- 797 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı
/kalin ][
SEVGİNİN ATEŞİ
İskelede demir atan vapur , Anadolu’nun topraklarına muştu dolu yarınlarla yanaşmıştı . Az sonra büyükçe bir otobüs , şehrin asfalt caddesinde hızla ilerleyerek , yurdun içlerine doğru uzaklaşıyordu . Otobüsün orta koltuklarından birinde Selim , kabanını çıkarmış , enli, desenli , büyükçe kravatını gevşetmiş , yatar koltuğu hafif yatırıp uzanmış, dinlenmeye çalışıyordu . Az sonra gözlerini hafifçe kapatıp kendi dünyasına girmeyi , hayal dünyasında sevdikleriyle birlikte olmayı istiyordu . Düşündüğünü , aklından geçeni yapmıştı sonunda. Göz kapaklarını yarı açık , yarı kapalı bir şekilde yummuş , çocukluğunun geçtiği evi , geniş bahçesini , çocukluk anıların düşünmeye başlamıştı . Elinde olmadan , dudaklarında tatlı bir gülümseme belirmeye başlamıştı . Nice acıların , sancıların arasında var olabilmenin çabası , canlandı gözlerinde .
Evet , çocukluk yıllarının ilk dönemleri burukluk içinde , korkulu kabuslarla geçmişti . İlkokul yıllarında , babasının iş durumu çok bozuktu . İflastan yeni kurtulmuştu . Her gün eve, sinir krizleri içinde döner , en ufak bir hata karşısında tüm hıncını , Selimden almak isterdi . Geceler boyu , annesiyle tartışmalara tutuşurlar , çoğu zaman birbirlerinin kalbini kırarlardı .
Somurtkan , sert mizaçlı , kırıcı , dökücü , sevimsiz bir adam oluvermişti babası … Bir nevi ruh bunalımı geçiriyordu . Bu sebepten , Selimin dersleriyle , okul ve öğretmenleriyle yalnızca annesi ilgileniyor , baba-oğul arasındaki anlaşmazlığı bir uzlaşmaya , tatlıya bağlamak için tüm gücünü sarf edip , insan üstü bir çaba gösteriyordu . Selim :
- Zavallı anneciğim , bizim için az mı göz yaşı döktü , sabahlara dek uykusuz , uzun saatleri ne acılarla doldurdu diye düşünerek , eski yaşantılarını birer film şeridince , gözünün önünde canlandırdı . İçinde , babası ile karşılaşacağı anın heyecanı canlandı . Acaba , babası onu nasıl karşılayacaktı ? Gerçi , ilkokul yıllarında babasının sert tutumu , daha sonraları tamamen değişti . Ama , hala sebebini öğrenemediği bir şey olacak ki , bir gün babası aniden değişivermiş , o kırıcı , dökücü , merhametsiz babası , öfkeli adam gitmiş , yerine çok cana yakın , müşfik , her şeyiyle yakından ilgilenen , tatlılar tatlısı, bir baba oluvermişti . Ve, acılı olaylar aniden değişmiş , olaylarla birlikte yaşantısı da değişerek , mutlu bir aile oluvermişlerdi . Okul hayatındaki başarısı da , o tarihten itibaren başlamıştı .
