- 677 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOBAN MUSTAFA
.Otuzaltı yaşında...geriye taradığı kumral dik saçları..solgun da olsa rengi belirli,zeytin ye-
şili gözleri..
Orta boylu..üzerinde eski bir kumaş palto..elinde çobanlık alışkanlığı bir sopa..
Yürüyor Çoban Mustafa..iç güveysi olarak girdiği evden,imam nikahlı karısı tarafından kovulmuş...dört yaşındaki kızını ve henüz iki yaşını doldırmamış oğlunu da bırakmış..
İstanbul’un Kocaeli - Gebze’ye sınırı olan,en tepedeki köyünden,Tepeören’den aşağıya doğru yürüyor..Biraz ağlıyor,biraz sövüyor,en çok da sigaradan çıkarıyor acısını da öfke-
sini de..
Kurtköy’e vardığında dinlenmek istiyor.Yolun kenarında gördüğü ,zamanın klasiklerinden,
bir tarafında hayvan ahırı,diğer tarafında bakkal dükkanı olan kahveye giriyor.
- Selamun aleyküm ağalar !..
- Ve aleyküm selam kahya ! diye yanıt alıyor selamına.Elinde sopası ve giyimiyle olsa gerek
çobanlığı aşikar Mustafa’nın..
- Merhaba,hoş geldin..
-Merhaba,hoş geldin..
..............................
..............................
Herkes tek tek böyle selamlıyor.
Elinde bir bardak çayla gelen kısa boylu,göbekli İbrahim Ağa karşısına oturuyor.
- Nerdensin sen kahya ? Seni pek görmedik buralarda..
- Ağrenliyim aslen.(Gebze Mollafenari-Akören).Tepeören’deydim yıllardır.Sığırtmaçtım.
-Nereye gidiyorsun şimdi ?
-Valla ben de bilmiyorum Ağa.Köyü terkettim ben.Dönmeye de niyetim yok.Kendime tutacak bir iş bakıyorum.Çobanlık olur,kahvecilik olur,ne olsa yaparım işte.
-Kahveciliğin var mıydı ?
-Bir zaman Gebze’de yapmıştım.Biraz anlarım.
Muhabbetin sonunda kahveyi kiralar Çoban Mustafa.Eski kumaş paltosunu duvardaki askı-
ya asıp,kollarını da sıvadıktan sonra geçer ocaklığa.Kurulu tezgahtır kahve.Ocaklıkta
kömür ateşi yanmaktadır.Demlenmiş halde çayı bile hazırdır.Kahvenin ortasında koskoca
bidondan yapılma odun sobası bile yanmaktadır.
Bir süreliğine unutuverir yaşadıklarını.Kahvenin verdiği heyecanla soğuyuverir acısı.Heye
canla ilgilenir müşterilerle.
Gece olup da müşteriler dağılınca önce ocaklığı temizler.Sonra süpürür kahveyi.Duvarların
kenarları uzun tahta oturaklarla çevrilidir.Beş tane sandalyeyi o oturaklardan birine dize-
rek kahvenin tavlasını başına yastık,kumaş paltosunu da yorgan ederek yatar.
Yattığında çocukları gelir önce aklına..Fikret ve Mukaddes..Gözleri yaşlı görür çocuklarını
düşlerinde.İmam nikahlı karısıyla yaşadıklarını anımsar...ve kovuluşunu...
Pek fazla uyuyamaz.Erkenden kalkar,yatağını bozup,sandalyeleri düzeltir.Paltosunu tekrar duvara asar.
Önce ocaklıktaki kömür ateşini,sonra da sobayı yakar.
Hava ışımaya başladığında müşterileri teker teker düşmeye başlar kahveye.Kahvenin de sahibi olan İbrahim Ağa’nın bitişikteki bakkalına,kahvenin içinden de kapı vardır.Bisküi
alır kendine.Çay ve bisküi ile kahvaltı eder.
Yalnızdır,gariptir eski çoban,yeni Kahveci Mustafa.Dertlidir...evinden kovulmuş,çocukla-
rından uzak kalmıştır.Ama en azından bir işi ve yatacak bir yeri vardır.Aç-açık kalmaz.
Parasız-pulsuz da kalmaz.Bazen bakkaldan aldığı kuru katıkla,bazen kahve köşesinde pi-
şirdiği kuru fasulye,makarna ile beslenir.
Geçinir gider böylece yalnız başına.Bu şekilde beş-altı yıl geçer.Alıştığı ve artık razı oldu-
ğu yalnızlığı,kimsesizliği bir gün Tepeören’li Nalbant Ahmet’in,
- İncirliii ! Bak sana kimi getirdim ! diye seslenişiyle biter.Çoban Mustafa’nın Tepeören’deki
lakabı ’İncirli Mustafa’dır.O günlerde kömürcülük yapan NalbantAhmet’in getirdiğini söyle-
diği kişi de Mustafa’nın sekiz yaşına varmış oğludur...
Artık kahve köşesinde yaşadığı sefaletine bir ortak gelmiştir..oğlu Fikret.....
