- 840 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİNİN BÖYLESİ... (1.BÖLÜM) - (Öykülerim)
Kafeterya`nın sessiz bir köşesinde, iki genç başbaşa vermişler, içinde bulundukları ortamı unutmuş görünüyorlardı. Buraya, küçük bir taverna da diyebilirdiniz.. İçindeki gizemli hava, gençlerin içinde kendilerini kaybettiği, o alkolik hava, dekorlar, döşenişi, dekorun şekli, kafeteryadan çok, taverna havasına benziyordu. Dışarıya taşan sesler, o gürültülü taverna müziği, eşler halinde oynayan, dans eden, kendinden geçen gençler ise, kendi alemini yaşıyor, müziğin ve yanıp sönen renkli ışıkların, göz alıcı, sihirli havasına kendilerini kaptırmışcasına, eğer o hareketlerine oyun denirse, güya oynuyor, eğleniyorlardı..
Köşede oturan şu gençlerse ; sanki, kulaklarını tüm seslere tıkamış, hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Bu ; konuşmaktan çok, tartışmaya benziyordu. Önlerindeki meşrubatlar, geldiği gibi aynen kalmış, belki de, bardaklaından birer yudum bile, almamışlardı. Masadaki bayan, çevreden insanlar duymasın, rahatsız olmasın diye alçak sesle, konuşmasına özen gösteriyor, zaman zaman ses tonuna sahip çıkamayan, sesini alçaltıp yükselten, karşısındaki genci uyarıyor, ses tonuna ve kendine sahip olmasını, hareketlerine dikkat etmesini istiyor, adete onu da, kontrol altında tutmaya çalışıyordu..
Aradan kısa bir zaman geçince, masadaki genç erkek, tekrar kendini kaybedip sesini yükseltmeye devam ediyordu.. Bu durum bayanın, hiç hoşuna gitmiyor, olduğu yerde ağladığı, korktuğu, hareketlerinden ve her halinden belli oluyodu. Bir ara, tartışma bitti. Masaya bir sessizlik hakim oldu.. Bir süre sessizce oturan gençler, bardaklarındaki meşrubatlarını yudumladılar. Ardından, masadan kalkan gençler, yanyana, konuşmadan, kentin parkına doğru yürüdüler..Kent parkının koyu gölgeleri arasındaki, gözden uzak oturaklarından birine iliştiler, oturdular. Orta yaşlara yakın olan genç adam, yanındaki bayanın elini tutmaya çalıştı. Bayan ise, elini geri çekti.. Oturduğu yerde, yan dönerek, genç adama ilgisiz olduğunu, anlatmaya çalıştı.. Genç adam, yalvaran bir sesle konuştu :
----- Ne olur canım. Gel, inat etme.. Bir şans daha tanı. Son kez daha deneyelim.. Yeniden düşün. Senden vazgeçemem.. Bunu, benden isteyemezsin.. Yapamam, dedi.
O ana kadar taşlaşmış bir sessizlikle oturan bayan, ölü, fısıltıya benzer bir sesle konuştu :
----- Artık çok geç.. Bu yolun dönüşü yok. Israrın faydasız..Boşuna nefesini tüketme.Kesin kararlıyım. Bu beraberlik sürmez.. Beni, dört yıl önce kaybettin. Sen, benim için ölüsün artık. Sıkıldım... Bırakta gideyim.Başka söze gerek yok, diyerek cevap verdi.
