- 920 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇAKLAR(BÖLÜM5)!!!
. . .
Çavuş Mustafa kolundaki saate üçüncü kez baktığında saatin akrebi onikiyi yelkovanı altıyı gösteriyordu.Tedirgindi Çavuş.Zor bir gece geçiriyordu.Hayatları tehlikede olan insanlar vardı.Onları kurtarmalıydı.Askeri plakalı aracın içinde herkes sessizdi.Araç etrafı açık bir yolda ilerlerken askerlerden birisi heyecanlı bir şekilde çavuşuna seslendi.
-Komutanım, komutanım!
Mustafa Çavuş başını arkaya çevirmeden, sert bir ifadeyle yanıt verdi:Ne var asker?
-Komutanım, dağın zirvesinde ateş yanıyor.Bunlar onlar olabir.
Mustafa Çavuş başını sağa çevirdi ve askerin işaret ettiği dağın zirvesine doğru baktı.Gerçekten de gecenin ortasında bir ateş ve bir duman beliriyordu dağın zirvesinden.Bu ateş, göğsünün soluna kurşun yemiş olan Hacı’nın ısınmak için yaktığı ateşti.Mustafa Çavuşa ve beraberindeki heyete bir işaret olmuştu, bu ateş.Hemen solunda bulunan şöferine seslendi:Arabayı durdur, asker.
-Emredersiniz komutanım...
Araba henüz durmamıştı ki Mustafa Çavuş aracının kapısını yine açıp sağ ayağını dışarı attı.İner inmez elinde tuttuğu gece görüşlü dürbünüyle dağın zirvesine baktı.Artık iyice emindi.O ışık bir ateşti.Ama Mustafa Çavuş dağın zirvesinde kendisini bekleyen sürprizlerden ve olacaklardan habersizdi...
****
Emin hızlı adımlarla zirveye doğru devam ediyordu.Ay ışığının aydınlattığı kayaların arasından ilerleyip zirveye yaklaştığında karşısında onlarca mağaranın olduğunu fark etti.Kendi kendine mırıldanmağa başladı:İyi ama hangisindesiniz?Neresindesiniz?
O sırada Zübeyde ve Ahmet çoktan mağaraların birisine girmiş ve saklanmışlardı.Emin arkasında bıraktığı babasına bakmak istedi ama babası artık aşağıda kalmıştı.Merak etme baba, diyordu içinden.O kahpe ablamı öldüreceğim.Senin ölümüne neden olan Ahmet’i muhakkak öldüreceğim.Oysa, Emin bilmiyordu.Babası son nefesini vermeden önce son cümlesini tamamlayabilseydi, oğluna;
-Oğlum ablanı öldürme,deyecekti.
Ama Azrail bu gece fazlasıyla ölüm kusmuştu üstlerine.Babasını da almıştı son cümlesini tamamlayamadan.Emin bu düşüncelerle deliye dönmüşçesine mağaraları aramağa koyulmuştu.Aşağıda ise Çavuş Mustafa ve beraberindekiler, dağın zirvesine doğru, ateşin geldiği yöne doğru tırmanışa geçmişlerdi...
****
Zirveye çıkan dar geçitin bir kaç yüz metre aşağısına gelen Çavuş Mustafa, kolundaki saate dördüncü kez bakıyordu.Saat sabahın ikisini çoktan geçmişti.Biraz daha yukarı çıkıp ateşin yanında boylu boyunca uzanan Hacı’nın cansız bedenine baktı.Arkasına dönmeden seslendi Veysel’e:
-Bu adam da kim?Veysel Çavuş Mustafa’nın yanına giderek adama baktı.Ve cevap verdi.
-Tanımıyorum komutanım.Bizim köyden değil bu.Civar köylerde de hiç görmedim.
Mustafa Çavuş derin bir nefes aldı geceden ve konuşmağa başladı:Evet ama kalbinin üzerinde bir kurşun yarası var.Ve kanı henüz çok sıcak.Bu adam her kimse yeni vurulmuş.Ve...
Komutan sözüne devam ediyordu ki ateşi gören asker, nefes nefese bağırdı:Komutanım, komutanım...
-Ne var asker?
Gözleri şeytan görmüş gibi açılan asker, kekeleyerek konuşmağa devam etti:
-Yu... Yu... Yukarda komutanım.Orada beş ceset daha var.
