- 444 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayata Dair…
Bu gün günlerden neydi acaba?Tam bilmiyorum, zaten öğrenmek niyetinde de değilim... saat sabahın altısı olmuş,yataktan hiç kalkmak istemiyordum. Uykum yoktu ama, yatağın sıcaklığından olsa gerek çıkmak istemiyordum. Her şeye rağmen yatakta doğruldum, yavaşça pencereye doğru gittim. Hava bulutluydu, yağmur da yağıyordu. İstanbul’da yağmur yağdığı zaman insan bir garip oluyor. Güneşli bir günü beklerken hüzünleniyor insan ister istemez. Düşüncelere dalıyor, nedensiz ve bilinçsiz… Belki hayatımızda yaptığımız yanlışlar, belki de acı veren hatıralar…Tam nedenini bilemiyor insan gene de, emin olamıyor bazı şeylerden, hayatın içinde saklı olan küçük mutlulukları göremiyoruz belki de… Belki de değer verdiğimiz şeylerin bize acı vermesidir… Kim bilir bunların hepside olabilir.Biraz yürümem gerekli kafam karma karışık oldu…Yağmurun yağmasına pek aldırdığım söylenemez… Sadece garip hissetmeme neden oluyor.Artık çıksam iyi olacak…
Her zamanki gibi merdivenleri yavaş yavaş iniyorum. Kapıdan çıkarken duvar kenarında duran yavru kedi gözüme çarptı… Beni görünce usulcacık ayaklarıma dolandı... Ürkmüş, üşümüş bir hali vardı… Zaten kim ürkmüyor ki bu hayattan. Bir süre öylece yavru kediye baka kaldıktan sonra tekrar yürümeye başladım. Usul usul kentin dar sokaklarında yürürken etrafımda akan hayata bakıyordum. Yirmi milyonu aşan bu kentin insanlarının kiminin telaşesi, kiminin rehaveti, uğuldayan yoğun taşıt trafiği sanki avucumuzdaki bu yaşamı alıp bir yerlere götürüyordu. Herkeste ayrı duygular; Ama birbirine benzer yaşamlar vardı. En azından ben öyle düşünüyordum. Koşuşturan insanlar da yok değildi hani. Yağmurdan kaçıyorlardı. Belki de kaçtıkları şey yağmur değildi… Kim bilir belki de kendilerinden kaçıyorlardı. Bence fikir yürütmemin bir sakıncası yok. Çünkü en azından benim diyebileceğim tek şey o, öyle değil mi…Yürümeye devam ediyorum, az ilerde bulunan parka doğru yol alıyordum yavaş yavaş… Parkın kapısından içeri girdiğimde ağaçlardan yere düşmüş solmuş yapraklar vardı… Solmuş yapraklar yolun her iki tarafını da kaplamıştı. Son baharın geldiği çok belli oluyordu.
Etraftaki tek tük olan banklar da nerdeyse bomboştu, ben de hayat kadar boş olan birine oturmaya karar verdim. Oturan diğer insanlarda benim gibi bir şeyleri unutmaya çalışıyorlardı yada sadece düşünmek için buradaydılar. Çelişkili duygular içindeyim belki havada ki kasvetten, belki hayatın garipliklerini anlayamadığım içindir. Parktaki yol hafif kıvrımlıydı, insanı eski zamanlara götüren bir yapısı vardı. İçimde bir yerlerde bir şeyler sızlıyordu, sanki içim acıyordu.Yolun kenarında keman çalan bir genç, tahminimce yirmili yaşlarda olması gerekiyor. Aşık olduğu yada sevdiği biri için çalıyordu. En azından benim için öyleydi. Hüzünlü bir parçaydı çünkü, duyanın içinin cız etmemesi mümkün değil gibiydi…O ses de ne öyle? Bu bir serçe sanırım…Evet bu bir serçe. Bir şeylere karşı avazı çıktığı kadar bağırıyor…O küçücük boyuna aldırış bile etmeden, bu hayata isyan ediyor. Küçük olabilir ama bizim yapamadığımızı yapabiliyor. Buradan bakınca ne kadar da özgür gözüküyor. İnsanın imrenesi geliyor.
