- 511 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YANLARINDA AŞKI DA GÖTÜRENLER–1
YANLARINDA AŞKI DA GÖTÜRENLER–1
Geldik, gidiyoruz bu dünyadan. Her çeşit güzelliğiyle, çirkinliğiyle, sevgisiyle, acısıyla yaşadık ve hepsini bırakarak gidiyoruz. Tabi en önemlisi aşkı da… Çok azdır herhalde, yanında aşkı da götürenler.
Mevsimin yaz olmasına rağmen nispeten güzel bir hava vardı. Önceki birkaç günün sıcaklığına bakılırsa, bugün belki de cennet gibiydi. Hafif bir rüzgâr esiyordu, güneş yakmıyordu ve etraftaki ağaçlar daha bir canlıydı bugün. Ağaçların yaprakları uçuşuyordu rüzgârın sayesinde bundan da mutluydular. Rüzgâr biraz artıkça saçı biraz uzun olanlar rahatsız oluyorlardı. Ama şu vardı ki; yaşamaktı belki de, saçlarının arasından süzülüp giden hava, insanın ruhunu okşuyordu bu akım. Evler daha samimiydiler, o bilinçsiz bina yığıntıları sanki dize gelmişlerdi bugün, her şey güzeldi aslında, insanların fazla olduğu yollarda bile yürümek ilk defa güzel gelmişti.
Uzun bir aradan sonra, ana caddeye çıktı. Yürüyordu, derin derin nefes alarak. İçine çekiyordu etraftan gelen güzel kokuyu, belki de koku falan yoktu sadece günün güzelliğine aldanmıştı. Rüzgârı takip ediyordu, rüzgâr hızlandığında, kalbi de hızlanıyor, yavaşladığında da hızlanacağı anı bekliyordu. Aynı zamanda gitmesi gereken yere ulaşmasına daha uzun bir yolu olduğunu bildiği için mutluydu. Yanından geçen insanların yüzlerine baktı, mutluydular, gözlerine baktı, ışıkları gördü. Herkeste etrafına yaydığı bir ışık vardı bugün. Herkesin gözlerinin içleri parlıyordu diye düşünürken, yine bir rüzgâr esti ve bu sefer yanındaki yaşlı söğüdün yapraklarının sesi de geldi ve yine o koku… Yaşamaktı sanırım bu, dünyayı anlamaktı belki de. Yaprakların sesi, doğanın kokusu, rüzgârın yaşattıkları ve insanlardaki ışıklar, kalbini, duygularını alıp götürmüştü derken birden karşıdan gelen birisini seçmeye çalıştı gözleri. O duygusal anı, daha duygusallaştıracak birisi. Rüzgârı tamamen yaşayan birisiydi, uzun sarı saçları dalgalanıyordu rüzgâr estikçe, beyaz teni daha da bir parlıyordu güneşin yakmayan ışınlarıyla, üzerine giydiği kırmızı o güzelliği belki de daha ön plana çıkarmıştı. Koku daha da artmıştı, rüzgâr daha da rahat esiyordu artık. Ve yaklaştıkça kalbinin çarpıntısı artarken, diğer insanlarınkine baktığı gibi bakmaya çalıştı onun da gözlerine. Zor oldu, kalbi zor taşıdı, tutunmak istedi en yakın ağaca ama yapamadı. Aslında ne yapacağını, ne yaptığını da bilmiyordu. Kaçmalımıydı, yoksa cesaretini toplayıp bakmalımıydı, yoksa hiç bir şey yokmuş gibi devam mı etmeliydi. Zor oldu ama gözlerine baktı, uçsuz bucaksız maviliğe bıraktı kendini. Heyecanı artmıştı fakat ruhu orada değildi artık, bedeninden ayrılmıştı, apayrı bir yerdeydi, yüzüyordu maviliklerde ama gemiler gibi rotalı değil, balıklar gibi akıntıya göre, akıntının sürüklediği yere doğru; uçuyordu maviliklerde kuşlar gibi, rüzgârında etkisiyle bırakmıştı maviliklere kendini. Az önce saçlarının arasında akıp giden hava bu sefer kanatlarının arasındaydı, süzülüp durdu çeşit çeşit maviliklerde, yere inemedi, karaya çıkamadı o mercan maviliklerde kaldı, memnundu aslında hayatından, en maviyi görmüştü, en derinini, en güzelini… Güneş yakmıyordu ya hani, birden ısındı her yer, güneşin yakamadığı tenini rüzgârda uçuşan o uzun sarı saçlar yakıyordu artık, ateşi çıkmıştı belki de, havale nöbeti gibi bir şeydi. Yüzünden alev çıktığını, sırtının terlediğini hissediyordu. Dalmıştı ya maviliğe, şimdi de güneşe doğru uçuyordu, en sarıya doğru, en parlak sarıya, yanıyordu yaklaştıkça, terliyordu hatta sıcaktan terleri buharlaşıyordu, ama yılmadı, yürüdü sarıya doğru, uçtu sarıya doğru, sonra serinlemek için tekrar maviliklere gökyüzüne, oradan da bir balık gibi suya indi. Yaşamını bir anda değişik imgelere sığdırabiliyordu, ne yazık ki dört ya da beş saniye ona bakarak yaşadığı bu duygu o geçtikten sonra bitecek sandı. Ama sadece o geçti yanından, kokuyu çekti içine, işte o kokuydu, zihninin ürettiği, beyninin belki de yanlış hatırladığı o güzel koku, sabahtan beri gelen o koku, ondan geliyordu. Beyni belki de bu sefer kalbine destek çıkarak ona oyun oynuyordu. Kandırıyordu belki ama o bunu düşünmesine rağmen daha fazla içine çekti o muhteşem kokuyu, bırakmamak istedi, ya bir daha o tadı alamazsa diye ama aldı her seferinde…
YORUMLAR
Ben teşekkür ederim yorumunuz için, nacizane anlatımım etkilediyse sizi ne mutlu bana... Yanlarında Aşkı da götürenler serisinin ilk yazısıydı bu. Bu başlıkta, bu kahramanla yazmaya devam etmeyi düşünüyorum. Tabi ki yorumlarında etkisi olacaktır ne kadar ve nasıl süreceğine bu serinin...
Saygılar...