Gözlerini bir ara açtı. Saatine baktı . Otobüsün hareket saatinden yaklaşık üç saat geçmişti . Zamanın nasıl geçtiğini bilemeyen Selim , iç dünyasının anılarıyla , bu güne dek , bu kadar ilgilenmemişti . Zaman zaman dalıp gittiği olur , sanki bir başka dünya aleminin boyutuna geçer , kendini dinler , dış dünyaya kapılarını kapattığı olurdu . Ama , şu anki kadar onlara ayıracak , duygusallık düzeyinde yaşayacak , pek vakti de olmamıştı zaten . Bir ara , o anda vapurdaki , kötürüm kızı hatırladı . Gerçekten , şefkate ihtiyacı vardı kızın . Belli ki , o da , kendisi gibi dünyasında yalnızdı . Hayatı boyunca büyük acılar çektiği muhakkaktı . Sonra , evet sonrası da , Serapta bir başka kişilik olduğunu , karşısındaki insanlara sezdiren , gizli bir ruh yapısı umudu verdi ona . Bunu sezinlemişti Selim. Duyguları ise onu hiç yanıltmamıştı , bu güne dek . Bu güçlü sezgi yeteneği , Serapta , bunca sene okul hayatındaki kız arkadaşlarında bulamadığı , bir ilgiyi buldu . Serapta gördüğü saf, taptaze ve içtendi . Oysa , okul arkadaşlarında görüp yaşadıkları ise , hepsi sahteydi . Yapmacıktı . Belki , onların ki , bir çıkara dayanıyordu . Ya da , değer vermedikleri zamanı geçiştirmek için , çeşni olsun diye , arkadaşlık yapmışlardı onunla . Kim bilir , belki de … Ama Serap , öyle değildi . Onda , uzun seneler öncesi tanıdığı , özürlü bir kız çocuğunun saflığı , içtenliği , sevgiye dayalı gücü , var gibiydi . Ruhundan gelen , bir samimiyet bulmuştu . onun nerede oturduğunu , kim olduğunu öğrenmemekle, ne denli hata ettiğini anladı . O , küçük Serapa ne kadar da benziyordu . Gözleri , saçlarının rengi , hatta sesinin tonu da ayni , oydu. Onunkiyle ayniydi . Bir parça değişse de , ayniydi.
Hafifçe kapalı olan gözlerinde , büyük bir ağırlık vardı . göz kapakları , tonlarca yükün altında kalmışçasına , neredeyse kapandı , kapanacaktı . Bu düşüncelerden kurtulmak istiyordu . Çok yorgundu . Uyumak , dipsiz , uçsuz bucaksız bir boşlukta , hiç düşünmeden , yalnızca uyumak istiyordu . Ama , ne mümkündü.
Yine bir acaba sorusu belirdi içinde . Kanı alevlendi . Şakakları zonklamaya başladı . Şu dünyada insan , ne tesadüflerle karşılaşıyor diye düşündü . Küçük Serapla da , böylesi bir tesadüfle karşılaşıp tanışmışlardı .
On yaşlarındaydı o zamanlar . Serap ise , henüz yedi – sekiz yaşlarında olmalıydı . Yine uzun sarı saçları , beline kadar düşmüştü . Yeşil , yosun rengi gözleri , ışıl ışıldı . O karşılaşmadan bir hafta evvel de , babasıyla o , en büyük dram gününü yaşamışlardı .
O gün ; babası iş dönüşünde , Selim , evlerinin bahçesinde , üç-beş erkek arkadaşıyla top oynuyorlardı . Bir süre önce yağmur yağmış , hava yeniden açmıştı . Sanki , hiç yağmur yağmamışçasına , güneşli bir hava olmuştu . Bahardan kalma bir gün gibiydi . Oyun çok tartışmalı ve heyecanlı geçiyor , saatin geç olmasının farkına varamıyorlardı . Oyunları anında , bir kaç defa yere düşen Selimin çorapları, taşlı zeminde yırtılmış , ufak tefek yaralar almış , üstü- başı kirlenmişti . Bir haftalık süreden buyana , her an Selime bir kusur bulan , hırpalayan , kalbini kıran babası , o an yine çıkageldi . Çoraplarının yırtılmış , giysilerinin , ayakkabılarının da kirlenmiş olduğunu görünce , hemen arkadaşlarının arasında kulağından tutup sarsarak :
