- 676 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
K Ö T Ü R Ü M (Bölüm-1 )
kalin ]
Yeşilköy Havalimanının kalabalık olduğu bir gündü . Havada ne bir bulut , ne bir sis vardı . Almanya’da çalışan Türk işçilerinin ve yurtdışındaki öğrencilerin , sılasına , kentine dönüşlerinin ilk basamağı olan havalimanında , mahşeri bir insan seli , gözleri dalgalanıyordu .
Beyaz kanatları süzülerek , üç yüz kişilik T.H.Y. uçağı , havalimanı üzerinde , bir kavis çizerek inişe geçti . Hızla alanın iniş yoluna girdi . Tekerlekleri üzerinde süratle ilerleyen uçağın , uzaktan yaklaşan sülueti göründü .
Kontrol kabininden , inmekte olan uçağın hangi seferden geldiği , ismiyle birlikte , yolcu sayısıyla ve uçuş numarasıyla açıklanıyordu . Az sonra alanın ortasında duran kocaman uçağa , alan personeli koşuşup , seyyar iniş merdivenini açılan kapısına yanaştırdılar . O arada uçağın motorları sustu . Kapısı da açıldı . Uçak yolcuları birer birer merdivenden inip alanın çıkış kapısına doğru yürümeye başlamışlardı . Bu arada , bazı yolcuları karşılamaya gelen , dostları , onlarla kucaklaşıp öpüşüyorlardı . Kimileri sevinç göz yaşları döküp küçük mendilleriyle , gözlerini silerken , kimileri de sarıldıkları yolculardan , kopmuyor , ayrılmıyor , uzun yılların hasretini doyasıya gidermeye çalışıyordu . Kimileri de , bekleyen yakınları olmayınca , boyunlarını büküyor , başlarını önüne eğip , yaşaran gözlerle mahşeri kalabalığı yarmaya , kendilerine bir yol açmaya çalışıyordu .
Bu insan selinde uzun boyu , midi beyaz kabanı ile gözlüklü bir genç , karşıdan dikkati çekiyordu . Karşılaştığı samimi içtenlik , sarılan , sevişenlerin göz yaşartıcı , insanı ezen coşkusu , onu da duygulandırmıştı . İçinde tatlı bir burukluk canlanmıştı . Kendisine ne bir el sallayan , ne de koşturup kucaklamak isteyen bir yakını yoktu , bu insanların içinde . Çünkü ; bütün dostları , annesi , babası buradan çok uzakta , Anadolu’nun uzak bir köşesinde oturuyorlardı .
Üstelik , geleceğinden de bir haberleri yoktu . Sürpriz olsun diye, ne bir mektup , ne de telgrafla bildirmemişti . Telefon etmek de istememişti . Onları telaşa düşürmek istemediği gibi , aniden , habersizce , karşılarına dikelip “-İşte ben geldim “ demek istiyordu . Oysa ; haber vermiş olsaydı , mutlaka , burada bir karşılayanı, bir kucaklayanı olurdu . Ama o , sessiz sedasız gidecek , aniden karşılarında bitiverecek , onlar şaşkınlıktan kriz geçirirken , önlerinde , kendisi büyük hazlar duyacaktı .
Bencilceydi belki , ama gönlü öyle istiyordu . Selim , bu düşüncelerle alanı geçip , son kontrolünü yaptırmış ve alanın çıkış kapısında bekleyen taksilerden birine binmişti . İstanbul’dan Anadolu’ya ilk hareket edecek vapura yetiştirmesini , taksi şoförüne söylemişti . Şoför , kolundaki fosforlu saatine bakıp , derin bir rahatlığa kavuşmuş gibi göğüs geçirerek :
- Şansın varmış beyzadem . Dediğin vapurlardan birinin kalkmasına daha 45 dakika var . Yetişebiliriz . İnşallah , trafiğe yakalanmayız , dedi . Sözlerini bitirince de , hemen koşup Selimin elindeki büyükçe valizini aldı . Taksinin bagajına koyup kilitledi . Ayni süratle gelip , ayakta durup olduğu yerden , İstanbul’u içine sindirircesine seyreden Selime , taksinin kapısını açıp :
- Buyrun beyzadem . Vakit kaybetmezsek , ancak yetişebiliriz , dedi .
