- 1289 Okunma
- 20 Yorum
- 0 Beğeni
Yaralıdır Şiirler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu hafta biraz gündemden uzaklaşıp edebiyat dünyasına doğru gitmek istiyorum. Antolojide çok değer verdiğim dostum bir şiir yazmış ve şiirine de “ YARASI KANAYAN ŞİİRLER” ismini vermişti.
Dizeleri okuduğumda içimde binlerce volkanın yeniden faaliyete geçtiğini hissettim. Evet, ne yazık ki her şiirin, her romanın yarası açılmış ve bütün irinlerini dışarı akıtıyordu hem de bütün dizeleri ve bütün imgeleri ile. Şiirlerin yaralı olduğunu ve her geçen gün çok daha büyük yaralar açılarak etrafına irinlerini akıttığını Nazım HİKMET’İN şiirlerini okuduğumuzda farkına varmıştık aslında. Ama farkındalığın farkında olmamamızdan mıdır neden bilmiyorum, hep kendi içimizde suskun kalmış, şiirler dizilmeye çalışırken urgana gözlerimizi kapatmıştık, yüreğimizi kapattığımız gibi.
Nazım. “ Memleketim” dediğinde, kendi memleketini anlatmış ama biz başka isim bulmuş, “Vatan Hani” dediğinde kendimizin değil Nazım HİKMET’İN hain olduğunu düşünmüş ve o düşünceler ile demir parmaklıklar ardına atmış, “Güneşi göreceğiz çocuklar” dediğinde, aydınlık günlerin geleceğini umut edip haykırdığı için, gecelerde doğan ayın önüne bulutu serip ışık vermesini engellemiştik.
Yalnız Nazım değildi bağıran Ahmed ARİF’DE bağırıyordu “ Onur’da Ağlar” “ parangalar eskittim” derken. Ve onların ardından yazılan bütün şiirler, yaşanan çarpıklıkları, isyanları, hasretleri, öfkeleri ve özlemleri en güzel haykırdığımız duygu akımı olmuştu hepimiz için. Ve neden bu duygulara yasak getirildiğini ve neden düşüncelerin idam cezasına çarptırıldığını anlamak mümkün olmadı hiçbir zaman.
Kurşunlar kalem olup yazmak için yapılırdı bizim bildiğimiz öldürmek için değildi. Ama günümüzde kurşunlardan kalem yapılmadığını görüyorduk en acı şekilde. Dünyayı yok edecek olan ölüm makineleri üretiliyor dünyanın her tarafında kurşundan, nükleerden, atomdan. Ve bir ülkenin gelişmişliği, güvenliği silah sanayisinin gelişmişliğine bakılarak söyleniyor artık. Oysa bize gençliğimizde en büyük silahın kalem ve kâğıt, en güzel dostumuzun kitaplar olduğu öğretilmişti. Ve biz silah tutmasını bilmeden büyüdük. Kalemlerimiz de artık silah yerine geçmiyor ve bize kurşun atan, silahlar ile savaşamıyoruz. Çünkü kahpece atılan her kurşun bedenimizi yok ettiği gibi beynimizi de yok ediyor yaşadığımız zamanda. Ve dünyada ki tüm teknolojiler insanlığı ve dünyayı yok etmek üzerine programlanıyor adeta.
Çok yakın tarihimi düşünecek olursak 19 Mayıs 1919 da Samsun’da başlatılan kurtuluş savaşını incelediğimizde, binlerce insan bağımsızlığını kazanabilmek ve Ülke topraklarını koruyabilmek için yediden yetmişe, kadını erkeği topyekûn savaşa katılmış can vermişti.
Yaşadığımız zamanda ise ne bir savaş yapıyoruz ne özgürlüğümüz için mücadele veriyoruz. Ona rağmen binlerce insanı kahpece kurşunlara hedef olup yok oluyor. Konuşmayı, tartışmayı, birbirimize dokunmayı, okumayı, okuduklarımızı paylaşmayı unuttuk. Şiirlere ve romanları sorumlu tuttuk yaptığımız vahşetlerden. Onları yargılayıp idama mahkûm ettik.
İnsanlık kendi sonunu hazırlarken, doğacak güneşin ve karanlıkları aydınlatacak ayın tam alnından vuruyor, toprağı sulaması beklenen yağmurları, bulutların yüzünden toplayıp kepçe ile bir zamanlar cinlerin olduğu düşünülen camdan şişelere dolduruyoruz yaşadığımız acılar fark edilmesin diye. Umudumuz diye baktığımız küçücük çocuklarımızın ateş topuna çevirdiğimiz geleceğini söndürmek yerine, bakırdan kazanlara koyup üçayaklı saç ayağının üstüne oturtup, daha çabuk yansın ve yok olsun diye biraz daha harlatıyoruz ateşi ve karşılarına geçip iki elimizi koyup koynumuza sırıtarak seyrediyoruz gökyüzünü kızıla çeviren ateşi.
