Bir Günceden Sayfalar
.................Sait Faik Abasıyanık’ a sevgilerimle...
‘’Bu gün gök kara, içim Cehennem.
Ben çaresiz kalmışam.
Oy gözlerin siyah duman. ‘’
Nereden geldi aklıma bilmiyorum. Yıllar önce yazdığım özünü (şiiri ) mırıldanarak yürüyorum. Sözcükler belli bir giz yüklüymüş gibi beni kendine çekiyor. Zaman zaman karşılaştığım yoğun bunaltıların etkisi altına giriyorum. Koyu bir hüzün dalgası benliğimi kaplıyor.
Dalgaların yükselerek kabarıp geldiği yerde, bir balıkçı motoru ağını topluyor. İri kavisler çizerek dönem martılar, ölümcül uçuşlar yaparak denize saldırıyor. Çoğu zaman ağızlarında bir balıkla havalanarak sevinçli sesler çıkarıyorlar. Bir yolcu gemisi yüz yıllık gövdesinden ağır pis bir sıvı çıkararak limana yaklaşıyor, yararak açtığı sular köpük köpük oluyor.
Garip, çilekeş, mutlu, acı dolu insanlar belirli yönlere doğru koşuşuyorlar. Yarına umutla bakan, bir şeyler uman, gülen, kahrolan, sevinen yüzlere bakarak ağır ağır yürüyorum. Dudaklarım aynı özünün başka dizeleriyle yanıyor.
‘’O kara gözlerinle bir bak bana.
Yüreğimin en gizesinde saklısın.
Bunu bir tek sen anlarsın.’’
İçime yalnızlığın tortusu ağır bir ezgiyle yerleşiyor. Kıvranışlarım, çığlıklarım, soluk alışlarım Doğulu bir ozanın sazından dökülen ağıda dönüşüyor.
Artık içimdeki sonsuz gelgitlerin bahçesi dinmeli. Şu giden kalabalığa karışarak onlardan biri olabilmek ne güzel. Kalabalık yürüyor, ben yürüyorum. Ancak onlara bir türlü karışamıyorum. Koluma, gövdeme çarpıp sıyırıp geçiyorlar. Onların içinde onlardan biri değilim. İnsanlar bir başkalaşımın evrelerini yaşıyor. Bir türlü onlardan biri olamıyorum. Bu insanların tüm mutlulukları yazı yazmadıkları için. Bundan böyle yazı yazma sayrılığından kurtulmalıyım. Elime kalemi hiçbir özünün dizelerini yazmak için almayacağım. Herkes gibi olmalıyım. Ozansı yolculuklardan arınarak kalabalığa karışmalı, özün evreninden sıyrılmalıyım. Büyük bir yapıyı geçtiğimde beynimi bunlar kemiriyor, deniz koyu bir maviliğe çalıyordu.
..............
Aradan bir zaman geçti. Kendime verdiğim sözü yerine getirmeye uğraşıyordum. Artık sıradan bir insan olarak mutlu, erinçli bir biçimde yaşayacaktım. Derslere çalışıyor, sinemaya gidiyordum. Bazen bütün günümün Göksu’da ( Buca da kahve ) geçtiği oluyordu.
Bir pazartesi günüydü. Üçüncü dersten çıkmıştık. Arkadaşım Faruk, kardeşimden gelen bir betiği (mektubu ) bana uzattı. Zarfı hızla yırtıp açtım, okumaya başladım.
‘’ Can ağabeyciğim,
Gönderdiğin mektubu cuma günü aldım. O kadar sevindim ki bilemezsin. Şu an bir coşkunun etkisi altında yoğrulmuş gibiyim. Seni bekletmemek için mektubunun karşılığını geciktirmeden yazıyorum.
Artık yazı yazmayacağını, bunun kendini doyuma ulaştırmaktan başka bir işe yaramadığını söylüyorsun. İnsan yaşamında mutluluklar kadar acılar da vardır. O acılar ki bazen depreşir, zapdedilmez olur. İnsan için için kendini yer durur; ama kendini aştı mı yeniden dirilir sanki. Bizim de durumumuz aşağı yukarı buna benziyor.
Duygular bazen evrene açımlandığında insan yüreği öylesine büyür ki, sevginin tohumları uzamı yeniden yaratır.O mutluluğun tadını insan milyonlarca lira parada bulamaz. Çünkü insandır, yaşamın ta kendisidir.
Buradan çıktığımda ilk işim yanına gelmek olacak. O zaman öyle içten, öyle sevecen kucaklayacağım ki seni, canın canımdan bir can olacak.
Cümlelerime son verirken selam eder, sana ve tüm arkadaşlarına mutluluklar dilerim.
..................Kardeşin: Cemalettin Özen
.................Eskişehir Kapalı Cezaevi
Görülmüştür. ‘’
Betiği okuduğumda içimden bir şeylerin gidip geldiğini duydum. Ben burada en küçük kısır döngülerden kaçarak kurtulmayı düşlerken, o hiçbir şeyden yılmayan dirençli ama o ölçüde de çocuksu yüzüyle bana umut aşılıyordu. Göz göz kararan yüreğimin hücreleri parıltıyla aydınlandı. Kendime binlerce kez söz vermiştim.’’Yazı yazmayacağım,’’ diye. Yazdığım ilk dizeler şunlar oldu.
‘’ Yaramı kalemimle sardım.
Şimdi kalemim kanıyor. ‘’
Deniz koyu bir maviliğe çalıyordu ve ben yeniden doğuyordum.
....................19. 11. 1981
İZMİR // Narlıdere