Ardından direksiyona geçti . Süratle havalimanından uzaklaşmaya başladılar . Fakat , az ileride , trafik sıkışınca mecburen , dizi dizi otoların kuyruğuna girdiler . Ağır aksak ilerlemeye başladılar . O ara trafik , açılır gibi oluverdi . Bir başka sokağa dalış yaptılar . Çünkü , ileride trafik yine sıkışacak , vapura zamanında yetişemeyeceklerdi .
Mavi- Beyaz yaşlı taksi homurdanarak , ara sokaklardan vapur iskelesine , bir an önce varmak için , gücünden fazla çaba gösteriyordu . İri kıyım , palabıyıklı şoför şen , şakrak hareketleriyle , Selime Anadolu’nun babacan , dürüst köylülerini anımsatmıştı . “ – İşte benim , vatanımın bir parçası .. İçtenlik , neşe ve asalet dolu timsali “ diye, düşündü. Şoförün kanı da Selime ısınmıştı . Selimdeki sıcak elektriklenmeyi de sezmiş olacak ki , onunla konuşmak istediğini anlatmak için :
- On beş , yirmi dakika sonra iskeledeyiz ., beyzadem . İnşallah , fazla kalabalık değildir de , başka bir güne kalmazsın , dedi . Bu sözler üzerine , daldığı manevi düşüncelerden uyanan Selim :
- İnşallah , diye cevap vererek , sözlerine devam etti . Dokuz senedir , ne denli değişmiş İstanbul . Bunca sene ayrı olup insanın , sılasına dönmesi ne hoş oluyor .Sizin fikriniz nedir , yanılıyor muyum ? diye sorunca , taksi şoförü istediği ortamın doğduğunu görüp hemen konuşarak balıklamasına daldı , söze :
- Doğru haklısın . Merakımı bağışla beyzadem. Henüz ,ismini bile bilmiyorum ama, kanım size ısındı . Bu sebepten , ağzımın bağı çözüldü . Biraz da , mesleğimin azizliği . Bir parça çenem düşüktür . Sözlerinden , uzun süre gurbette olduğun anlaşılıyor . Paçana bakıyorum , pek işçiye de benzer tarafın yok . Sen , bayağı mektep , medrese görmüş , mürekkep yalamış birine benziyorsun . Avrupa da mı , okuyorsun ? Dokuz sene , az bir zaman değil de ? diye sordu .
Genç yolcunun dudaklarında , gizemli ve anlamlı bir gülümseme belirdi . Ayni soğuk tavırla , gizemli bir öyküyü anlatır gibi , konuşmaya başladı :
- Adım Selimdir efendim . İzmir’denim . Fransa’da öğrenimimi yapıyordum . Bu sene , doktoramı tamamlayıp mezun oldum . Yüksek inşaat mühendisi , Mimarım . Öğrenimimi tamamlayınca da , soluğu burada aldım . Vatan hasreti başka … diye, sözünü tamamlayınca şoför hemen beklemeden söze başladı :
- Sizin adınıza sevindim ve memnun oldum Selim bey . Hem tanıştığımıza , hem de diplomanızı , başarıyla alıp eve, yurda dönüşünüze … Sizi tebrik ederim . Ne mutlu , sizin gibi kültürlü bir kişinin anne ve babasına . Kim bilir , sizi karşılarında görünce ne kadar sevinecekler ? Çokta özlemişlerdir sizi … Selim , eski çekingenliğinden kurtulmuş, biraz daha rahatlamış , sesi biraz daha normale dönmüş olarak söze başladı :
- Sağ olun efendim . Bende onları çok özledim. Dokuz sene dile kolay . Her sene gelir , görürdüm onları ama , izin dönüşü yine özlem başlardı . Nede olsa , insanın kendi yurdunda okuması başka . Yurtdışında öğrenimini yapması da , bir başka … Yurtdışında vatan hasreti var , sıla hasreti var. Ana , baba özlemi var . Buruk bir özlemdi bu benim için . Ama , bitti artık . Şimdi tek arzum , onları biran evvel görebilmek . Ve bir daha hiç mi , hiç ayrılmamak . İşte beni , bir an önce İstanbul’dan ayrılmaya zorlayan bu . Oysa , İstanbul’da bir kaç gün kalıp vatan özlemimi dindiresiye dek eğlenmeyi , ne çok isterdim . Benim için de , iyi bir moral olurdu. Ama annem , babam… Onlar , gözümde tütüyor .
