- 661 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kimyacı (Mizah Hikayesi)
KİMYACI
Orhan’ın babası ve annesi, bir dağ köyünde doğmuştu. Daha sonra dedeleri , amcaları, anne ve babası ile beraber, köyden ovada bulunan kasabaya taşınmışlardı. Orhan’ın babası köyünde evlenmesine rağmen abisi Ortan ile Orhan kasabada doğdu. Gene de babası ve annesinin köy kültürü ile yetişmeye başlamışlardı. Çünkü, köyden kente taşınanlar kolayca kent kültürüne adapte olamıyorlar, çocuklarını da köy kültürü ile büyütmeye gayret ediyorlardı. Kasabada yaşayan delikanlılar , anne ve baba sözünden çıkmaz, daha küçük yaşlarda okuldan arta kalan tüm zamanlarını tarlada çalışarak geçirirlerdi.
Okul çağı gelen gençler çocuklar okula yollanırdı. Kasabada festival gibi kültür ve sanat çalışmaları yoktu. Tiyatro , sineme bulunmazdı. Okullarda , ilk öğretimden , okulun küçük lisesine kadar konferans salonu ve sosyal alanda gelişme gösterecekleri projeksiyon cihazı ile film izleyecekleri ortamlar bile yoktu.Bu imkansızlıklar içersinde kasaba kültüründe okul, tarla ev arasında bir yaşantı Orhan ile ağabeyi Ortan ‘ın yaşam alanı olmuştu.
Büyük şehirlerde yaşayan ve kasabada doğmuş ama büyük şehre giderek yazar olmuş , insanları aydınlatan , güzel konuşan insanlar ise hiç okula davet edilmezdi. Halbuki Orhan ile ağabeyi Ortan ,televizyonlarda gördükleri, gazetede okudukları haberlerde , büyük şehirlerdeki liselerde ne kadar güzel sosyal faaliyetlerde bulunulduğu yazmaktaydı. Kendileri için ise bunlar sadece hayal şeylerdi Çünkü öğretmenleri kasaba kültürünü benimsemiş insanlar olarak gelişmemişler, kitap okumaya hiç zaman ayırmamışlar ve gelişen insanların sadece dedikodusunu yaparak zaman öldürmeye gayret etmişlerdi.Bu durumda da kasabanın gençlerinden gelişme beklemek abesle işgaldi. Ama tüm olumsuzluklara rağmen azmederek , tecrübelerden faydalanarak , büyük şehirde okumaya giderek gelişen insanlarda vardı tabii ki.
Orhan da abisi Ortan gibi liseye gelene kadar Üniversitenin ne olduğunu bilmiyordu. Çünkü, ne ailesinde ne de okulda hocalar Üniversite diye bir şey anlatmıyorlardı. Ortan ve Orhan sanki nerede ise hayatı kasabalarından ibaret sanmaktaydılar. Kasabalarından farklı bir hayatı anlatan filimler onlara uzay anlatılıyormuş gibi farklı ve hayali gelmekteydi…
Ancak liseye , son sınıfa doğru eğitimde Üniversite diye bir aşama olduğunu ve meslek eğitimi verdiğini öğrenmişlerdi. Büyük şehirlerde ve gelişmiş ailelerde daha küçük yaşta Üniversite gerçeği öğretilirken , Ortan ve Orhan’ın bu konuda bilgi sahibi olmaması normal sayılamayacak şeydi ama bilgi ve bilinçten yoksun insanlar ne yazık ki çocuklarına , yaşantılarına lazım olacak bilgileri zamanında vermedikler zaman ilerde sorun yaşamaktaydılar.
Ortan ev Orhan , Üniversite gerçeğini öğrendikleri zaman , Üniversiteye gitmeyi çok istemeye başlamışlardı.Dershaneye yazıldılar. Babaları zengin insandı. Hayatta her şeye maddi açıdan bakarak çocuklarına öyle aşı yapmış , bu aşı çok zaman olduğu gibi tutmuştu. Çocuklarına çalışmak ve servet yığmak dışında , çocuk yaştan itibaren bilgi ve bilinçli olmayı öğretse belki de çocuklarının kişiliği daha çok gelişecekti. Ama çocuklarına faydalı olmayı , sadece servet yığmak ve okula yollamak olarak algılayan bir anne ve baba, çocuklarına ne kötülük verdiklerini anlayamıyorlardı çok zaman Ortan ve Orhan’ın anne ve babası gibi.
Bunun yanında çocuklarına daha ana okulunda Üniversite hakkında bilgi vererek , onların o yaşta hedef belirlemesine yardım ederek , çocukların bilinçlenmesini sağlayan anne ve babalar ilerde, çocuklarının erken bilinçlenmesi nedeni ile çocuklarının güzel okullar kazanmasına zemin hazırlamaktaydılar.
Orhan’ın abisi dershaneye giderek, kapağı az puanla , paralı okula atmıştı kendisini. Babası Orhan’ı özel okulda okutamayacağı için , devlet okuluna yollamak istemekteydi. Bunun içinde sınavda yüksek not alması lazımdı.
Orhan Üniversite giriş sınavına , çok önceden hazırlanamadığı için , hafta içi okulda , hafta sonu da dershanede çalışmasına rağmen hazırlıklarını tamamlayamamış ve 4 yıllık okul yerine 2 yıllık okul kazanmıştı. Ancak gözü yükseklerde olan Orhan, bu çalışmayı yeterli bulmamış “ Seneye tüm zamanımı dershanede geçirerek , çok çalışarak 4 yıllık Mühendislik kazanırım” demişti.
