bir baygınlık geçirdiniz.
--Buket, buket nerde?
--Telaş etmeyin ve kendinizi yormayın, buket uyuyor.
Gözlerini bir kaç dakika bana dikerek, sanki bir şeyler soracakmış gibi bir kaç dakika öylece kaldıktan sonra derin bir nefes alarak:
--Muhammed söylediklerinde ciddisin değil mi?
--Elbette hem de hiç olmadığım kadar
-Çok çok iyisin biliyormusun?
--Bırakalım şimdi bunları, senin hayatın benim için çok önemli iyilik mevzu bahis değil.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, daha hayatının baharında olan biri eriyor ve ben buna bir şey yapamıyordum ve o can alıcı cümleyi kullandığında ise kederli ve nemli olan gözlerim artık dayanamadı ve Eylül yağmuru gibi ansızın boşalıverdi.
--Senden şimdi bana söz vermeni istiyorum.
--Evet seni dinliyorum.
--Bana bir şey olursa Bukete bakmanı istiyorum bunun için bana söz ver.
--Saçmalama sana bir şey olmayacak, yine eskisi gibi Eylül yağmurundan sonra çıkan gökkuşağını izleyeceksin, ama illede söz vermemi istiyorsan unutmaki ben bu sözü daha önce vermiştim.
İkimizde birbirimize sarılıp hıçkırıklara boğulmuş ve bir kaç dakika öylece kalakalmıştık..........
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.