- Oyunlarında , biraz daha dikkatli olmasını , ne zaman öğreneceksin ? Çoraplarını nasıl yırttın , ayakkabılarının , giysilerinin ne şekilde alındığını, hangi şartlarla sana getirildiğini biliyor musun ? Eğer , paralarını kendin ödeseydin, her halde daha dikkatli olurdun . Sen , hiç akıllanmayacak mısın ? Haydi , yürü eve . Oynamasını öğrenmeden , sana bir daha oyun yasak, diyerek , onu çekip sürüyerek arkadaşlarının içinde küçük düşürüp , hakaret etmişti . Babasının bu hareketi , Selime çok ağır gelmiş, onu hiç affetmeyeceğini sanmış , ona olan sevgisi sarsılmıştı . Eve girdiklerinde , Selimin daha başka , bir çok hareketlerini tenkit etmiş , sofrada , yemeği önüne döktüğünü söyleyip azarlamış , kaşığı tutuşundan , ekmeği ağzında çiğneyişine kadar suçlar bulmuş , azarlayarak , derslerini de çalışırken , yüksek sesle ders çalışılmayacağını , sesini kesip içinden çalışmasını söyleyip , ihtar etmişti . Kısa bir zaman sonra da , henüz derslerini bitirmeden , bağırarak yatmasını istemişti . Bu söyleyiş tarzı , istemek değil , açıkça onu cezalandırmak için erken yatmasını mecbur etmekti . Sesi kin ve nefret doluydu . Gözlerinde de , aşağılayıcı bir bakış vardı . O keskin sesiyle :
- Yeter artık , daha ne duruyorsun ? Yatma zamanı geldi . Odana git , diye gürlemişti .
Selimse içi burkularak , korku içinde , boynunu bükmüş , kitaplarını toplayarak yatmaya hazırlanırken , boğazında bir hıçkırık düğümlenmiş , ağlamamak için kendini zor tutarak , oturdukları odanın kapısına kadar ilerlemişti . Sanki o an , dünya , o küçücük dünyası üzerine yıkılmıştı . Kapıdan çıkmıştı . Fakat , ani bir kararla tekrar geriye dönmüş , koşarak babasının boynuna atılmış , sıkıca sarılıp bir kaç kere , sessizce hıçkırmış , ardından da hiç bir şey söylemeden, hızla koşup odayı terk etmişti.
Odasındaki yatağa kendini atan Selim , uzun saatler hıçkırıklarla ağlamış ve uyuya kalmıştı . Uzunca yıllar yatak odasını paylaştığı “ Marsık “ isimli , bir köpeği vardı Selimin . O dahi , bu davranışa bir anlam verememişti . Pırıl pırıl kuzguni siyah renkli tüyleri ile , candan dostça dalaşmalarıyla , yakın bir arkadaş gibi gördüğü Marsık da , üzgündü bu gece … O da , bir şeyler olduğunu hissetmişti . Yaşlı bir köpekti Marsık . Selim , onun eve ne zaman getirilip beslendiğini hatırlamıyordu .Safkan bir kurt köpeği olan Marsığın , sezgileri de çok güçlüydü . Yetişkin insan gibi her şeyi anlıyordu .Uzun seneler bu evde , ellerinde büyütülmüş , yetiştirilmişti . Aileye hem bekçi , hem eğlence kaynağı , hem de can yoldaşı olmuştu . Eve getirildiğinde , iyi eğitim görmüş , büyükçe bir yavru köpek olduğunu , hep söylerdi annesi . Marsığın geçmişi , pek bilinmiyordu . Yalnızca annesinin , bir trafik kazasında öldüğü , Marsıkla birlikte diğer yavrularının , değişik bir kaç aileye dağıtıldığı söylenirdi . Fakat , anlayışı , sezgisi , iyi eğitim görmüş olması , insandan farksız yapıyordu . Tek farkı onun hayvan olması idi . Öyle biliniyordu .