Ve geldiğimiz yer tam bir karanlık, Küçük bir ışık huzmesi bile görünmüyor artık. Geleceğimizin ne olacağını anlayan duyarlı yürekler geleceği için ağlıyor, ama onun da gözyaşları görünmesin diye, gözbebeklerinden inen damlalar yere inmeden yanaklarında kurutuluyor, kimse sesimizi duymasın, yaşımızı görmesin diye. Ve biz yine durmuyor her aydınlık günü kara bulutlara bürümek için şiirleri kanatıp, güneşi, ayı ve yıldızları alnından vurmaya devam ediyoruz tüm gücümüz ile.
Ne zaman şiirleri kanatmaktan, kitapları yakmaktan vazgeçip, onları okuyup ne dediklerini anlamaya başlayacağız bilmiyoruz ve bilmediğimiz bir yolda yürüyor ve yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı merakla bekliyoruz.
Türkan DİNÇER
YORUMLAR
Bu hafta biraz gündemden uzaklaşıp edebiyat dünyasına doğru gitmek istiyorum. Antolojide çok değer verdiğim dostum bir şiir yazmış ve şiirine de “ YARASI KANAYAN ŞİİRLER” ismini vermişti.
Dizeleri okuduğumda içimde binlerce volkanın yeniden faaliyete geçtiğini hissettim. Evet, ne yazık ki her şiirin, her romanın yarası açılmış ve bütün irinlerini dışarı akıtıyordu hem de bütün dizeleri ve bütün imgeleri ile. Şiirlerin yaralı olduğunu ve her geçen gün çok daha büyük yaralar açılarak etrafına irinlerini akıttığını Nazım HİKMET’İN şiirlerini okuduğumuzda farkına varmıştık aslında. Ama farkındalığın farkında olmamamızdan mıdır neden bilmiyorum, hep kendi içimizde suskun kalmış, şiirler dizilmeye çalışırken urgana gözlerimizi kapatmıştık, yüreğimizi kapattığımız gibi.
Nazım. “ Memleketim” dediğinde, kendi memleketini anlatmış ama biz başka isim bulmuş, “Vatan Hani” dediğinde kendimizin değil Nazım HİKMET’İN hain olduğunu düşünmüş ve o düşünceler ile demir parmaklıklar ardına atmış, “Güneşi göreceğiz çocuklar” dediğinde, aydınlık günlerin geleceğini umut edip haykırdığı için, gecelerde doğan ayın önüne bulutu serip ışık vermesini engellemiştik.
Yalnız Nazım değildi bağıran Ahmed ARİF’DE bağırıyordu “ Onur’da Ağlar” “ parangalar eskittim” derken. Ve onların ardından yazılan bütün şiirler, yaşanan çarpıklıkları, isyanları, hasretleri, öfkeleri ve özlemleri en güzel haykırdığımız duygu akımı olmuştu hepimiz için. Ve neden bu duygulara yasak getirildiğini ve neden düşüncelerin idam cezasına çarptırıldığını anlamak mümkün olmadı hiçbir zaman.
Kurşunlar kalem olup yazmak için yapılırdı bizim bildiğimiz öldürmek için değildi. Ama günümüzde kurşunlardan kalem yapılmadığını görüyorduk en acı şekilde. Dünyayı yok edecek olan ölüm makineleri üretiliyor dünyanın her tarafında kurşundan, nükleerden, atomdan. Ve bir ülkenin gelişmişliği, güvenliği silah sanayisinin gelişmişliğine bakılarak söyleniyor artık. Oysa bize gençliğimizde en büyük silahın kalem ve kâğıt, en güzel dostumuzun kitaplar olduğu öğretilmişti. Ve biz silah tutmasını bilmeden büyüdük. Kalemlerimiz de artık silah yerine geçmiyor ve bize kurşun atan, silahlar ile savaşamıyoruz. Çünkü kahpece atılan her kurşun bedenimizi yok ettiği gibi beynimizi de yok ediyor yaşadığımız zamanda. Ve dünyada ki tüm teknolojiler insanlığı ve dünyayı yok etmek üzerine programlanıyor adeta.
Çok yakın tarihimi düşünecek olursak 19 Mayıs 1919 da Samsun’da başlatılan kurtuluş savaşını incelediğimizde, binlerce insan bağımsızlığını kazanabilmek ve Ülke topraklarını koruyabilmek için yediden yetmişe, kadını erkeği topyekûn savaşa katılmış can vermişti.
