- 815 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GAGO DAYI/ ardahan öyküleri (24)
Tablo’ya hayran hayran bakan kişiye :
" - Büyülendiğin manzarayı bir de bilmek çözmek ister misin? Ön plan da, Arı’nın kanatlarında noktaları gösterdim. Orta ikinci planda ise gögercinin başındaki gogoş ibiği çizgiylen verdik.. Son ve arka pulanı da moravi, mos morla boyadık; hava perspektifini uzaklığı ifa için: Koskoca ineği; Tuntul ineğini kahverengi lekeyle bir tuş’ta arı katen gösterttim."
Seyirciyi büyüleyen, müteessir eden şeyi çözümleyerek. Sanatçı açıklayamaz mı? Dışarıvermek elbette önemli ama faş etmekte sanatçı için önemli olmalı!
Uygunluk Gago Dayı için çok önemli prensipti. Okusaydı... sanatkar olsaydı... şair olsaydı... İmkanı olsaydı, varıp okuluna gitseydi...
Bulup usulünü bilseydi; kendini ifade etseydi, eserde kendini dışavursaydı. Bir manevi kültür üreticisi olması işten bile değildi. Tasarım zekası ve yeteneği ile kurgu gücü ve muhayyelesiyle: Manav dükkanında arkadaşlarıyla genel, soyut, aktüel konuları konuşurdu. Kimsenin kalbi kırılmasın diye de " Olan " dan konu seçmemeye dikkat ederdiler.
Olay’dan...
Olgular’dan...
Konuşurdular...
Onların ki sadece: Beyin fırtınası’ydı. Tasarımsal Zeka; müzakereyi ve münazarayı çok sever.
Konuşma ve ifa vede sunumun bugün Performans sanatı diye anıldığını biliyoruz. Modern yapılandıcı eğitim sisteminin birey yetiştirmede örnek aldığı tip konuşkan, kendini anlatabilen birey tipidir...
Manav dükkanı, Şefiklerin Petrolün yanında Şükran Restoranın yerindeydi. Tahtadan, kasalardan; derme çatma kondurulmuş daracık sebze meyve satan mekan: 20 metre kareyi bulur bulmazdı. Duvarda: Meyve sebze resmi asılı. Üç beş terek, en üstteki terek de sarı gazocağı yanında gazocağını yanmaya hazır eden holuğu doldurmaya hazır ispirto şişesi; ispirto Timur Tekgül’de bulunurdu, başka hiç bir yerden alamazdın. Tekel Bayii bir orasıydı, bir de Cemil Temel.
Gago Dayı’nın yaren arkadaşlarından birisi belkim üçünden biri: Kor Hafiz’di. Kor Hafiz zekiii!.. Güçlü hafızası ile adının da hakkını veriyordu. Tahlil ve bireşimde mantığını yaman kullanırdı. Karşısındakini mat eder. " İnsan ismiyle müsemmadır." diyerek; tavla da yenilenin koltuğuna tavlayı verirler ya, öyle bir işveyle " Düngürü! " yola salardı. Kudret Mektebinde okudum diyor ya Sefil Şenlik: Bunlar da o cığır adamlar; degülse de ona mek parmak yakındırlar.
Klasik devrin insanları, klasik dönemin güzel sanatları; son adamlarıydı onlar. Asr-i zamanların başlamasından evvel ki mekan’a bakılmaksızın olup-olan bu uygarlık klasik uygarlıktır. Birşey başında ilk önce prototiptir. Ardından ilkel evresini yaşar ona müteakipde arkaik evreye geçer. Onun dalından da Klasik dönem gelir ki standart had safhadadır. Herşey öylesine dolgun ve verimlidir tadına doyamazsın şekillerin ifadelerin üslupların...
Bu zaman çizelge formülasyonunu herşey’e uygulayabilirsiniz. Salt kültüre sanata uygulamakla kalmadan başka herşeye tatbiki olasıdır. Herşeyin klasik zamanı, en güzel zamanın ruhunu taşır tadına doyum olmaz! Şüphesiz, modernizm de kaçınılmaz gerçektir.
İşte bizim öldüğümüz bu: Klasik dönemin lezzeti Ardahan’da olmasına karşın tanımlanamayıp, değerlendirilememesi.
Şahikalara çıkmış Divan Edebiyatının sözdizimi, Saz Şairi Aşıkların sofist tarzının anlaşılarak aktarılması. Tabii ki çağdaş zamanlara donanımlı ve özgüvenle geçiş daha makbul ve nitelikli olmalı hele ki özgün ve mübahi olmaz mı?
Gago Dayı dudak tiryakisiydi. Şefik Abinin rahmetli babası Ali Dayı da bakkaldı hem de dudak tiryakisiydi. Gago Dayı gibi. İkisi de sönmez ateşin üstünde çayniği kaynar tutardı. Savuk havalarda ıhlamur, sair havalarda çay kaynatırdılar. Çayı ikram ederdiler, müşterinin gencine veya büyüğüne bakmazdılar.
