- 962 Okunma
- 38 Yorum
- 0 Beğeni
EKMEK / NAMUS / ÖLÜM
İki bölüm olarak tasarladığım yazımın ilk bölümünü ’ EKMEK / NAMUS ’ başlığı ile yayınlamıştım. Şimdi ikinci bölümden önce, okumayanlar için , önce o bölümü de buraya taşıyorum. O bölümü okuyanlar, ikinci bölüm olarak belirttiğim yerden başlayabilirler..
I. BÖLÜM :
En sevdiği saatlerdi kadının. Akşam olmuş, eşinin eve gelme saati yaklaşmış, zevkle akşam
yemeğini hazırlamaya çalışıyordu. İşten çıktığında, hiç bir yere takılmadan, ekmeğini, karı
sının verdiği siparişleri temin edip, doğruca eve gelirdi kocası..Çocuklar çoktan gelmiş, üzerlerini değiştirip derslerini çalışmaya başlamışlardı bile...
Kapının zili çaldığında, bir başka parladı zeytin yeşili gözleri.. Henüz otuzundaydı. Kumral
dı saçları ve orta boyluydu kadın. Sıkıntılarını çekmiş olsa bile hayatın, bozulmamıştı güzel
yüzü. Mutluydu çünkü. Huzurlu bir hayatları vardı. Düzgün bir işi vardı kocasının. O, çalış
mayıp çocuklarına bakıyordu..Çocukları da onları üzmüyorlardı doğrusu..
Zeynep ,on yaşlarındaydı. Sarıydı saçları ve yeşildi onun da gözleri, annesi gibi. Dördüncü
sınıftaydı ve sınıfının en çalışkanıydı. Orta boylu, tombulcanaydı biraz ama sevimliydi. ’ Kızmıyordu, kendisine tombul denmesine..Hoşuna bile gidiyordu.. Barışıktı hayatla..Mem
nundu annesinden , babasından ve yedi yaşındaki erkek kardeşinden...Zeki, birinci sınıf öğrencisiydi daha.. O da tombuldu...Siyahtı saçları ve karaydı gözleri...’ Karaoğlan, Sarı kız ’ bütün gün ağızlarındaki takılmalardı birbirlerine..
Adeta oynaklayarak, mutluluk şarkısı dilinde, alelacele kurulayıp ellerini, kapıya koştu kadın..Kendisini öpmeye uzanacak, güleç yüzlü, neşeli, elleri dolu kocasını bulmayı umuyor
du karşısında..
Evlendiği günden beri, belki de ilk defa o gün, öyle gördü kocasını..Yüzü gülmüyordu adamın. Gözleri bir anda çökmüş, yüzünde çizikler oluşmuştu sanki. Uzundu boyu ama
kamburu yoktu daha önce.O anda sanki kamburu çıkmıştı. Siyahtı gözleri ama korkunç değildi bakışları böylesine.. Saçları bile bozuktu. Oysa ne kadar özenir, tarayıp da öyle çıkardı sabahleyin evden. Dönüşünde de sanki hiç bozulmamış gibi olurdu. İlk defa o akşam, böyle gördü kocasını ; düşkün,bakımsız, bezgin, hayata küsmüş, zavallı bir adam !
Bozuntuya vermemeye çalıştı kadın. Uzattı gül yanaklarını kocasına, öpmesi için. Sanki
haketmemişcesine utandı adam karısını öpmeye.. Ceketini çıkarıp asmasını beklemedi göz yaşları patlamak için. Kendini salona attı adam. Koltuğa yüzünü kapattı. Çocuklar gibi ağlamaya başladı. Utanıyordu da göz yaşlarından. Gizlemeye çalışıyordu karısından.
Korktu kadın, ne olduğunu merak etti. Çok kötü bir şey olmasa, böylesine ağlamazdı eşi.
Onu hiç böyle görmemişti. Elleriye saçlarını okşadı, sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne
olduğunu bilmiyordu daha. Çocuklar koşarak geldiler odalarından. Babalarını öyle gördüklerinde, ne olduğunu bile anlayamadan ağlamaya başladılar. Hepsi ağlıyordu şimdi.
Yeşil gözler, kara gözler, sarı ve siyah saçlar ; hepsi hüzünlü, hepsi de ıslaktı, karışıktı..
- Allah’ ını seversen söyle ! Ne oldu Aydın ? Nedir seni böylesine üzen ?
Adam elleriyle kapattığı yüzünü yavaşça dönüp eşine ve çocuklarına anlatmak istedi olanları....Ama zorlanıyordu..Çok kötüydü çünkü olanlar onun için...
- İş yerimiz iflas etti. Krize dayanamamışlar. Bizi de işten çıkarmak zorunda kaldılar, dediğinde yeniden boşandı göz yaşları. Kapkara gözleri sert bakmıyordu şimdi. Bir bebeğin
ki kadar aciz ve zavallı idi. Burdan sonrasını ağlamadan söyleyemedi :
- Artık işsizim. Çalışacağım, para kazanacağım, evimi geçindireceğim, çocuklarıma bakacağım bir işim yok ! Anlıyormusun Zerrin, işsiz kaldım ben !......
Ağladılar, ağladılar...Bu krizi çıkaranlar, onları böylesine ağlatanlar, o anda nerelerde ve
neler yapıyorlardı acaba ?....
