- 1179 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SENSİZLİĞE UYANMAK...
Senin gözlerine çiy düşeceğini göreceğimi hiç sanmazdım, bir bahar gününün, ıtır kokan serin rüzgârlarında. Senin o narin okşamaya kıyamadığım, o tutunca tüm yüzümün kızardığı, o ince uzun parmaklarını tek tek bütün çizgileriyle beynime nakşettiğim ellerinin, bensizliğe uzanırken, düştüğü çaresizliği göreceğime, ölmeyi tercih edeceğimi hiç sanmazdım.
Ayrılığın, kış değil, sonbahar değil; yaşamın ve doğanın yeni yeni canlandığı, kuşların, kedilerin karnına yeni hayatların kıpırtılarının usul usul düştüğü, ağaçların yapraklarının yeni yeni yeşillendiği, toprağın güneş ışınlarıyla yavaş yavaş ısındığı, tabiata cemrelerin birbirinin peşi sıra düştüğü bir bahar akşamında, bizim kapımızı çalacağını hiç ama hiç düşünmemiştim.
Bir vapur iskelesinde, ya da bir tren garında, belki ama, seni, her gün bırakırken, arkandan uzun uzun seyrettiğim, seyrederken de senle ilgili binlerce pembe hayal kurduğum, evine giden sokağın köşesinde, bana elveda derken, göreceğimi hiç hayal etmezdim.
Sensizliğin beni üryan bırakacağını, bedenimi öksüz koyacağını, ruhumu yetim yapacağını, gönlümü garip edeceğini bile bile, akşamın o alaca karanlığında, bir kez olsun geriye bakmadan, sanki hiç tanımamış gibi, sanki o koca mazimizi bir kalemde silercesine gidişini hiç unutmayacağım.
Aslında geriye baksan ayaklarının duracağını ve bir adım dahi atmadan, o sokağın köşesinde, senin gidişinle birlikte, her şeyini yitirmiş bir adamı göreceğini ve dayanamayıp o masum, çocuksu halime, kollarıma atlayacağını, çok iyi biliyordun. Belki de bildiğin için dönüp bakmaya cesaret edemedin.
Senden sonrası yok demiştim ya sana. Senden sonrası bir kara zindan kadar zalim, bir yangın cehennemi kadar zulüm dolu, bir dipsiz kuyu kadar elim, bir anafor deryası kadar elem vericiydi.
Nasıl olmasın ki? Sensizliğe uyanmak, sana uyanmaya alışmışken kolay mı sanıyorsun? Uyanınca, yatağımda bir bebek masumiyetiyle nefes alış verişini izlemeye şartlanmışken ve bunu dünyanın en keyifli işi olarak kabullenmişken ve yıllarca yaşamışken, birden bire, aniden, sabah uyanınca sol yanımı boş, bomboş bulmak ve senin o halini yaşayamamak sıradan bir son mu sanıyorsun?
Mutfakta senin kaynattığın çayın buhar ıslıklarını duyamamanın, mutfağın içinde yankılanan ayak tıkırtılarını işitememenin ve en önemlisi bana kahvaltının hazır olduğunu bildiren kişiye özel anonsların ayrıcalığını yaşayamamanın beni mutlu edeceğine mi inanıyorsun?
Senle birlikte iken sensizliğin, bende yaratacağı boşluğu düşünmeyi ve bu korkuyu hissetmeyi bile aşkımıza ihanet ve uğursuzluk sayarım. Ama artık sen yoksun, Yaşamımdan, günümden, gecemden bir yıldızın gökten kayışı zarafetiyle sessizce ve usulca kayıp gittin.
Ağladım günlerce. Telefonları çektim fişten. Bütün otomatların şalterlerini indirdim. Perdeleri sıkı sıkıya kapadım. Kapını zilini bağladım. Kapıcıya bir süre buralarda olamayacağımı söyledim. Anla işte mezara döndürdüm birlikte yaşadığımız evi. Seninle ilgili en küçük ayrıntıyı sabitledim olduğu yere. Tarağın, diş fırçan, makyaj malzemelerin, dağınık yatağımız, havlun, terliklerin, pijamaların, elbiselerin, nerde, nasıl bıraktıysan öylece duruyor evimizin içinde.