Genç adam, yeniden sinirlenmeye başladı. Ama bunu, belli etmemeye çalışıyordu. Fakat, gizlemeye çalışsa da, başaramıyordu.Israrla, sözlerine devam etti :
----- Hukuk Fakültesi`nden buyana , seni seviyorum.. Her insan hata yapabilir. Her yuvada tartışmalar olabilir.. Bu yuvayı dağıtmak, yıkmakla sonuçlanmamalı.. Ben, seni hala seviyorum. Belki, ilk günkünden de fazla.. Deliler gibiyim. İnan, senden başka, çocuklarımızdan başka bir şey düşünemiyorum.Bir yıla yakın olan ayrı yaşamamız, bana iyi ders oldu. Sizlere olan sevgimin yüceliğini öğrendim..Beni düşünmüyorsan, üç-dört yıllık evliliğimizi düşünmüyorsan, o günahsız, iki yavrumuzu düşün.. Onların geleceğini, ana-babalarından koparılmalarının acısını, gelecekteki doğacak problemlerini düşün.. Onların ve onların hayatının sence, hiç mi değeri yok..? diye sordu.
Kadın aniden, sert bir hareketle dönüp adamın sözünü kesercesine konuştu :
----- Bak Güner, bana, kuzu postuna bürünmüş tilki edebiyatı yapma.. Seni dinleyen, olumuzlukların yalnızca, benden geldiğini sanacak.. Dünü unutma... Ceyda`yı kucağımda bırakıp giden, ardından da , boşanmak istediğini söyleyen, boşanma davası içinde, beni zorlayıp baskı yapan, sen değil misin ? Ne çabuk unuttun, telefonlarda tehditler savuran, sayın Avukat, Güner bey..? Bugüne kadar nerelerdeydin acaba ? O günlerde, Şeyda, iki yaşını doldurmamıştı.. Ceyda da, beş-altı aylık bebekti..Şimdi ise, biri altı yaşına girmiş, diğeri ise dört yaşının içinde, ömürlerinin en güzel çocukluk çağında, bizleri bırakıp gidiyorsun..Aradan yıllar geçiyor, bir yılı aşmış boşanalı, kalkmış, geriye dönüp , hiçbir şey olmamış gibi benden, ilgi, sevgi ve tekrar birleşmemizi istiyorsun.. Saat geç oldu. Seni bilmem ama, beni bekleyenim var. Merak ederler.. Sen yoluna, ben yoluma...dedi.
Avukat Güner; çaresizliğini anlıyor, yalvarmalarının boş olduğunu görüyor, kıvrandıkça, içinde bulunduğu bataklığın derinliklerine doğru kaydığını seziyordu... Biliyordu ki, bu eski eşi Gülcan`la son buluşmasıydı. Buna, adı gibi emindi.. Elindeki kuş, avuçlarının içinde, çırpınıp duruyordu. Parmaklarını biraz gevşetiverse, ya da avucunu açıverse, uçup gidecekti.Çok pişmandı.. Yanıyordu, onlarsız geçen senelere.. Ama, çare yoktu artık.. Geriye dönüşü olmayan, bir yola girmişti, evlilikleri... Onun için kıvranıyor, elindeki bu fırsatı iyi değerlendirmek istiyor, eşini elinden kaçırmak istemiyordu. Hele çocukları, gözünde tütüyordu.. Ne yapsındı..? Nasıl bir çözüm bulsundu ki, onlara yeniden kavuşsundu ? Tüm benliğini, aklını zorluyor, bir çare bulamıyordu.. Bir çeşit paniğe düşmek üzereydi. Gözlerinin önüne, Şeyda ile Ceyda isimli kızlarını getiriyor, bu kez paniği daha da artıyor, şuurunu kaybedercesine, acı çekiyordu..
Son kez, eşine yalvarmayı aklından geçirdi. Gülcan bu esnada, oturdukları oturaktan kalkmış, parkın çıkış kapısına doğru, küçük adımlarla, yürümeye başlamıştı.Güner ise, onun ardından ellerini açıp, oturağın üzerinde donup kalmıştı.. Boynu bükülmüş, çaresizlikten kolunda kanadında güç, kuvvet kalmamıştı. Sanki olduğu yere, bir kurşun çuvalı gibi yığılıp kalmıştı. Gülcan`ın adım adım kendinden uzaklaştığını görünce, aklı başına geldi. Hemen, olduğu yerden fırlayıp Gülcan`ın ardından koştu.. Önünü kesti..Titrek ve umutsuz bir sesle, tekrar yalvarmaya başladı :
----- Son kez söylüyorum Gülcan.. Gel, yeniden başlayalım.. Sizler olmadan yapamıyorum. Bana bu acıyı yaşatma... Sizler olmadan yapamam. Yaşayamam..Hatamı anladım...Pişmanım, dedi.