Yaşadığımız zamanda ise ne bir savaş yapıyoruz ne özgürlüğümüz için mücadele veriyoruz. Ona rağmen binlerce insanı kahpece kurşunlara hedef olup yok oluyor. Konuşmayı, tartışmayı, birbirimize dokunmayı, okumayı, okuduklarımızı paylaşmayı unuttuk. Şiirlere ve romanları sorumlu tuttuk yaptığımız vahşetlerden. Onları yargılayıp idama mahkûm ettik.
İnsanlık kendi sonunu hazırlarken, doğacak güneşin ve karanlıkları aydınlatacak ayın tam alnından vuruyor, toprağı sulaması beklenen yağmurları, bulutların yüzünden toplayıp kepçe ile bir zamanlar cinlerin olduğu düşünülen camdan şişelere dolduruyoruz yaşadığımız acılar fark edilmesin diye. Umudumuz diye baktığımız küçücük çocuklarımızın ateş topuna çevirdiğimiz geleceğini söndürmek yerine, bakırdan kazanlara koyup üçayaklı saç ayağının üstüne oturtup, daha çabuk yansın ve yok olsun diye biraz daha harlatıyoruz ateşi ve karşılarına geçip iki elimizi koyup koynumuza sırıtarak seyrediyoruz gökyüzünü kızıla çeviren ateşi.
Ve geldiğimiz yer tam bir karanlık, Küçük bir ışık huzmesi bile görünmüyor artık. Geleceğimizin ne olacağını anlayan duyarlı yürekler geleceği için ağlıyor, ama onun da gözyaşları görünmesin diye, gözbebeklerinden inen damlalar yere inmeden yanaklarında kurutuluyor, kimse sesimizi duymasın, yaşımızı görmesin diye. Ve biz yine durmuyor her aydınlık günü kara bulutlara bürümek için şiirleri kanatıp, güneşi, ayı ve yıldızları alnından vurmaya devam ediyoruz tüm gücümüz ile.
Ne zaman şiirleri kanatmaktan, kitapları yakmaktan vazgeçip, onları okuyup ne dediklerini anlamaya başlayacağız bilmiyoruz ve bilmediğimiz bir yolda yürüyor ve yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı merakla bekliyoruz.
değrli makalenizi zefkle severek ve haz alarak okudum uhteşem ifadeler örnek alınacak meseleler.tebrik eder saygılar sunarım.
Ne zaman şiirleri kanatmaktan, kitapları yakmaktan vazgeçip, onları okuyup ne dediklerini anlamaya başlayacağız bilmiyoruz ve bilmediğimiz bir yolda yürüyor ve yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı merakla bekliyoruz.
Aslında Yolun sonunda neyle karşılaşacağımızı biliyoruz
ve o yolu bile bile yürüyoruz...
Geriye dönemeyiz belki ama durabiliriz...
Günün yazısını ve yazarını kutluyorum...
Değerliydi...
Saygımla...
şiirler yazılar ışık olsun yolun sonuna ..yolun sonunu farkederde her canlı gözü kapalı yürüdüğündenmidir nedir
ayağının neye takılacağını pek bilemez...
gönlüne selam olsun güzeldi
sevgiler selamlar yüreğine
Yaşama bize teğet dokunuşlar değil bunlar Öze yönelik sözün özünü ,gerçeğini ortaya koyan haykırışlar Emeğine sağlık can dost Duyarlı yüreğini candan alkışlsam hangi gerçek değişir * Hangi geçmişin karanlık izleri silinir ? bilmem ama bu düşünüş tarzında isteyene bir çok ışık olduğu da mutlak. Bu dizeler lay laylom düşüncesi değil. Ama bir çoğumuzu tenzih etmekle birlikte fazlaca düşünmeyi sevmiyoruz kafa yormak olarak algılıyoruz çoğu gerçeği. Okumaktan kaçan kuşakların yetiştiğini ,çığ gibi büyümekte olduğunu gördükçe bazen korkuyorum ki yazdıkların daha çok sürecek gibime geliyor:(( Çok çok güzeldi Altına imzamı atarım gönül rahatlığıyla Yüreğine sağlık dost
Ve neden bu duygulara yasak getirildiğini ve neden düşüncelerin idam cezasına çarptırıldığını anlamak mümkün olmadı hiçbir zaman.
..........
hayır gayet basit bu sorunun cevabi..herkes de biliyor.
"yozlaşmış ve gerici düşüncelerini sürdürmek için"
*************
Kurşunlar kalem olup yazmak için yapılırdı bizim bildiğimiz öldürmek için değildi. Ama günümüzde kurşunlardan kalem yapılmadığını görüyorduk en acı şekilde
..........
hayır,kalem de bir zamanlar(Yasa kaldırılmadan önce)
ölüm kusuyordu...kalemi kırarak nice gençler idam edilmedimi?