Güzel terbiye edilmiş , ehlileştirilmiş , soylu bir kurt köpeğiydi Marsık . Her gece , Selimin yattığı karyolasının ayak ucunda , halının üzerinde , ön ayaklarının üstüne çenesini koyup yönünü , kapıya çevirerek uyurdu . Çağırmadıkça, Selimin karyolasının üstüne , yada yanına çıkmazdı . Bazı geceler de , her nasılsa , koşar , Selimin karyolasına çıkar , onunla kısa bir boğuşmadan sonra ayak ucuna yatardı . Bunu , ender yapardı . O gece de , öyle yapmıştı . Selimin uyumasından sonra sessizce karyolaya çıkmış , Selimi uyandırmadan , sessizce başucuna gidip yüzünü okşarcasına , bir kaç kez yalayıp sonra da , ayak ucundaki yerine yavaşça yatmıştı .
Sabahleyin annesi , Selimin oda kapısını açınca , kurdu ayak ucunda , kapıya dönük olarak bekler bulmuştu .Neşeli anlarında Marsık , Selimle , çocuklar gibi boğuşuyordu . Çeşitli gösteriler yapar , oynaşırdı . Babası da , Marsığı çok severdi , Selimin . Eve karşı ne denli sert ve acımasız davransa da , köpeğe karşı , o anlarda bile , o denli müşfik davranırdı . Daha sevecen olurdu . Öyle zamanlar gelirdi ki , Selim , babasının Marsığı daha çok sevdiği düşüncesine kapılırdı . İçinden çoğu zaman , özellikle öyle anlarda :
- Ne olur , bana da , ona gösterilen sevginin bir parçasını gösterse , derdi kendi kendine . Marsığa gösterilen ilgiyi kıskanırdı . Üzülürdü .
O gecenin sabahı , kahvaltı yaparken , babası yine Selimin çeşitli kusurlarını ihtar etmiş , “ – Ekmeğine niye fazla yağ sürüyorsun , neden ellerinin dirseklerini masaya dayıyorsun “ diye azarlamıştı . Az sonra , babası işe yetişmek için hazırlanırken , yine kendi kendine homurdanıyordu . Evden aceleyle çıkarken , Selim de okuluna yetişmek için hazırlık yapıyordu . Daha sonra , babasının arkasından kapıya kadar koşmuş , sanki hiç bir şey olmamış gibi ona , ardından el sallamıştı . Ve , ona ;
- Güle güle baba . Hayırlı işler , demişti . Oysa babası , sert bir tavırla ona bakmış , bağırırcasına bir sesle :
- Dik dursana , niye belinin kamburunu çıkarıyorsun , diyerek yine haşlamıştı . Bağırmıştı . Selimse tekrar boynunu bükmüş , içinde anlatılmaz bir üzüntü ile acı içinde , arkasından bakakalmıştı .
İşte o gün Selimin baba sevgisi tamamen sarsılmış , ondan tamamen kopmuştu . Bir kaç aydır süregelen bu hareket tarzı , onu hayata küstürmüş , derslerinde gözle görülen , bir başarısızlık başlamıştı . Daima gülen yüzü , müşfik sözlü annesi olmasa , yaşaması bile güçleşebilirdi .
Zavallı kadın , ikisinin arasında aile mutluluğunu , samimi kaynaşmayı temin edebilmek için , ne acılar çekiyordu . Kültürlü bir kadındı annesi . İleri görüşlü bir insandı . Uzlaşmacı , hoş görülüydü . Yoksa , o şartlar altında , böylesine bir hayata her kişi dayanamazdı . İmkansızdı . Babasının da bu dengesiz tutumu , bilerek yapılan bir durum değildi . İçinde yaşadıkları hayat şartları ağırdı . Bir kaç sene evvel , babasının elindeki döner sermayesini , bir çocukluk dostuna , yadım mukabilinde , borç olarak vermişti . O arkadaşı da iş bilmezliği yüzünden , aldığı parayı yitirmiş , iflas etmişti . Böylece de , Selimin babasının durumu da sarsılmış , ticaret piyasasında , başarılması zor olan borçlara girmiş , tıkanmıştı .