Gago Dayı çayniği ince belli bardağa yukarıdan dökerdi. "Şırrr!" diye ses çıkartmazdı mı insan mest olurdu!
Kor Hafız ve diğer arkadaşları ile sohbet dakikaları; soğukdan donmuş dakikaları anca anca çözebildirebiliyordu! Öyle ağır; öyle donmuş oluyordu ki zaman. Sazla sözle zihin parendeleriyle demirin çelikleşmiş çelikten fizik evreni gibi zamansız zamanı, insan ancak aşırtta biliyordu. Tatlı dile ne dayanmış ki buzdan donuk zaman çözülmesin! Dayansın! Çelik olsa bile! Olsun!..
Duvara gazeteleri eliyle suvamıştı, Gago Dayı.
İsmet Avşar’dan aldığı gazetelerdi: Okuduktan sonra hamurla duvara yapıştırmıştı. Gazeteler (de) sıralı dik ve düz suvalıydı her gidişimizde okurduk. Son Havadis, Günaydın, Tercüman ,Cumhuriyet, Politika gazeteleriydi..
Küçük kapısı petrol’e doğru sağ taraftaydı. Eşiği yüksekti. Ayağını on santim falan kaldırıp öyle içeri geçebilirdin! Solda vitrin ve önünde kışın açılmayan karyola kadar tezgah; kışın kar tezgahın tahtası üstünde kapladığı kadar alanı kaplıyordu. Kar tahta aralığından aşağı kayıp iniyordu... İçeride sohbetlerin tadını kim bilmezdi ki. Soğuğun dahi gözü kalıyordu sohbetlerde onun canıda çekiyordu. İçeriye girip Kor Hafız’ı, Gago Dayı ’yı dinlemek, kim istemezdi?
Vitrinin Camı: İçeriden naylon çekilmiş. Dışarı da kar ve buz kristal şekli kanaviçe oyalar gibi oyalamış. Kar üstüste bine bine ufalmağa başlamış. Ufalanmağa gevreklemiş. Süs seyredeni büyülüyor. Çünkü sadece biçim olan hiç bir nesneye gösterge olacak bir simgesellik taşımayan, soyut şekillerdi. Bambaşka devir de görülebilecek rüya’ya ait desenler belki.. Doğal bir şekille ilgisi yoktu camdaki kenar boyunca süslenmiş desenlerin. Ardahan da her cam da oluşan buz ve kardan mamül soyut şekiller her Ardahanlının bilinçaltına kazılı sanat rafinesidir. Şans mı, denir; talih mi denir ?..
Başını uzatıp, geri çekinip, içeri başını salamayan kar lapaları. Hırsdan çatlayacaktı nerdeyse. Gago Dayı ve arkadaşları sohbete dalmış kaynatmış. Kaynayıp gitmişlerdi. Çaynikten şır ha şır ıhlamur döküp içiliyordu. Hah ha ha ha’lar atılıp duruyordu. Neşe şenlik konuşmanın tarifinde aciz kalır. Sohbetin Gago Dayı ve arkadaşlarınca yapıldığının adı : Ülfet olur. Başka bir tanım kifayetsiz ve yetersiz kalır. Kanımız odur!. Elimizde söz budur! Yapılan konuşmanın çeşidi: ÜLFET!
Bir kar lapası ülfet’e ermeyi becerdiii... becerdi!.. Sarhoş Gaşkacının papağınnan içeri girdi ağzı kulakların da. Gago Dayıların ülfetini cümle mahlukat gibi o da duymuştu. İklimler, diyarlar. İşitmeyen duymayan kalmamıştı sohbetin ülfetini.
Gago Dayı ve yaren arkadaşların mübahi ülfet üzerine. Kar lapacığı Gago Dayı’ yı ilkine gördü. Kör Hafız’ı gördü " Ben de nail oldum dedi soğuktan azade bir rahat yüzü görecekmişim! Bir günün beyliğide beyliktir anasını satayım. Kor Hafız başlasa no’lur sohbete, dinlesek kendimizden geçsek!" Demeye kalmadı!
Kar lapacığı zavallı kendinden öyle geçtiki ZIRT eridi gitti!
Geçtik muhabbetinden, sohbetinden konuşmağından...
Ülfet ha! deyip iştahlanıyordu herkes.
Ülfet ha!..
Kar lapacığına kalmayan Dünya...
Ülfet, erbablarına kalmayan..
Ülfet eylemişler..
Onların kalan yadedişi!..
Yarıda kestik ülfeti, yarım kaldı ülfet!..
Ülfet ha !...
yalçıner yılmaz
09/05/2009
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.