ORMANCININ GARİP AŞKI
Yüzündeki teri eliyle sildikten sonra:
-Hay canına yandığım,bugün hava ne kadar sıcak.
Bir müddet soluklandıktan sonra,elindeki tüfeğiyle ormanın içilerine doğru yürümeye devam etti.
Salih,Bolu dağının eteklerinde kurulmuş olan Asil adındaki köyde yaşıyordu.Askerden gelince,tanıdık vasıtasıyla Orman İşletmelerinde ormancı olarak göreve başlamıştı.Görevi,çoğumuzun bildiği üzere ormanda dolaşıp,ağaç kesenleri tespit edip uyarmak,yada ağaçlara zarar veren keçi gibi evcil hayvanları ormana sokanları ikaz etmekti.Tekrarlanması halinde ise kanuni işlemelere başvuracağını söylüyordu.
Bu görev,göründüğü gibi kolay değildi.Sırf görevi yüzünden,kendi köylüleri dahil bir çok insan ile konuşmuyordu.Neymiş,tanıdık oldukları için onlara göz yumup,ağaç kesmelerine izin verecekmiş.Köyün muhtarı bile:
-Salih,bizim sayemizde ormancı olduğunu unutuyorsun,nevar kardeşim köylülerin iki ağaç kesiverse,koca ormanlık.
-Kusura bakma muhtar,bu görev bana güvenilerek verildi.Ben parasını yediğim devletime hainlik edemem.
Bu yüzden Salih’in babasının önü kesilip,oğluna bir şeyler söylenmesi istenirdi.
Salih’in babası,oğlunun tam tersi aksi,bazen de ne dediğini bilmeyen yaşlıca biriydi.Bazen oğlunu karşısına alıp:
-Ulan sen ne yapmak istiyorsun?Millet durmadan yolumu çeviriyor.
-Ben bir şey yapmıyorum baba,sadece bana verilen görevi yerine getirmeye çalışıyorum.
-Yahu sana görevini yapma diyen yok ki,arada bir özellikle bizim köylülere ağaç kesmeleri için,göz yum yeter.
-Yapamam baba,bana duyulan güvene ihanet edemem.
-Ya hanım,şu çocuğa bir şeylerde sen söylesene,milletle aram bozulacak.Herif askere gidip,geleli doksan derece değişti.
-Kötümü baba,senin dediğin gibi askere gidince insan bazı şeyleri daha iyi anlıyor.
-Orası öyle ama...Git lan şurdan,benim tepemi iyice attırma.
Biraz dengesiz biri olan Asım bey dışarı çıktığında,annesiyle yalnız kalan Salih,canı sıkkın bir şekilde:
-Anne,ne yapacağım bu insanlarla?Babam bile bu şekilde konuştuktan sonra...
Anlayışlı bir kadın olan Sıdıka hanım ise,her zaman olduğu gibi:
-Aman oğlum,baban dahil milletin konuşmasına aldırma,Allah daima doğrunun yanında olan ve mücadele eden kullarına yardımcı olur.
Annesine sarılarak:
-Benim melek kalpli annem,iyiki sen varsın.
Bir gün yine ormanda dolaşan Salih,ilerlerden balta seslerinin geldiğini duyar.Hemen koşarak o yöne doğru hareket eder.Olay yerine yaklaştığında,muhtarın oğlu ve yeğeni,genç çam ağaçlarından ikisini kesmiş,dallarını buduyorlardı.Salih’in karşı tarftan koşarak,kendilerine doru geldiğini gören muhtarın yeğeni Fuat:
-Şimdi yandık,ormancı Salih geliyor.
Muhtarın oğlu Ali,gayet sakin:
-Ne korkuyorsun lan,ben muhtarın oğluyum.Bir şey yapamaz,babam varken kimse bizim kılımıza dokunamaz.
Nefes nefese kalarak,yanlarına gelen Salih:
-Arkadaşlar siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?
Babası gibi aksi bir çocuk olan Ali:
-Gördüğün gibi Salih abi,iki adet küçük ağaç kestik.Budadıktan sonra köye götüreceğiz.
-Buna izin veremem,hem içinizde hiç acıma duygusu yokmu?Kestiğiniz ağaçlar daha çok küçük.
Ali,gülerek:
-Salih abi,onlar ağaç ve ormanda binlercesi var.
Sinirlenmeye başlayan Salih:
-Hadi doğru evinize lan,bir daha sizi ağaç keserken yakalarsam jandarmaya veririm.
