YAZILANLAR GERÇEK OLMUŞTU
Gözü karşı binanın çatısında yan yana dizilmiş duran güvercinlere takılmış,içini çekerek:
-Bir zamanlar benimde sizin gibi bir ailem vardı.
Bu sözleri söyleyen Kadriye hanım,kocası öldükten sonra daha küçük olan oğlu Kemal ve kızı Kamile ile hayat mücadelesi vermeye çalışıyordu.
Kocası öldüğünde daha otuz yaşındaydı,kendisine kol kanat gerecek kimsesi yoktu koca İstanbul’da...Gerçi köyde anne ve babası vardı ama onlar zaten kendilerine bakmaktan acizlerdi. Peki ne yapmalıydı?Kocası öldükten sonra,aç kurtlar etrafında dolaşmaya başlamışlardı. Ama o karar vermişti aç kurtlara yem olup,kötü yola düşmemeye...
Rahmetli ölmeden önce,iyi kötü bir gecekondu yapmıştı,yani kira verme dertleri olmayacaktı. Tek eksik geçinmeleri için gerekli olan paraydı,onu kazanmak içinde Kadriye hanımın şimdiye kadar yapmadığı şeyi yaparak,bir iş bulup çalışacaktı. Peki ya daha çok küçük olan çocukların bakımı?Bin bir rica ve yalvarmayla yan tarafındaki komşuya bırakmak...Küçük oldukları için en ufak bir yaramazlıklarında dayak ve küfürler...
Gel zaman,git zaman Kemal ve Kamile okula gitmeye başlamışlardı. Büyüdükleri için artık kendi evlerinde,anneleri işte olsa bile rahatlıkla kalabiliyorlardı. Artık ikisi de büyüdüğü için zaman,zaman annelerini soru yağmuruna tutuyorlardı. Bir defasında Kemal:
-Anne neden biz böyle fakiriz?Babam ölürken bir şey bırakmadı mı?
-Oğlum bu oturduğumuz ev ne?
-Leş gibi rutubet kokuyor.
-Terbiyesizlik yapma nankör,kirada olsak ne yapardık?
-İyi tamam be...İyi ki bir soru sorduk. Büyüyünce çok zengin olacağım o zaman görün beni...
-Zenginlik gelip,geçici önce insan olacaksın.
-Ben hayvan mıyım?
-Tepemi attırma Kemal,otur dersini bitir.
Kemal,babasızlık ve fakirliğin verdiği psikolojik baskı nedeniyle asi bir çocuk olarak yetişiyordu. Tabi ki bunda aile terbiyesi noksanlığının büyük etkisi vardı.
Kamile de,Kemal’den farklı konuşmuyordu:
-Kemal haklı anne neden böyle fakirlik içinde boğuluyoruz?Bir çaresi yok mu?
-Bende istemem mi sizi rahat ve ferah bir ortamda yetiştirip,büyütmek...Ama kaderin gözü kör olsun,çekecek çilemiz varmış,fakat yinede halimize şükretmeliyiz,beterin beteri var çünkü...
-Bundan daha kötü bir hayat olabilir mi anne?Nefret ediyorum bu hayattan.
-Kızım ileride beni daha iyi anlayacaksınız,şuan bazı şeyleri kavrayamıyor yada anlamak istemiyorsunuz.
Kamile,birden katıla,katıla ağlamaya başlar ve:
-Bugün arkadaşlarım benimle dalga geçtiler,birde öğretmenimiz yarın seni çağırıyor.
-Ne oldu kızım?Yarın biliyorsun çalışıyorum,gelemem.
-Öğretmen bugün saç kontrolü yaptı,bende bit varmış.
-Üzülme kızım,sil göz yaşlarını ben şimdi geleceğim.
Kapıdan çıktığında oda göz yaşlarını tutamamış,dökülen damlacıklar yağan karla karışıp yere dökülüyordu. Hemen yan taraftaki komşusuna gidip,göz yaşlarını sildikten sonra kapıyı çalar. Kapıyı açan komşusu:
-Buyur Kadriye içeri gir soğukta bekleme...