Mustafa Çavuş şaşırmıştı.Ne söyleyeceğini bilemiyordu.Ancak, belli belirsiz bir soru çıktı ağızından:Ne beş ceset daha mı?Aman Allah’ım!Yukarıya doğru tırmanmağa devam eden Mustafa Çavuş kendi kendine kızıyor ve söyleniyordu:Çok geç kaldın, çok geç.Daha erken gelmeliydin.
Yukarıya, kayaların arasına vardıklarında Reşit ağanın ve adamlarının cansız bedenlerini görünce, kanın beynine sıçradığını hissetti Mustafa Çavuş.Bu bir katliamdı.Ne oldu burada?Nasıl oldu, deye kendi kendine düşünürken Veysel’i çağırdı ve sordu:Kim bunlar?
Veysel teker teker Reşit ağayı ve adamlarını teşhis etti.Ancak az yukarıda burma bıyıklı, çam yarması iri adamı tanıyamadı.Oysa babam olsa dedi, muhtemelen bu adamı tanırdı.Oysa bir ayağı sakat olan Rüstem Muhtar ve yanındaki adamlar, arabaların yanında kalmış, zirveye çıkmamıştı.
*****
Dargeçidin içinde Çavuş, Veysel’le konuşurken yukarıdan bir yerden gelen iki el silah sesi ve çığlıkla irkildi aşağıda kayaların arasında bulunan ekip.Çavuş şaşkındı.Sersemlemiş gibiydi.Bu gece yeterince ölüm görmüştü.Başka ölüm görmek istemiyordu.Telaşla yukarıya doğru tırmanırken saatine beşinci kez baktı Çavuş.Saat neredeyse sabahın üç buçuğu olmuştu.Ve hala daha olayı aydınlığa kavuşturamamıştı.Aklına dün gece geçirdiği güzel saatler gelmişti.Arkadaşlarıyla geç vakite kadar eğlenmiş sonra da yatağına girmişti.Oysa bu akşam acınası bir halde bir dağın yamacında insanların peşindeydi.Soluk almak için durduğunda başını yukarıya kaldırdı.Ve gecesinin gittikçe daha da kötü bir hal aldığını hissetti.Yukarısında onlarca mağara vardı.Ve saklananların o mağaralardan birinde olduklarından hiç şühesi yoktu.İyide hangisindeydiler.
Komutan tam bir şeyler söyleyecekti ki, Veysel avazı çıktığı kadar bağırdı:Zübeydeeeee!Sesi mağaralarla dolu dağın zirvesinde yankılandı:Zübeyde, de, de...Veysel bir ağız daha haykırdı:Zübeydeeee!Yine aynı yankılar çığlık attı dağın zirvesinde.O sıra bir çığlık geldi, sağ taraflarından.Tamam dedi Çavuş Mustafa; şu tarafa sanırım doğuya gitmişler...
****
Ahmet’in başını kucağına alan Zübeyde, ağlıyordu.Karşısında ayakta duran Emin bakışlarını az önce tetiğine dokunduğu altı patların üzerine dikmiş, hareketsiz duruyordu.Ablası ağlıyor ve sürekli sen ne yaptın Emin, sen ne yaptın Ahmet’i vurdun diyordu.Emin ise hala daha tetiğine dokunduğu altıpatlara bakıyor ve hareketsiz duruyordu.Ahmet’in karnına isabet eden tek kurşun, miğdesine denk gelmiş ve Ahmet’i oracıkta öldürmüştü.Zübeyde hala daha ağlıyordu.Ama ayağa kalmış ve kardeşi Emin’e doğru yürüyordu.Emin ise çarpılmış gibi bekliyordu.Zübeyde Emin’i omuzlarından tutup silkeledi ve geriye doğru itti.O anda elinde bir ıslaklığın olduğunu fark etti.Bu ıslaklık Zübeyde’nin sol elindeydi.Parmaklarına baktığında kırmızı bir sıvının parmaklarını boyadığını gördü.Ama kendisi vurulmamıştı.Hemen Emin’e yaklaştı ve sağ omuzuna baktı.Emin sağ omuzundan yaralanmıştı.Emin ateş etmeden önce Ahmet ateş etmiş ancak kurşun Emin’in omuzuna denk gelmişti.Ardından da Emin ateş etmiş ve Ahmet’i karnından vurmuştu.Zübeyde şaşkındı.Afallamıştı.Çığlık çığlığa bağırıyor ve Emin’e sesleniyordu:Emin ölme, ölme Emin.Diyordu.Oysa, Emin için ölüm bir kurtuluştu.
