DÜT DÜT
Artık kimin hangi gsm’e bağlı olduğunu bilmek ve ona göre aramak boş. Kim kime, duma duma. İki kez düt dütü duydunuz mu düttütleniyorsunuz anlayın artık. Bindirebileceği kadar bindiriyorlar size faturayı. Ya siz de o düt düt grubuna katılacaksınız ya da düt düttü yarıda keseceksiniz.
Millet ne kadar çabuk değişiyor hızına yetişmek mümkün değil. Bugün A’lı olan yarın B’li oluyor. Yarın B li olanın ertesi gün ne olacağı belli değil! Aynı çizginin insanları değil miyiz? Aynı hattın çilekeş müdavimleri değil miyiz? Aynı tuşların gülümseyen karakterleri değil miyiz?
DÜTÜNÜZ batsın emi! Şeklinde bir illenme hoş görülür umarım. Düte düt birbirine benziyor insanlar.
İki düt düt işimiz bitik anlamında, iki düt düt halimiz perişan mealinde dostlar! Nerede sınırsız konuşma, nerede numarası ile hattı ile kesesine uygun ve mesut konuşan insanlar? Bizi iki düt dütte mecbur edip mahkûm eyleyenler! Üzerinize kamyon geliyor dat datı görürsünüz o zaman!
Bazıları ise dakika olayını hesap etmeden sazan misali arıyor dört bir tarafı… Sınırsızlık bu millete uymaz ağabey! Komşusunun tavuğunun yumurtlayışına değin konuşuverir özgürce. Nasılsa bedava her şey. Fatura günü geldiğinde ise meblağı görünce yumurtlayan tavuk sesi ile bir ah çeker ki karşıda ne dağ kalır ne yel alır her şeyi! Kuru bir efgan ile sap gibi kalakalır ortada.
“Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.” diye bedavadan bir şiir yazar Orhan VELİ. Orhan VELİ ki Aşk Resmigeçidini yazmış. Bu gün yaşasaydı bütün parasını hatlara verirdi muhakkak. O resmigeçitteki hatunlara hat üstüne hat alırdı… Hatlar neticesinde katlanırdı sefalete…
Hattını söyle dediler; söyledim, söylemez olaydım. İşe almadılar beni… Artık hattınıza göre hatırınız oluyor. İşe alınırken dahi referans olarak; “Ağabey sizin hattı kullanıyorum” şeklinde ya da “Beyefendi hattınıza uyarız icabında” tarzında sözler sarf ederiz.
Kız istemede de aynı manzara karşımıza çıkıyor. Allahın izni ile aynı hattın çiçek açan dalları olan kızımız ve oğlumuz birbirlerini sevmişler, saatlerce sınırsız bir şekilde konuşmuşlar ve artık bu noktaya gelmişler. Bize düşen ise aynı hattın, aynı sınırsız konuşanları olan bu lak lak çiftlerini daha mesut edip, hatlarını birleştirmek ve onlara tek hatta mutlu yarınlar dilemektir.
Boşanmalar daha da ilginçleşecek. Hâkim sorar kadına: “Neden boşanıyorsun kadın!” Kadıncağız masumane bir sesle: “Hattımız bir değil. Frekanslarımız uyuşmadı.”
“Ne diyorsun açık söyle.” diye çıkışır Hâkim Bey. Kadıncağız tekrar: “Hâkim Bey bizim bey ile telefon hatlarımız kopuk… Onunla iki düt dütten sonra konuşmak istemiyorum.” Hâkim Bey bu kez kocaya sorar: “Neden boşanıyorsun adam!” Adamcağız kem küm ettikten sonra: “Valla ben onu ilk aldığımda aynı hattı kullanıyorduk. Şimdi yollarımız ayrıldı. İki düt düt aşkımızın onuna konan nokta oldu Hâkim Bey! Düt düttüte geldik anlayacağınız.” Diyalog devam eder gider…
505 Ahmet şu an 542’ye üye olup sonra 543 döndüğünden 506’ya gönderilen mesajlardan sorumlu olmayıp 555’ten gelen aramalara cevap veriyor.532’de dururken çektirdiği fotoğraflara bakıp 536’lı günleri özlemle yâd ediyor. Esasen Ahmet Bey fabrika ayarlarına geri dönmek istiyor ve babasıyla beraber yaşamayı arzu ediyor. 505 Ahmet o kadar dolanmış ki hat tellerine içinden çıkılmaz bir durumda nefessiz yaşamaya benziyor. Hücre hücre ölmektedir lakin elinden hiçbir şey gelmemektedir. Keşke seni sevmeseydim diye türküler söylemektedir.
Atasözlerimiz ve kalıplaşmış sözlerimiz dahi değişikliğe uğradı.
Artık insanlar birbirlerine “Hattın kadar konuş.” Şeklinde hava basıyor. Kimin kiminle arkadaş olduğu “Hattını söyle sana arkadaşını söyleyeyim” sözü ile ortaya çıkıyor. Evlilikler dahi “Hattına bak kızını al” şekline giriveriyor. Büyük araçların arkasına “Hatalıysam sınırsız hattımı kesin” şeklinde cesurane cümleler yazılıyor.
Toplum hattı kopmuş bir şekilde cümbür cemaat yuvarlanıp gidiyor. Esasen yalnızlaşıyoruz daha da. Farkında mısınız?
Toplum freni patlamış bir kamyon gibi gidiyor. Farkında mısınız, kimsesizleşiyoruz?
Sağlığımızı dahi hiçe sayıyoruz. Baz istasyonları kazlaştırıyor insanı. Doktorlar daha çok; “Gel bize BAZı BAZı” diyor. Kanser artmış, beyin kanamaları had safhada, kalp krizi eli kulağında! Sınırsız bir şekilde hem de bütün insanları buluyor. Hesap ortada beyler bayanlar. İki düt düt anlayın bir zahmet! Öbür dünyaya hızlı tren seferleri başladı gibi… Kontörleriniz öbür dünya için olsun.
Ellerimiz telefon tuşlarından başka bir şey görmüyor. Mesela kalem. Mesela kâğıt… Ne kadar da yabacı olmuşuz yazmaya çizmeye. Oysa eskiden böyle değildi. Mahremiyet vardı, samimiyet vardı, huzur vardı sağlık vardı…
Ve mahallede tek telefon olurdu.