Şoför bu sözlerle duygulanmıştı . Kendisi de kırk yıla yakın gurbette, İstanbul’da çalışıyordu. Sıla özlemini yıllar yılı o da yaşıyordu . Bilirdi ne olduğunu gurbetin. Sıla hasretini iyi biliyordu . Biraz durulaşan ve titreyen, duygusal bir ses tonuyla konuştu :
- Sizi anlıyorum . Üzülmeyin beyzadem . Şey … Af edersiniz Selim bey . Bir gün , onlarla birlikte gelirsiniz İstanbul’a . Hem o zaman , onları da gezdirmiş olursunuz burada . Böylece de , hasretinizi gidermiş olursunuz .
Bu esnada , vapur iskelesi karşıdan görünmüştü . Az sonra da , iskeleye geldiler . İskelenin önünde durdular . Şoför yine ayni süratle kapıyı açıp dışarı fırladı . Selimin oturduğu taraftaki kapıyı açarak , çıkmasını bekledi . Bagaja koşup valizini çıkararak Selime uzatırken :
- Bu yolculuk da burada biter Selim bey . Vapurun kalkmasına daha on beş dakika var . Benim vazifem bu kadar . Gerisi , size kalıyor . Hayırlı yolculuklar dilerim . Eğer , bir gün yolunuz yine İstanbul’a düşerse , her türlü emirlerinize hazırım . “ iç cebinden , bir küçük kartvizit çıkarıp Selime uzatarak “ yirmi dört senedir direksiyon salladım , bu şehrin çeşitli semtlerinde . “ BİTİRİM KERİM “ veya “BABA KERİM “ deyince , beni hemen bulurlar . Zorluk çekmezsin beyzadem , dedi .
Selim nazikçe kartı alırken konuştu :
- Teşekkür ederim Kerim baba , her şey için teşekkür ederim . Sözlerini ve seni unutmayacağım . Bir gün yine karşılaşırız ve o zaman , dostluğumuzun tadını çıkarırız . Şimdilik bana müsaade . Şansın açık olsun , deyip tokalaşmak için elini Kerime uzatınca, ikisi de bir duygusal ana başladılar . İkisinin de gözleri bir anda yaşla doldu. Yürekleri ayrılık acısıyla burkuldu . Yarım saatlik arkadaşlık, bir anda eski iki dost yapıvermişti onları . Şimdi ayrılık anıydı. İkisi de üzgün, ikisi de buruktu. Sesleri titriyordu . Kerim , Selimin elini sıkarken ağzından şu sözler döküldü :
- Güle güle Selim bey . Güle güle genç dostum. Başarılar ve mutluluklar sizin olsun . Çünkü , bu sizin hakkınız . Ve , hepimizin , dedi. Boğazına bir şeyler tıkandı . Konuşamadı . Ardından , uzun yılların özlemi olan birer dost gibi uzunca kucaklaştılar . Selim , artık bu koca şehirde bir dostu olmanın sevinci ile oradan ayrıldı . Koşarak , kalkacak vapura bir bilet alıp güverteye çıktı . Vapur düdüğünün uzunca ötmesi ardından , uskurunda deniz suyunun köpükleri görünüyordu . Güvertede ayakta duran Selim , iskeleye son defa dönüp baktığında sıcak , içtenlik dolu , güzel şehrin doyumsuzluğuyla içi burkuldu . O an iskelede, el sallayanların arasında , Baba Kerim de vardı . Onun dostluk , samimiyet dolu anlayışı , Selimi duygulandırdı . Artık onun da bir el sallayanı olmuştu . İkinci kez yaşaran gözlerine , güneş gözlüğünü taktı . Elini sallayarak , son kez Kerim babaya veda etti . Uçsuz , bucaksız , mavi bir çarşaf gibi uzanan Marmara Denizinin üstünde o , köpüklü uskur suyu da İstanbul’a veda göz yaşlarını bırakıyordu .
Suat TUTAK (Birinci bölüm)[
K Ö T Ü R Ü M (Bölüm-1 ) Yazısına Yorum Yap
" K Ö T Ü R Ü M (Bölüm-1 )" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.