Gülcan`ın önünde diz çöküp eteklerinden, hafifçe yakaladı. Gözlerindeki yaşlar, belirgin bir durumda, yanaklarından süzülüyordu. Boğuk sesiyle, sözlerine devam etti :
----- Gülcanım dur..Benim tanıdığım Gülcan, bu denli acımasız, bu denli katı yürekli olamaz.. İnanamıyorum.Ne olur, ver şu elini.. Sevgini ve çocuklarımı benden alma.. Başa dönelim...İnanmıyorsun ama, ben değiştim. Çok farklı bulacaksın beni.. Pişman, olmayacaksın. Gel, bırak şu inadı, diye yalvardı.
Gülcan`ın da gözleri yaşlıydı.. Güner`den gizlemeye çalışıyordu ama, o da ağlıyordu.. Ama, güvenemiyordu Güner`e... Evliliklerinin en güzel yıllarında alıp başını gitmiş, hiç aramamış, iki küçük çocukla, ortada bırakmıştı bu adam.. Ona, nasıl güvenebilirdi ? O zamanlar, iki küçük çocuğunu bağrına basıp, öpüp, koklayarak , sabaklara dek gözyaşı dökmüştü, Gülcan... Çocuklarının hastalandığı, o uykusuz ve yorgun geceler boyu, çaresizlikten, intihar etmeyi çok düşündüğü, uzun geceleri yaşamıştı. Hem de yapayalnız...O çocuklarıyla, beraber çekildkleri fotoğrafların bulunduğu, albüme bakarak, kendini hep teselli etmeye çalışmış, özlem ve pişmanlık dolu gözyaşlarını, kalbine akıtıp yastıkları bağrına basarak, güneşin doğuşunu, yaslarla seyretmişti..Çevresindeki insanlar, eşleriyle el ele gezip güle eğlene yaşarken, o hep çocuklarıyla boynunu büküp için için acı çekmişti..Hele, yalan yanlış çıkan dedikodular, etrafındaki aç gözlü erkeklerin delici ve anlamlı bakışları, bazı komşuların ardından, gizli gizli gülüp fiskosları yok muydu ? Her şeyden fazla, bu toplum davranışı ona acı veriyor, en küçük bir hata yapmamak için, diken üstünde oturur gibi dikkatle, özenle yaşamaya çalışıyordu..İş yerinde bile çalışması zorlaşmış, bugüne kadar gelebilmek için, ne savaşlar vermişti..
Şimdi; bunca sıkıntılardan sonra Güner, ortaya çıkıyor, hiç bir şey olmamışcasına, birlikte olmalarını istiyor, ısrar ediyordu. Gülcan`da çaresiz kalmıştı ama, Güner`i bir türlü afedemiyordu. Ona olan duyguları, zamanla acımaya dönmüş, daha sonraları, bu duyguları da nasır tutup acımasız bir insan yapmıştı Gülcan`ı...