-Sağ olasın canım,sizi de bu kış günü rahatsız ettim. Bana biraz gazyağı lazım.
-Rahatsızlık ne demek,biraz bekle hemen gelirim.
Kadriye hanımın verdiği ufak kola şişesini doldurup getiren kadın:
-Kusura bakma merak ettim,ne yapacaksın gaz yağını?
-Çocuğun önlüğünde boya lekesi var çıkaramadım da...
Hafifçe gülümseyen kadın:
-Anladım sana kolay gelsin.
Kadın anlamıştı,zamanında onun kızı da bitlenmiş,oda aynı metoda başvurmuştu çünkü...
Gazyağını alıp eve gelen Kadriye hanım,Kamile’ye:
-Gel kızım bak!Gazyağı getirdim,saçını bununla yıkarsak yarına bir şey kalmaz.
Korku içinde ağlayan Kamile:
-Anne ya saçıma bir şey olursa,çok pis kokuyor.
-Merak etme kızım zamanında bizde bitlendik,annemizde bizi gazlamış sonunda o yaratıkların kökünü kazımıştık.
Kadriye hanım çocuklarını büyük zorluklar içinde yetiştiriyordu,ama yapacak bir şey yoktu.
Kemal büyüdükçe sorunları da artıyor,okulda ve mahallede kavga edip sorun yaratıyordu. Bu yüzden de pek seveni olmadığı gibi birde düşman ediniyordu.
Yalnız kaldığı bazı zamanlarda isyan ederek:
-Neden?Anlamıyorum fakir olmamız yetmezmiş gibi birde çevremi sarmış adi insanlarla uğraşıyorum. Hep acı,keder neden benim bir özelliğim yok?Keşke zengin bir ailenin çocuğu olsaydım.
Her kavga edişinden sonra,aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Kavga etmediği gün olursa o yine boş durmuyor,içinde biriken asiliği boşaltmak için,duvarlara yumruk ve tekme atıyordu.
Kamile ise büyüdükçe Kemal’in tam tersine daha duyarlı,daha hassas ve kalbi sevgi dolu bir insan olmaya başlamıştı. Ondaki bu olumlu gelişmeler annesi Kadriye hanımı sevindiriyor:
-Benim düşünceli kızım,ileride İnşallah gönlüne göre biri karşına çıkar.
Diye dua ediyordu.
Kemal yine bir gün kavga etmiş,eve geldiğinde de annesiyle tartışıp kendisini sokağa atmıştı. Kafası o kadar bozuktu ki yürürken koca çöp tenekesini görmeyip toslar. Sinirle küfür ederek:
-Nereden çıktın şimdi?Seni buraya koyanın...
Diyip çöp tenekesine tekme atacaktı ki,çöp tenekesinin hemen dibinde duran bir defter dikkatini çeker,eğilip eline aldığında bunun bir günlük olduğunu anlar. Alıp ceketinin içi cebine koyar,sonra arkadaşlarıyla takıldığı kahvehaneye oradan da kafaları çekmeye giderler.
Artık annesinin tüm yalvarmalarına karşın okulu da bırakmış,serseri arkadaşlarıyla takılıp milletin canını yakıyordu.
Bu arada Kemal,ceketinin iç cebine koyduğu günlüğü unutup gitmişti.
Zaman ilerlemiş,Kamile artık gelinlik çağına gelmişti. Şimdiye kadar çok isteyeni olmuş,kimini kendi geri çevirmiş,kimini de annesi...Sonunda yan taraflarındaki mahalleden istemeye geldiklerinde hem annesi,hem de kendisi mutabık kalarak olur demişlerdi. Kemal ise çocuğu uzaktan tanıyor,hakkında pek iyi şeyler duymuyordu. Annesine hata yaptıklarını ve bu işten vaz geçmelerini söylese de annesi:
-Ne o senin gibi serserimi olması gerek?Çocuğun hem işi hem de evi var. Böyle kısmet kaçırılır mı?Kardeşine destek olacağına köstek olmaya çalışıyorsun.
