- 1092 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÖYE DÖNÜŞ
Oldum olası nemli havalar beni sıkar. Sebebini bilmiyorum. Ama böyle günler, üzerimde anlaşılması imkânsız psikolojik etki yaratıyor. Kendimi dehlizlerde zincire vurulmuş gibi hissediyor, azap çekiyorum.
Benzer bir gün, evin ihtiyacını gidermek üzere evden ayrıldım. O ana kadar sakin görünen sema, ani değişikliğe uğrayarak bünyesinde gizlediği sular, yırtık bir baraj gibi akmaya başladı. Yokluğun verdiği ıstırap ile yağmurdan korunmak için sığınacak bir saçak altı aradım. Ama nafile. Çünkü sığınmaya çalıştığım binalar çok katlı, üstelik çatıları yoktu. Çaresiz başka bir binanın giriş kapısına sığındım. Islak urbalarıma çekidüzen verdikten sonra seyrek saçlarımı, dişleri kırık tarak ile düzeltmeye çalıştım. O esnada yanımda yaşlı bir bayan bitti. Muhtemelen apartman sakinlerinden olsa gerek. Kıyafetlerimi beğenmemiş olacak ki, sert ses tonuyla kapı önünden gitmemi istedi. Aslında kendince haklı idi. Çünkü ortalarda dolaşan bir yığın hırsız türemişti. Ben ise ıslak giysiler içindeyim. Üstelik birbirine karışmış bir haftalık sakalımla, hırsıza benzemek bir yana, mahpushane kaçakları benden daha farklı görünüm içindedir. Göz ucuyla çevreyi seyrettim. Tanış bir sima görmeyince, utanç içinde bayanın yanından ayrılarak yağmur altında yürümeye başladım. Yoluma, psikolojik etki altında şuursuzca devam ederken, şiddetlenen yağmur yürümeme mani oldu. Başka bina kapısına sığınmak mecburiyetinde kaldım. Bulunduğum yer oldukça sakin, üstelik rahatsız eden birileri de yoktu. Yalın hâlde soluklanmaya çalışırken, gözlerim yağmur altında koşan kişilere takıldı. Belli ki onların da benim gibi kendilerine has sorunları vardı. Bu düşünce dimağımı meşgul ederken, genç bir delikanlı selam verip yanıma sığındı.“İşte benim gibi yağmurun gazabına uğrayan bir gariban. Üstelik sıçan gibi olmuş. Acaba ne derdi var? Yoksa evini mi terk etmiş? Yok, canım daha neler? Bu genç mutlak gurbetçi, ya da yüreği sevdalı biri.
Acaba sorsam ayıp olur mu? Fakat mutlaka öğrenmem lâzım, yoksa kahrolurum. Çünkü onun masumiyeti beni oldukça etkiledi. Her ihtimale karşı onun konuşmasını beklemeye karar vermiştim ki…
-“Ağabey bir sigara verir misin?”dedi.
-“Vermesine vereyim ama evde unutmuş olabilirim. Hayır, hayır, yanıma almışım. Buyur delikanlı. Senin sayende ben de bir tane yakayım.”
-“Teşekkürler. Siz de benim gibi yağmurun gazabına uğramışa benziyorsunuz?”
-“Haklısın delikanlı, oldum olası yağmurlu günleri hiç sevmem. Nedense bana huzursuzluk veriyor.”
-“Galiba haklısın.”
-“Delikanlı kusura bakma henüz ismini bile bilmiyorum. Ama yağmur hızını kesince şu köşedeki kahvehaneye gideceğim; istersen sen de benimle gelebilirsin. Çaylarımızı içerken giysilerimizi de kuruturuz. Ne dersin?”
-“Siz bilirsiniz.”
