Aphrodite'nin Elmaları
Geçtiğimiz günlerde Bilim ve Teknik Dergisi’nde bir araştırma konusu dikkatimi çekti. Bilim adamlarının erkeklerin cinsel güç ve isteklerini arttırabilmek için beynin seratonin hormonu salgılamasını sağlayacak bir ilaç üretmek için çalıştıklarını yazıyordu. Bilindiği gibi seratonin hormonu sevgi hormonu olarak adlandırılabiliyor.
Erkeklerin romantizm duygusundaki zayıflığında bu hormonun eksikliğine bağlayan bazı bilim adamları seratonin salgılatabilecek bu ilaç sayesinde erkeklerin hem kadınların istediği gibi romantik bir erkeğe, hem de erkeklerin arzuladığı gibi cinsel yönden güçlü bir insana dönüşmesini sağlamayı hedefliyor.
Aslında bu araştırmalar ya da düşünceler ilk defa çıkmıyor karşımıza. Yıllar evvel yine bilim adamlarının ve kozmetikçilerin insanı aşık hissine kaptırabilecek bir koku üzerine çalıştıklarını okumuştum.
Aşkın bir hormonal bir düzenin ürünü olduğunu bundan çok önceleri Shcopenhauer’un “Aşkın Metafiziği” adlı eserinde dile getirmesinin yanısıra, artık bilimsel bir gerçeklik olarak da bilinmekte. Dopamin+seratonin+endorfin ve testosteron hormonları salgılandığında insan kendisini aşık olduğu hissine kaptırmakta. İşte bilim adamları ve kozmetikçilerin arzusuda bu hormonları dış etkenlerle salgılatabilmek. Kimi tedavi yöntemli, kimi ise direkt olarak kar amaçlı hedefler bunların.
Ama daha öncede dedğimiz gibi bu fikirler ilk defa öne sürülmüyor. Ve aslında bu düşünceleri ilk defa ortaya atan insanlar, insanlığı bu düşüncelerin tehlikeleri konusunda uyarmışlardır. İsterseniz ilk önce Antik Yunan’ kulak verelim. Aphrodite’nin Elmaları’na.
Olimpos’un üç güzel tanrıçası Hera, Athena ve Aphrodite birgün kimin daha güzel olduğu konusunda tartışmaya başlarlar ve bu kararı ancak tanrılar tanrısı Zeus’un verebileceğini söyleyerek O’na sormaya karar verirler. Zues ise tanrıçaların hiçbirinin kalbini kırmak istemediği için bu kararı kendisinin veremeyeceğini söyler. Ama “şu anda yeryüzünde yaratılmış erkeklerin en güzeli yaşamakta, bence böyle bir kararı ancak o verebilir” der ve tanrıçaları Paris’e yönlendirir. Üç tanrıça da hile yapmama konusunda anlaşıp Paris’e beraber görünmeye karar verirler.
Ve işte tarihin ilk güzellik yarışı bize de çok uzak olmayan İda dağında gerçekleşir. Athena, Aphrodite ve Hera, Paris’e görünüp durumu anlatırlar. Zavalı Paris ne diyeceğini bilemez ve tanrıçalarda O’na bir gün düşünmesi için süre verirler. Ancak hiçbiri verdiği dürüstlük sözünü tutmaz ve sırayla Paris’in yanına gelerek, kendisini güzel seçmesi halinde vaadlerde bulunurlar.
Hera, Pars’in kendisini seçmesi halinde O’nu yeryüzünün en büyük kahramanı yapacağını söyler. O’ndan daha güçlü bir insan dünyaya gelmeyecek, ne Herakles ne de Achilleus O’nun yanında sözü edilir biri olmayacaktır. Sonrasında Athena gelir. O’da Paris’e tarihin en büyük zekasını bahşedeceğini söyler seçilmesi durumunda. Ne Sokrates ne de Aristo onun zekası karşısında üstünlük sağlayabilecektir. Tabii son olarak da Aphrodite gelir Paris’e. Elinde altın bir elma vardır. Kendisini en güzel tanrıça seçmesi durumunda bu elmayı Paris’e vereceğini söyler. Paris şaşırır elbette. Biri kahramanlıklar, diğeri çağlarüstü bir zeka sunarken bir elmanın lafının edilmesini anlayamamıştır.