Salih’in sinirlendiğini ve üstlerine doğru geldiğini görünce,ikiside apar topar testere ve baltalarını alarak,köyün yolunu tutarlar.Ali ise yolda giderken:
-Ben sana gösteririm Salih bey,babama söyleyeyimde senin boyunun ölçüsünü alsın.
Salih ise yerde yatan iki genç ağaca bakarak:
-Üzgünüm zamanında yetişemedim.Ama daha ikiside cahil birer çocuk,umarım ileride daha bilinçli olurlar.
Kesilmiş olan ağaç ve dalları ormanın sık olduğu bir yere gidip bırakır.Kesilen ağaçların köklerinide,başkaları görüpte ağaç kesmeye heveslenmesin diyerek,toprak ve yapraklarla kapatır.
Ali ve kuzeni Fuat,ter su içinde muhtar Recep beyin yanına geldiklerinde:
-Oğlum bu ne hal?Ne oldu size böyle?
Ali,öfke ve sinir içinde:
-Baba şu ormancı Salih’e bir şeyler söyle,iki dal kestik diye bizi bir dövmediği kaldı.
Fuat’da ateşli bir şekilde:
-İnan amca,biraz daha yanında kalsak bizi dövecekti.Üstümüze yürüyünce,kaçıp soluğu senin yanında aldık.
Çocuklar anlattıkça renkten renge giren Recep bey:
-Demek öyle çocuklar,siz hiç merak etmeyin,ben icabına bakarım.
Hışımla evden çıkan Recep bey,soluğu Salih’lerin evinde alır.Bahçede sigarasından çekip,çayını yudumlayan Asım beyin yanına gelerek:
-Selamun Aleyküm.
-Aleyküm Selam,buyur Recep gel otur şöyle,çay içermisin?
-Sağol Asım abi,bir şeyeler söyleyip gideceğim.
Muhtar Recep beyde,Asım beyin ters ve aksi birisi olduğunu bildiği için söyleyeceklerini söyleyip,biran önce oradan ayrılmayı düşünüyordu.
-Evet Recep,seni dinliyorum.
-Kısacası Asım abi,oğlun benim çocuğu ve yeğenimi dövmeye kalkmış.
-Neden?
-Ormandan iki dal kesmişler,Salih’de dövmek için kovalamış.
Tepesi atan Asım bey,oturduğu sandalyeden kalkarak:
-Ya birde muhtar olacaksın,utanmıyormusun ufacık bir konu için şikayette bulunmaya...Tamam yeri geliyor bende Salih’e kızıyorum,ama şu anlattıklarına göre çocukların suçlu,Salih görevini yapmış.
Umduğunu bulamayan Recep bey:
-Kusura bakma Asım abi ama,oğlun bazen aşırıya gidiyor.Unutmasın ki onun bu görevi almasında,özellikle benim çok büyük katkım olmuştur.
İyice sinirlenen ve köyde lakabı “aksi”olan Asım bey:
-Ulan Recep,ne çabuk unuttun seni muhtar seçtirdiğimi?Ben olmasam hala çobanlık yapacaktın.
Yüzü kızaran ve ne diyeceğini bilemeyen Recep bey:
-Neden bağırıyorsun Asım abi?Şuraya insan gibi konuşmaya geldik.
-Recep,benimkiler iyice geliyor,sen en iyisi git aslanım,sonra konuşuruz.
Gözü kara bir insan olan Asım beyden,köydeki herkes çekinirdi.Geçmişte cinayet yüzünden içeride yattığı söyleniyordu.Zaten belindeki tabanca,bazı şeyleri anlatmaya yetiyordu.Recep beyde bütün bunları bildiği için,koca köyde bir ondan çekinirdi.
Ormandaki hayat bir başkaydı,bir tarafta ağaçlar,bir tarafta cıvıl cıvıl öten kuşlar,arada bir önüne çıkan kaplumbağalar,çalıların arkasına saklanmış soluksuz sizi izleyen tavşanlar...
Bütün bu güzellikleri bir arada yaşayan Salih,sırf bu yüzden ormancı olmak içinözellikle babasına çok yalvarmış,oda köylülerin desteği ve tanıdıklar vasıtasıyla oğlunun isteğini yerine getirmişti.
Salih’in annesininde hedefi vardı,oda oğlunu biran önce baş göz etmek...Köy yerinde,askerden gelen gençler biran evvel evlendirilirlerdi.
Çalışma saatlerine dikkat eden Salih,diğer ormancı arkadaşlarıyla belli bir yerde buluşup,telsizle şeflerine rapor verdikten sonra,herkes evine giderdi.