****
Çavuş Mustafa ve beraberindekiler nefes nefese Zübeyde’nin olduğu mağaraya girdiler.Çavuş Mustafa bir ölü daha görmemek için Allah’a yalvarıyor ve dua ediyordu.Oysa mağaranın içinde onu bir ölüden daha fazlası bekliyordu.Askerlerden birisi Ahmet’i kontrol ediyor diğer ikisi Zübeyde’yi kardeşi Emin’in yanından almağa çalışıyordu.Genç Ahmet’i kontrol eden asker komutanına seslenerek:
-Komutanım bu ölmüş.Dedi.
Çavuş Mustafa’nın dudaklarından istem dışı bir küfür dökülüverdi.Allah kahretsin!
****
Askerler tüm cesetleri en aşağıya,Hacı’nın yanına taşıdıklarında Çavuş Mustafa saatine, altıncı kez bakıyordu ve saat sabahın altısı olmuştu.Uzaklarda, çok uzaklarda olan bitenlerden habersiz olan Dumanlı Köyü’nün hocası Arif, sabah ezanını okuyordu.Çavuş Mustafa askerlere dönerek üçünü ayırdı ve ’Siz burada cesetlerin yanında kalın.’ dedi.İkisine işaret ederek, ’Sizde kızı ve kardeşini alarak beni takip edin.’ dedi.Her iki gurup da ’Emredersin komutanım.’ deyerek selamladılar çavuşlarını.Saatler altı buçuğa doğru ilerlerken, Çavuş Mustafa,iki askeri, Zübeyde, kardeşi Emin ve Veysel dağın yamaçlarından aşağıya doğru iniyordu.Zübeyde hala daha ağlıyordu.Ve belli belirsiz bir isim dudaklarında çimleniyordu:Ahmet...
Aşağıya arabaların yanına vardıklarında Çavuş Mustafa saatine yedinci kez baktı.Saat neredeyse sekiz olmuştu.Kendi kendine artık bu iş bitti.Kızı evine, kardeşini de karakola götürdüm mü rahatlarım diyordu.Ama, Reşit ağanın evinde onu bekleyen sürprizi hayal bile edemiyordu...
****
Mustafa Çavuş, iki asker, Zübeyde ve kardeşi Emin askeri plakalı arabaya; Veysel,babası ve beraberlerinde olan üç kişi de sivil arabaya bindiler.Artık gün iyice ışımıştı.Gecenin karanlığında olup bitenlerdem habersiz olan kuşlar sabahın ilk saatlerinden beri şakıyor, yol boyunca tersi istikamette akan dere kuşlara eşlik ediyordu.Askeri plakalı aracın içinde Emin tek kelime etmeden bakışlarını geceyi geçirdiği dağın zirvesine dikmiş bakıyordu.Zübeyde’nin gözlerinde geceden beri akan yaşların yorgunluğu vardı.Çavuş Mustafa az da olsa kendisini rahatlamış hissediyodu.Arkasına yaslanmış ve gözlerini kapamıştı.
Önlerinde yol alan sivil plakalı arabada Veysel ve babası Rüstem konuşuyordu.Topal muhtar, oğlundan gece olup bitenleri öğrendikçe hayretler içinde kalıyor ve şaşırıyordu.Oysa Reşit ağanın evinde onu bekleyen acı süprizin farkında bile değildi.
****
İki araç peşi sıra kahvenin önünden geçerken, geceden meraklı topluluk çoktan kahveyi doldurmuş ve gecenin dedikodusunu ediyordu.Kahvenin önünden geçerken, Çavuş Mustafa sekizinci kez saatine bakıyordu.Saat, sabahın onunu çoktan geçmişti.Köyün doğu yakasından batı yakasına hareket eden iki araç bir kaç dakika sonra Reşit ağanın evinin önünde olacaklardı.O sırada bir kaç kilometre uzakta, Meva hatun ve kızı Ayşe sabırsızlıkla gelecek haberleri bekliyordu odalarında...
****
İki araç nihayet bahçe kapısının önünde uzayan toprak yolun başında belirdiğinde, Meva hatun pencere kenarındaki yerinden ayrılıp bahçe kapısına doğru koşar adım gidiyordu.Ayşe ise hala dün gece beklediği pencerenin kenarındaydı.Ve elinde tuttuğu nesnenin soğukluğu hala iliklerine işliyordu.Başını cama daha da yaklaştırdı.Ve dışarıda konuşulanlara kulak kesilmeğe çalıştı.