Onunla ayaküstü laflarken, yağmur şiddetini kesip yerini çiselemeye bıraktı. Fırsatı değerlendirmek üzere onunla kah vehaneye doğru yürümeye başladık. Ne var ki ıslak giysilerimiz tenimize yapışıyor, yürümekte zorluk çekiyorduk. Ama sonuçta menzile ulaştık. Kahvehane, yağmur dolaysıyla çok kalabalıktı. Oturacak sandalye bulamayınca, benimle gelen delikanlı başka kahvehaneye gitmeyi önerdi. Ben ise gitmemek için mazeret üzerine mazeret uyduruyordum. Çünkü o kahvehane, arkadaşlarım ile mesken tuttuğumuz bir tünekti. Ayaküstü etrafı gözetlerken, birkaç kişi ayaklandı. Onların sandalyelerini, başkaları el atmadan biz sahiplendik. O sırada, dışarıda fırtına ile yağmur tekrar başladı. Fırtına, camları patlatıyor, ağaçları devriliyordu. Meraklı kişiler, görülmeye değer tabiat afatının keyfini çıkarmaya çalışırken, biz ıslak giysiler içinde titriyorduk. Görüntümüz, zevzek garsonun dikkatini çekmiş olacak ki alaycı tavrıyla sataşmaya başladı:
-“Hayrola hocam! Güneş altında gezerken ter içinde kalmışınız “demez mi? Onun bu tür davranışlarına hoşlanmadığım için muhatap olmak istemiyorum. Eğer sululuk yapmaya devam edecek olursa, ant içerim ki buradan arkama bakmadan çıkıp gideceğim. Bir daha bu kahvehaneye adımımı atmayacağım. Kedimce karar safhasına vardığım sırada zevzek garson, buğusu tüten iki çay getirip masamıza koydu. Niyetimi anlamıştı sanki. Onun jestini kabul etmek zorunda kaldım. Diğer taraftan günün getirdiği stresten dolayı çözülen sinirlerimi takviye için çayın keyfine ulaşmak istiyordum. Benimle beraber gelen delikanlı, sıcak çayı iki yudumda tüketince hayrete düştüm. İçtiği sanki su idi. Aslında haklı olduğu tarafı var. Saatlerce yağmur altında dolaşan biri için normal sayılır.
Bu esnada garson, çay servissine başladı. Dimağımda birkaç bardak daha içeriz düşüncesiyle kalan son damlayı da yudumladım. Servisi yanımda oturan delikanlıdan başladı. Bana gelince pas geçerek, diğer masalara devam etti. İkinci kez onca kişinin önünde mahcup duruma düşmüştüm. Üstelik benimle gelen genç delikanlının yanında. O an damarımda dolaşan bütün kanlar beynime çıktı, gözlerim kararıp ellerim titremeye başladı. Biran yerimden kalkıp haddini bildirmek istedim. Lakin onun muzip birisi olduğunu da kabul etmek zorunda kaldım. Çünkü yapmış olduğu zevzeklik, onun yaşam tarzıydı. Davranış bozukluğunda ise bizim de payımız var. Arkadaşlarımla, günlük streslerimizden kurtulabilmek için onunla haddini aşan bir samimiyet kurduk. Şimdi anladım ki onu fazlasıyla şımartmışız. Aklınca espri yapacak küstah herif.
Dimağımda onunla geçen anılarımı tazelerken, dakikaların nasıl geçtiğini anlayamadım. Ayaklanıyordum ki, bizim küstah garson, elinde çay ile karşımda bir sütun gibi belirdi. Üstelik onca dişlerini gösterircesine sırıtıyordu. Ne ekersen onu biçersin derler ya, o da bizim gibi aydınların yetiştirdiği kişilerden birisiydi. Bir anda ciddileşip:
-“Buyur hocam çayınız. Sabahtan kalma bir demlik çay vardı; onu beylere dağıttım. Sana da yeni demlediğim taze çaydan getirdim.”dedi.
-“Sağ ol deli oğlan. Sen bilirsin denilince kavga çıkmaz derler. Sayende taze çay içeceğiz desene?”
-“Hocam, kullandığınız son cümleyi beğenmedim. Size ne zaman bayat çay içirdim ki sitem ediyorsun.? Sizin benim yüreğimde özel bir yeriniz var. Beni topluma kazandıran sizler oldunuz. Köprü olsanız üzerinizden geçmem.”dedi.
Onun sözüne karşın sükût geçerken, kahvehanenin diğer müdavimleri ona müdahalede bulundular:
-“Vay maskara herif. Bizlere çayın bayatından, kıymetli hocana ise tazesinden verirsin ha! Alacağın olsun. Elbet bir gün bize de işin düşecektir. Seninle o zaman görüşeceğiz.” dediklerinde garson:
-“Beyler, beni yanlış anladınız. Ama fırsat bulmuşken gerçeklerden laflayalım biraz. Sizler, bugünlere gelinceye kadar var yok arasında yaşam savaşı verirken, hocalarımız ömürlerini bizim gibi sapla samanı ayırt etmekten aciz kişilerin yanı sıra topluma üretken beyinler kazandırmak için didinip duruyorlar. Üstelik onları engellemek için onlarcası şehit edildi.
Bugün gazete sayfalarını okuyup fikir üretebiliyorsak, ürettiğimiz fikirler ile kendi haklarımızı savunabiliyorsak, işte sahip çıkmak istediğim hocam ile onun gibi fedakâr, cefakâr, öğretmenlerin sayesindedir. Tarih, cehalet yüzünden nice güçlü devletlerin çöküşlerine şahit olmuştur.