************
*********
Türkan Hanım , niyetimin eleştri olmadığının farkındasınız...
güzel yazınıza bir katkı olsun diyerekten...
gerçekleri yazan kaleminize sağlık
bu vatan sarı,beyaz,esmer ; herkesindir..
ve artık aydınlık ufuklara doğru yol almanın zamanı.
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyen Atatürk, halkın kendi kendisini yönetmesini istemiştir..en büyük hakimiyeti millete vermiştir..
oysa cumhurbaşkanlarımızın üçü hariç hepsi asker ve darbetle gelmiş.demokrasi hiç işlememiş.halk iradesi hiçe sayılmış.
ve hala cumhuriyet mitinglerinde "ordu göreve " çağrıları yapıyor militarist kafalar...
faili meçhul cinayetler işleyen Gladio elemanları yüce meclisin tüm çağrılarına rağmen ifade bile vermeye gelmediler..
ölüm kuyuları..
çeteler..
devlet destekli mafyalar...
düşüceyi suç sayan yasalar...
sürgünler...
darbe hazırlıkları ve halk iradesini yok sayma girişimleri hala var..ve bunun adına cumhuriyetçilik deniyor...
ben bu ülkenin gidişinden umutluyum..
halk uyandı ve artık herkes demokrasi istiyor..
aydınlık günelr mutlu yarınlarda buluşmak ümidiyle..
sevgili dostum
duyarlı yüreğini kutlarım gerçekten günün yazısıydı
Sevgili Şairem bizler yazan eller kendimize öz bir dünya yarattık.Öyle bir dünya ki içinde başka hiç bir şey yok.Dikkat ederseniz istisnalar dışına her yazan beni okuyun/sayfama bekliyorum diye diye yalnız kendi yazdıklarını okur...)) ve de yalnız kendi yazdıklarının okunması için çaba harcar.
-Oysa paylaşım sitelerinde okuma/değerlendirme grupları olmalı.
-Örneğin 10'ar kişilik gruplara ayrılarak hafta içi 20-30 kişi okuyabiliriz ve sonrasında da okuduklarımız okuma grubu olabilir..
-Yani okumak ve okunmak eşit seviyede olmalı.
-Tabii ki zaman içerisinde bizim de kaleme ilgimiz / düşüncelerimizde yoğunlaşıyor.Yazmaktan ziyade artık neden,niçin,kime yazıyorum der olduk.(kendi adıma)
-Her geçen gün bilgi kapasitem yükseldiği halde/yazmağa ilgim bir o kadar azaldı..
-Güne damgasını vuran sevgili yazarı ve yazıyı kutluyorum.
Saygı değer Türkan hanım;
Ne zaman şiirleri kanatmaktan, kitapları yakmaktan vazgeçip, onları okuyup ne dediklerini anlamaya başlayacağız bilmiyoruz ve bilmediğimiz bir yolda yürüyor ve yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı merakla bekliyoruz.
Ne zaman mı?
1-Eğitim seviyemizin yükseldiği zaman!
2-Gençlerimizin sanaldan koptuğu zaman
3- Eğitimcilerimizin öğretmenlerimizin sıkantılarını giderdiği zaman!
4-Ekonomik sıkıntıların bittiği zaman,
Saygı değer hocam yazınızı baştan aşağı dikkatlice bir kaç kez okudum yazan ve yazdıran yüreği kutluyorum..Hakikaten çok önemli bir konuya değinmişsiniz toplumumuzun büyük bir bölümü artık maddi ve manevi sıkıntılardan uzaklaştıkca okuma oranı düşüyor şairlik yazarlık v. gibi bir şey kalmayacak öyle geliyor ki basılan kitaplar kırtasiye raflarında kalacak...İnşallah en kısa zamanda bilinçli okumayı seven bir toplum olarak kitapları yakmaktan ve kanatmaktan vazgeçeriz...
Bu içten dizeleri Yazan yüreğin Kalemi daim olsun..Mutluluk yüreğinizden tebessüm yüzünüzden asla eksik olmasın...
Sezai Binici/umut_adam/Erzurum..
Saygılarımla
biz Çumhuriyet kadınlarıyız...bize emanet edildi bu Vatan,bu Bayrak, bu ezanlarımız ve her çakıl taşı da dahil topraklar....bizlerse ne acıdır ki etmekteyiz emanetlere hıyanet....aahhh ne acı..ne acı...
kaleminiz var olsun;ışık olsun dizeleriniz....
sağlıcakla kalınız....
Ne zaman şiirleri kanatmaktan, kitapları yakmaktan vazgeçip, onları okuyup ne dediklerini anlamaya başlayacağız bilmiyoruz ve bilmediğimiz bir yolda yürüyor ve yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı merakla bekliyoruz.
kesinlikle ...inşallah bir gün eğitimin şart olduğunu anlarız türkancığım..anlamlı bir yazı idi..paylaşım için teşekkürler..
sevgilerimle..