- 533 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
niye olmasın
Niye olmasın?
ERDOĞAN ORUÇ
Siz siz olun cep telefonunuzu kapatmadan dişçi koltuğuna oturmayın. İlle de oturacağım diye tutturursanız benim gibi haftalarca diş ağrısı çekersiniz.
Efendim, ağzımın sol üst azılarında bir ağrı oluştu. Bir ağrı ki sormayın. Dişlerimin hepsini söküp atasım geliyor. Ne gece uyku kaldı ne gündüz huzur... Hayat çekilmez oldu.
Neyse efendim serde devlet memurluğu var, nasıl olsa sağlık hizmetleri bedava... Birkaç gün kıvrandıktan sonra aldım müdürden bir sevk, doğru bir sağlık merkezine… Alt kattan sıra numarası aldıktan sonra çıktım en üst katta muayene bölümüne… Girdim içeri... Görevli hemşire evrakları aldıktan sonra;
—Dışarıda bekle, biz çağıracağız, dedi. Başladım beklemeye. Gözüm kapıda, kulağım kirişte. Aman sıra kaçmasın. Aman araya kimse girmesin.
—Sıradaki! Dediler, daldım içeri. Kuruldum dişçi koltuğuna. Sıra bana geldiği için sevinmeye kalmadan kapıdan bir genç göründü.
—Sıra bende! Dedi.
—Numaran kaç? Dedim.
Benden bir önceki numarayı gösterince çaresiz yerimi terk ettim. Tekrar dışarıda beklemeye başladım. Sabırsızlandıkça sabırsızlanıyorum. Zaman geçmek bilmiyor. Epey bir bekledikten sonra nihayet genç dışarı çıktı. Sıra artık bende… Çağrılmayı bekliyorum, ses yok. Biraz daha bekledim, ses yok. Daldım içeri. Hemşire beklettiği için kızdığımın farkında… Soru sormama fırsat vermeden;
—Geç otur, dedi. Oturdum koltuğa. Biraz sonra doktor göründü.
—Ne şikâyetin var?
—Üst azılarda ağrıma var.
—Hangisi ağrıyor?
—Emin değilim ama galiba arkadan üçüncü azı dişim ağrıyor. Dedim. Cebimde telefon çalmaya başlamasın mı? Hemen telefonu cebimden çıkardım, Sesini kapatmaya çalışıyorum. Doktor konuşmak için mi çıkarıyorum sandı, nedir;
—Böyle olmaz efendim, çıkın halledin telefonunuzu sonra gelin… Sıradaki gelsin.
—Affedersiniz, sesini kapatmayı unutmuşum efendim, yoksa kesinlikle bir saygısızlık söz konusu olamaz, dedim. Homurdanarak muayeneye devam etti.
—Şu diş ağrıyor, diyecek oldum.
—Bırak da muayenemizi yapalım, bana doktorluk öğretme, dedi. Ve dişlerime daha önce görmediğim bir aletle vurmaya başladı. Hem dişlerime vuruyor hem de;
—Ağrıyor mu, bunda da ağrı var mı, gibi sorular soruyordu.
—Az… Biraz… Ağrımıyor… Gibi cevaplar veriyordum bende.
—Dişlerinde bir şey yoktur. Başınız ağrısa diş doktoruna koşarsınız. Kulak burun boğaz doktoruna git, kulağın rahatsız, dişim ağrıyor sanıp bizi meşgul ediyorsun, dedi.
Doktorun söylediklerine inandım. “Şükür, dişi kurtardık galiba,” dedim. Teşekkür ettim, kalktım.
—Kulak ağrısı değil mi? Nasıl olsa er geç geçer, dedim. Kulak burun boğaz doktoruna da gitmedim.
Gitmedim ama ağrılar da benden gitmedi. On beş gün her gece kıvrandım. Gece kalkıp ağzımı beş on dakikada bir soğuk suyla çalkalıyorum. Soğuk su aklımı başımdan alıyor, ağrı geçer gibi oluyor. Biraz sonra tekrar ağrımaya başlıyor. Yatıyorum, uyuyamıyorum. Kıvranıp duruyorum. Hanım ara sıra;
—Bey, yarın ilk işin bir diş doktoruna gitmek olsun. Ne kendin uyuyorsun ne beni uyutuyorsun. Böyle olmaz, diyor.
—Nasıl olsa kulaktanmış, birkaç gün sonra geçer, diyorum.
Ağrılar geçmeyince ağzımı açıp hanıma incelettim. Dişlerimde görünüşte
bir şey olmadığını söyledi.
—Yarın sevk al, mutlaka bir doktora git, demeyi de ihmal etmedi.
Bende bir gün sonra tekrar sevk aldım ve bu defa da başka bir sağlık merkezine gitmek üzere yola çıktım.
