Unutamadık..
Unutamadık..
Dört duvar arasında tarafımıza sunulan ikazlar ve tembihlerle büyüdük.Can ciğer kuzu sarması misali karşılıklı duran iki apartmanın arasında ki sokağa çıktık.Hafif rampası,tek bir elektrik direği her iki köşe başında duran bakkalları,camlara çıkan kadınları ve yaz akşamlarında apartmanların kapısında oturan ihtiyarlarının bulunduğu sokağımızla tanışıverdik..
Direkleri olmayan iki taşın direk görevi görmüş olduğu kalelerimizi kurup,top oynadık.Evlerin camlarına vuracak kadar asi çocuklar olmasak bile topumuzun asiliği karşılığında,evlerin ikinci ve üstü katlarından dökülen isyan suları ile ıslandık.Dört duvar arasında bulunan ağabeylerimiz dışında,bizleri kötü olandan uzak tutan fakat kötülüğün içinde olan ağabeylerimizle tanıştık..
Okulda ki sınıflarda bulunan sıralardan değil ama yaşadığımız hayatlarımız ile sıradandık.
Gülen yüzlerimiz ise sıradanlığımızın bize sunmuş olduğu hediye idi.Sıkıntıların içinde olan ama yüzüne her daim gülücük konduran çocuklardık.Gülen her yüzün altında yatan gerçekleri, geçen zaman içinde gördüğümüzde ise,o gerçeklerin altında yatan nedenlerin,anlatılan peri masallarının çok uzağında olduğunu fark ettik.Zevkler ile renklerin tartışma konusu olup olmadığının tarafımızca bilinmediği o dönemlerde,tek bildiğimizin zevk alarak yapılmadığı ortada olan gerçekler idi.
Boş olan her şeyin,kendilerinin gözüne batan çöp olduğunu sonradan öğrendiğimiz ama o zamanlar kendisinin nasıl birileri olduklarını bilmediğimiz ve görmediğimiz,Müteahhit’lerin çok yeşermediği,boş arsalarımızda yaptığımız mahalle maçlarının ardından,bitkin halde sokağa dönen çocuklardık.Mahalle maçının sonucu ne olursa olsun,tek elektrik direğine asılı takım tabelasına sonucu yazan çocuklar olduk.Boş olan arsaların üzerinde yağmur sonrası çamur olan toprağına oyun oynamak için sapladığımız her çivinin,yıllar geçtiğinde yüreğimizde anı olarak bırakacağı izlerini o zamanlar anlamayanlardandık.Anlama konusunda ne kadar kıt olduğumuzu sanmışsak ta,bir eylül sabahı evlerimizin pencerelerinden sokağa göz attığımızda
apartmanlarımızın duvarlarında büyük harflerle yazılı olan üç harfleri silen komando askerlerini gördüğümüzde o çocuk aklımızla yıllar geçmesede o zamanlar anlamıştık..
Sokağa nadir gelen kamyonların kasalarının içinde,köşe kapmaca oynadığımız zamanlarda ise,
büyümemize neden olan ve üzerimizden tank misali geçen yılların içinde hayat ile oynadığımız köşe kapmaca oyun olduğunu yaşadıkça öğrenen o zamanın çocuklarından olduk...
Rüzgar her estiğinde sokağın elektrik tellerini sallamasının ardından,yaşanmakta olan şimdiki zamanlara geldiğimde ise;Elektrik direğinde ki telleri sallayan rüzgarın,çocukluk anılarımıda sallayacak kadar kuvvetli olduğunu bilmek,rüzgarın kuvvetini öğreten derslere girilmesinin gerek olmadığını hatırlattı..O rüzgar ki...
Evlerin önünden ayakkabı çalan,kendi evlerinde uyuşturucu kullanan ağabey sahibi olan,okul dışında geçinmek için çalışan,pazarlarda limon satan,ne yaptıklarından ziyade içinde ki insan sevgisini delikanlıca ortaya sunan arkadaşlarımı,öleceğim ana kadar bana unutturmayacaktır.
Geçen yıllara inat iletişimde olduğum o arkadaşlarımdan bir iki tanesi kalsa bile,her birimizin yüzünde kaybettiklerimizi görmenin mutluluğunuda bizlere her zaman yaşatacak ve onları asla unutmayacağımızı kalbimize söyleyeceklerdir...
Yoksa yoksa mı ?
Çocuktum,arkadaşlarımdı,bir rüzgar esti,biz dağılmadık...
Başkada bir şey değil...