II. BÖLÜM
Çok uzun sürse de ağlamaları, sakinleşebildiler sonunda. Sarı saçlı, yeşil gözlü, tombul Zey
nep’leri atıldı söze :
- Sana başka iş mi yok babacığım ? Sen gene iş bulursun. Bakarsın bize...Silmişti bile göz
yaşlarını Zeynep. Aklına gelen umudu, yeniden mutluluğa çevirmişti hayallerini. Bir anda
atıvermişti küçük yüreğindeki karamsarlığı.
- Aslan babam benim ! Tabii yeniden iş bulur, deyip boynuna atılıverdi bu defa küçük Zeki. O da sildi göz yaşlarını. Onun da küçük yüreğinde umutlar yeşerdi. O da kırdı karamsarlık aynalarını. Kadın atıldı bu defa söze :
- Elbette bulur , benim canım kocacığım ! Koskoca memlekette sadece bir tane mi iş yeri var ? O kadar insan bir yerde mi çalışıyor ? Hem işten çıkarılan ilk kişi sen misin ?
Bulursun anam, bulursun..Bak gör hem de ne kadar çabuk bulacaksın, diye teselli etti
kadın kocasını.
Sakinleştiler, yeniden umutlandılar. Kadın tekrar mutfağa geçip, akşam yemeğini hazırlamaya koyuldu. Çocuklar yemek için hazırlandılar. Adam da her akşamki gibi, pijama
larını çekip, kumandayı kaptı ve televizyonun karşısına geçti. Tek eğlenceleri olan dizilerinden biri başlamıştı bile. Dizinin etkisine kaptırıverdiler kendilerini. Yeniden neşe
ile yediler yemeklerini.
Adam yine koltuğunda uyuyakaldı. Kadın mutfaktaki işlerini bitirip döndüğünde, koltuğunda uyudğunu gördüğü eşini uyandırp odaya gönderdi. Çocuklar çoktan yatmıştı.
Rüyalar karamsardı o gece. Umut yoktu o gecenin düşlerinde. Sabahleyin çocukları ile
birlikte yaptılar yine kahvaltılarını. Yine aynı saatte kalkmıştı hepsi. İşe değilse de, iş ara
maya gidecekti adam. Önce işsizlik maaşı için müracaatını yaptı. Sonra İŞKUR’a gidip
adını yazdırdı. Fakat orada gördüğü kalabalık ve izdiham, olumsuz atmosfer, umutlarını
kırdı adamın. Daha sonra bir gazete alıp, ilânlarına göz gezdirmek için evinin yolunu tuttu
tekrar.
Günler geçtikçe umutlar azaldı. Karamsarlık arttı. Tek maaşla geçinmişlerdi yıllardır. Çocuklarına iyi bakmak adına, onların iyi yetişmesi adına, pek tasarrufa da gitmemişlerdi.
Evleri de kira olduğundan, aslında tasarruf pek mümkün değildi zaten. Bir kenarda birikmiş
paraları yoktu..Ailelerinden yardım istemek de çok zordu onlar için. İşsizlik maaşının da
geçimlerine yetme şansı pek fazla değildi. Önce ev kirası ödenememeye başlandı.
Kadının aklına, kendisinin de iş araması geldi. Anlayış gösterdi kocası. Hangisi önce iş bulursa o çalışacak, diğerleri çocuklarla ilgilenecekti.
Hemen hemen bütün iş görüşmelerinde, kötü gözler gördü kadın üzerinde. Çoğu iş veren
art niyetle bayan eleman arıyor ya da en azından ona öyle geliyordu.
Yaşlı bir müteaahhit, bürosuna yardımcı bayan eleman arıyordu. Biraz güvenli hissetti ka
dın onu. Adam neredeyse babası yaşındaydı. Konuşup anlaştılar ve çalışmaya başladı.
Sevindiler bu işe. Bir umuttu onlar için. Alın teriyle kazanılacak ekmek parası idi. Kadınların çalışması ayıp da değildi, günah da...Namusunla çalışana kim ne diyebilirdi ki ?
Çocuklarını ,eşini doyurup işine gidiyordu kadın. Mutluydu..Evinin geçimine katkısı olacaktı. Nasıl olsa yakında kocası da iş bulurdu. O zaman o da çalışmaya devam edecek,
bu defa biraz da tasarruf ederek, böyle günler için para biriktireceklerdi.
Büronun temizliğini yapıyor, patronuna ve misafirlerine çay - kahve ikram ediyor, patronun yokluğunda da telefonlara bakıyordu. Hiç de zor sayılmazdı işi.
Kocası, nereye başvursa, krizi öne sürüp , iş olmadığını söylüyorlardı. Nice üniversite,
mezunları bile sokakta boğaz tokluğuna iş ararken, lise mezunlarını kim ne yapsın dı .
Yin de bir çalışanı vardı evin. Daire sattığında, bahşiş gibi paralar vermeye başladı patrtonu. Sevinçle evinin erzağını alıp öyle geldi kadın. Eşine, çocuklarına harçlık verdi.
Ağrına gitti adamın ama aldı yine de...Ay başı geldiğinde maaşını da aldı kadın. Ev kirasını
da verdiler bu defa. Bahşişler, maaş derken epeyce para geçmişti ellerine.