İşte bu bunalımın sebepleri , her türlü geçimsizliğin nedeni buraya dayanıyor , oradan kaynaklanıyordu . Ama Selim , bunu nereden bilecekti ? Bilebilir miydi ki ? O zamanlar , bunları anlayacak yaşta değildi ki . Arkadaşlarının babaları gibi , kendisiyle ilgilenen, sevgisini gösteren , yerine göre , iki arkadaş gibi oynaşan , bir baba görmek istiyor , bekliyordu . Bunun aksini de bulunca , hayata küsüyor , üzülüyor , içine kapanıyordu . Ama annesi , o harika , sevecen kadın imdadına yetişiyor , tüm acılarını onun göğsünde , hıçkırıklarla ağlarken gideriyordu . Ağlıyor , ağlıyor bir parça rahatlıyordu . Bazen birlikte ağlarlardı .
İşte bir gün ; o kavga ettikleri günden , bir gün sonra , yine sıradan tartışmalar yapılmıştı evlerinde . Selimin odasına kapandığı bir saatte , babası ile annesi , kendi odalarında tartışmışlardı . Selim bu tartışmaları yattığı odadan gürültü şeklinde duyuyordu . Ama , bir şey anlaşılmıyordu . O gün de ; Selimi babası her zamanki şekilde terslemiş , bağırıp kalbini bir kez daha kırmıştı . Selim ağlayarak , odasına kaçar gibi gitmiş , gecenin geç saatlerine kadar uyuyamamıştı . Onların kavgasını dinlerken , yatağında ağlayıp korkudan titreyerek , uyuyakalmıştı .
Sabahleyin gözlerini açınca , kendisini annesinin kucağında bulmuştu . Saçlarını okşuyor, gözünden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek , Selimden saklamaya çalışıyordu . Uykulu, tüm gece uyuyamamaktan kan çanağına dönüp şişmiş gözlerine , bir ara kendi gözlerini diken , onu yakından süzen Selim , annesinin bir gece içinde , bir kaç yıl daha yaşlanmış olduğunu görmüştü . Evvelce , kara saçları arasında hiç görmediği , ak saçları bir bir seyretti . Göz kapaklarının altı mosmor olmuştu . Bütün gücüyle annesinin boynuna atılıp , sarılarak :
- Anneciğim… Anneciğim diyebildi .
Ve , kendini tutamayarak , ağlamaya başladı . Kalbi , bir serçe kuşununki gibi çırpınıyordu . O , müşfik kadın yavrusunu kollarının arasında sıkıyor , sıkıyordu . Yüzünü , saçlarını , her yerini öpücük yağmuruna tuttu . O da ağlıyordu . Artık annesi , gizleyecek gücü de kendisinde bulamıyordu . Fakat , aniden ağlaması kesildi . Selimi göğsünden ayırıp yüzüne bakarak :
- Bitti artık yavrum . Acılar tükendi . Hepimiz aylar , senelerdir bir rüya görüyorduk . Korkulu , kabus dolu geceler yaşadık .Ama şimdi , hepsi bitti . Biraz sonra doğacak güneş , tüm acıları, ışıkları ile boğacak . Yeniden bir hayata başlayacağız . Artık bu güzel gözlerinden , bir daha , acı yaşlar akmayacak . Çünkü onlar , gülmek için yaratıldı . Ağlamak için değil . Göreceksin bak , bu sabah karşına , bir başka baba çıkacak . Seni seven , müşfik , senin her dediğini yapan bir baba . Haydi kalk… Ağlama artık . Koş babana . Onun boynuna sarıl, öp onu .
“- SEVGİNİN ATEŞİNE , ZULMÜN KARLARI” dayanamaz .