Bir akşam yemeklerini yerlerken,annesi artık konuşmanın zamanı diyerek:
-Eee aslan oğlum,görüyorsun artık biz yaşlanıyoruz.Her anne baba gibi torunlarımızı kucağımıza almak istiyoruz.
Salih’den ses çıkmadığını gören Asım bey:
-Annen doğru söylüyor,kısa zamanda ben torunlarımı isterim.
-Şey baba.
-Ben şey mey anlamam,oğlum biz senin yaşındayken bizi evlendirmeleri için her yola başvururduk.Sen ise hala düşünüyorsun,bu atla deve değilki...Sen buna bakma hanım,araştırmalarını hızlandır.
-Peki bey,birkaç aday var.Kısmet,hangisi hayırlıysa o olsun.
Salih’in görev yaptığı orman oldukça büyük olduğu için,piknik yapmaya bir çok belde ve köylerden gelenler oluyordu.
Ormancılar,dönüşümlü olarak bu piknik alanlarını denetleyip,orman yangınlarına karşı,gelenleri uyarıyorlardı.
Bir hafta sonu,denetleme sırası yine Salih’e gelmişti.Ormanları o kadar seviyordu ki,gerekirse onlar için hiç çekinmeden canını tehlikeye atabilirdi.
Salih,piknikçilerin arasında dolaşıp,gerekli uyarıları yaparken küçük bir çocuğun,az ierisindeki ağacın dalından tutup,hızla çektiğini görünce o an içinden birşeylerin koptuğunu hisseder.Hemen çocuğun yanına giderek:
-Küçük sen ne yapıyorsun öyle?
-Annem mangalı yakmak için dal parçası istedi,bende bunu koparmaya çalışıyorum.
-Küçük adın ne senin?
-Semih.
-Bak Semih,şu çekiştirdiğin ağaç da,bizim gibi bir canlı.
-Bizim gibi nasıl olsun abi,sonuçta o bir ağaç.
-Semih,okula gidiyormusun?
-İkiye geçtim.
-Şimdi ne kadar anlatsamda,anlamayacaksın,hem bu dalı koparsanda mangalda yanmaz.Bak şu ileride bir sürü kuru dal parçası var,onlar hemen tutuşur.
Çocuk peki diyip ayrılacakken,yanlarına bir bayan yaklaşarak:
-Semih,nerelerdesin be oğlum?Deminden beri merak içinde seni arıyorum.
-Şu ağaçtan dal koparmaya çalışıyordum,bu abi gelip beni uyardı ve şu ilerideki dallardan almamı istedi.
-Beyefendi çok doğru söylemiş,hiç yaş dallarla mangal yakılırmı?Teşekkür ederim beyefendi,ilk defa bir mangal yakalım dedik,onuda beceremedik.
Salih,hemen:
-Üzülmeyin hanfendi,ben size hemen yakarım.
-Size zahmet olacak.
-Ne zahmeti canım,alt tarafı bir mangal yakacağız.
Bir çırpıda mangalı yakan Salih:
-Müsadenizle ben işime devam edeyim.
-Vallahi olmaz,şurdan bir lokma almadan bir yere gidemezsiniz.
-Peki,öyle olsun.
Mangaldaki etleri alt üst eden kadın:
-Ne yalan söyleyeyim,erkeksizlik zor iş.
-Kocanız yok mu?
-Maalesef evlendikten sonra,aradan geçen iki sene içinde kansere yenik düştü.O an bende ölmek istedim ama,oğlum için hayattayım.
-Üzüldüm,Allah rahmet eylesin.
-Ya siz evlimisiniz?
-Hayır,daha henüz değil.
Birkaç lokma atıştıran Salih:
-Et için teşekkürler.
-Ne yedinizki?Biz de mangalı yaktığınız için teşekkür ederiz.
Salih,ana oğulun yanından ayrılıp uzaklaştığında,yavaşça arkasını dönüp bakar.İkisinin de peşinden baktığını görünce,o an çok etkilenir.Bir müddet düşündükten sonra:
-İşte evleneceğim insan böyle güler yüzlü ve candan olmalı,çocuk desen sevimli mi,sevimli...
Kafası karmakarışık,dolaşmaya devam eder.Mesaisi bittikten sonra evine gidip,çok sevdiği sedire uzanır.Annesinin:
-Oğlum bu ne dalgınlık?