Çok özlediğim de kokunu, yastığını kokluyorum saatlerce. Sonra parfümünü sıkıyorum yastığa, tekrar tekrar kokluyorum. Terliklerini okşuyorum. Pijamalarına dokunuyorum usulca şeklini bozmadan. Oturduğun boş sandalyanın karşısına geçip saatlerce seninle konuşuyorum. İçtiğin son sigarın külü, kül tablasında izmariti ile öylece duruyor. Dün sigara izmaritini üzerinde pembe ruj izlerini gördüm. Öyle kötü oldum ki, kafamı boş odaların duvarlarına vurdum, vurdum… Ama sen yoksun.
Hangi kanalı izleyeceğimiz tartışırken, birbirimizin elinden kumandayı kapmak için, yaptığımız savaşları hatırlıyorum. Artık o savaş yok. Ben istediğim kanalı izliyorum. Ama o savaşları hatırlayınca, atıyorum kumandayı bir yana, usul usul ağlıyorum ve neden neden Tanrım aldın onu benden diyorum kendi kendime.
Hani demiştin; “Ben senden gitmem korkma, ama gidersem de bir daha dönmem, sakın umutlanma!” Biliyorum dönmeyeceksin. Şimdi çıksam Boğaz Köprüsü’ne, tutunsam korkuluk demirlerine, çağırsam seni, gelmezsin biliyorum. Peki ya ben sana bir mektup bırakıp, kafama sıkar mıyım, sensizliğe gitmek için, onu da yapamam, biliyorum.
Peki ben ne yapacağım sensiz? Nasıl yaşayacağım sen olmadan? Ben zamanı sensizliğe kurmadım saatlerde. Takvimlerime sensizliği not düşmedim hiçbir zaman. Ben sensiz nefes almayı bile düşünmedim, tahayyül etmedim hiç. Ben sensiz tam olmayı kabullenemedim ki?
Peki ne olacak o zaman. Hiçbir şey olmayacak. Yemeden içmeden vaz geçtim. Kilo veriyorum sürekli. Vücudumun dayandığı kadar yaşayacağım. Yaşadıkça bizim şarkımızı dinleyeceğim. En sonunda sensizlik uykusuna Tanrı’nın emrettiği yerde ve zamanda gözlerimi kapayacağım. Kapıyı çalanlar ve açanlar odadan hala çalan bizim şarkımızı duyacaklar….
Fikrimin ince gülü…
Kalbimin şen bülbülü
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah.. yaktın beni…
Gördüğüm günden beri
Olmuşum inan deli
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah.. yaktın beni…
Ateşli dudakların
Gamzeli yanakların
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah.. yaktın beni…
YORUMLAR
Peki ben ne yapacağım sensiz? Nasıl yaşayacağım sen olmadan? Ben zamanı sensizliğe kurmadım saatlerde. Takvimlerime sensizliği not düşmedim hiçbir zaman. Ben sensiz nefes almayı bile düşünmedim, tahayyül etmedim hiç. Ben sensiz tam olmayı kabullenemedim ki?
Peki ne olacak o zaman. Hiçbir şey olmayacak. Yemeden içmeden vaz geçtim. Kilo veriyorum sürekli. Vücudumun dayandığı kadar yaşayacağım. Yaşadıkça bizim şarkımızı dinleyeceğim. En sonunda sensizlik uykusuna Tanrı’nın emrettiği yerde ve zamanda gözlerimi kapayacağım. Kapıyı çalanlar ve açanlar odadan hala çalan bizim şarkımızı duyacaklar….
Fikrimin ince gülü…
Kalbimin şen bülbülü
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah.. yaktın beni…
Gördüğüm günden beri
Olmuşum inan deli
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah.. yaktın beni…
Ateşli dudakların
Gamzeli yanakların
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah.. yaktın beni…
şahane bir yazı okudum.
saygımla.