İşte ; ’ bir kapıyı kapatan Allah, diğerini açar ’ dedikleri böyle bir şey olmalıydı..
Yeniden umutla bakmaya başladılar geleceğe.. Ocakları tütüyor, aşları pişiyordu. Kiraları,
faturaları ödeniyordu. Harçlığı oluyordu çocukların da. Ah bir de adam iş bulabilseydi.
Her gün yeniden çıkıp, kapı kapı dolaşıp iş arıyordu adam. ’Kriz ’ diyorlardı hep, ’ kriz’.
İş yok, diyorlardı..Pazarcılık, işportacılık yapmaya başlamıştı arkadaşları ama bu herkese
göre değildi ki. ! Hem bunun için bile sermaye gerekti. Düzenli bir işi olmalıydı mutlaka. İşe
gidip geleceği zamanı, alacağı maaşı bilmeliydi. Böyle alışmıştı o...
Meyve suyu içiyordu bir gün kadının patronu. Bir bardak da ona ikram etti. ’ İçmem ’ diye
mezdi kadın, ayıp olurdu. Hem de canı çekmişti doğrusu. Karşısına oturmasını rica etti.
Dertleşmek istedi adam. Ne var ki bunda ; babası yaşında adamdı..Hem de patronuydu..
Bir tuhaflık hissetmeye başladı kadın kendinde..Adam biraz kendini anlatıyor, bazen de
sorular soruyordu kadına..Bakışlarının rengi değişmeye başlamıştı.. Zeynep de hiç alışık
olmadığı duygular hissetmeye başladı. İçinde şeytan gezinmeye başladı adeta. Hayatta
hiç aklına gelmeyen şeyler hissetmeye başladı. İçinde cinsel istekler uyandı. Hem de patronuna, yani babası yaşındaki adama karşı. Bir an kalkıp gitmek istedi ,uzaklaşmak iste
di oradan. Utandı duyguılarından, kocası, çocukları aklına geldi. Ama kalkamadı yerinden.
Ve yenildi kadın içindeki şeytana. Adam zaten planlamıştı bu çirkinliği. Verdiği meyve suyuna cinsel uyarıcı ilaç atmıştı. O yüzdendi bu masum kadının o hale düşmesi.
Kadın kendine geldiğinde, babası yaşında olduğu için güvendiği adam, çoktan kirli amacına
ulaşmıştı. Bu utancı anladığında kadın deliye döndü :
- Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız ? Hiç utanmadınız mı ? Babam yaşındasınız ! Ekmek param
için namusumla çalışmak için iş istedim sizden..Hiç mi vicdanınız yok sizin ? Adamın yüzüne
tükürür gibi haykırıyordu kadın ama ne fayda..Olan olmuş, kirlenmişti artık.
- Kendin istedin, dedi utanmadan..Pis pis de sırıttı karşısında. Oturduğu yerden bile kalkmadı adam.
- İstersen kamera kayıtlarını birlikte seyredelim. Hem çok da zevkli olur yani !
Bu defa tükürdü adamın suratına.
- Namussuz, şerefsiz herif ! Verdiğiniz üç kuruşlık para karşılığında, insanın iffetini, namusunu harcamaya çekinmiyorsunuz..Allh belânı versin ! deyip, kapıyı da çarpıp çıktı
oradan.
Eve nasıl geldiğini bilemedi. Kocası ve çocukları evde değillerdi. Odasına geçti önce. Aynada kendini gördüğünde utancı doruk noktasına ulaştı. Bağıra bağıra ağladı. Uzun
süre hiç susmadı. Kendini yatağının üzerine bırakıverdi. Uyumuştu..
Uyandığında, her şeyin kötü bir rüya olması için dua etti. Ama nafile. Maalesef yaşanmıştı
bu çirkinlikler. Banyoya gidip bir duş aldı ve mutfağa geçip kendini oyalamaya çalıştı.
Kadınların en iyi ilâçlarıydı mutfakta bir şeyler yapmak, yemek pişirmek.
Akşam olduğunda önce çocuklar eve geldi. Utandı kadın onları öpmeye, mutfakta işi olduğunu bahane edip yaklaşmadı yanlarına.Kocası geldiğinde de utandı. Ağlamak geldi yine
içinden. Karşılayamadı ve öpemedi kocasını. Alındı adam. İşsiz olduğu için karısının bile
gözünden düştüğüne inandı.
Sofrayı kırıp hepsini davet etti kadın.Muhabbet yoktu o akşam sofralarında. Televizyon
açılmadı..Bir sessilik kapladı bütün evi...
Daha sonra utandı gök yüzü. Bulutlar kafalarını gök yüzünde ne varsa vurmaya başladılar. Güneş kaçtı herkesten. Gezegenler, yldızlar koşuşturmaya başladılar. Elleri
var mıydı yıldızların. Nasıl örtüyorlardı yüzlerini ? Onlar neden ve kimden utanmışlardı.
Müteahhit aynı gece karısının koynundaydı. Hayvan gibi tepinmekteydi ve sarhoştuı da !
Yıldurımlar düşmeye başladı yer yüzüne. Bir yağmur ki Nuh tufanı ! Korktu günahı, vebali
olanlar. Korktu ve zıplayarak kalktı karısının tepesinden şerefsiz müteaahhit ! Sokağa
attı kendini ve yıldırım düştü tepesine...