Dediğini bile duymamış,aklı Semih ve adını bile öğrenemediği annesinde kalmıştı:
-Keşke yanlarında biraz daha kalsaydım,ama görevli olduğum için yakışı kalmazdı.Sonra çevredeki insanlar neler düşünürdü kimbilir.İnşallah yarın yine gelirler de,daha iyi bir tanışma ortamı olur.
Oğlunun kendi kendine mırıldandığını gören annesi,yanına gelerek:
-Oğlum sen iyimisin?Geldiğinden beri kendi kendine konuşup duruyorsun.Canını sıkan bir şeymi oldu?
-Yok be anacım,biraz yorgunum.
-Bugün sana kız bakmaya gittik,sende görünce çok beğeneceksin.
-Acele etmeyelim anne,biliyorsun bu işler oldu bittiye gelmez.
Onlar konuşurken,bahçedeki Asım bey eve gelir:
-Ana oğul ne kaynatıyorsunuz bakayım?
-Malumun bey,evlilik konusunu konuşuyorduk.Bugün kız bakmaya gitmiştikte,Salih’e onu anlatıyordum.
-İyi iyi bu iş fazla uzamasın,hanım benim karnım çok aç.
-Tamam bey,sofrayı hemen kurarırım.
Oturduğu sedirden kalkan Salih,annesine:
-Anne ben aç değilim,gelirken bir şeyler atıştırmıştım.
-Ama oğlum...
-Anne lütfen,üsteleme aç olsam biliyorsun.
Salih,odasına gittikten sonra Asım bey:
-Neyi var bunun böyle?Aklı bir karış havada.
-Bende anlamadım gitti bey,geldiğinden beri kendi kendine mırıldandı durdu.
O gece Salih,Semih ve annesini düşünmekten bir türlü uyku uyuyamaz.Tabiki en büyük neden Semeh’in annesiydi.Daha önce sadece dinlediği ve:
-Hiç öyle şey olurmu?
Dediği,yıldırım aşkına çarpılmıştı.
-İnşallah yarın piknik alanında olurlar.
Diye,diye uykuya dalıp gitmişti.Sabah olduğunda ise kendini daha iyi hissediyor,elinde olmadan arada bir kalbi hızlı şekilde atıp,sonra normale dönüyordu.
Evden çıkarken:
-Allah’ım yalvarırım bugünde orada olsunlar.
Piknik alanına geldiğinde,henüz sabah olduğu için kimsecikler yoktu.Etrafı bir müddet kolaçan ettikten sonra,belkide ormanın en yaşlı ağacı olan çınarın altına geldikten sonra:
-Evet koca çınar,sen nedersin geleceklermi?
Öğlene doğru,piknik alanı yavaş yavaş hareketlenmeye başlamıştı.Büyük bir alan olup,her yeri açık olduğu için,bu ormana her yerinden giriş yapılabiliyordu.
Salih,pikniğe ayrılmış bu büyük ormanlık alanı,hiç ara vermeden saatlerce dolaştı,fakat görmeyi çok arzu ettiği Semih ve annesine rastlayamaz.
-Ben de ne adamım kardeşim,insanlar hergün piknik yapacak diye bir şey olabilir mi?Ben gerçekten saçmalamaya başladım.
Bir müddet daha dönüp dolaştıktan sonra,yaşlı çınarın gölgesinde soluklanmaya karar verir.Sonra bulunduğu yerden çevresine şöyle bir göz gezdirir.Özellikle çoluk çocuk eğlenen ailelere imrenerek:
-Ben sizler kadar şanslı değildim,şimdiye kadar hiç hatırlamıyorum,babamın bizi alıp gezmeye,nede pikniğe götürdüğünü...
Sırtını çınara yasladıktan sonra:
-Hele bir evleneyim,karımı,Allah izin verirse de çocuklarıma benim yaşayamadığım aile hayatını yaşatacağım.
Üç gün,beş gün derken Salih’in umutla beklediği Semih ve annesi piknik alanına gelmezler.
Salih’in içini aşk acısı öylesine yakmıştı ki,arkadaşlarından rica edip,iki hafta üst üste piknik alanının kontrolünü yapmak için anlaşır.Ama nafile,beklediği kişiler yine gelmez.
Çaresiz derdini kimseye açamadığı için,ormandaki yaşlı çınarla dertleşir:
-Görüyorsun değilmi yaşlı çınar,birini sevdim ama çabuk kaybettim.
Öylesine dalıp gitmişti ki:
-Bu sevdadan vazgeç.
Birden irkilen Salih,sağına soluna bakar,kimsecikler yoktu.
