- 1065 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DÜĞÜNÜME GELECEK MİSİN?
Hiç kalkmak istemiyordu o sabah yatağından ama bir kere söz vermişti kalkmalıydı, çocuklarıyla kahvaltı yapıp söz verdiği gibi kafeyi açmalıydı.
Arkadaşı yaz sezonun da motel işletecekti, onun işten ayrıldığını duyunca rica etti” ilgilenir misin?” diye…
—Sen olursan orada, gözüm arkada kalmaz, gönül rahatlığıyla gidebilirim.
Asıl mesleği bu değildi. Bir zamanlar her bulduğu işte çalışan biri olduğu için, az çok bir kaç meslekten anlar hale gelmişti. Arkadaşını kafe işine de o sokmuştu. Oda küçük bir dükkânla başladığı işini epey büyüttü. Yaz sezonunda, motel işletmeciliği işine soyundu. Birbirlerine iyi ve kötü zamanlarında destek olmuşlardı… Kıramadı arkadaşını, kabul etti teklifini…
Zorlada olsa kalktı yatağından, kahvaltıyı hazırladı. Sonra kendisi hazırlandı ve çıktı evinden… Kafe çok yakındı evine “en azından uzun süre yürümeyeceğim” diye düşündü… Birkaç adım atmıştı ki... Arkasından hiç tanımadığı bir ses deli gibi bağırıyordu…
— Abla… Abla
Kim bu deli diye düşündü sabah sabah, arkasını döndü.
— Hayır olsun, hakikaten bir deli çattık sabahın ayazında…
Söylenmeye başladı… Sese kayıtsız kalıp yoluna devam edecekti ki deli peşini bırakmıyor “ Abla ablaaa” diye bağırıyor avazı çıktığı kadar. Olduğu yerde kaldı.
— Tamam… İşimiz var seninle derdin ne senin?
Deli:
—Düğünüme gelecek misin?
—Ne düğünü ya git kardeşim işine
Deli:
—Düğünüme gel ne olursun
Baktı kurtuluş yok.
—Tamam, geleceğim hadi git şimdi bağırma arkamdan…
Deli:
–Söz mü söz ver bak söz ver bana, geleceksin değil mi?
—Vallahi geleceğim söz, işime geç kalıyorum senin yüzünden, bırak yakamı…
Deli:
– Tamam o zaman, sana güveniyorum.
Güç bela ikna etti, arkasını döndü, tam gitmek üzereyken; deli
– Söz verdin bak! Düğünüme geleceksin tamam mı? Diye bağırıyordu. Döndü oda bağırmaya başladı…
—Sööööz kesin geleceğim! İçin rahat olsun!…
—Allahım nedir bu? Hayıflandı gülse mi, ağlasa mı anlayamadı…
Bir taraftan da düşünüyordu “nasıl bu hale düştü zavallı genç?”
Kafeye başladığı günün üzerinden yaklaşık bir hafta geçti. Yine bir sabah kafenin camlarını silmiş, önüne biriken yaprakları süpürüyordu. Birden bir ses duymuştu, tanıdık bir ses “ablaaa” bağırıyordu yine avazı çıktığı kadar. Kafasını kaldırdı, baktı sese doğru ne görsün; o geçen sabahki düğünün sahibi!” Eyvah!” dedi gülmeye başladı.
—Yine mi sen?
Deli:
—Düğünüme gelecek misin?
—Geleceğim.
Deli:
–Söz mü?
—Söz dedik ya!
Deli bu sefer oradaki onları seyreden esnafa döndü…
—Sizler de gelin! Bak beklerim. Düğünüm var benim! İstemeye gidecekler gitsinler, sonra düğün yapacağım…
Belli ki esnaf tanıyordu onu
— Tamam, geleceğiz! İlk önce git kızı iste… Dediler.
Söz almanın verdiği huzurla gitti, uzaklaştı yanlarından deli, güle oynaya.
Kafenin hemen yanı başındaki dükkânın sahibinin yanına gitti. Merak etmişti, bilgi almak istiyordu onunla ilgili…
—Nedir bu böyle, ne zaman görse düğünüme gelecek misin? Diye soruyor yalvarıyor, yakarıyor, söz alıyor, yetinmiyor defalarca soruyor. Neden böyle yapıyor…
—Kızım aslında bu çok zeki bir çocuktu, üniversitede okuyordu, çok çalışıyordu, çok kitap okuyordu, okumaktan böyle oldu kafayı bozdu sevdiği bir kız vardı, o böyle olunca kızda başka biriyle evlendi, şimdi geziyor divane, herkesi düğününe çağırıyor zararsızdır he deyiver geç…
He deyip de geçmek ne kadar zor, düşündü. Bu kadar çok çalışıp çabalayıp okumak, üniversiteyi bitirmek, sevdiği kıza kavuşmayı istemek, sonunda ise hem aklından hem de sevdiğinin elinden gitmesi ne kadar acı… Sonraki günlerde birkaç kez daha karşılaştı onunla. En son gördüğünde elinden kanlar akıyordu, yardımcı olmak istedi ona, gülüyordu divane genç
—Gel bakayım ne oldu eline…
—Çok kanıyor abla. Çok kanıyor çok acıyor kesildi elim.
—Bak orada eczane var, koş pansuman yapsınlar, sarsınlar elini koş hadi…
Koşarak eczaneye girdi. Arkasından baktı gülümseyerek…
Ömrü böyle geçecek, hiç olmayacak bir düğüne insanları davet ederek. Git gide yaşlanacak, fakat ruhundan gözlerine yansıyan temiz saf bir masumiyet var o gencin, hiç büyümeyen çocuklar gibi, sesindeki tınıda öyleydi… Deli gibi değil çocuk gibi…
Selma Ardıç TAN