Ağladı, ağladı bulutlar. Göz yaşları yer yüzüne sel oldu...
Dört cenaze çıktı o güzelim evden. Biri işinden atılan baba, biri ekmek parası için çalıştığı
hayvan tarafından kirlenen yeşil gözlü, gül yüzlü kadın. Biri on yaşlarındak sarı saçlı, yeşil
gözlü kızları Zeynep, diğeri de yedi yaşlarında,tombul yanaklı, hafif göbekli, evin mutluluk topu, son çocuk, Zekicik idi...
Zehirlemişti kadın bütün aileyi . Böyle kirli yaşamaktansa ölümü tercih etmişti..Hem de tüm aile için..
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Sevgili Fikret siz bir yazı yazıyorsunuz ve bizler de o yazı hakkında görüşlerimizi beyan etmeye çalışıyoruz ve yorumlarımızla da bir nevi birbirimizle tartışıyoruz ki tartışmaya da biliriz yani sadece yorumumu bırakıp çıkada bilirim ... Burda bizim amacımız sizi kötülemek ya da karalamak değil tam tersi yazınız hakkındaki düşüncelerimizi yorumlarımızda sunmak ... Bizler anlattığınız konuya duyarlı kişiler olmasak sayfana gelmeyiz değil mi ki ben sizi kişisel olarak hiç tanımıyorum yani ben sizin yazılarınızı biliyorum dolayısıyla burada tartışılan konu tamamen sizin yazdığınız konuyla alakalı sizle değil... Şimdi bu konuyla ilgili hepimiz de yorumlar yapıyoruz siz de dahil olmak üzere ve dolayısıyle bir tartışma ortamı doğuyor ama siz yorumlarınızdaki yazdıklarınzı sildiğinizde özellikle benim size yönelttiğim eleştiriyle sizin yorumunuz arasında çelişki doğuyor ve bunu yaratan da siz oluyorsunuz çünkü neye karşı söylediğim belli değil gibi görünse de aslında şanslıyım çünkü bir arkadaş ne iyi etmişki yazdığınız yorumu kendi yorumunda eklemiş yani silseniz de önemi olmuyor :))) Sildiğiniz yorum da buydu ;
''Yokluğa dayanmak şereftir, benim için de.
Fakat kirli yaşanamaz ve yaşanmamalı diyorum !
İnsanlar kirlenmemeli, kirletilmemeli ! Kırılamıyorsa kirleten eller, o zaman terkedilmeli hayat !''
Ki kaldıki ben daha sizin anlattığınız biçimiyle olayın içine derinlemesine de girmiş değilim ve hakkımda ileri geri yazılan olumsuz yorumlara da cevap vermiş değilim... Bir de eğer beni engellemek istiyorsanız da ayrıca engelliyebilirsiniz bu sizin en doğal hakkınız...
Sevgilerimle Fikret TEZAL...
Yazının hiç bir yerini kesmedim ve değiştirmedim. Yorumlara verdiğim cevapların bazılarını sildim. Çünkü tartışmayı ateşlemek istemedim. Bir dost sinirlerimi alıp saklamıştı bir yerlere çünkü. Şansa bakın ki daha önce yasakladığım Güldane Dal Hanımefendinin yasağını da kaldırmıştım. Ama o da hataydı ve döndüm hatamdan. Bu yorumlarda da çok atıştık ama birbirimizi kırmadık. Çok da güzel tartışma oldu bence.
Fikret TEZAL tarafından 6/20/2009 5:28:11 AM zamanında düzenlenmiştir.
Birincisi, Fikret TEZAL öyle yazdı diye kimse gidip inthar etmez. İkincisi yazıda herhangi bir ölüm methiyesine rastlamadım.Üçüncüsü,rahat koltukta oturup, o kadınların başlarına geleni kritike etmek kolay. Bir dakika o duruma düşersem ne yapardım diye düşünmeli insan.Ölmek öldürmek asla çözüm değil elbette.Ama tecavüze uğrayan bir kadının tecavüzcüsünü öldürmesini hiç çağ dışı bulmuyorum.Adalet en çok 6 ay ceza verecek sonra tutuksuz yargılanmak için salacak.Adam o arada kim bilir kaç güle daha kıyacak.
Kadın beyazdır. Beyaz leke gizlemez. Ama adam her türlü kurtulur, yolunu bulur. oysa o kadın ölene kadar boynu eğik yaşamaya mahkum olur. yazıdaki en kötü olay kadının eşini çocuklarını zehirlemesiydi.Masumlar öldü, şerefsiz hayatta kaldı. Asıl onu zehirlemeliydi. Tabi zehirlemeden daha kötü bir ceza da var o adam için ama kalsın...
Son olarak yazar düşüncesini yazmış.Kadının cinnet halinde kendine ve çocuklarına kıydığı belli.Her gün onlarca haber okuyoruz böyle.
Fikret bey geri adım atmamalı, konuyu anlatmak istediğiniz yönde açmalıydınız bence.Malesef yazınızı geç fark ettiğim için kesilen bölümü kaçırdım. Aslında o kısmı da okuyup öyle yorum yapmak isterdim. Belkide arkadaşların tepkisi o kısımdan dolayı.