Annesi tarafından terslenince,çok sevdiği kardeşine dönerek:
-Bak Kamile daha çok gençsin,başka kısmetlerinde çıkar. İnan senin iyiliğin için bu çocuğu sordurdum ve hakkında pek iyi şeyler söylemediler. Bende çocuğu gördüğümden beri içim ısınmadı,ben senin kötülüğünü ister miyim?Onun için gel bu işten vaz geç...
-Bu benim hayatım abi...Hem annemde sordurttu bu kişiyi bu fırsatı kaçıramam,ben kararımı verdim evleneceğim. Senin için ısınmamış olabilir,inan benim içim çok ısındı.
Annesi gülümseyerek:
-Aferin kızım böyle devam et.
Kemal,her zaman olduğu gibi yine sinirlenmiş:
-Anlaşıldı,ana kız siz kararınızı vermişsiniz,ne yaparsanız yapın.
Diyerek,kapıyı sert şekilde vurup dışarı çıktı.
Kadriye hanım çok üzülüyordu oğlunun bu haline:
-Ne yapacağım bu çocuğu?Keşke askerliği gelse de gitse,belki bu kafayı değiştirip akıllanırdı. Hem de o serseri arkadaşlarından kurtulurdu.
Kız tarafından olumlu yanıt alınınca,iki aile ve yakınları önce söz sonra nişan yaparlar. Kamile sevincinden havalarda uçarken,Kadriye hanım gözyaşlarına hakim olamıyordu. Kemal ise damadın kendisine tebessüm etmesine karşılık,çocuğa kaşlarını çatarak bakıyordu. İçinden:
-Sen anneme ve saf kız kardeşime dua et,yoksa seni ıssız bir yerde yakalayıp ağzını,burnunu kırdıktan sonra dişlerini eline verirdim.
Geçiriyordu,annesine ve özellikle kardeşine anlatmak istediği aldığı duyumlara göre bu çocukta karı,kız ayakları olup arada içki içip saçmalamaya başladığıydı. Yani tam kendisi gibi bir insandı,onun için bu evliliğin olmasını istemiyordu. Annesine bütün anlatmasına rağmen Kadriye hanım sıkıntı ve fakirlikle boğuştuğu için kızının da eziyet çekmesini istemiyordu. Oğluna her defasında:
-Böyle yer zor bulunur,kızım benim gibi ezilsin istemiyorum. Sen anlamazsın,evlilikte keramet vardır. Bu senin anlattıklarını evlenmeden önce senin gibi çoğu genç yaşar. Evlenince hepsi birer melake olup çıkarlar,tabi bunda kadının büyük rolü vardır.
Diye,nasihat ta bulunuyordu. Fakat annesi ne dese boştu,çocuğu ne zaman görse,tepesi atıp al aşağı edesi geliyordu.
Günlerden Salı idi. Kemal her zaman olduğu gibi geç saatlere kadar uyumayı düşünüyordu,fakat şiddetli bir gök gürültüsüyle yatağından fırladı. Saate baktığında:
-Saat on biraz daha uyuyayım.
Dese de uyku tutmamış:
-En iyisi üstümü giyinip,erkenden kahvehaneye gideyim.
Tam odadan çıkacakken:
-Bugün hava herhalde devamlı yağışlı olacak,en iyisi ceketimi giyeyim.
Askıda asılı olan ceketini alarak giydikten sonra,sağ tarafında bir ağırlık hissetti. Ceketin cebine elini attığında,uzun zaman önce bulduğu günlük eline geldi. Önce:
-Şu saçma,sapan şeyler yazan günlük masanın üstünde dursun,sonra göz gezdiririm.