Dizlerinin üstüne çöken Güner`i hafifçe iterek, eteklerini kurtardı.. Yanından geçerek, yoluna devam etmeye başladı. Güner, çöktüğü yerden doğruldu. Elini, beline doğru attı.. Az sonra, ellerinde bir tabanca görünüyordu. Şarjurunu çıkardı. İçinden iki tek kurşun aldı.. Tabancanın namlusuna, birinci mermiyi sürdü. Tabancayı, tekrar beline soktu.. Koştu... Gülcan`ın arkasından yetişti. Koludan tutarak, çekip durdurdu.. Gülcan, elinden kurtulmaya çalışsada, başaramadı. Güner,kadının bileğinden sıkıca yakalamış, sertçe tutuyor, hatta farkına varmadan da, elini sıkmaya devam ediyordu. Kadının canı yanmaya başlamıştı.. Ama adam, bunu farkıda değildi. Bilincini adeta yitirmiş gibiydi, Güner.. Gözleri, faltaşı gibi büyümüş, yuvalarından dışarıya fırlamıştı, sanki.. Rengi uçmuş, yüzü kireç gibi bembeyaz kesilmiş, ne yaptığını bilmez hale gelmişti. Ağızında, yer yer köpükler birikmişti.. Dudaklarına doğru, ağız suları sızmaya başlamıştı.İnsan görünümünde, vahşi bir hayvana dönmüştü.. Adam, tamamen bilinçsiz davranışlar gösteriyordu..
Kadının direnişi, adamı tamamen bilinçsizleştirmiş, sinirlendirmiş, şuurunu kaybedecek duruma getirmişti.. Kadın ise, bu değişikliğin farkında olmadan yürümeye, ondan uzaklaşmaya, eğer başarabilirse kaçıp elinden kurtulmaya çalışıyordu. Bir ara duraklayan Gülcan, Güner`in yüzüne baktı. O zaman, ondaki değişikliği farkedip daha çok korkmaya başladı. Fakat, ne denli korksada kurtulup kaçamazdı..Çünkü, adam, bir elinin bileğinden sıkıca tutuyor, kurtulmasına izin vermiyordu.
Güneş, çoktan dağların doruklarından, tepelerin arkasına çekilmiş, ufuktaki kızıllık kaybolup yerine karanlıklar, ağır ağır evrene çöreklenmeye başlamıştı.. Parkın içide, alaca karanlıklara bürünmüş, iki metre uzaktaki insanları, göremez hale, seçemez hale getirmişti.. Gülcan, bileğinden sıkıca tutup bırakmadan, gözlerinin içine bakıp heykel gibi duran Güner`e, yalvarmaya başladı :
----- Ne olur Günercim. Canım acıyor.. Bileklerimi sıkıyor, canımı yakıyorsun..Bırak, bırak beni de gideyim. Bak akşam oldu. Her yere karanlık bastı. Ceyda ve Şeyda beni bekliyor.. Onlara döneyim. Ne olur, izin ver. Yarın tekrar buluşuruz.. Yeniden konuşuruz. Bu gece,yeniden düşünürüz.. Ne olur, öyle bakma bana... Korkuyorum.Beni korkutuyorsun, dedi.
Heykel gibi donup taş kesilen Güner, bu sözleri, sanki hiç duymamış gibiydi.Ses seda yoktu.. Donup kalmıştı.. Ağızından köpükler saçan, tülü develer gibi, o da ağızından köpükler saçarak, bir hırıltı halinde konuştu :
----- Yarın mı, dedin..? Yarın ha..? Hangi yarından söz ediyorsun ? Yarın mı, kaldı ? Yarınlar, bize göre, iki saat önce dün oldu, güzelim...Bizim yarınımız yok artık. Ne çabuk unuttun, bunu sen, söylememişmiydin ?Bizim yarınımız mı kaldı ? Hangi yarından, söz ediyoruz ?
