- 645 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Anlayabilmek
’’Satılık köpek yavruları’’ ilanının hemen altında küçük bir çocuğun başı gözüktü ve çocuk dükkan sahibine sordu:
’’_ Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?’’
Dükkan sahibi:
’’_ 3Odolarla 50dolar arası fiyatları değişiyor’’dedi.
’’_ Benim 2dolar 37sentim var’’dedi çocuk.’’ Bir bakabilirmiyim yavrulara?’’
Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve köpek kulübesinden beş tane yumak gibi yavru çıktı.Yavrulardan biri arkadan geliyordu. Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu:
’’_ Bunun nesi var?’’
Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açikladı.Küçük çocuk heyecanlanmıştı.
’’_ Ben bu yavruyu satın almak istiyorum.’’
Dükkan sahibi:
’’_ Hayır o yavruyu satın alman gerekiyorsa,eğer gerçekten istiyorsan o yavruyu sana bedava veririm’’
Küçük çocuk birden sinirlendi, dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik baktı ve:
’’_Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Aslında şimdi size2 dolar 37sent vereceğim ve geri kalanını ayda50sent vererek tamamlayacağım.’’
Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı:
’’_ Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum. Bu yavru hiçbir zaman diğer yavrular gibi koşup zıplayamayacak, seninle oynayamayacak’’
Bunun üzerine çocuk eğilip pantalonunun paçasını sıvadı ve büyük bir metal parçasıyla desteklediği sakat bacağını dükkan sahibine gösterip, tatlı bir sesle:
’’_Ben de çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var’’ dedi.
Yazan: DAN CLARK
Sema dergideki bu yazıyı okuyup bitirdikten sonra, yıllar öncesini hatırladı.Hemen hemen otuz yıl geçmişti.Şimdi emekli olmuş, bir sahil kasabasında emekliliğinin tadını çıkarıyordu.Hala bekardı. Arada bir yanına yeğeni uğrar, önemli olan işlerini haledip, şehire dönerdi.
’’Evet’’ dedi kendi kendine anlayabilmek çok önemli, insanlar hayvanları anlayabiliyor ama insan insanı anlayamıyordu.
Sema, otuz yıl önce devlet arşivinde görevli bir memurdu, bir gün şefi onu çağırıp’’Ankara’dan önemli bir kişinin geleceğini, hem arşivi denetleyeceğini, hem de Cumhuriyet öncesi bilgilerden dosya hazırlayacağını’’ söyledi.
Sema gerekli hazırlıkları tamamlamıştı.Ayağının onu üzmesine rağmen her şeyi yapmıştı. Sema’nın bir ayağı doğuştan kısaydı. Onun için ayakkabısının birisi yüksek topukluydu.Yürürken belli olmasa da o bunun acısını hep içinde taşıyordu.
Arkadaşları ufak tefek hata etselerde onları affedebiliyordu.
Ankara’dan beklenen misafir Suat Bey geldi. Şefi onları tanıştırdı ve gerekenleri iletti.Sema ise arşiv hakkında bilgi vermeye başlamıştı.
Boş zamanlarında şehrin önemli yerlerini gezip, ona bilgiler veriyordu. Bu denetim hemen hemen yirmi gün sürdü.
Sema’nın arşiv hakkındaki bilgi cevheri ve araştırma konusu Cumhuriyet öncesi bilgilerinin dosyalanması Suat Bey’i çok memnun etmiş, aralarında sıcak bir arkadaşlık başlamıştı.
Sema’nın daha önce hiç yaşamadığı duygulardı bunlar.Sema ayağının ızdırabını unutmuştu bile.
Suat Bey ise böyle bilgili ve ilgili bayana karşı boş değildi.İkisi de bekardı, neden olmasın ki diye çevrelerinde düşünceler oluşmaya başladı.
Sema artık gittikçe umutlanmaya başlamıştı; takii Suat Bey’in dönüşünden bir gün önce şefinin ve Suat Bey’in konuşmalarına şahit oluncaya kadar.
Tanrım ne kötü bir andı o!