Diyip odadan çıkacaktı,fakat içi rahat etmeyip:
-Merak ettim,biraz bakayım sonra giderim. Bakalım içinde neler var.
Defteri açtı ne isim,ne bir telefon numarası nede adres...İlk sayfayı okuduğunda öylesine şaşırmıştı ki...
-Ama nasıl olur?Hayret!Sanki benim yaşadıklarımı buraya yazmışlar.
Sayfaları çevirdikçe hayreti daha da artmış,kalp atışları da hızlanmıştı. İnanılması çok zor bir olayla karşı karşıyaydı. İşin ilginç tarafı tarif edilen ev kendi evleri...Bahsi geçen kişiler ise adeta kendisi,aile bireyleri ve yakın arkadaş çevresine benziyordu. O sırada odasının kapısı çalındı,kapıyı açan annesi:
-Ne yapıyorsun oğlum?Hala acıkmadın mı?Biz yan taraftaki komşuya gidiyoruz,kahvaltılıklar ve çay masanın üstünde,çıkarken kapıyı kilitlemeyi unutma.
-Peki anne siz gidin,benim biraz işim var,uzun sürebilir kahvaltıda yapmayacağım.
Kadriye hanım bir şey demeden kapıyı örtüp kızının yanına geldi:
-Vallahi kızım şaşırdım kaldım,sanki karşımda abin değil de başka biri vardı. Dışarı gidip serseri arkadaşlarıyla dolaşmaya bayılan oğlum işi olduğunu,her zaman yaptığı kahvaltısını da yapmayacağını söyledi.
-Amma yaptın anne,abimin hiç değişebileceğini düşünebiliyor musun?
-Öyle deme kızım oda hep böyle kalacak değil ya,hele bir askerliğini yapıp evlensin,bak o zaman abini tanıyabilecek misin?
-İnşallah anne dediğin gibi olur.
Annesi gittikten sonra defteri eline alıp tekrar açan Kemal hayretler içinde kalmaya devam ederek:
-Ama nasıl olur!Bu defterdeki yaşanan olayların çoğu gelecek zamana ait,hep olacak diye bitiyor. Bunların hepsi bence deli saçması,bence birisi bilerek yazıp bırakmış oraya...Benim gibi kerizin biri gelip alsın diye...
İşin ilginç tarafı,günlükte herhangi bir şahıs ismi verilmiyor,sadece belli kişilerin yaşadıkları ve yaşayacaklarına dair bilgiler bulunuyordu.
Kemal deli saçması diyordu,demesine ama yazılanların tamamına yakını yaşanmıştı. Kardeşinin nişanlısının nasıl biri olduğu ve bu evlilik olduğu takdirde kardeşinin mutsuz olacağını ve sonunda ise bu evliliğin intiharla noktalanacağını yazan bölümü okuyunca,morali hepten sıfırlandı ve defteri kapattı.
Bütün bunlar ne demek oluyordu?Tesadüfün bu kadarı olabilir miydi?Defterin sonlarına doğru ise,yine isim verilmemekle beraber kendisine benzer birinin,bir trafik kazasında hayatını kaybedeceğini okuyunca:
-Önceden dediğim gibi bunlar deli saçması,biri bana oyun oynuyor. Evet,evet bana gıcık olan birinin,benden intikam almak için seçtiği bir yol olmalı,ama bir elime geçirirsem...
Diyordu,demesine ama içini korku kaplamıştı bir kere,annesine veya kız kardeşine gösterse:
-Bu evliliği baştan beri istemediğin için sen yazmışsın.
Diyerek kendine inanmayacakları belli bir şeydi.