Selim , annesinin söylediği sözlerin çoğunu anlayamamıştı . Ama , babasına gitmesini , onu affetmesini istiyordu . Sadece bu kadarını anlayabilmişti . Boynuna sarılıp , onu öpmesini söylüyordu . Oysa , Selimin dünyasında babası , çoktan ölmüştü . Kalbi , bir taş kadar sertleşmiş , babasından bahsedilmesini bile istemiyordu . Kendisi için bir tek insan vardı hayatında , o da , annesiydi. Onun için her şeyini verebilirdi . Canını isteseler bile , çekinmeden , ölmeyi kabul ederdi . Fakat , onun dünyasında babası yoktu artık . Çok incinmiş , kırılmıştı . “ Öldü “ diyordu babası için . Ölüler de sevilmezdi . Selim , kaşlarını çatıp , yüzünü asarak :
- Gitmem ona ben … O , beni sevmiyor . Ben , oğlu değilim . Marsık bile , benden daha kıymetli. Onu daha çok seviyor . Senden de , benden de çok … Gitmem . İstemiyorum , deyip inat etti .Annesi , saçlarını okşayıp tekrar gözlerinden öperek , ayni yalvaran , ısrarcı bir sesle :
- Benim güzel yavrum . Yanılıyorsun . Babalar , çocuklarını hem döver , hem de severler . O da , başka babalar gibi seni seviyor . Hem sen bak , büyük çocuk oldun . Bu sözler , yakışmıyor sana . Sonra , sen onu sevmeye devam et . Bir gün , o da seni sevecektir . Bu günde seviyor . Sevmediğini kim söyledi . Onun sözlerine , davranışlarına aldanma . O da seni seviyor . İnan bana . Haydi git de , gözlerinle gör , dedi .
Selim , annesinin sözlerini sessizce dinliyor , babasına gidip , gitmemek için karar vermeye çalışıyordu . İçinde iki ayrı duygu vardı . Birinci duygusunun sesi :
- O adam seni sevmiyor. Yine seni dövecek , gitme , gitme diyordu . Öteki duygusunun sesi ise:
- Koş , durma boynuna sarıl , daha ne duruyorsun . O , senin babandır . Hem döver , hem de sever . Sevmediğini ne biliyorsun ? diye zorluyordu . Selim , bu iki duygusunun altında kararsızca çabalarken , annesi tekrar ısrar etti :
- Haydi Selim , Korkma , koş babana . Seni bekliyor . Bütün gece o da uyumadı . Onu , çok değişmiş bulacaksın . Yeter ki , sen ona git . Odasına koşup boynuna sarıl , sevdiğini söyle . Onun da bu sözü duymaya ihtiyacı var. Göreceksin … O , babaların en iyisi oldu, dedi . Selimin hala tereddüt ettiğini gören annesi, değişik bir tarzla ısrar etti :
- Beni üzmek istemiyorsan , bunu yapmalısın , dedi . Ardından, yine ısrarcı sözlerine devam etti :
- Koş yavrum , baban seni bekliyor . Haydi , haydi ne duruyorsun ? dedi .
Bu ısrar üzerine Selim ; ani bir kararla annesine sarılıp yanaklarından öpmüş , hiç konuşmadan odadan çıkmış , babasının oda kapısına kadar gelmişti . Kapı açıktı . Hiç ses yoktu . Yavaşça , kapıya yaklaştı . Eliyle bir-iki defa vurup içeriye girdi . Babası , parmaklarına kadar yanmış bir sigara elinde olduğu halde , gözlerini odanın tavanına dikmiş , düşünüyordu . Az ileride , küçük bir sehpa üzerinde , büyükçe bir kül tablası, içi sönük sigara izmaritleriyle dolmuş ve etrafa dökülmüş olarak duruyordu . Saçları karmakarışık , hatta elbiselerini bile çıkarmadan , uzanmıştı yatağına . Selimi kapı eşiğinde görünce, dirsekleri üzerinde yarı doğrularak , boş gözlerle ona bakmıştı . Konuşmak istiyor , bir şey söyleyemiyor , sadece onu , tepeden tırnağa süzüyordu .