Şefi’’ Haydi bakalım Suat Bey hayırlısı olsun Sema iyi bir kızdır, boylarınızda birbirine uyuyor, inşallah iyi şeyler duyarız, mutlu oluruz’’ diyordu.
Suat Bey ise’’olur mu canım ,mümkün değil ben buradaki işimi bitirdim, gidiyorum o kendine kendisi gibi bir ayağı kısa birisini bulur’’ diyordu.
Sanki koca arşiv binası Sema’nın başına yıkılmıştı, demek ki bu zamana kadar Suat Bey’in iki yüzlülüğünü anlayamamıştı.Hemen şefinden acele izin alıp evine kapandı. Çalan telefonun fişini çekti. Uzun uzun düşündü insanlar ne acımasızdı.
Birkaç gün sonra işine döndü, kendisini arayan Suat Bey’e tayini çıktı diye yalan söylettirdi.
Yıllar su gibi akıp geçmişti. Bunca zaman içinde hep yüreğini kapalı tuttu. Korkusu ile yüzleşmedi. Bedeni ile nasıl yüzleşirdi ki! Tanrı böyle istemiş böyle olmuştu.
Onun için önemli olan vücut engeli değil, yürek engeli çok önemliydi. Sevmesini bilmeyen bir yürek; kör olmaktan, topal olmaktan,sağır olmaktan daha kötüydü.
Suat Bey onu ayağı kısa olduğu için istememişti, oysa onun yüreğindeki kısalık daha kötüydü.
Uzaktan da olsa haberlerini alıyordu. Suat Bey; dünya güzeli bir kadınla evlenmiş , bir kızı dünyaya gelmiş ama doğum sırasındaki hata yüzünden kalça çıkığı olmuş, yalnış tedaviler sonucu kızı sakat kalmıştı.
Dünya güzeli karısı onu bırakmıştı. Şimdi kızı ile yaşıyordu.Suat Bey; insan kusurlarının ne kadar önemsiz olduğunu kötü bir deneyimle öğrenmişti.
Sema; anılarına öyle derin dalmıştı ki uzun uzun çalan telefonu bile duymamıştı.Yerinden yavaşça kalktı, kafasındaki anıları silip, mutfağa gitti, kendisine bir kahve yaptı. Öğle yemeği için barbunya yapacaktı, malzemelerini aldı, balkona çıktı karşısında yeğenini buldu’’aşkolsun teyze saatlerce telefonunu çaldırdım, neredeydin?’’ dedi.
Elinde bir tomar gazete ve poşetler vardı. Sema çok sevindi, ’’haydi gei ,otur sana da kahve yapayım’’dedi.Sema barbunyaları gösterip ’’sen bunu çok seversin kahveden sonra hazırlarım, beraber yeriz’’ dedi.
Yeğeni ’’teyzecim,ben kahveyi yaparım al şu gazeteyi sen barbunyayı ayıkla çok acıktım’’dedi mutfağa gitti.
Sema ,gazeteyi alıp açtı masaya koydu ve barbunyayı ayıklamaya başladı, bu sırada gazetede bir ölüm ilanı gözüne ilişti,biraz heyecanlandı’’olamaz’’ dedi ve okumaya başladı.
Adı ve soyadı, çalıştığı yer ve aile fertlerinin adları aynen tutuyordu. Cenazesinin nereden, ne zaman kalkacağı yazıyordu. Gazeteyi hemen sakladı. O gününü yeğeni ile geçirdi. Ertesi gün Ankara’ya uçakla gidip, cenazeye yetişti.
Tüm ailesi oradaydı,birden kızını sakat halinden tanıdı, onu bir sandalyeye oturtmuşlardı yanına gitti, onu gören kızı hemen kalkıp yer vermek istedi. Sema itiraz etti ama kız ona:
’’_Sizin de bir ayağınız özürlü lütfen oturun’’dedi.
İşte dedi Sema; anlayabilmek bu demek ki, kızına bir şeyler öğretebilmiş.
Ama ne yazık ki insan kusurlarını kabul etmede çok geç kalmıştı.