O gün kendi,kendine karar alarak bazı konularda daha temkinli ve dikkatli olmaya karar verir. Bulduğu bu günlük annesinin senelerdir yapamadığını yaparak,onun kısa sürede bambaşka biri olmasını sağlamıştı. Kadriye hanım ondaki bu ani değişikliğe bir anlam veremiyordu. Fakat oğlundaki gelişmeler olumlu ve yapıcı olduğu için mutlu olup:
-Ne oldu bu çocuğa anlamıyorum,nasıl böyle biranda doksan derece dönüverdi. Oğlumuz artık bize ailesine döndü ya artık gözüm arkada gitmez.
Zaman ilerlemiş Kamile,deyim yerinde ise “anlı şanlı”bir düğünle abisinin tüm direnmesine ve karşı çıkmasına rağmen evlenmişti. Kemal ise:
-Bana göre imkansız bir şey ama,İnşallah günlükte yazılan şeyleri yaşamayız. Yine saçmalıyorum,isim yok,cisim yok sadece varsayımlarla yazılmış şeyler işte...Olabilir veya olacak
Böyle konuşsa da Kemal,bu günlüğün etkisi altına girerek gününün tamamını evde geçirir hale gelmişti. Kendi,kendine inanmıyorum dese de aklından:
-Ya defterin yazdığı gerçekleşip de,bana benzeyen şahıs gibi trafik kazasına kurban gidersem.
Diye geçirip,korkudan sokaklarından dışarı çıkmıyor,sigarasını içip komşularla sohbet ettikten sonra içeri giriyordu. Ondaki bu ani değişikliğe komşuları da hayret ederek:
-Kardeşim ne oldu bu çocuğa yahu,serserinin,pisliğin biriydi. Sanki sihirli bir değnek değmiş,biranda iyilik dolu,sevecen,pırlanta gibi bir gence dönüşmüş.
Evet,Kemal de bu olumlu gelişmeler yaşanırken,Kamile ise ilk aylar çok mutluydu. Hani derler ya”cicim ayları”...
Kemal,deftere inanmak istemiyorum bu yazılanların hepsi deli saçması,biri bana kötü bir oyun oynuyor dese de,her an elinde olmadan kardeşinden kötü bir haber gelecek korkusunu üstünden bir türlü atamıyordu. Psikolojisi tamamen bozulmuş,geceleri doğru dürüst uyuyamayıp sabahleyin de erkenden kalkıyordu. Annesinin:
-Oğlum bu halin hiç hoşuma gitmiyor,beni korkutuyorsun,gel seni bir doktora götürelim.
Teklifine karşılık:
-Anne ben iyiyim,sandığın gibi kafayı yiyip delirmedim. Sadece son zamanlarda moralim bozuk. Birde içimde sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi hisler oluşmaya başladı. En çokta Kamile’yi düşünüyorum.
-Oğlum gereksiz yere kendini bunalıma sokuyorsun,Kamile hayatından gayet memnun,yediği önünde yemediği arkasında...
Kadriye hanım böyle düşüne dursun,aradan üç ay geçince,Kemal’in korktuğu başına gelmeye başlamıştı.Dayak ve kötü sözlere dayanamayan Kamile annesinin evine sığınmak zorunda kalmıştı. Bu durum karşısında,o bunalıma girmiş kimliğinden sıyrılarak sinirlenen Kemal,gözü dönmüş bir şekilde:
-Ben o adi şerefsize günü gösteririm.
Annesinin tüm yalvarmalarına ve günlükte yazılanlara aldırmayarak Kamile’nin kocasını ıssız bir yerde şıkıştırıp kelimenin tam anlamıyla iyice benzetir. Eve geldiğinde kız kardeşine:
-Merak etme ağzını burnunu dağıttım,bir daha onun yanına gitmeyeceksin. Baştan size söyledik,bu adi herifin ne mal olduğunu ama inanmadınız.
Söylenince,annesi:
-Oğlum çok yanlış iş yapmışsın,onlar karı koca yeniden barışabilirler,hem kardeşin hamileymiş.
-Ben anlamam gitmeyecek,hamile kadına böyle davranılır mı?Bu yapılan erkek adama yakışır mı?
