Teceddüt Kapısı
Osmanlıca da teceddüt etmek diye bir tabir vardır.Kelime manası olarak tazelenme,yenilenme demek. Üstad Hazretleri de Sözlerde � kalin ] Kâinattaki zevâl, firak ve adem zâhirîdir. Hakikatte firak yok, visâl var. Zevâl ve adem yok, teceddüt var. Ve kâinatta her şey bir nevi bekàya mazhardır �diyerek konuya açıklık getirmiştir.Yani kainattaki sona erme,ayrılmak ve yokluk, zahiri manadadır.Hakikatte ayrılık yoktur, kavuşma vardır.Sona erme ve yokluk, yoktur;yenilenme vardır.Ve kainattaki her şey bir nevi devamlılığa sahiptir.
Yaratılmışlar olarak bu devamlılığa sahip olsak da gün geliyor özellikle ruhi manada tazelenmeye ihtiyaç duyuyoruz.Ciddi manada yenilenmemiz gerekiyor.Nasıl ki ağaç yaprakları sonbahar gelince yapraklarını döküyor bahar gelince de o yenilenmenin verdiği neşeyle yeşil yeşil yapraklar saçıyorlar; kul için de geçerli bu yaprak dökmek.Yılanların bile derilerini atmasını,yeni bir deriyle yaşantısına devam etmesini ilmi açıklaması tam bu olmasa da teceddüt ruhu ile okuyabiliriz.
Ne zamanki ruhi manada kendimde eksilme hissetsem aklıma bu kelimeyi getirir ve kendime çeki düzen vermem gerektiğini düşünürüm. Çünkü nefis durmadan kötülüğü emrediyor ve yanlış yollara adım atmamız için amansız bir mücadele veriyor. Peygamber Efendimiz(sav) �efsini bilen Rabbini bilir�diyerek asırlar öncesinden yol göstermiş nefis ile nasıl mücadele etmemiz gerektiğine dair. Gel gör ki bu mücadeleden çoğu kez nefsimin galip geldiğini şahsım adına üzülerek de olsa söylemek durumundayım.
Bu mağlubiyetler sonrası zamanlar, en fazla yenilenmeye, tazelenmeye ihtiyaç duyulan zamanlar. Üniversite yıllarımın geçtiği İzmit�e okulumuzun tam karşısında Erenler Cami vardı.Öğle namazları sonrasında imamın okuduğu aşrı şerifi dinlemek için özel bir tercihimdi o cami.İnsanın damarlarına işleyen,dinleyenin vücudunda karıncalanmaya sebep olacak kadar tesirli bir ses tonuna sahip olan imamı dinlemek,ruhumun derinliklerinde ihtiyacım olan tazelenmeye çok güzel bir cevap içeriyordu.
Küçük mekanlarda ve camilerde nedense bu derecede coşku içinde ibadet edemiyorsunuz. Ama büyük şehirlerde özellikle İstanbul�a bir camide namaz kılmak ayrı bir zevk.Hele hele gittiğiniz camiler Eyüp Sultan Cami,Beyazıt Cami ve Sultan Ahmet Cami ise bu coşkunuz zirve durumuna bile ulaşabilir.
Bir kış günü ve pazar günü, kaldırım kenarında hafif ıslak vaziyette olan kağıt üzerinde Eyüp Sultan Camiinde kılmış olduğum sabah namazını hatırlayınca insanların bu camiye göstermiş olduğu teveccühü daha iyi anlıyorum.Ama meşakkat halinde yapılan ibadetlerin sevabı,sevap hanesine fazlasıyla yazılıyor ve unutulmazlar arasında yerini alıyor.Ne zaman Eyüp Sultan camisine gitsem bu anımı hatırlıyorum.
Beyazıt Cami için ruhun yenilenmesine yaptığı katkı şahsım adına söylemek gerekirse her şeyin üstünde yer alıyor. Benliğinizde nefsin isteklerinin ağırlığını hissetmeye başladığınızda yaralanan hissiyat,bir Pazar sabahı Suat Hocanın arkasında kılınan sabah namazıyla kendine geliyor.Suat Hocanın arkasında Beyazıt Caminin akustik havası eşliğinde sabah namazını kılmak ve okunan Kuran-ı Kerimi dinlemek için nerelerden gelenlerin olduğunu bu şerefe nail olanlar gayet iyi biliyorlardır.Güneşin doğmasından sonra camiden dışarı adımınızı attığınızda aradan 1 saatin geçtiğini gördüğünüzde dört rekattan müteşekkil bir namazın ne kadar dolu dolu eda edilebileceğini anlıyorsunuz.
Sultan Ahmet Camiyi anmadan geçmek mümkün değil. Sultan Ahmet�n Mimar Sinan� yaptırdığı bu esere İstanbul halkı da kayıtsız kalmayınca kılınan namazların coşkusu Kabe�i andırır hale geliyor.Satır arasında Mimar Sinan�n ustalık eserim dediği Edirne Selimiye Camisine Edirne halkının yeterli düzeyde ilgi göstermemesini de ayrıca üzülerek belirtmek istiyorum.Sultan Ahmet Camisinde özellikle Ramazan ayında namaz kıldıysanız Kabe�i andırır hale gelmesi sözümün ne anlama geldiğini anlamışsınızdır.
Ülkemiz, ruhun dinamik hale gelmesini sağlayacak eserler bakımından bol alternatifler sunuyor.İstanbul yoksa Bursa var.Bursa yoksa Edirne var.
Bursa�a kaldığım dönemde de Ulu Cami uğrak mekanlarım arasındaydı.İlk kez tarihi mekana uğrayanlar,özellikle cami içindeki şadırvanı görünce şaşırsalar da aldıkları abdest kendilerine gelmelerini sağlıyor.Ziyaret amaçlı gelen turistler bile duygularını mekanın kutsiyetiyle eş değer açıklamalar yapıyorlar.
Bütün bu güzellikler belli sınırlar içerisinde. İstanbula, Bursa�a,Edirne�e gidemeyenler,gitmeyenler bu güzelliklerin alternatiflerini yakın çevrelerinde inşa edebilirler.Belki bir Beyazıt,Eyüp,Sultan Ahmet�eki kadar doyurucu olmayabilir ama din görevlilerinin şahsi gayretleri bu açığı kapatmaya yetebilir.
Benim gibi tarihi dokudan uzak ve küçük mekanlarda yaşayanlar için bulunmaz bir nimet olurdu namaz sonrasında program tertip edilen camileri görmek.Bir Ramazan günü Teravih namazı sonrasında Bursa Ulu Cami avlusunda belediye musiki grubunun yapmış olduğu programı dinledikten sonra işte büyük şehir olmak bu demiştim kendi içimden.işte Ramazan� yaşamak bu demiştim.Aynı programları görmeye ben gibi çoğu Anadolu insanının ihtiyacı var.Çünkü zaman zaman üstümüzü örten ölü toprakları,bu etkinlik ve programlar sayesinde canlanıyor.Ruhumuzu dinamikliyor ve sonbahar yapraklarının dökülüp baharın geldiğini gösteren tazelenmeyi sunuyor ameller sahnesine.
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.