Cumhuriyetimizin dimdik ayakta duruşu, kara tahtanın önünde bulunan tebeşir tozu yalamaktan geçmiştir. Şimdi benim ne demek istediğimi anladınız mı beyler? Tabi ki anlayamadınız. Anlamış olsaydınız eğer, tavrınızdan belli olurdu. Ama yine de beni dinlemek lütufunda bulundunuz için teşekkür yerine sizlere tavşankanı çay ikram edeceğim, şimdiden afiyet olsun! Dedi.
Onu dinleyen onca kişi, oturdukları yerde taş kesilirken, ben de şok oldum. Biraz önce kızdığım o edepsiz adamın bulmaca niteliğindeki sözcükleri, hepimizin dimağını karıştırdı. O esnada şiddetli gök gürültüsü, hüküm süren sessizliği bozdu. O yetmezmiş gibi karşılıklı sataşmalar birbirine karışınca, huzursuz olup gitmeye karar verdim. Tam ayaklanacağım sırada tekrar garsonun gazabına uğrayarak oturmak mecburiyetinde kaldım. Çünkü çay servisi başladı. Bir taraftan da avazının çıktığı kadar bağırarak:
-“Tavşankanı bunlar. Hele bedava olunca içmesi bir başka olur!”diyordu.
Garson, çayları bir çırpıda dağıttıktan sonra bizim masaya selam verip masum bir eda içinde oturdu. Benimle paylaşacağı bir sorunu vardı besbelli. Konu zevzeklik olsaydı eğer, bulunduğu yerden yapacağını yapardı. Ne var ki bu sefer iş ciddiye benziyordu. Çünkü gözleri buğulu idi. Dikkatini dağıtmamak için gözlerimi başka yerlere gezdiriyordum. Kendisine gü ven gelince:
-“Hocam, benim bir sorunum var. Yardımcı olursanız minnettar kalacağım!”dedi.
-“Hayır, ola Mustafa, sorun nedir?”
-“Hocam, köyümün okulu eşkıyalar tarafından yakıldığı için okula gidemedim. Ne biliyorsam askeri birliğimdeki Ali okulunda öğrendim. Ama yeterli değil. Üstelik sünnetimi de hayırsever komutanlar yaptırdı.”
-“Mustafa senin bu tarafını bilmiyordum. Üstelik arada bir yapmış olduğun konuşmalar, beni oldukça derinden etkiliyordu. Ama neyse! Sana nasıl yardım edebilirim? Benden istediğin nedir?”
-“Hocam, benim tek arzum, sınavlara girip diploma almaktır.”
-“Diyelim ki sana diploma aldık, sonra ne olacak?”
-“Hocam, köyümün okulu yok, yolu yok. içecek suyu yok. Yani senin anlayacağın, önümüzdeki seçimlerde köyüme dönüp muhtar adaylığına talip olacağım. Kazanırsam eğer, köyümün tüm eksiklerini tamamlayacağım. Bunları yapabilmem için kendimi senin gibi öğretmenlerin ellerine teslim ederek yetişmek istiyorum. Bu konuda bana yardım eder misin?”
-“Ederim elbette. Senin gibi öğrenmek isteyen birisi için her öğretmen yardım eder. Yeter ki sen iste.”
-“Sağ ol hocam, şu andan itibaren beni taleben sayabilirsin. Müsait olduğun zamanlarda emrinde olacağım.”
-“Anlaştık Mustafa. Sana yarın birkaç kitap getireceğim. Sonra da derslere başlarız.”
-“Ver elini öpeyim hocam. Beni karanlık gelecekten kurtardınız. Bu ülkenin senin gibi öğretmenlere her zaman ihtiyacı var. Belki sayende bir baltaya sap olurum.”
-“Elbette olacaksın. Üstelik köyüne dönüp muhtar da seçileceksin. Çünkü başarının sırrı çalışmaktan geçer. Yeter ki inanarak çalış, gerisi kendiliğinden gelecektir.”
-“İnşallah hocam, dediğiniz gibi çok çalışıp kendimi yetiştireceğim. Köyüme dönüp gelecek nesillere zemin hazırlayarak benim gibi cahil yetişmelerine mani olacağım.”dedi.
Konuşmamız bitince sevinç içinde işinin başına döndü. Ben ise onun duyguları karşısında eziklik kompleksine girdim. Okumanın önemini zevzek garson gibi herkes kavrayabilmiş olsaydı eğer; işte o zaman, hak, hukuk, adalet, insanlık, kazançlı çıkardı. Şimdi ise!
YORUMLAR
tek kelime harika hocam..keşke herkes böyle duyarlı yürege sahip olsaydı......severek ve gözlerim yaşlanarak okudum....ömrünüz var olsun..güller içinden selam lar