-Kocası hamile olduğunu bilmiyormuş.
Çok geçmeden karısının hamile olduğunu öğrenen ve yaptıklarına çok pişman olduğunu telefonda söyleyen damat,Kadriye hanımında izniyle karısını almak için ertesi gün gelecektir. O akşam Kemal kardeşini karşısına alarak:
-Bak sana yalvarıyorum kardeşim,o adi herifin dediklerine inanıp onunla gitme doğacak yeğenimize hep beraber bakarız. Aksi takdirde çok kötü şeyler olacak.
Demesine rağmen Kamile:
-Sen karışma abi o benim kocam,beni sevmese telefonda yalvarıp af diler mi?
-Sana artık bir şey söylemiyorum,benim saf kardeşim.
Annesi de kızını destekleyerek:
-Kız haklı Kemal,yarın bir gün sen evlenirsen,bende ölürsem kim bakacak onlara?Sonuçta kocası bir hata yapmış,onu düzeltmek istiyor. Bu konuyu büyütmenin bir anlamı yok. Karıkoca arasında bazen böyle şeyler olur.
Kemal’in tüm çabaları sonuçsuz kalmış ve Kamile kocasıyla evine dönmüştü. Gitmelerinin arasından on beş gün geçmişti ki,verilen sözler unutulmuş yine küfürler,hamile olmasına aldırılmadan dayak...Bunun sonucunda daha fazla dayanamayan Kamile,bu sefer annesinin evine gitmek yerine,sinir krizinin de etkisiyle kendisini dördüncü kattan aşağıya bırakıvermişti. Kamile ve kocasının bağrışmalarına daha fazla dayanamayan apartman sakinleri Kamile kendini aşağıya bırakmadan önce polise haber vermişlerdi. Olay hakkında görgü şahitlerinden az çok bilgi sahibi olan polis,karısını kocasının itmiş olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak kocayı gözaltına alarak,emniyete götürmüşlerdi.
Kızının ölüm haberini alan Kadriye hanım,telefon elinden düşerek olduğu yere yığılır. Kemal annesinin kendisine gelmesine yardımcı olurken bir taraftan ağlıyordu.
-Dinlemediniz beni,size demiştim kötüşeyler olacak diye...
Kadriye hanımın bağırtısına komşuları yetişmiş,onu kendine getirmeye çalışıyorlardı. Annesi kendine gelmiş olan Kemal kendisini kaybetmiş bir şekilde koşarak odasına gidip,günlüğü aldıktan sonra,sobanın kapağını açıp hararetli bir şekilde yanan ateşin içine bırakır.
-İşte senden kurtuldum,kız kardeşimi öldürdün ama bana bir şey yapamayacaksın.
Odada bulunanlar:
-Çocuğa bir haller oldu,baksanıza sobayla konuşuyor.
Ortalık sakinleşip,komşularında yardımıyla cenaze işlemleri yapılır.
Kemal kararlıdır:
-Şu kardeşimi toprağa verelim,o adi şerefsizi kendi ellerimle öldürüp mezarına iteceğim.
Yeni,yeni kendine gelen Kadriye hanım ise gözü dönmüş oğluna:
-Böyle bir şey yaparsan sana hakkımı helal etmem,o pisliği öldürmen neyi değiştirecek?Sende beni bırakırsan inan dayanamayıp ölürüm.
Her şey tamamlanıp,camide kılınan cenaze namazından sonra,tabut cenaze arabasına konup,son kez mahalleliyle helalleşmeye getirildiğinde ağlama sesleri ortalığı çınlatıyordu.
Mahalleliyle helalleşme sona erdikten sonra,Kemal annesinin elini öpüp ona doyasıya sarılarak:
-Allahaısmarladık anne...
Ayakta zor duran Kadriye hanım oğlunun bu hareketine anlam verecek durumda değildi. Sadece ayrılmadan:
-Bir delilik yapma...