Maraton başladı. Önce sağlık ocağı kısmına uğradım. Görevli önce beni, sonra sevki inceledi. Görevlinin beni incelerken hakkımda olumsuz bir kanaate eriştiğini anlamıştım. Kanaatini konuşmasına ve davranışlarına da yansıttı.
—Bunun tarihi geçmiş, bu sevk olmaz.
—Sevkin süresi üç gündür, sevki daha dün aldım.
—Eskidendi o. Şimdi süre bir gün.
—Ne yapabiliriz, lütfen yardımcı olun, dedim. Sevki bana uzatarak;
—Şu tarihi düzelt! Dedi. Lütufta bulunduğunu da tavrıyla hissettirdi. Ve okul idaresinin düzeltmesi gereken evrak üzerinde bana kalem oynattırarak güzel bir sahtekârlık yaptırdı.
Okula gidince işin üzerine gider, sevkin süresi üç gün mü, bir gün mü öğrenirim, sonrada kurumun başhekimine haksız uygulamayı şikâyet ederim, diyordum. Unuttum gitti.
Sağlık ocağı kısmından sonra, gidenler bilir, muayene kısmına gidiyorsun. Gittik buraya. Allahtan sıra yok. Sevk kâğıdı bir de orada gözden geçirildi. Doktor haklı olarak,
—Nerede kurumunuzun mührü? Dedi.
—Bu mühürsüz de geçerlidir efendim, önemli olan tarih ve sayıdır, müdür bey hasta olduğundan kuruma gelmedi. Onun için evrakı mühürlettiremedim. Demem üzerine sağ olsun mazeretlerimi kabul buyurdu ve evrakı işleme koydu.
Geldik üçüncü aşamaya. Tedavinin yapıldığı yan binanın giriş katında bilgisayardan giriş yaptıracaksın. Oradan aldığın bilgisayar çıktısı ile muayene kısmına gideceksin.
Gittik buraya ve işlemlere başladık.
Biraz bekleyip belgemizi aldık ve çıktık muayeneye odasına. Orada da biraz sıra bekledikten sonra oturduk dişçi koltuğuna.
Muayeneden sonra tedavi için gün veriliyor. Kayıt görevlisi kıvranmamı görüp bir gün sonra sabah saat dokuza randevu verdi. “Aman bugün halledin” dedimse de para etmedi.
Uzatmayalım efendim. Bir gün sonra tekrar gittim. Çalışkan bir doktor… Kanal tedavisi, dolgu, bir saatte hepsini halletti. Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hafifleyerek eve gittim. Bu defa da hanımı aldı bir kuşku.
—Bey, var bunda bir iş, birkaç saatte hem kanal tedavisi hem dolgu olmaz. Diyor. Umurumda bile değil. Kurtuldum ya şu ağrıdan. Helali hoş olsun. Doktorun ellerine sağlık...
Sağlık olsun olmasına ama hanım kuşkularında haklı çıktı galiba. Bir gün sonra dolguları yutmaya başladım. Dolgular yediğim ekmeklere yapışarak yerlerinden çıkmaya başladılar. Kanal tedavisi yaptırdığım diş de zonklamaya başladı. Tekrar vardım hastaneye… Durumu anlattım.
Allahtan sıra istemeden dişlerimi tekrar doldurdular. Kanal tedavisi yaptıkları dişi de çektiler.
—Madem bu dişi çekecektiniz, niçin bana günlerce acı çektirdiniz, diye bir soru sormak geldi içimden. Cevabı içimden kendi kendime ben verdim.
—Dişçi koltuğunda telefon çalmasaydı on beş gün kıvranmayacaktım. Belki çekilen dişimin kaderi bile değişecekti. Bir telefon çalması bir dişime ve on beş gün kıvranmama sebep oldu. Doktor kızdığı için beni başından savdı, kulak doktoruna yönlendirdi, diyordum.
—Çektiğiniz dişimi verin, dedim. Keşke istemeseydim. Ne doktor dişi vermeye razı, ne hastabakıcı.
—Belki bir gün teknoloji gelişir, çıkarılan diş tekrar aynı yere çakılır, verin dişimi, diyorum. Doktor;
—Olmaz efendim öyle şey, çekilen dişin tekrar yerine takılması imkânsız, diyor.
—İmkânsız da olsa ben dişi geri çaktıracağım… Diş benim… Kim karışır… Verin dişimi, diyorum. Hastabakıcı;
—Duymadın mı doktor beyi… Diş miş veremem ben kimseye… Git başımdan! Başımı belaya sokma… Diyor.
Neyse, uzun uğraşmalardan sonra dişimi geriye almaya muvaffak oldum. Eve getirdim ve bir şişe antibiyotiğin içine attım. Dolabın bir köşesinde şişede, teknolojinin gelişmesini bekliyor.
Belki bir gün değerlendirme şansı bulabilirim…
Olur mu?
Niye olmasın?