Her neyse,
Dilerim böyle insanlıkdışı olaylar yaşanmaz. Kimse kimsenin helaline, kızına, oğluna göz dikmez.Tecavüzün cezası idam olmalı...Yoksa kişiler daha çok kendi eliyle namus temizler.
Önce yok edilen ahlakımız, sonra boşaltılan ceplerimiz...Ve insanların hali...
Faka bastığınız için de üzüldüm Fikret bey :)
aynur engindeniz tarafından 6/19/2009 6:18:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazdığınız gibi , haksız eleştiriler bazen insanı bunaltıyor, "Lanet olsun içimdeki öykü sevgisine! :))" dedirtiyor insana. Bende sizin gibi birara ,bir sitede yayınladığım "Terzi İsmail" adlı öyküme yapılan insafsız,haksız ,saygısız eleştirilerden bunalmış ve öykümü silmiştim. Yine de bence bunlar sizi yıldırmasın.Çünkü öykü diliniz yapmacıksız,doğal ve okunaklı. Yola devam!
Erhan Bey ; sanırım kalıplarına uygun öykü yazmayı bilmediğim için, öykü kısmına astığımda bu tarafa postalanıyorum.Kendilerince haklılar. Ben tamamen sizin dedğiniz gibi yaptım ama arkadaşlar sağolsunlar eleştiri bombardımanına tuttular. Yeni bir yazı daha yazacak cesaretim kalmadı doğrusu. Siz anlıyorsunuz, sağolun.
Fikret TEZAL tarafından 6/20/2009 5:31:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fikret Bey , öyküyü okuyucuların görüşleri doğrultusunda değiştirmeniz hata olur. Okuyucu öykünün üslubuna, noktalama işaretlerinin kullanımına vs. göre eleştiri de bulunabilir.Öykünün sonunu niye böyle yazdın diye kimsenin yazarı sorgulama hakkı yoktur."Didaktik" öykü olmaz.Yani okuyucuya bilgi vermek, öğüt vermek için öykü yazılmaz.Öykü; yazanın kurgularının, hayallarinin yazıya dökülmüş halidir.Öykü nedeniyle, yazarının düşüncelerinin, dünya görüşünün sorgulanması abestir.
Ayrıca öykünün sonuna yazarın kendi düşüncelerinin eklemesi öyküyü öykü olmaktan çıkarır.
Son bir soru:Yazdığınız metin öykü olduğuna göre neden yazılar kısmına asıyorsunuz? Yazılar kısmına, deneme, makale, köşe yazısı gibi türler yazılmalıdır.Haksızmıyım? Selamlar.
Doğru mesaj vermek bizim görevimiz. benim burada hatam var ; haklısınız. Fakat ülke gerçekleri, maalesef yazdığım gibi. Tanık olduğum olaylar var, gizlenen tecavüzler, gizlenmediğinde, gizlenmedine pişman olunanlar.
Kadın şikayet yoluna gitseydi, başına gelenler herkes tarafından duyulacaktı. Kamera kayıtları yüzünden eşi ve çocukları bile inanmakta zorlanacaklardı. Öyle olmasa da bunu öğrenen çocuklarda, bu yara nasıl kapanacaktı ? Hatta kadında ve kocasında da ?
Yine de , evet, bizler olanı değil, olması gerekeni yazmalıyız, haklısınız.....
Fikret Bey,
Öyküyü ve yorumları okuduktan sonra ben olsam diye sordum kendime.Ben olsam bu öyküyü daha da uzatırdım.Sanki finali aceleye gelmiş ve toplu kıyımla "temizlik" yapılmak istenmiş hissi verdi.
Ben olsam; kadının yaşadığı bu talihsiz olay sonrası ilaçlı bardakla birlikte en yakın emniyet birimine ve hastaneye gönderirdim.Kadının haklılığını ispat değil aslında düşüncem.Eşi, çocukları ve çevre baskısına delil teşkil etmesi.Sonrasında müteahhiti cezaevine gönderir işlediği suçla vicdanını uzun yıllar başbaşa bırakırdım.
Kadın, zor günlerinde eşine destek olduğu gibi eşi de bu durumda ona destek olmuyorsa onları tek celsede boşayabilirdim.
Bu finalle kadın tüm ailesini zehirleyerek en az müteahhit kadar cani olduğunu göstemiştir.
Bunlar yaşanmıyor mu diyeceksiniz.Elbette yaşanıyor ancak her türlü kriz ortamında başımıza gelen tüm olumsuzluklara mutlaka bir çıkar yol bulunabilir mesajı almak istedim bu öyküden.
Yeni düzenlemenizi okumak dileğimle.Saygılar.
Fikret Bey,
Kriz gerçeğine dikkat çekmek için başlık adını değiştirin bence.
Bu ülkede kriz gerçekten var mı?
Lüks ve israfından ödün vermeyen, emekçi ve işçi kesimin sırtından dev binalarını diken, devlete bir kuruş vergi vermemek için kriz ortamını tırmandıran patron ağaların namussuzluğunu yazınıza konu etseydiniz, krize dikkat çekerdiniz.