Bu sözlerden sonra, dahada korkan Gülcan, buram buram terlemeye başlayıp daha çok korkmaya başladı. Güner`in , bir mengene gibi sıkan elinden, nasıl kurtulsundu ? Tüm çabaları boştu.. Bunu görüyor, biliyordu. Bildiği halde, kurtulma umuduyla, çırpınıyordu. Elinden bir kurtulabilse , üç-dört metre ilerideki caddeye kendini bir atabilse, o , kendine zarar veremiyecekti. Ama, kararan parkın içinde, ikisinden başka da, kimseler kalmamıştı.. Yoldan geçen araçlara da, sesini duyurması, olanaksızdı.. Onun için elinden kurtulmaya çalışıyor, yalvararak Güner`i yumuşatmaya, bir zayıf anını bulup kurtulmaya çabalıyordu. Fakat, boşuna.. Tüm çabaları boşunaydı. Güner, havanın iyice kararmasından, biraz daha cesaret alarak, elini ikinci kez, yavaş yavaş kendi beline doğru , götürmeye başladı. Bir dengesizlik olduğu, elinin titremesinden anlaşılıyordu. Belindeki tabancayı kavradı. Belinden yavaşca söküp çıkardı. Kadın, karanlıkta parlaan tabancayı gördü. Korkuları, başına mı gelecekti ? İnleyerek, tekrar yalvardı :
----- Yapma, kulun kölen olayım Güner...Şeyda ile Ceyda`mızı düşün.. Sen, babalarısın. Gel, şeytana uyma.. Bırak beni gideyim.. Ne olur ? dedi.
Bu sözlerin ardından, sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. İçinden de, “—Rabbim, bana yardım et. Çocuklarıma acı..” diyerek, dualar ediyordu..Ama öte yandan, kader ağlarını örüyordu. Yolları bağlanmış, belki de, son dakikalarını yaşıyordu. Avukat Güner, tamamen bilinçsiz bir insan olmuştu artık.Aklı karışmış, gözleri dönmüş, sabit bir fikir olarak ölüme kilitlenmişti. Tabancayı, yavaş yavaş Gülcan`ın başına doğru yükseltmeye başladı..Kadın, boşta kalan eliyle, kocasını engellemeye çalıştı.Ama, gücü yetmiyordu. Çocuklarının babası, Gülcan`ın tuttuğu elini, arkasına doğru kıvırarak, onu önüne doğru çekti. Buz gibi bir ses tonuyla :
----- Korkma güzelim.. Rahat dur. Az sonra herşey bitecek.. Bana yar olmayanı, kimseye yar etmem.. Arkandan, bende geleceğim güzelim. Önce, sen gitmelisin. Demez miydin, bayanlara saygı , diye ? İşte sana öncülük, önden buyuracaksın..Ben de ardından. Çünkü bunu, sen istedin...
Tabancayı, karısının ense köküne dayadı. Emniyet mandalını açtı.. Ve... Ve ardından, bir tabanca sesi duyuldu... Tabancanın sesi, parkın içinde bir yankı yaparken, kadın yavaşca dizlerinin üzerine çökerek, olduğu yere yığılıp kaldı. Eşinin yere yığılan vücudunu hayal meyal izleyen Güner,hala tuttuğu bileğini bırakıp cebindeki, tek kurşunu tabancaya yerleştirip namlusuna sürdü. Tabancayı bu kezde, kendi şakağına dayayıp tetiği çekti.. Sessiz parkın karanlıklarında, bir tabanca sesi daha duyuldu. Güner, ayak ucunda hırıltılar çıkararak, henüz ölmeyen karısının yanıbaşına, cansız vücuduyla, boş bir çuval gibi yıkılıverdi.. Boylu boyunca oda uzandı.
Gülcan henüz ölmemişti. Canını dişine takarak, sürüne sürüne, parkın kapısına doğru ilerlemeye çalıştı. Ama, kan gölü içinde kalan vücudu, buna fazla dayanamadı. Kapıya varamadan, son nefesini verdi..
Şimdi, gözü yaşlı parkın karanlıkları, bu sahne için ağıtlar yakıyordu.. Yerdeki, ceset haline gelen , iki genç vücut , bu ağıtlardan habersizdi. Zaman, onlar için durmuştu.. Ama hayat, devam ediyordu...
Suat TUTAK
SEVGİNİN BÖYLESİ... (1.BÖLÜM) - (Öykülerim) Yazısına Yorum Yap
"SEVGİNİN BÖYLESİ... (1.BÖLÜM) - (Öykülerim)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.