Bahçe kapısına yanaşan arabalardan ilk olarak Veysel ve babası indi.Onların ardından Çavuş Mustafa askeri plakalı arabasından indi ve bahçeye doğru ilerlemeğe başladı.Topal Rüstem bahçe kapısını açmış ve topal ayağıyla ağır aksak onlara doğru gelen Meva hatuna yönelmişti.Ancak Çavuş Mustafa’nın sağlam ayakları muhtarın ayaklarını bastırırcasına daha hızlıydı.Çavuş Mustafa bir hışımla muhtarın yanından geçip Meva hatuna yöneldi.
-Günaydın, efendim.
Tedirgin olduğu herhalinden belli olan Meva hatun, uykulu gözleriyle süzdüğü Çavuş Mustafa’ya zar-zor günaydın deyebildi.Ve ardından devam etti:
-Bana güzel haberler getirdiniz değil mi?
Çavuş Mustafa hareketli bir gecenin ardından, sakin bir gün geçireceğini düşünüyordu.Ama hesap edemediği çok şey vardı.Meva hatun aceleci bir tavırla aynı soruyu ikinci kez tekrarladığında Çavuş Mustafa başını ister istemez öne eğiyor ve tek kelime söyleyebiliyordu:
-Keşke!
****
Köy kahvesinin önünde, geceden meraklı bekleyen köy ahalisi Ahmet ve Zübeyde’nin dedikodusunu yaparken, kalabalığa doğru yaklaşan küçük bir çocuk bağırıyordu:
-Askerler ağanın evinde.Askerler ağanın evinde...
Tüm köylü neredeyse aynı anda Reşit ağanın evine doğru yola koyulmuş, merakla ilerliyordu.Geceden beri ne Zübeyde’den ne Ahmet’ten ne de onları aramağa giden hiç kimseden bir tek haber alamamışlar ve fazlasıyla merakta kalmışlardı.
****
Köyün batı yakasında sessiz sedasız Çavuş Mustafa’nın anlattıklarını dinleyen Meva hatun gittikçe bedenini saran acıların boyutunu daha iyi anlayabiliyordu.Kocası, canından çok sevdiği eşi Reşit ağa artık hayatta değildi.Kızının sevdiği adamı oğlu öldürmüş ve yaşadığı şokun etkisiyle deli olmuştu.Üstelik artık Emin bir katildi.Ağlamak istiyordu Meva hatun.Hüngür hüngür ağlamak istiyordu.Ancak etrafındakilerden utanıyordu.O halde dişini sıkmalı ve sabretmeliydi.Sesi titreye titreye Çavuş Mustafa’ya:
-Onları görmek istiyorum. Dedi.
Çavuş, üvey kızını ve oğlunu görebileceğini ancak oğlunu sorgulamak için götürmeleri gerektiğini söylüyordu.Meva hatun olur anlamında başını sallıyordu.Herkes birazdan az evvel içeri girdikleri bahçe kapısına doğru yönelmiş, ilerliyordu ki üvey annesinin geldiğini fark eden Zübeyde bir hışımla askeri plakalı arabadan iniyor süratle bahçe kapısından geçiyor ve bağırıyordu.Söyledikleri ise kanı donduracak kadar soğuktu:
-Ayşe seni öldüreceğim!
****
Aynı anda köyün doğu yakasındaki kahveden hareket eden köy ahalisi çok geçmeden Reşit ağanın evine giden toprak yola geliyor ve hızlı hızlı ilerliyordu.Köy ahalisi toprak yolu yarıladığında Zübeyde’nin çığlıkları Reşit ağanın bahçesinde yankılanıyor ve göğü titretiyordu.Çığlıkları duyan meraklı kalabalık adımlarını daha da hızlı almağa başlıyor ve an geçtikçe bahçe kapısına daha da yaklaşıyordu.Kalabalığın en ön saflarında bulunanlar bahçe kapısına vardığında, Zübeyde üst kata çıkan basamakları yarılamış ve hızlı hızlı çıkmağa devam ediyordu.Hemen arkasında Çavuş Mustafa, onun arkasında Veysel ile Meva hatun ve Rüstem vardı.Zübeyde üst kata çıkan basamakların sonuncusunu tırmandığında bir nefes almış ve bir an duraklamıştı.İşte ne olduysa o sırada olmuştu.