Hani olur ya bir kuş kadar özgür olsam deriz bazı zamanlar. Sanırım ben de şu anda bunu isterdim…
Her şeyin berbat olması nasıl da mutluluk verici. Hiçbir şeyin hiçbir zaman olmaması, yaşamasız sözcüklerden başka var olan bir şeyin olmaması...Herkesin bir şeylerden memnun olmaması ve sürekli şikayet içinde olmaları çok anlamsız.
Küçük şeylerden mutlu olmayı bilmeli insanlar, eğer küçük şeylerin değerini bilemezse insanlar sevdiklerini kırıp üzdükleri zaman bile farkına varmazlar.
Bazen de bencillikleri yüzünden sevdiklerini kırarlar aslında. Gerçekten kendilerine değer veren birini bencillikleri yada düşüncesizlikleri yüzünden kırdıklarından dolayı hep kaybetmeye mahkumlardır.
Ne olur ufak tefek ayrıntılara takılmasalar, ne olur biraz bakmak yerine görmeye çalışsalar. Belki o zaman bir şeylerin farkına varabilirler. Arkalarında bıraktıkları kırık kalpler olmasa, bu dünya daha güzel daha yaşanmaya değer olmaz mıydı. Bazen de sevildiğimizi göremeyiz… Gene aynı sebeplerden dolayı, hani bazen pencerenden yıldızlara bakarsın ama sana çok uzaklardadır, ama gerçekten görmek istediğinde yakın hale getirebilirsin. Bu bize bağlı bizim yapabileceğimiz bir şey… Ama yazık… Hem de çok yazık, çünkü dikkat etmeden yaptığımız çoğu şeyde biraz daha fazla zarar veriyoruz etrafımızdakilere, her gün biraz daha kırıyoruz onları aynı zamanda biraz daha anlaşılmaz oluyoruz.Yaptığımız şeylerde mantık arayamaz oluyoruz. Kimi zaman ben bile ne yaptığımı bilmeden yaşıyorum. Bazı şeyleri bazen gerçekten hiç anlayamıyoruz ama bazen anladığımız şeylerde oluyor.
Kapıyı hızlı çarpmanın öfke, usulca yanına sokulmanın özür olduğunu biliyoruz ama söylemeyebiliyoruz. Bazen kelimeler küçücük kalıyor yaşanan üzüntülerin, sevinçlerin yanında. bazen de öyle büyüyorlar ki, tüm bunların sebebi olabiliyorlar.
Nerede, ne zaman, kim için, nasıl, ne söylenmesi gerektiği hakkında bir kitap olsa elimizde, okusak, okusak, okusak... Uymasak kitaba, özgür bıraksak kelimeleri.
Belki o zaman anlarız birbirimizi... Hayata dair bildiğim her şeyi unuttum…Yada unutmak istedim sadece… Bazen kör olmak istedim…Bazen derinlikleri görmek istedim… Bazen hayattan kopmak istedim… Bazen de ölesiye yaşama, hayata bağlanmak istedim… Ne ironik değil mi…Yaşama ölümüne bağlı olmak.
Birine güvenmek yada, bence bir fıçıdan farkı yok insanların, güven konusunda, şu şekilde yani; ufacık tefecik içi dolu kuşkucuk, yani içi kuşkuyla dolu fıçılara benziyorlar. Daha dünyaya geldiğimiz an bile “gülümseyin!” demedi hayat, dedirtmedi. Taaa en başında aslında işin farkına varmıştık. Gözlerimizi açarken, ağlarken hayatımızın, hüzün içinde olacak geleceğimizin farkına varmıştık sanki…
Ben gene böyle düşünürken zamanın ne çabuk geçtiğini fark edememişim… Akşam olmuş ağlayan gökler çoktan susmuş… Sanırım benimde artık evimin yolunu tutma vaktim gelmiş…Oturduğum yerden yavaşça doğruldum. Zaten beni bekleyen kimse yoktu,yavaş ve kendimden emin adımlar ile yürümeye başladım…Boşluğa bakarak… Hayatımdan bir günün daha gidişini görerek… Sanırım bu bundan sonra da böyle devam edecek. Ama değişeceğini umuyorum çünkü umut her şeyim…
Söyleyeceğim son söz ise şudur insanlara “hiçbir zaman umudunu kaybetme, çünkü hayatın sana ne getireceğini asla bilemezsin”… Perdelerimi kapatıyorum şimdilik, yarın yeni bir günde tekrar açmak üzere…
22/09/08
Serdar Baran ATEŞ
İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.