Diyebilmiş,cenaze arabası ve arkasındaki konvoy sokaktan ayrıldıktan sonra Kadriye hanım komşularının yardımıyla evine girmişti.
Ana caddeye çıkan cenaze arabasındaki Kemal çoktan günlükte yazılanları unutmuş,yine o eski serseri kimliğine bürünüvermişti. İçinde kin ve nefret ateşi alev almıştı bir kere...
-Ne pahasına olursa olsun,senide kardeşimi götürdüğümüz yere yollayacağım. Hiç merak etme...
Bu şekilde mırıldanıp,kardeşinin kocasını öldürme planları yapıyordu fakat,o an kendisinin cenaze arabasında olduğunu ve mezarlığa doğru yol aldıklarını unutmuştu.
Kemal bu şekilde düşüncelere dalmışken,cenaze arabası birden kontrolünü kaybedip,cadde kenarlarında bulunan aydınlatma direklerinden birine çarpar. Cenaze arabası direğe yandan çarptığı için kapı kenarında oturan Kemal maalesef ezilerek can verir.
Kemal,sonunda bir türlü inanmak istemediği günlükteki gibi trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.
Kadriye hanım ise peş peşe kızı ve oğlunun ölümünden sonra bilincini yitirip,psikolojik bunalımlara girer. Tedavilerden sonra azda olsa kendine gelmiştir,fakat o eski hayat dolu Kadriye hanım gitmiş,onun yerine hayata küsmüş bir kadın gelmişti. Artık komşularının zorlamasına rağmen sokağa bile çıkmaz olmuştu.
Bir gün ziyaretine gelen komşularının:
-Yanlış anlama Kadriye ama,ölmüş insanların kıyafetlerini evde bulundurmak doğru değilmiş,eve ölen kişinin ruhu giremeyip,acı çekip rüyana bile girmezlermiş.
Telkiniyle kaybettiği oğlu ve kızını hiç olmazsa rüyalarımda görürüm umuduyla,belirli günler gelen eskiciyi durdurup oğlu ve kızı adına dua isteyip hiçbir şey talep etmeden göz yaşları içinde,kızının ve oğlunun kıyafetlerini verir. Aslında yakınlarındakilere de verebilirdi fakat,kıyafetleri onların üstünde gördükçe acısı tazeleneceği için bundan vaz geçmişti.
Kıyafetleri alıp ilerleyen eskici bir müddet gittikten sonra,tesadüf mü bilinmez,Kemal’in günlüğü bulduğu çöp tenekesinin yanında duraklayarak mola verir. Sigarasını yaktıktan sonra,Kadriye hanımdan aldığı kıyafetleri kurcalamaya başlar. Bu arada eline Kemal’in ceketi gelince,cebinde bir ağırlık olduğunu fark ederek baktığında,bunun bir defter olduğunu görür.
Fakat böyle bir şey mümkün olabilir miydi?Kemal’in sobaya yakmak için attığı defter neydi?
Eskici,Kemal’in günlüğü ilk bulduğunda yaptığı gibi,defteri açıp biraz göz gezdirdikten sonra:
-Saçma sapan şeyler,ne isim var,ne telefon nede tarih...
Dedikten sonra,defteri fırlatıp atınca,Kemal’in ilk bulduğu yer olan çöp tenekesinin dibine sıkışır.
Eskici,ceketi diğer işine yarayan kıyafetlerle birlikte çuvalına sokup,ıslık çalarak oradan uzaklaşır.
Aradan seneler geçmiş,Kadriye hanım hepten kendisini eve kapamış,kimselerle konuşmaz olmuştu. Tek iletişim kurup konuştuğu canlılar evlerinin karşısındaki apartmanın çatısına yuva yapmış olan güvercinlerdi. Onları oğlu ve kızının yerine koyarak dertleşip,konuşuyordu. Onlarda adeta onu anlarcasına ötüp,kanatlarını çırpıyorlardı.
Bayram EROL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.