Selim önce duraklamış , ardından koşarak , babasının kucağına atılıp , boynuna sarılmıştı . İkisi de konuşmuyor , aylarca süren kırgınlığın acılarını dindirircesine birbirlerini sıkıyorlardı . Babası Selimin saçlarını okşuyor , onun rasgele yerlerini öpüyordu . Bir süre sonra babası , ağlamaklı bir sesle , kesik kesik konuşarak :
- Affet beni yavrum . Sana çok kötü davrandım . Bir baba , bu kadar zalim olamaz . Suçluyum . Yanıldığımın çok geç farkına vardım . Bak , pişmanım . Benden kopma . Sana , sevgine ihtiyacım var . Seni, kaybetmek istemiyorum , dedi .
Selim , bu beklemediği davranış karşısında şaşırmış , içindeki bütün kötü duyguları ölmüş , işittiği bu sözlerle , yanıldığını anlamıştı . Şimdi kalbi , bir başka türlü çarpıyor , gözlerinden yanaklarına uzanan yaşlar , bir başka duyguyla akıyordu . Acaba , bu duygunun adı neydi ? Bilmiyordu . Ama , mutluydu . Kısık bir sesle :
- Babacığım , babacığım diyebilmişti . Ardından sözlerine devam edip :
- Seni her zaman sevdim . Ben de suçluyum . Sen de beni affet diye , inlemişti . Babası , biraz daha sakin bir sesle :
- Sus yavrum . Benim güzel Selimim . Artık , ağlamak günü değildir . Şu parlayan güneş , artık bizim için doğacak . Tüm acılar , bu geçen karanlıkla sonsuzluğa kadar unutulacak, diye teselli etmişti .
Uzun zaman sonra , belki de aylar , yıllar sonra ilk defa , baba oğul , sarılarak yatağa uzandılar . Zavallı kadın , bu gördükleri karşısında , ilk defa sevinç hıçkırıklarını , ağaran sabaha , bu yeni aydınlanan evrene duyuruyordu . Adete haykırıyordu . Bu , bir çeşit acıların son buluşunun , aydınlanan yepyeni bir dünyanın mutluluk ilanıydı .
O günden sonra Selim , yeni bir hayata başlamıştı . Artık babası , onun en küçük bir işiyle bile ilgileniyordu . Birlikte okula gidiyor , akşamları okuldan alıp eve getiriyor , öğretmenleriyle , evdeki dersleriyle bir bir ilgileniyordu . Tatillerde ve boş günlerinde onları alıp gezilere , sinemalara , mesire yerlerine , pikniklere götürüyordu . Selim , ailece aradığı mutluluğu bulmuştu artık .Düzelen moraliyle birlikte , birden bire derslerinin başarısı da artmıştı . Kendisi de değişmiş, hayat dolu bir çocuk oluvermişti . Öğretmenleri , bu başarısındaki düşüş ve yükselişe , başarı zikzaklarına hayret ediyor, anlam veremiyorlardı . Selim , bir başka çocuk olmuştu artık . Daha sonra , annesi ve babasından aldıkları bilgilerden , durumu öğrenmiş , sorunu çözmüşlerdi . Öğrenim yıllarındaki bir çocuğun , ruh yapısı yönünden , ilgi ve sempatiye , sevgiye ne denli ihtiyacı olduğu böylece , son kez daha anlaşılmış oluyordu . Selim bu denekte , canlı olarak önlerinde duruyordu .
Otobüsün sarsıntısı ile gözlerini tekrar açan Selim , dudaklarında tatlı bir gülüşle , yeniden göz kapaklarını kapattı . Gözleri az sonra tamamen kapanan Selim , hatıralarının uykulu saatlerine , kendini bırakıverdi . Yüzünde o tatlı tebessüm , otobüsteki koltuğunda , uyuyakalmıştı.
Suat TUTAK ( Devamı var)
KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı Yazısına Yorum Yap
"KÖTÜRÜM...(Bölüm-3 ) Öykülerim devamı" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.