(Devamı ;Kurtköy’ün Sefilleri)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Çağımız mutlak doğru ve mutlak yanlış çağı değildir, her gelen yeni günle insanların ve geçerliği olan her kuralın değiştiği bir çağdır. Çok değil bir zaman önce atom parçalanamaz denilirken, atom bugün parçalarına ayrılmıştır. İşte bu yüzden kişi illa benim dediklerim doğrudur yanılgısına düşmemelidir, yoksa çağın gerisinde kalır. Gelelim okuyarak, doğru ya da yanlış beyan etmeye. Fikret Bey, bence insan inandıklarını savunur( tabii bunun için belli bir birikimi olmalı), her okuduğu şeyden etkilenmez. Etkilenmemelidir de zaten, yoksa ona karekter sahibi diyemeyiz bence. Bizler 3 yaşında çocuklar değiliz ; çizgi filmleri izleyip daha sonra sokaklara dökülerek onlar olduğumuzu sanacak. Okumak güzeldir, hem de ayrı ayrı, başka başka fikirleri okumak çok güzeldir, tek taraflı düşünmemeyi öğretir insana.
Bence tek bir yargıya saplanıp kalan kişiler , çok okuduklarından ya da farklı farklı şeyler okuduklarından değil; bilakis az okuduklarından ve hep aynı türde okuduklarından yanlış yapıyorlar . Dünyaya tek bir pencereden bakıyorlar, bir tek kendileri varmış gibi davranıyorlar. Ben bu şekilde düşünüyorum.
Daha önce de belirttiğim gibi yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum ve bir sonra ki yazıyı çok merak ediyorum. Ellerinize sağlık
Saygılarımla
Tartışılması çok uzun sürebilecek bir konuya değindiğiniz için çok teşekkür ederim size.nacizane fikrim insanların yaşam tarzı ,şeklen ibadeti insanları yanıltabiliyor malesef...sorarım size %99 unun müslüman dediğimiz ülkemizde bunca yolsuzluklar,kulun kula kırdırıldığı ,büyük balığın küçük balığı hiç acımadan yuttuğu bu ülke bizim değilmi ?burada yaşayanlar yapmıyormuyuz bunları ?dışardan mı geliyor bunca haksızlıkları yapan insanlar...öyleyse bir yanlış var bi yerde, sonuçta önemli olan kalbi kötülüklerden arındırmak baş şart olmalı...dinin özü kul hakkıyla ilgilidir.sayın türkan saylanında kullarla bi derdi yoktur...o kulları nasıl daha faydalı bir birey yapabilirim telaşındaydı ruhu şaad olsun..
Bende bu yazıyı alkışlıyorum.
Okunanlar ve yaşananlar harmanlanmalı ve yeni bir sentez oluşturulmalı.
Alim kişiler asla yürünmüş patika yolları yürümezler, onlar patikaları ilk oluşturanlardır ve ardından gelenler o patikaları kullanır.
Hayatın yeni patika yollarını açanlar taklit ehli tarafından hep eleştirilmişlerdir.Çünkü onlar anlaşılamaz kişiliklerdir ve o yüzdende hayata objektif bakarlar, objektif oldukları içinde hep eleştirilirler.
At gözlüğü ile hayata bakanlar objektif bakışlı kişilikleri çözemezler.Sadece iftira atarlar,zanlarda bulunurlar, hep hata yaparlar.
UNUTMAYALIM Kİ, KÖR ASLA YANLIŞ YOLDA YÜRÜDÜĞÜNÜ FARK ETMEZ, ALİM YANLIŞ YAPSADA FARK EDER VE YANLIŞ YOLDAN DÖNER.
Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen hayatından lezzet alır diye buyuruyor üstad Bediüzzaman said nursi hz leri..
Okumak derken,yalnız harflerden meydana gelmiş olan sözcük ve cümleleri düşünüp, anlamını anlamadan okursak bir kazanın içinde kaynayan baklagil gibi piştikce eriyip ezilip yok olup gideriz sonunda..Çoğulluk çok fazla bir şey ifade etmiyor yani..faydasız ilim-de topla/n/mak vitamin değeri olmayan bir besin olur buda çağ açmaz aksine çağ kapatır..
Ancak şuda bir gerçektir ki ilim tahsil eden insanlar hangi dalda olursa olsun kendi yolunda ve davasında tükenip giderler..Burada asıl olan gerçek, şahsiyetler değil izledikleri yoldur..kişinin inancı ve ilmi kendi adresini tayin eder.Yani bu demek aldığı bilgi,öğrettiği ilimdir ve kişi sevdiği ile beraberdir..