İş kazası da gelebilirdi eşinin başına, kadın yine çalışmak zorunda kalabilirdi.Ya da bırakın işi, gücü. Alış verişe giderken yolda saldırıya uğrayabilirdi. Olmuyor mu? Her gün binlerce genç kızımıza, kadınımıza, erkek çocuğumuza tacizler, tecavüzler olmuyor mu? Bu çirkinlikleri, nasıl oluyorda ekonomiye, krize iliştiriyorsunuz ve krize dikkat çekmek istedim diyorsunuz?
Krize değil, AHLAK yoksunluğuna dikkat çekmelisiniz. Ne dersiniz ?
AHLAK KRİZİ !
Saygımla.
dün gibi bu gün de açıp okudum bu sayfayı
:)
iyi de oldu yorumlar harika.şunu anlıyorum ki kadın artık uyanıyor.mal olmak istemiyor
teşekkürler güldane dal sonuna dek katılıyorum düşüncelerinize
teşekkürler fikret tezel katılmasamda düşüncelerinize iyi ki de yazdınız bu hikayeyi .dilerim hikayeyi okuyan yorumlarıda okur
YAZIYI OKUDUM;
KİRLENMİŞ VEYA KİRLETİLMİŞ KADIN NE YAPALIM ŞİMDİ ...YA ÖLECEK KADIN YA ÖLDÜRÜLECEK KİRLETİLDİĞİ İÇİN ÇİRKİN OLAN KİRLETİLMİŞ KELİMESİ KİRLETENLERİ NE YAPMALI ACABA ? EVET ESKİDENDEN DE YAŞANIYORDU BU OLAYLAR GÜNÜMÜZDE DE HALA YAŞANIYOR ...
HİKAYE BÖYLE BİTMESEYDİ KEŞKE...
Yazının finalinde teşebbüse teşvik algınacağı için kesmeniz daha doğru oldu. Zira, gençler var aramızda ve yazılar bölümüne sık girmeselerde, yine de okuyan olmuştur. Tepki verilen kısım çıktığına göre sorun kalmadı.
Namus kavramına gelince, sebepler ne olursa olsun '' namusu bacak arasında arama zihniyeti '' bana göre çok yanlış. Bu tip düşünenlere; göz, kulak, el ayak, beyin namussuzluğu demek daha insani olur. Konuyu, yalnızca kadınsal tartışmak yerine, kadından erkeğe yani '' insana '' indirgemiş oluruz.
Bebeğe tacvüz edenlerin insan olamayacağı gibi, bebeğini bu yüzden öldürenin de insan olamayacağının altını çizmek gerekir.
Doğru yaşayan da, yaşamayan da sonuç ne olursa olsun, yürüdüğü yolda tek başına olmadığını bilmeli.
Eğriyi doğrultmak yerine, doğruyu eğriltmeye çalışıyoruz devamlı olarak.
Düşünmek isteyene !...
Ben de onu diyorum, silmeseniz (yazıda ya da yorumlarda ) iyi olur çünkü yaptığımız yorumlara saygısızlık yapmış olursunuz diye düşünüyorum... Hatanızı anlamak güzel bir şey ama burda değiştirmek pek de etik olmuyor l çünkü yorumlarımızla karşılıklı konuşuyoruz bizler burda, bilmem anlatabiliyormuyum...
Yazımı kesinlikle kesmedim Güldane Hanım.Bir kelimesini bile değiştirmedim.Münir Bey'e değiştirmeyi düşündüğümü söyledim, o kadar. Ayrıca hatalı bir şey yazarsam, bunu da hatırlatırsanız, düzeltmek yanlış olur mu sizce ? Yalnız yorumlarımda hatalı olduğunu kabul ettiğim sözlerimi sildim.
Hatayı anlamış olmak erdem değil mi sizce ?
Ben bir şeyleri savunmuyorum sevgili Fikret sadece düşüncelerimi söylüyorum... Bizler burda düşüncelerimizi tartışmaya açıyoruz. Ben bunu düşünüyorum ve düşündüğüm doğrudur demekle tartışmanın önünü kesersiniz kaldı ki tek doğru yoktur yoksa nasıl bir arada yaşayabiliriz? Farkı farklılığıyla kabul edip bence düşüncelerimizi ondan sonra söylesek daha iyi olur gibime geliyor ki ayrıca yazdığınız yorumları kırpmasanız daha iyi olur çünkü benim size yazmış olduğum yorumları da benim kesmem gerekiyor her seferinde:)))
Sevgilerimle...
Sayın münir bey ; yazımın sonunda yorum yapmak aklıma geldi aslında. Ancak, bu krizin mimarları için fazla ağır kelimeler kullanacaktım ve bu da daha sert bir tartışma yaratacaktı. O yüzden yorumu okuyucuya bıraktım ve okuyucunun işin tam da o yönüne baskı yapacağını düşünemedim. Faka bastım yani. Bu saatten sonra yazının sonunu değiştiremem belki ama ilk fırsatta onu da yapacağım. Teşekkürler.