-Peki benimle kim konuştu?Yoksa çınar?Yok anasının gözü...
Günler bu şekilde akıp giderken,Salih köylerine yakın bir yeri kontrol ettiği bir gün,kulagına balta ve testere sesleri gelir.
-İşte,bazı caniler yine dostlarımın canını yakmaya baladılar.
Koşar adım sesin geldiği yöne giden Salih’in aklında,yine Semih ve özellikle annesi vardı.Nefes nefese kalarak geldiği olay yerinde,muhtarın oğlu Aliyi görünce:
-Ne o Ali bey,yine acımadan ağaçların canına kıyıyorsun,oysa seni geçen sefer uyarmıştım.
Konuştuğu sırada arkası dönük olan kadın,kendine dönerek:
-Onun suçu yok,ben ısrar ettim kesmesi için.
Heyecan ve şaşkınlık içindeki Salih:
-Ama siz?Nasıl olur?
-Evet bende sizi hatırladım,mangalı yakmamıza yardım etmiştiniz.
Hani derler ya “yerde ararken,gökte buldum”işte haftalardır aradığı,kalbini kaptırdığı kadın karşısında duruyordu.
Görevde olduğunu biran unutan Salih,kendine çeki düzen vererek:
-Kusura bakmayın hanımefendi ama,şuan yapılan bir suç.
-Biliyorum ormancı bey,fakat inanın çok zorda kalmamış olsaydım,Ali’yi bu ağaçları kesmesi için zorlamazdım.
Başkası olmuş olsaydı,hiç acımadan gerekli işlemleri yapardı.Fakat şuan sevdiği kadın karşısında ne yapabilirdi ki?
-Ali’yi nereden tanıyorsunuz?
-Kendisi amcamın oğlu olur.
-Canan abla gidelim mi?
İşte sevip,aşık olduğu kadının adını nihayet öğrenmişti.
-Demek bizim muhtarın yeğenisiniz?
-Evet,sizde o zaman anlatılanlara göre,millete göz açtırmayan ormancı olmalısınız.Ayrıca amcamlarla aynı köylüsünüz.
-Aynen öyle.
-Ama ben devamlı gider gelirim,köyde size hiç rastlamadım.
Bir an,Salih ve Canan göz göze gelerek bir müddet bu şekilde kalınca,Ali öncesinin intikamını alırcasına:
-Orman ateş aldı,etrafı sarmadan gidelim.
Kendini toparlayan Salih,kibarca:
-Hanımefendi lütfen bir daha olmasın,bu seferlik işlem yapmayacağım.
Hafifçe Salih’e tebessüm eden Canan:
-Siz hiç merak etmeyin Salih bey,bir dahaki sefere sizden izin alırız.
Salih,uzun süredir görmek istediği Canan’ı,hoş olmayan bir tesadüf sonucu olsada görebilmişti.Bu karşılaşmaya çok sevinmişti sevinmesine ama,Canan’ın muhtarın yeğeni olması canını sıkmıştı.
Bir müddet,üçü beraber yürüdükten sonra,son kez bakıştıktan sonra,Salih görevine,Canan ve Ali’de köye doğru yürümeye başlarlar.
Köye girdiklerinde,Ali:
-Ne o,Canan abla burdamısın?Ormancıya tutuldun herhalde?
-Yok be oğlum,ne tutulması bir an benim rahmetli,gözümün önüne geldi.Tip olarak bu ormancıyı andırıyordu.
-Keşke evlensen şu ormancı Salih’le,hepimiz rahat bir nefes alır,istediğimiz gibi ağaç keserdik.
-Bu işler çocuk oyuncağı değil koçum,bakalım o beni beğendimi?
-Sen ne diyorsun abla?Adam resmen çarpılmış sana,sen olmasaydın benim canımı okurdu.
-Kısmet ama,benimle evlenirse onu muma çeviririm.
Konuşa,konuşa evin önüne gelmişlerdi.Onları gören muhtar yanlarına gelerek:
-Bravo size bizim ormancıya yakalanmadan ağaç kesebilmişsiniz.
-Bilemedin baba,yakalandık ama Canan ablanın sayesinde hiçbir şey olmadı.
-Hiçbir şey anlamadım.
-Anlamıyacak bir şey yok baba,ormancı Salih,Canan ablaya gönlünü kaptırdığı için,bir şey yapmayı bırak,bize belli bir yere kadar yardım bile etti.Canan ablada gönlünü ona kaptırmış.
-Öylemi kızım?
