- 987 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GONCA 1
Henüz yeni yetişiyordu. Dalında taze bir goncaydı açmamış, ürkek ürkekti bakışları yaralı ceylân gibiydi…
Gonca bizim oraların yeni gelişmeye başlamış, küçük bir ilçenin kenar mahallesinde yetişen kızlarından biriydi. O zamanlar küçük yerlerde özellikle kenar mahallelerde kapı önlerinde oturan kadınların bol bol dedikodu yaptığı kim kiminle evlenmiş hangi kızı kimler istemeye gitmiş gibi söylemlerin kol gezdiği zamanlardı…
Dedikodu, kahkaha, cümbüş mahalle sakinlerinin tek eğlencesi, fakat komşuluklarda bir hayli kuvvetliydi. Darda kalan herkesin yardımına koşulur, hastalıkta, ölümde, düğünde sırt sırta verirler birbirlerine destek olurlardı…
Gonca böyle bir mahallede büyüyeyen ceylandı. İki kız bir erkek çocuğu olan ailenin en büyüğüydü….
Babası fabrikada bekçilik yapar, annesi de yazın tarlada çalışırdı. Çok güzel bir kızdı gonca, on dört yaşlarında, kahvenin biraz daha koyusu rengi siyaha çalan omuzlarından aşağıya dalga dalga dökülen saçları, denizin mavisini kıskandıracak güzellikte gözleri vardı. Yüzü çok az gülerdi güldüğü zaman sanki çiçekler açardı dudaklarında. Farklı bir yanı vardı goncanın o mahalleye ait değildi, bana göre bizim dünyamıza bile ait değildi gonca, yeryüzünde unutulmuş bir melekti benim gözümde…
Mahallenin yeni yetişen genç kızları akşamları işten döndüklerinde toplanır, hararetli hararetli gün boyunca işte neler yaptıklarını anlatırlardı. O dönemlerde gelinlik çağda kızlardı onlar, on sekizinde genç kız bulamazdınız. O yaşa geldiklerinde hepsinin kucağında bir bebek küçük kadınlar olurlardı. Erkeklerde askerlik dönüşü hemen evlendirilirdi. Bu yüzden hepsinin bir sözlüsü veya gönül koyduğu olurdu o yaşlarda, iş dönüşü küçük kaçamak buluşmalar, bakışmalar, köşe başında bekleyen delikanlılar.
Goncayı kızların arasında göremezdim hiç, hep başı öne eğik sessiz sakin gidip gelirdi işine, eve gelir gelmez annesine yardım eder, kardeşlerinin derslerine yardımcı olur, akşam yemek sonrası da aylığından kendisine harçlık olarak ayırdığı parayla aldığı kitaplarını okurdu. Çıkmazdı hiç kapının önüne, karışmazdı kızların arasına, kızlarda onun adı geçtiği zamanlarda burun kıvırıp ‘’burnu büyük haspamın kendini beğenmiş’’ diye söylenirlerdi hakkında, birazda kıskanılırdı, zira mahallenin büyükleri Goncayı örnek gösterirlerdi her zaman terbiyesiyle ağır başlığıyla…
Goncanın iş yeri birkaç mahalle ötede küçük bir çömlekçi dükkânıydı. Küçük süs eşyaları, saksılar, güveçler yapıyorlardı. Dükkânın sahibi Hayri amca çok tatlı bir adamdı, ilçede tanınan sevilen hatırı sayılan bir kişiydi.
Kır saçları, burnunun üzerine düşürdü gözlüğü ve sevecen sesiyle çok sevimliydi. Her daim gülen gözleri, kulağına sıkıştırdığı sigarası vardı. Sigara kullanmazdı;’’ Uzun yıllar oldu, bıraktım bu mereti ama bir türlü taşımaktan vazgeçemedim ‘’ der gülerdi. Tornasının başında çamura hayat verirdi elleri, öyle önemliydi ki onun için işi ‘’şu sarı çamur benim dünyam’’derdi her zaman, bazen küçük heykelcikler yapar onları satmazdı, bir köşeye yaptığı küçük vitrininde özenle sergilerdi…
Hayri ustanın hiç çocuğu olmamıştı. Eşiyle ikisi çevrelerindeki çocukları sever onlarla avunurlardı… Gonca onların kızı gibiydi, Hayri usta işinin bütün inceliklerini öğretiyordu Goncaya, çamura nasıl kıvam vereceğini, nasıl şekillendireceğini, boyamasını, sırlamasını ‘’ hayallerini düşlerini yarat umutlarını kat çamura, kat ki çamur elinde hayat bulsun’’derdi…
Selma Ardıç TAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.