Yazdığınız yazıda geçen olay toplumumuzda yaygın bir şekilde bulunmaktadır.Böyle olayları yazan günlük gazeteleri okuduğumda "çevre başkısıyla yetiştirilmiş ve tecavüze uğramış bir kadının intihar etmesine hep şaşarım.Bazende bu olay .yani kadının ölümü kocası ve aile bireyleri tarafından yapılır.Hele o aile bireyleri tecavüzü yapanı değilde masum olan tevavüze uğrayanın öldürülmesine karar vermeleri anlaşılır gibi değil.Yazar Bekir Yıldız bir hikayesinde kendisine tevavüz eden ağayı ,bir şekilde kuyuya iterek üstüne taş yığan köy kızının hikayesini anlatır.Yani cezalanması gereken tecavüz edendir.Ama burası Türkiye.namusu başka yerlerde arayan bir toplum yapısından olayların böyle sonuçlanması çok doğal.Fakat yine de bizler :yani az çok ta olsa yazıp çizenler düşünenler toplumun bu yönünü engelemek için çaba göstermeliyiz diye düşünüyorum.
yazınızda kadının intiharını vede üstelik tüm aileyi namus adına katletmesinin doğru olmadığı vurgulanmalıydı düşüncesindeyim.
saygılarımla.
munır tarafından 6/18/2009 6:25:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Güldane Hanım ; sizin aksini savunma hakkına sahip olduğunuz kadar benim de tek eşliliği savunma hakkım olmalı.
Ben size savunamazsınız demiyorum, benim fikrimin ne olduğunu söylüyorum. Siz benim fikrimi kabul etmek zorunda olmadığınız gibi ben de sizinkini kabullenmek zorunda değilim.
Sevgili Fikret yazınızın ne anlam içerdiğini gayet iyi anladığımı sanıyorum. Bazı olaylara dikkat çekmek istemeniz güzel ama olayları yorumlarken ve öneriler sunarken yanılgıya düşüyorsunuz... Ayrıca siz tek eşlisiniz diye dünyada herkes de tek eşli olmak zorunda değil hatta eşsiz de yaşayabilir insan ki farklı eşliliği seçenler de var lezbiyenler, homoseksüeller gibi... Yani tep tip bir yaşam tarzı yok...
Ayrıca dikkat edin havalara gerçekten de çarpabilir....
Sevgilerimle Fikret...
Sadece bir kurgu olay olarak anlatmak istediğim ve defalarca olduğunu çok iyi bildiğim bir olay namus kelimesinin anlamının sorgulamasına vardı. Benim böyle bir amacım yoktu aslında. Krizden insanların ne durumlara düştüğünü anlatmak istemiştim.
Fakat erkeğin de kadının da teninin kutsal olduğuna, ayrım yapmaksızın her iksinin de sadece nikâhlı eşlere ait olmasından yanayım. Tek eşliliği, yasal evliliği ve aile kavramını savunuyorum. Asla sadece kadında aranması gereğine katılmıyorum.
Fikret TEZAL tarafından 6/18/2009 5:40:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Fikret Bey '' bu öyküde kadın, aslında naif yapıda biridir !!!!!!!!!
Erkek hangi yapıda biridir.????
Ben de Ayhan Bey'e katılıyorum. Güldane Dal hanım gayet güzel tespitledi.
İntihar, bu gün dünyada had safhada. Yanlış düşünme yüzünden. Dünya hayatının gayesi, yeterince doğru anlaşılmadığı için insanlar karamsar.
Yazınızda intiharı destekleyen veya öyle anlaşılmasını sebep cümleleriniz var.
Fikriniz böyle değildir umarım.
Yazınızı iki defa okudum ve ardından yorumları. Özellikle de Güldane Hanımın yorumuna bire bir katılıyor aynı sözleri söyleyip söylememek arasında bocalıyorum.
Sizin kurgu dediğiniz olay, bizim dünyamızın en büyük gerçeğidir. Ve ne yazık ki namussuzlar kendi namussuzca düşünceleri ve eylemleri ile hayatta yaşamaya layık görülürken, bu kadar masum düşünceler kendini yok etmektedir.
Kurgunuzda anlattığınız olayda kirlenen kadın mıdır, yoksa erkek mi? Yok olması gerek iki çocuk, bir adam ve bir kadın mıdır, yoksa kadını yalnız iki bacak arası olarak düşünen düşünce midir? İşte esas sorgulanması gereken budur bence de Fikret Bey.
Siz bizim asla olmaması gerektiğini söylediğimiz şeyin olması gerektiğini söylemişsiniz. İşte beni bir kadın olarak yaralayan ve canımı acıtan da bu nokta oldu. Yazılarınızdan bildiğim sizin nasıl bu konuyu bu şekilde bağladığınızı şaşkınlıkla okudum.
Bizler yani eli kalem tutanlar, namusuz düşünceleri yok ettirmek zorundayız. Yani kadının yaptığının yanlışlığını her kelimemizde anlatmak mecburundayız. Yoksa namus denilen intiharların doğru olduğunu kabul edip içimize sindirmek çok ağır gelecektir bize.