-Yok be amca,atıyor işte,iki kelime konuştuk diye benimle evlenecek hali yok herhalde...
Bu evlenme teklifi,oğlu gibi muhtarında hoşuna gitmiş:
-Keşke öyle bir şey olsa,hepimiz rahat bir nefes alırdık.
-İyi birine benziyor amca.
-İyiliğine söz söyleyemem,bizim derdimiz görev aşkı yüzünden ormandan izinsiz bir dal dahi kestirmemesi...Ayrıca bir babası var,çatlağın teki.
-Hele bana o evlenme teklifi gelsin,bak neler oluyor.Hepsinin canına ot tıkarım.Tecrübelerim beni yanıltmıyorsa,yakında beni istemeye gelirler.
-Vallahi Canan,aynen ölen annen gibisin,senden korkulur.
Salih,işten geldikten sonra,babasınında evde olmamasını fırsat bilerek,olup biteni annesine anlatır.Kadıncağız boncuk boncuk terler dökerek:
-Oğlum sen neler saçmalıyorsun?O dul bir kadın.
-Anne anlamıyorsun,onu çok seviyorum.Ondan başkasıyla evlenemem.
-Oğlum yanlış yapıyorsun,senin bir şeyden haberin yok.Evlenmek istediğin Canan’ın evliyken adı çıktı.Zavallı kocasıda dayanamayıp,kahrından ölmüş.Köy bu şekilde çalkalanırken,sen karşıma geçmiş neler söylüyorsun.
-Hepsi dedikodu,hem kocası kanserden ölmüş.
-Benim saf oğlum,baban duyarsa kıyametler kopar.
-Evlen,evlen diye başımın etini yediniz.Şimdi tam gerçekten sevip,aşık olduğum biri çıktı karşıma,olmaz diyorsunuz.Canan kabul ederse,her ne pahasına olursa olsun,onunla evleneceğim.
Az sonra eve gelen Asım beye,hanım konuyu açtığında,sinirinden kıpkırmızı olarak:
-Salih,ne demek oluyor lan bunlar?
-Seviyorum baba,elimde değil onunla evlenmek istiyorum.
Yaktığı sigarasından derince çektikten sonra:
-Benim akılsız oğlum,bunca kız varken,ne işin var dul kadınla,benim tepemi attırmadan vaz geçeceksin bu sevdadan.
-Ama baba.
-Aması maması yok lan,köylüyü banamı güldüreceksin,evleneceksen adam gibi gidip bir kızı isteyelim.
-Ben Canan’ı istiyorum.
-Hayır sen belanı istiyorsun,askerden gelmiş demem alırım ayağımın altına,ben olmaz diyorsam bu iş bitmiştir,o kadar.
Sonuçta babasıydı,ona saygısızlık yapması imkansızdı.Kalkıp odasına geçtikten sonra:
-Ne yapsamda,bizimkileri bu evliliğe ikna etsem.
İki evde de farklı yorumlar,eleştiriler,dedikodulara dayanarak yapılan şuçlamalar...
Salih,sevdiği kadınla evlenip,mutlu olmak isterken,Canan ise onun bunun yanında kalmanın verdiği rahatsızlıktan dolayı,Salih ile biran önce evlenmek istiyordu.Onun saf ve ağır kişiliği hoşuna gitmiş:
-Evlendiğimde her istediğimi yaptırıp,yönlendirebileceğim bir insan.Hislerim beni yanıltmıyorsa,bana deliler gibi aşık,şimdi önemli olan evlenmek,ondan sonrası kolay...Avcumun içine alıp,istediğim gibi oynarım.
Canan,artık kafaya koymuştu Salih ile evlenmeyi,daha önce bir evlilik geçirdiği için,tecrübeliydi bu konularda.
Her zamanki gibi işine giden Salih,bir müddet ormanı dolaştıktan sonra,dertleşip,konuştuğu yaşlı çınarın altına gidip:
-Görüyorsun yaşlı çınar,birini sevip evlenmek istiyorsun,annen baban karşı çıkıyor.Bana başkasıyla evlen diyorlar,insan aşık olduğu kadını bırakıp bir başkasıyla nasıl evlenebilir ki?
Yine dalıp gitmiş,kendi kendine mırıldanırken:
-Bu sevdadan vazgeç.
İşte yine o ses,bu ses nereden geliyordu?Sağına soluna baktıktan sonra:
-Allah Allah geçen seferde aynı sesti.Biri benimle oyun oynuyor herhalde.
Tam oradan ayrılacakken:
-Ormancı beyn bu ne dalgınlık?