Ancak dershanede dersler sıkıcı gelmeye başlamıştı. O dershanede ders dinlerken aklı ya sınıftaki güzel kızlara kaymakta , ya da kırlara bayırlara , tarlalarını düşünmekteydi. Teneffüs olduğu zaman can sıkıntısından , hemen sigarasına sarılmaktaydı.Bu dersleri savsaklamalar, sigaradan medet ummalar artarak devam etti.
Bu çabalar sonucunda da iki sene sonunda , bir Anadolu Üniversitesinde Kimya bölümünü kazanmıştı. Ama aile arasında yapılan konuşmalarda okulunu kaydolmasın istenmişti anne ve babası tarafından . Ancak aile oğullarının İnşaat Mühendisliğini kazanamamış olmasına çok üzülmüşler ama bunu Orhan’a belli etmemeye çalışmışlardı. Orhan ailede alınan karar gereğince Kimya bölümüne kaydolmuştu.
Ne yazık ki Kimya bölümünde de dikiş tutturamadı. Çünkü okulun ders programı , kasabadaki lisede gösterilen ders programından tamamen farklıydı. Kimya bölümü de liseden beri en zorlandı bölümdü ama ne yazık ki tercih etmişti işte . Orhan sene sonunda zayıfları çok olduğundan okulunu bırakmak zorunda kaldı.
Artık tek hedefi İnşaat Mühendisi olmaktı. Varını yoğunu İnşaat Mühendisi olmak için harcayacaktı. . Dershaneye yazıldı.
İlk günlerde , kendini tamamen derslerine verdi. Ne arkadaşları ile konuşmakta , ne de orada burada zaman harcamaktaydı. Tiryakisi olduğu sigarayı bile azaltmıştı. Deneme sınavları gerçekten de güzeldi. Güzel Üniversite okumuş insanlardan faydalanmaya da başlamıştı. Her şey yolundaydı Böyle devam ederse kendisi İnşaat Mühendisi olacaktı. Babası da “ Bakın ben büyük oğlanı Hukukçu, küçüğünü de İnşaat Mühendisi yaptım “ diyerek hava atacaktı.
Ancak özel Üniversitede okuyan ağabeyi, zaman zaman konuştuğu meslek sahipleri ile alakalı olarak “ Şununla konuşma , bununla konuşma , o şöyle kötü, bu böyle insan “ diyerek onu faydalanacağı insanlardan , güya kardeşini koruyormuş gibi korumaya bakmaktaydı. Zamanla Orhan kendisine faydalı olan insanlardan sırf ağabeyinin telkinleri ile uzaklaşmaya başladı.
Bir süre sonra , sıkı çalışmaktan usanınca arkadaşları ile dershane çıkışı ona buna takılmaya başlamıştı. Babası ise arkadaşları ile gezen , tozan oğlunu ders çalışmakta olduğunu zannetmekte , orada burada “ Göreceksiniz, büyük oğlum Hukukçu, küçük oğlum İnşaat Mühendisi olacak “ demeye başlamıştı.
Bir gün Orhan’ı yakından tanıyan lisedeki rehberlik hocası ile karşılaşan Orhan ‘ın babası “ Oğlum İnşaat Mühendisi olacak hocam” dediği zaman Rehberlik Öğretmeni Orhan’ın babasına “ Fahri Kardeşim, bende öğrencilerimin İnşaat Mühendisi olmasından büyük memnunluk duyarım ama , senin Orhan da ders , kişisel gelişim ve rehberlik açısından değerlendirdiğim zaman İnşaat Mühendisi olacak potansiyel görememekteyim” demişti. Bunun üzerine Orhan’ın babası Fahri bey “ Hocam , daha dün dershanede rehber hocasına sordum , o da aynı fikirde ama” dedi. Bunun üzerine gülümseyen rehber öğretmeniz “ Onlar ticari kaygılarla aynı şeyi söylemekteler ama inşallah bende yanılırım da Orhan gerçekten de mühendis olur” dedi.
Orhan’ın babası Fahri bey kendisini mühendis babası olmaya o kadar şartlandırmıştı ki , gittiği her yerde “ Oğlum Mühendis olacak” diyerek böbürlenerek gezmeye devam etmekteydi.
Büyüklerimiz “ Büyük lokma ye ama , büyük laf etme” dememişlerdi boşuna. Gün geldi Üniversite giriş sınavı sonuçları açıklandı.
Oğlunun İnşaat Mühendisi olmasını bekleyen Fahri bey , oğlunun bir başka Üniversitenin Kimya bölümünü kazandığını öğrendiği zaman adeta şok yaşadı.” O da Kimya, bu da Kimya, o zaman bizim oğlan bu 3 sene boşuna dershane parasını neden verdi? Neden zamanını boşa harcadı ? “ demekten de kendini alamadı.
Fahri bey günlerce “ Oğlum İnşaat Mühendisi olacak” diye hava attığı dostlarının yüzüne uzun zaman bakamadı. O zaman anladı ki “ Büyük lokma ye, büyük laf etme” diyen atalarımız boşuna böyle dememişler.
TURAN YALÇIN_TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.