Saygılar yüreğinize
Her gün 3000 kişinin intihar ettiği bir dünyada yaşıyoruz sevgili Fikret... Bu küçümsenecek bir rakam değil... Ve ben bunun altında yatan nedenleri iyi biliyorum ama bakınız TPD (Türkiye Psikiyatri Derneği) Başkanı Şeref Özer ne diyor;“Başta depresyon ile alkol ve madde bağımlılığı olmak üzere çeşitli ruhsal hastalıklar, çocukluk ve yetişkinlik dönemlerine ait örseleyici yaşantılar, olumsuz aile içi etkileşimler, sosyal yalıtılmışlık, toplumsal dayanışma azlığı, ekonomik sorunlar, kayıplar, umutsuzluk, dürtüsellik, göç gibi sosyo-ekonomik etmenler intihar riskini artırmaktadır” . Yani intihar olayını bir tek sebebe indirgeyip açıklıyamayız... Sadece namusa endeksli düşünülürse bizleri yanlış yerlere götürür ve işin içinden çıklımaz bir hal alır... Ve hemen sana bir de istatistiki bilgi de ekliyeyim; “Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünyada her 40 saniyede bir intiharın, her 3 saniyede ise bir intihar girişiminin gerçekleştiğini, son 45 yılda intiharların yüzde 60 civarında arttığını ve intiharın tüm dünyada ilk 10 ölüm nedeni arasında yer aldığını bildirmektedir. Bu verilere göre her gün 3 bin kişi intihar etmekte, her 30 saniyede bir kişi hayatına son vermektedir. Tüm ölümlerin yaklaşık yüzde 1’i intihar girişimleri sonucu gerçekleşmektedir.” Kısaca intihar olayına yaklaşırken bir çok yönüyle ele almak gerekir. Sadece '' NAMUS'' noktasından bakıldığında çıkamazsınız içinden ya da yazınızda da yazdığınız gibi ''TEMİZLENMELİ'' gibi basitçe yorumlarsınız kendi kendinize...
Sevgilerimle Fikret...
Siz hikayenizde kadının '' kirlenmesinden '' bahsediyorsunuz sayın Fikret adamın değil...
Demek ki sizin düşüncenizden hareket edersek ''BÜTÜN ERKEKLER NAMUSSUZ'' oluyor.. Yani kadının namusu kirlendiği için öldürülüyor ya da öldürüyor ama erkeğin olmadığı için de ölmüyor ya da öldürülmüyor gibi... Bu namusu kirlenen kadın kendi kendine mi kirletiyor bu namus denen şeyi? Hayır! İşin içinde bir erkek var değil mi sevgili Fikret? Peki onun cezası nedir bu namus kirlenmesinde? YOK! Çünkü erkeklerde namus yok mu demeli ? Olmayan şey nasıl kirlensin mi demeli?
Çifte standartlardan vazgeçelim ve bence konuya bilimsel, sosyolojik, psikolojik ve tarihsel bakalım derim ben yine... Kadını bir mal gibi görme fikri iyi bir fikir değil sevgili Fikret!
Ayrıca kirlenmek sözcüğünü ben çok banal buluyorum...
Sevgilerimle....
Guldane Dal tarafından 6/18/2009 12:24:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Fikret TEZAL öldürmek (kendini ya da başka birilerini) bir HAK değildir! Ayrıca ''namus'' kavramı da kişiden kişeye değişir... Kadın şu ya da bu şekilde istiyerek ya da istemiyerek bir erkekle ilşkiye girmişse bu ölüm ya da öldürmek nedeni olmamalı ki olayınızda bir de toplu ölüm sözkonusu( kurgu da olsa ki gerçekte olan olaylar ayrıca bunlar)... İntihar olayları ciddi bir konudur. Olaylara sosyolojik, psikolojik hatta tarihsel bakılması gerekir yani tipik bir Türk filmi sendromu çerçevesinde değil...
Ayrıca ''kirlenmek'' ne demek? Ve '' o zaman terkedilmeli hayat'' da ne demek?... İlginç bir namus anlayışınız olduğu gibi bir de ölüme teşvik var yazınızda...
Sevgilerimle...
bu denli umutsuz ve mutsuz olmak bu denli zor yaşam içinde beter ediyor insanı.
ama ölüm çare deil,hele hele öldürmek asla
her gecenin bir sabahı var.her zorun da bir çaresi,
yaklaşık 6 yıl önce iflas ettik.2000 krizi sonucu.eşim kalp krizi geçirdi iki kez.çalışmıyor çalışamıyor.iki kızım ünv okuyor.ben çalışıyorum namusumla günde yaklaşık 14 saat çalışıyorum.yetmiyor tabi ailem ve burslar saolsun.şu an biri ünv bitiriyor.diğeri 2.sınıfa geçti.
neden mi anlatıyorum aslında dahası da var.ben bir akcier kanseri hastasıyım yaklaşık 25 yıldır.ama hiç bir dönem hayat beni yıldıramadı.hep çare buldum,çare oldum ,çözüm oldum.
yaşadığınız dönemi biliyorum şu an ,burdan izliyorum sizi yazılarınızı.lütfen böyle umutsuz olmayın,böylesi umutsuz
hikayeler yazmayın.
gerçek bile olsa.
hadimi aştıysam da özür dilerim
aslında sürükleyici bir hikaye olmuş
tebrikler
nertenn tarafından 6/18/2009 8:42:06 AM zamanında düzenlenmiştir.
maalesef gerçekleri yazmışsınız,kurguyu değil...
İçim burkuldu be dost.Ben de etrafımda böyle yaşanan olayları duymakayım...
İşimiz oldukça vahim.Kapitalizmin yaptığı çirkinlikleri önleyemeyecek miyiz ?.İçim kan ağlıyor doğrusu..
saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.gününüz aydınlık olsun..