-Ama siz?
-Evet ben,beni öylesine etkiledinizki,gelip sizinle konuşmak istedim.
-Ne tuhaf,aynı şeyleri bende düşünüp,sizinle nasıl buluşup,konuşabileceğimizi düşünüyordum.
-Evet sizi dinliyorum Salih bey,benim hakkımda neler düşünüyorsunuz?
-Açık konuşmak gerekirse,sizi ilk gördüğümden beri aklımdan çıkmıyorsunuz.Galiba size aşık oldum.
İçi pır pır uçan Canan,heyecanını belli etmeyerek,yüzündeki hafif gülümsemeyle:
-Sizde beni öyle etkiledinizki,rüyalarıma bile girer oldunuz.
-Öyleyse benimle evlenirmisin Canan?
-Seve seve,senin gibi bir beyfendinin karısı olmak,bana gurur verir.
Canan ağzıyla böyle konuşuyordu,ama içinden:
-İşte bu kadar,bu saf aşığı istediğim gibi kullanırım.
-Yalnız Canan önemli bir sorun var.
-Ne sorunu?
-Şey,annem ve babam seninle evlenmemi istemiyorlar.
-Onlara hak vermen lazım Salih,benim gibi dul bir kadını içlerine sindirmeleri zor olmalı,ama göreceksin zaman her şeyin ilacıdır.Daha sonra gider ellerini öperiz.
O an Salih,öyle kararsızlık içindedirki,içinden bir ses:
-Annenin,babanın sözünü dinlemezsen,belanı bulursun.
Derken,bir başkası:
-Oğlum fıstık gibi bir karın olacak,bir istediğini iki etmez.
Salih’in kararsızlık içinde bocaladığını fark eden Canan:
-İstersen amcama gidelim o bizim işi halleder.
-Kafam o kadar karışıkki,muhtarla aram pek iyi değildir.En iyisi annem ve babamla son kez görüşeyim,ona göre hareket ederiz.
Canan,vedalaşıp ormandan ayrılacağı sıra,yalandan yere düşer.Bunun üzerine Salih sevdiği kadını kaldırmak için elini uzatır.Eller kenetlendiğinde Salih öylesine etkilenmiştirki,onun gözlerine bakan Canan,içinden:
-Tamam bu iş bitmiştir.
Dedikten sonra,ani bir hareketle Salih’in boynuna sarılıp,bıraktıktan sonra,koşar adımlarla oradan uzaklaşır.
Salih,şimdiye kadar annesinden başka bir bayanın elini tutmamıştı.Hele ayrılırken Canan’ın boynuna sarılması onu bitirmişti.
-Artık Canan’sız yapamam,ne yapıp edip annemleri ikna etmeliyim.Olmaz derlerselerde kendileri bilirler.
-Bu sevdadan vazgeç.
Etrafına bakındığında kimseyi göremez.
-Birisi bizi takip ediyor olmalı,ne zaman Canan ile konuşsam hep aynı şey söyleniyor.Benim mutluluğumu çekemeyen birisi olmalı.
Artık her eve gişinde Canan konusu açılır olmuştu.Özellikle babasının hakerete varan sözleri karşısında sessiz kalmayı tercih ediyordu.
-Ulan seni evlatlıktan red ederim.Bütün köy çalkalanıyor,kocasını aldattığı için adam kahrından ölmüş.
-Vallahi yalan baba,kendisiyle konuştum,çocuğunun üstüne yemin etti,hepsi iftiraymış.
-Yahu ne kadar saf ve aptalsın,kadın seninle oynuyor.Açsana lan gözlerini.
Anneside göz yaşları içinde ellerini açarak:
-Dilerim Allah’dan,benim yüreğimi yakan bu Canan karısıda cayır cayır yansın,sana gelince oğlum o kadınla evlenirsen sana sütümü helal etmem.
Başını iki elinin arasına alan Salih,ağlayarak:
-Siz nasıl anne babasınız yahu,sevgi aşk nedir bilmiyormusunuz?Elimde değil canımdan çok seviyorum Canan’ı,onsuz yaşamam imkansız.
Annesi ise,göğsüne vurarak beddua etmeye devam ediyordu:
-Canan olacak kadın,sen benim elimden oğlumu aldın,umarım Allah’da seninkini alır.Yüreğimin yanması gibi sende yanarsın İnşallah.
Akşam yemeği dahi yemeden odasına çekilen Salih,sinirinden titrer vaziyette:
-Şeytan diyor,vur kapıyı çek git.Ya sonra?Suratını bile görmeye tahammül edemediğim muhtarın evinemi gideceğim?Yok,yok öyle böyle bizimkileri ikna edeceğim.