Tarihe baktığımız vakit, şu dünya hayatında hayatta olmamalarına rağmen,canlı olarak yaşar gibi görülen ancak yattıkları yerden dahi habersiz olarak bildiğimiz nice güzide insanlar gelip geçmiştir..bedenleri çürümüş olsada ruhları ebed olarak yaşamış ve yaşayacaktır..Bunları böylesi diri tutansa hiç şüphesizki yüce Kitabımız Kuran"ı Kerim"in gölgesinde doğru bilgiyle ilim tahsil edip o bilgiyi bozmadan aktarmalarıdır..Çünkü Allah cc.Nurunu tamamlayacaktır..ve bunun içinse yine ondandırki hz.Rasulullah sav beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz diye buyurmuşlardır..ilim alınırken irfan terkedilmemeli..
Son bir dip not olarak diyelimki,gıybet dinimizin kesinlikle yasaklamış olduğu bir emirdir..Helede ölülerin ardından hiç hoş olmuyor..Bizler oraya gidince yani son durakta indiğimiz vakit adres sormak gibi bir şansımız yok yazıkki..oraya gidenlerin adresi Hay ve Kayyum olan Merhamet sahibi Rabbimizin kudret elinde bulunmaktadır..Bence bırakalım burdan el çekip gidenleri o yurdun Hak sahibiyle hem olsunlar..ordaki dert zaten insanın canına haddinden fazla yeter..Bizlerde hüsnü zan ile Müslüman olmanın güzelliğini uygulayıp örnek teşkil edelim..Kişileri yargılamak hiç bir kulun görevi olmadığı gibi ,yanlışları makul bir dille anlatmamakda adeleti yok saymak gibi bir tehlike doğurur inancımızada aykırıdır..
selamile..
Muhakkakki kalpler yalnız Allah"ın zikriyle,Allah"ı anmakla mutmain olurlar..
Okullu olduk insan olamadık.
*Hüküm Allah'ın dır* emrini şu nefsimize öğretemedik.
Kendimizi hep ''şey'' sandık. Neyiz biz ? Kimiz biz demedik ?
Alim olmak kolay mı beyler. Mürekkep denizinde gemi yüzdürenler, kendini dev aynasında görenler unutuyorlar bunu, yaşamadan öğrenilmiyor, okumadan anlaşılmıyor, o halde en iyisi okumak, peki neyi okumak HAYATI okumak.. Anlamak ve yaşamak, gafletten uyanmak...
Bu tür düşünceleri olanların okuduğunu anlamamış olduğunu düşünüyorum. Kimsenin başkası hakkında hüküm verme yetkisi olamaz.Özellikle de Din bunu yasaklar, ama nerde uygulayanlar !
O veya şu, kim olursa olsun insanların başına gelen her şey imtihandır gözü ile bakıp anlamak hayatı anlamaktır aslında.. Nerede bizde o inanç !
Oku ! Allah'ın adı ile oku !
Hayatı oku !
Gözlemle
Yargı sana ait değil.
Fikret Bey sizi kutlarım bu güzel ve düşündüren yazınız için.
Saygımla..
Fikret bey sizi tebrik ediyorum.Dikkatleri çok az yapılan bir tarafa çekerken ne kadar faydalı olduğunuzu anlatamam.Tükiyede "okuyanlar yazanlardır"ifadesini kullanmak zorundayım dolayısıyla "yazarlar okuyanlardır"sonucuna varılabilir.Az yada çok burada yazı yazma isdidatını elinde tutanlar okuyanlar gurubuna dahil olunmalıdır.Acizane bende Türkan SAYLAN'ın ardından başlıklı bir yazı yazdım fakat yazma nedenim okuyunca anlaşılır öyle ölü arkasından yazma işi değil benimki.Çünkü Türkan hoca öldükten sonra arkasından iyi şeyleri söylerken bunun yanında Türkan hoca sağken bunları şunları söylediniz siz vicdansızsınız asıl Müslüman siz değilsiniz gibi lafları basında tv de hatta burada bile bas bas bağıranlar olunca ölmüş bir insanın arkasından yorum yapılmaz sözünü çiğnemiş oluyorlar.Hal böyle olunca bir meydan oluşuyor ve az okuyanda çok okuyanda kendi üslübunca bir şeyler yazmak istiyor.Okumak işi çok olursa derinleşe derinleşe gidip sizi kendi üslübunuza sokacaktır.
fikret bey, ben de 23 yıldır okuyorum.ömrüm yettiğince de okuyacağım.Okumadığım düşünce türü kalmadı.
bu okuduklarımızı karakterimiz yapmak anlamına gelmemeli.
örneğin, ben reşat nuriyi çok severim.bütün kitaplarını defalarca okudum.Onun kahramanları genelde Allaha inanmayan kişilerdir.Şimdi bu kitapları çok sevfiğim için ateist mi olayım.
yaşım çok yaşamış değil belki.Ama gözlemler, insanlara olaylara bakış açıları, her insanda ve olayda farklı bir gerçekle karşılaşmak büyütüyor insanı.gezmek, yaşamak ve okumak kadar, dinlemenin de öğrenmek için sağlam bir kaynak olduğu düşüncesindeyim.Ama olayları yaşayan, pozitif ve dürüst insanlardan dinlemek...
bu arada size geçmiş olsun.kendinize dikkat edin.
selamlar...