Ancak, Aphrodite bu elmayı elinde tutan insan kimi arzularsa, arzuladığı insanın kendisine aşık olacağını söyler. Ve hepimiz de biliyoruz ki güzellik tanrıçası Aphrodite’dir. Ey aşk sen nelere kadirsin! Zaten erkekler tüm zeka hünerlerini ve tüm kahramanlıklarını bu duygulara borçlu değiller mi? İşte hazırı. Adem’i bile baştan çıkarmadı mı Havva’nın aşk ile uzattığı bir elma.
Gelelim bu güzel hikayenin sonundaki felakete. Paris birgün elinde bu elma ile güzeller güzeli Helen’i görür. O’nu görüpte arzulamayan erkek çımış mıdır acaba? Paris’te duygularına kapılıp arzu ile yanar Helen’e. Elmanın kerameti bu ya, Helen bir anda aşık oluverir Paris’e. Sonuç, yunan bir kralın karısı Truva’ya kaçar. Ve insanoğlunu gördüğü ilk ve belkide en büyük emperyalist savaşı patlak verir.
Görüldüğü gibi yunanlılar çok çok önceleri hazır sunulan bir aşkın güzellikle sonuçlanmayacağını belirtmişler bu hikaye ile. Hatta Patrick Suskin’in daha sonra Parfüm adı ile filmide çekilen Koku kitabında da yine aşık etme gücü veren bir kokunun yaratabileceği tehlikelerden bahsetmekte. Yani her dönemde bu tip düşünceler gelmiş insanların aklına ancak sonuçlarının ne kadar tehlikeli olduğu da gözler önüne serilmiş.
Benim okuduğum koku araştırmalarından da bir daha haber alamadım. Belki de bilim adamlarıda geçmişten gelen bu uyarıları dikkate almışlardır. Belki de gizlilik içinde yürütülüyordur kim bilir? Aşkın büyük bir silah olduğu inkar edilemez.
Ama eninde sonunda biliyoruz ki, mutluluk için extasy icat eden bilim adamı da, lsd yi bulan ve hatta geçtiğimiz yıl 110 yaşında ölen bilim adamı da hala buldukları şeyin iyi birşey olduğunu iddia ediyorlardı. Herşeyin maddeye indirgendiği günümüzde aşkıda eczaneden ya da kozmetikten almak isteyenler olacaktır.
Ancak her yapay yükselişin ardında doğal bir düşüş kaçınılmazdır. Extasy ve doping gibi maddelerin verdiği enerji ve mutluluk için harcanan efor vucudu yıprattığı gibi beyni de aldatır. Doğal olarak üretilmesi gereken hormonların sürekli yapay olarak dış takviyelerle salgılanması beynin bir süre sonra bu hormonları salgılamasına gerek olmadığı etkisini uyandırıyor. Beyin ne de olsa salgılanmakta diye bu hormonları artık kendisi salgılamıyor ve sonrasında yaşanan düşüşlerde vücut kendi kendisini toparlayamıyor. Bağımlılık ve doz yükseltme de işte burada devreye giriyor. Dopinglerinde cinsel gücü olumsuz etkilemesi gibi.
Herşeyde olduğu gibi aşkında yapayı aslını bozacaktır elbette. Gecesinde bir koku ya da ilacın verdiği şehvet ve arzu ile seviştiğiniz insanı sabah etkisi gittikten sonra yanınızda gördüğünüzde hepsini bir aldanma olduğu hissini nasıl atlatacaksınız.
Ama üzülmeyin canım, ne de olsa bunun da ilaçlarını bulursunuz eczanelerde...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.