Hafta sonu,piknik alanı nöbeti dönüşümlü olarak tekrar Salih’e gelmişti.Bu gün,herşeye rağmen içinde tatlı bir heyecan vardı.Bu gün burada Canan ile buluşup,evlilik planları yapacaklardı.
Öğlen saatlerine doğru piknik alanı hareketlenmeye başlamış,mangal dumanları ormanın üstünden gökyüzüne doğru yükselmeye başlamışlardı.Salih,gerekli uyarıları yaparken,gözü ise Canan ile buluşacakları yaşlı çınarın bulunduğu civarlardaydı.Bir müddet bekleyip,Canan ve oğlunu göremeyince,o bölgeden uzaklaşıp,diğer yerleri kontrol edip,uyarılarda bulunur.Aradan bir saate yakın zaman geçmiştiki:
-Artık yaşlı çınarın yanına gideyim,Canan ve oğlu Samet gelmiştir.Bugün fazla beklemeye gerek olmadığını söyleyip,hemen evlenelim diyeceğim.Bizimkilerde çaresiz bu durumu kabullenmek zorunda kalırlar.Zaman içinde bazı taşlar yerine oturur.
Neşe içinde yaşlı çınarın olduğu bölgeye hareket ettiğinde çığlık sesleriyle irkilir:
-Yangın var,yangın.
Sözleri,ormanda yankı yapıyordu.Koşmaya başladığında kalbi çarpıntı yapmaya başlamış:
-Dumanlar yaşlı çınarın bulunduğu bölgeden geliyor.
Hemen elindeki telsizle yangın ihbarı verip,yangının çıktığı bölgenin kordinatlarını verir.Biraz daha koştuktan sonra,olay yerini uzaktan görebiliyordu artık:
-Evvah!Yaşlı çınar ve etrafındaki ağaçlar cayır cayır yanıyor.
Çok sevip değer verdiği çınar ağacı bir alev topunu andırıyordu.Piknik alanındaki insanlar çığlık ve bağrışlar arasında o bölgeden uzaklaştırılırlar.Çok geçmeden de yangın uçaklarının peş peşe sortileri ve yerdeki görevlilerinde yardımlarıyla yangın kısa süre içinde söndürülür.Tabiki bunda Salih’in erken haber vermesinin büyük rolü vardı.
Yanan yer fazla büyük olmayıp,yalnızca yaşlı çınar ve etrafında ki yirmi kadar ağaçtan ibaretti.
Yangın söndükten sonra Salih ve diğer görevliler araştırma yaparlarken,ilerlerindeki bir görevli:
-Arkadaşlar çabuk buraya gelin,çok kötü bir şey olmuş.
Olay yerine gidildiğinde,Salih göz yaşları içinde avazı çıktığı kadar bağırarak:
-Hayır olamaz,Canan,Samet neden,neden?
Evet,Canan ve oğlu Samet el ele tutuşmuş vaziyette,yanarak adeta kömür halini almışlardı.Ortalığı kaplayan yanık kokusu adeta insanın içine işliyordu.Görevlilerden biri,dışı metal kaplı bir ufak bir el çantasıyla Salih’in yanına gelerek:
-Yanlarında buldum.
Göz yaşları içindeki Salih,dışı kararmış metal kaplı çantayı açtığında içindeki kağıtı alır.Bu bir mektuptur:
-Sevgili ablacığım...
Diye başlayan mektubu tekrar çantaya koyacağı sırada kendi adınında geçtiğini fark eder.Kendiyle alakalı yazılanları okumaya başlar:
-İşte ablacığım durum böyle,senin anlayacağın çaresiz kaldığım için evlenmek zorundayım.Her şeyi Samet’in geleceği için yapıyorum.Yoksa sevmediğin biriyle evlenmeye karar vermek o kadar zor ki...Evleneceğim insan Salih adında saf bir orman bekçisi,dedimya mecburiyetten yoksa evleneceğim bir tip değil.Hani derler ya “zorda kalan yılana sarılır”...Zavallı şapşal beni kendine aşık oldu sanıyor,öyle safki iki bakış bir dokunuşla avcumun içine aldım.
Az önce ağlayan Salih,elindeki mektubu yırtarken şimdi gülüyordu.Tam o sırada:
-Bu sevdadan vazgeç.
-Arkadaşlar duydunuzmu?
-Neyi?
Bayram EROL