- 484 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Pırıl Pırıl Bir Mayıs
Bazı yazılar insanın damağında bahar tadı bırakır.
Biraz şöyle bir şeydir bu; onu okurken kalkıp bir kahve almak istersin. Bu lezzet artırıcı bir bileşendir; çiğköfte ve nar ekşisi gibi -biraz arabesk bir örnek oldu, farkındayım. Bu tat Boğaziçi Rüyaları ile birleştiğinde, kalkıp camı açsan Boğaz’ı izleyecekmişsin gibi gelir. Ahşap bir müstakilde erguvanlar altında bir balkona sahipmişsin gibi.. Biraz kıskançlık güdüsü fazlaca beğeni sapsarı bir Anneler Günü fazladan birkaç kilo okunası kitaplar.. haftanın en rezil gününü yaka paça toparlamaya çalışırız.
Ramrararam, rararam, rararam..
Müzik kulağımın tüm eksikliğine rağmen nasıl tatlı bir ezgidir bu, nasıl diye kendimi kendimden geçirebiliyorum. Hatta oluyor da, ara ara böyle upuzun fırfırlı bir etek giyip kendi eksenim etrafında çılgınlar gibi dönmek istiyorum. Sonra kafamda o resmi tamamlıyorum, mor dağlar üzerine sarı efektler yapar gibi, ne bileyim kırmızı çimenler yaptığım gibi işte, saçlarımı uzun dalgalar halinde sırt çukurumdan aşağı salıyorum. Gözlerim alabildiğine siyah..
Boyama kitaplarıyla büyüyen bir çocuk olmadığım halde bir resim tamamlama tutkusu oluşuvermiş içimde farketmeden. Bir de bu Freudyen yaklaşımlar..
Güzel bir pazar bu.
Ömrümün en güzel pazarı değil ama, ortalamaya da epey uzak, çan değerini yükseltici etkilere sahip Gözde gibi, Gülben gibi, Selin ve Gizem gibi. Üstelik önceden hazırlanılmamış bir pazar bu, çalışılmadan iyi geçen sınavlar gibi. Sabahlara kadar çalışıldığında da kötü geçen sınavlardan geldik biz buralara. Daha fazla ağlamamak için çayla susturulan bir kalbe ev sahipliği yaptık. Eve çok uzak mekanlarda ’kendi’mizi içimizden soyup sokaklara attık, sokak satıcılarına arkadaş kıldık, kirli sofralara meze yaptık. Akşam olunca, şahsiyetimi nerede düşürmüşüm edalarında şehrin en kalabalık otobüslerine tıklım tıklım tıkıştık. Ustaca klavye kullanan parmaklarımızı bir sevgili edasıyla okşayıp kalabalığı yardık; akbil bastık. Daha güvenli, daha az sıkışık, daha birazdan birileri inecek izlenimi veren koltuk başlarında dikilmek için sağlı sollu ilerleyip sağımızdakilere de solumuzdakilere de çattık. Sonra bir otobüs hattında sosyolojik tespitlerde bulunmaya azmetmiş bir bünye gibi hünerle inmeyi başardık.
Bugün buradayız.
Güzel bir pazar ve sapsarı bir Anneler Günü.
Pırıl pırıl bir müzik ve lezzetli içecekler günü.
Ve insanın o yazıyı daha çok daha çok çılgınlar gibi sabahlara dek okuyası geliyor. Arada virgülün nerelerde kullanıldığını hatırlayası geliyor. İnsan bu, neleri geliyor neleri geliyor.
Şimdi en çok da bisiklet süresi geliyor. Ama oturduğu bu cadde öylesine kalabalık ki ancak balkonunda kitap okumakla yetinebiliyor.
Ama biliyor, bir gün büyüyecek ve caddeleri bu kadar kalabalık olmayan bir semtin denizine kıyı setlerinde pedal çevirebilecek. O zaman da sapsarı, pırıl pırıl mayıs sabahlarına gözlerini açacak ve sonra diyecek ki:
-"Her gece iki gündüz arasında"ymış tanrım, biliyordum..