Bir anlık duraklamanın ortasında içeriden gelen silah sesiyle irkildi olayların şokunu yaşan herkes.O ana kadar metanetini korumağa çalışan Meva hatun, içeriden gelen silah sesini duyunca bir çığlık patlattı:
-Kızııııım, Ayşeeeem!
****
Bahçe kapısından yavaş yavaş içeri doluşan köy ahalisi merakla içeride olup bitenleri gözlemlemeğe çalışırken Çavuş Mustafa çoktan içeri girmiş ve teker teker odaları aramağa koyulmuştu.Meva hatun hemen peşindeydi.Son dokundukları kapının kilitli olduğunu fark edince, Meva hatun yüksek sesle Çavuş’a:
-Kır kapıyı.İçeride olmalı.Muhakkak burada.
Diye seslendi.Mustafa Çavuş belli belirsiz evet anlamında başını salladı.Elinde tuttuğu beylik tabancasını hızlı bir hamleyle belindeki kılıfına yerleştirip kapı eşiğinden bir kaç adım geri çekildi.Ardından sağ ayağını diz hizzasına kadar kaldırıp kapı tokmağının yanındaki boşluğa güçlü bir tekme savurdu.Tekmenin etkisiyle kapı mandalının yanında bulunan bir kaç tahta kırılmıştı.İçeriye baktığında Ayşe, yatağın üzerinde hareketsiz bir biçimde yatıyordu.
Kırılan tahtaların arasından elini uzatıp anahtara yöneldi.Bir kere çevirdi açılmadı.Bir daha çevirdi, ve ardından kapının kolunu aşağıya doğru çekti.Kapı açılmıştı.Çavuş Mustafa elini çıkarmak için hamle yaparken, kapının açıldığını gören Meva hatun hızlı davranmış ve bir anda içeri girdi.Kapıyla beraber sürüklenen Çavuş Mustafanın sağ bileğinde bir kaç küçük çizik vardı.Ve yüzü koyun yerde uzanıyordu.
Başını az evvel kırık tahtaların arasından baktığı yatağa doğru kaldırdığında, Meva hatunun çığlık attığını duydu.İrkilmişti.Ama soğukkanlıydı.Hemen ayağa kaltı.Gördüğü manzara dehşet vericiydi.Ayşe yatağın üzerinde başının sağ tarafına aldığı tek bir kurşunla ölmüştü.Yatağın bembeyaz örtüsü Ayşe’nin al kanına bulanmış akan kanlar yatağın ortasında çok küçük bir göl öluşturmuştu.Ayşenin sağ elinde bir tabanca vardı.Evet ayşe intihar etmişti.Üstelik bütün gece bu anı düşünmüş ve kendini vuracağı silahıda avuçlarında saklamıştı.Çavuş ve diğerleri geldiğinde beklemiş ama Zübeyde’yi görünce de acımadan kendi kafasına kurşunu sıkmıştı.
Yatağın yanı başında üzerinde bir kaç damla kan bulunan küçük bir kağıt bulunuyordu.Çavuş Mustafa kağıda doğru yöneldiğinde, Veysel ve diğerleri çoktan kapı eşiğinde belirmiş içerideki dehşet verici manzaraya bakıyordu.Çavuş Mustafa sehpanın üzerinde duran kağıda doğru dikti bakışlarını.Kısa ve ürkütücü bir nottu bu.Notun sön cümlesini okuduğunda kanının donduğunu hissedebiliyordu.Sıradışı bir gece yaşamıştı ama günün daha da sıradışı olabileceğini hayal bile edemiyordu.Notun son cümlesini okur okumaz, arkasına dönüyor ve Veysel’i işaret ederek kapı eşiğinde bekleyen askere:
-Tutukla şu kahrolası adamı, diyordu.
------------------------------------------------------------------------------------------------------
Arkası Yarın.. :)
YORUMLAR
Merhaba Mehmet Bence bu kadar güzel anlatım ve yazım yeteneğin varken daha bilinmedik hikaye yazabilirdin.Eski Türk filmi izlemiş gibi oldum okurken .Senaryolarını değişik veya yaşanmış farklı konulardan seçersen çok güzel hikayeler çıkaracağına inanıyorum. Selamlarımla hoşçakal.