- 835 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Sen Benim Şah Damarımsın
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sen yaralanmış göğsümdeki asil yarınlara uzanan eşsiz bir dalsın
Mutluluk karelerinde gülümseyen bir sarayın ölümsüz sultanısın
Hiçbir aşk yakamadı bu yüreği, sen ömrümün en harlı yangınısın
Düşlerimdeki meçhul aynam, sen benim kanayan şah damarımsın
Her gün kemirdiğimiz dudaklarımızdaki yangın saatlerinde serçeler konar özlemli omzumuzun sığınaklarına. Onlarca Eylül geçer penceremizden ve umutlu Mayısları taşır baharlar nasırlı avuçlarımıza. Tükenen sabrımıza ekmek kırıntısı taşıyan serçelerle ve yüreğimizdeki menekşeleri yeniden tomurcuklandıran mevsim yağmurlarıyla donanır içimiz, kırılan parçaları yine zaman onarır, yine yaşam sağanaklarının ineceği ana kadar her ruhta meçhul dokunuşlar yaşanır.
Bastırdıkça içinin yangınlarını, dudaklarındaki kımız acıları kılıçtan geçirir zaman. Yanık göğsümüzdeki bekleyiş damarlarına ansızın aşk damlar. Bulutlar güneşi örtünce dolar derin sevgilerin gözleri, durmaksızın aşk kanar. Biriken yaşlarımızı gönlümüzden sökünce sevda, dağılır bulutlar, bileylenir umutlar ve birleşir nasılsa bir gün dudaklar. Yaşamak kıyılarına akşam iner, yüreğimizden kalkınca onulmaz keder.
Hayallerinin cılız parmaklarına tutunan yürekler er geç mutluluğun resimlerine gözyaşlarını sürerler. Yarısını rüzgârın süpürdüğü, kalanını da gerçeğin sömürdüğü yaşam sarılışlarının kangren ağrılarıyla tükenir aşk andımız, her yudumda binlere bölünüp parçalandığımız ve her parçada yalanlara sığındığımız bir sununun koltuğuna benzer hayat. Göğsümüzdeki öfkenin hacmi yükseldikçe sevdanın çığlıkları gecenin kollarındaki yosma olur ve aşk kokusunu arayan bir gül gibi yüce gönlünün kıraçlarında büyür.
Boğazındaki korkulu düğümlere kor isyanlarını sür, sevdamın duruşmalarına gelmeden önce. Kelepçeli yalnızlığımızın tutanaklarını biriktirdim sana, bileklerindeki diş izlerini bakışlarımdan gizleme diye. Yorgun günler yansımış gözlerine yar, örselenmiş gecelerin soğuk sularıyla yıkama bedenini diye. Arın tutkuların kanamalı şiirlerinden, ısıtayım titrek gönlünü ve yenilenmiş bakışlarımla sana her gün bir başka adam olayım. Seni kahırlı sözlerimin en derinine gizleyeyim.
Sancılarla kabaran gece dönüşlerinin terli yataklarına dalınca sarsaydım tapılası bedenini özlemimle. Şifalı dokunuşlar getirip gönül heybemde serseydim aşk gibi kokunun sindiği sevdalı yatağına. Kırık bir dal olup yüzseydim her fırsatta yüreğinin engin denizlerinde. Yorgun kollarına dolanarak, solgun benzini ovarak donatsaydım bayramlarla odanı gülümseyerek. Bir duman olup gölgen, bir yitik zaman olup göğsünde seni düşleyen aşk iksirin olaydım.
Sıkıştıkça yaşam zembereği, küçülen hacimlerin büyük düşlerine tırmanırız. Geceler yağlı anıların küllerini taşır gemilerle yüreğimize ve ıslaktır bunun için özlemin yanağı. Unutulmuş anıların parmak aralarında kimi dün, kimi de bugün vardır ve gülüm bundandır ağrılı bir yüreğe sıkışmamız. Gök gözlerinle dolaş öyleyse hayatı. Budanmış ağaçların sürgün dallarındadır mutluluk diye ömür tükettiğimiz.
Bildik bahanelerin kıymıkları sızardı sevda sularımıza, acımışlığa acıkınca ruhumuz. Yalpalardık kendi eksenimizde, yoksul umutların sofrasını talan edince birbirine acıkan sorgumuz. Çoğalırdık kimi kimsesizlikle, kimi azalırdık yangınlarla çatırdayan iklimlerde. Çaresiz bakışlarla tükenirdik, uslanmaz bir bekleyişin içindeki nehirdik ve birbirimize akmak istedikçe küskün damarlar gibi kendi aslını inkâr eden sevgililerdik.
Sabrımıza sesimizi sürdükçe ve umutsuz ellerimizi yüzümüzde gezdirdikçe şahlanır yüreğimizin bahar filizleri. Şarkılar seçeriz kendimize, sözcüklerle boğarız hicranlı geceleri. Nakaratı kendini zorlayan her sözde yalnızlığımızı tüketir, hep fırtınalı havalarla geçmek isteriz denizleri. Umut andımız, sevda yangınımız ve aşk da her mevsim önünde diz çöktüğümüz en asil yalnızlığımız olur.
Düşlerin yapraklarını sıkarken gerçeğin mengenesi, asılır gecenin en terli anında uykunun çehresi. Düşlerin bedensel dokunuşlarıyla çıkarız kendi sığınağımızdan ve sökülürüz en hoyrat gemlerimizden. Dörtnal koşularla, nafile sokuluşlarla ve ürpertili dokunuşlarla çığlıklar sunarız geceye. An kendi damarını boşaltan bir yutkunuşla, zaman kendi turunu tamamlayan yolculuklarla yankımız olur.
Selahattin Yetgin
Bu şiirin hikâyesi:
Sıkıştırılmış bir zamanın karayellerini gözlerken kendi kulemizde, yapayalnızlığımızın dünlerine sarılırız, geçmiş zaman kapsüllerini çiğnerken gönlümüzde. Her fısıltı kendini arayan bir dokunuştur. Sorgulu günlerin tetiği düşerken günlüğümüze, her yaşam sunusu dudağını arayan bir öpüştür. Söz yakar, avuçlarımızdan kimi yalnızlık, kimi de coşku akar. Sevginin kökleri yeşil kaldıkça aşkın bahçesini hiçbir şey edemez tarumar.
YORUMLAR
Sabrımıza sesimizi sürdükçe ve umutsuz ellerimizi yüzümüzde gezdirdikçe şahlanır yüreğimizin bahar filizleri. Şarkılar seçeriz kendimize, sözcüklerle boğarız hicranlı geceleri. Nakaratı kendini zorlayan her sözde yalnızlığımızı tüketir, hep fırtınalı havalarla geçmek isteriz denizleri. Umut andımız, sevda yangınımız ve aşk da her mevsim önünde diz çöktüğümüz en asil yalnızlığımız olur.
GÜZELDİ...
DUYGUDU YAŞAMDI SEVDAYDI...
TEBRİKLER....
Sen yaralanmış göğsümdeki asil yarınlara uzanan eşsiz bir dalsın
Mutluluk karelerinde gülümseyen bir sarayın ölümsüz sultanısın
Hiçbir aşk yakamadı bu yüreği, sen ömrümün en harlı yangınısın
Düşlerimdeki meçhul aynam, sen benim kanayan şah damarımsın
kanla yazan öz deyimler gibi,okunmayı da yaşamayı da bekler.
doruktan doruğadır dağların en kestirme yolu ve özdeyimler dorukların en yücesinde bulunur ;ve sende bu ulu doruklardan birisin ....sevgimdesin