- 840 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DEMİRDAĞININ LÂLESİ (Hikâye)
Coşkun Bey sonunda istediği arsayı almıştı. Artık günlerce hayalini kurduğu inşaata başlayabilirdi. Bürosunun penceresinden uzaklara baktığında yaptıracağı apartmanların siluetini görür gibi oluyordu.
-Çok güzel olacak Coşkunkent, diye mırıldandı. Şehrin dışındaki bir tepenin üzerinde kurulacak bu sitedeki evleri bir yıla kalmaz satarım, diye düşündü.
Telefonun sesiyle hayallerine ara vermek zorunda kaldı. İnşaat şefi heyecanla:
-Greyder bozuldu efendim. Getirmedik usta bırakmadık, bir türlü tamir edemediler, deyince Coşkun Bey kızdı:
-O tepe bugün düzenlenecek! Greyder bozulduysa hemen başka birini bulun!
Artık hayal kuramazdı, büroda da duramazdı. Kalkıp inşaat sahasına gitti. Gördükleri karşısında şaşkınlığı arttı. İkinci greyder de bozulmuştu. Öfkeyle üçüncü ve daha sonra da dördüncü greyderin getirilmesini emretti. Onlar da getirildi ama nafile.
Dört tane greyder, sarı bir lâlenin önünde çakılıp kalmıştı. Daha doğrusu lâleyi dört yandan koruma altına almışlardı. Coşkun Bey kızdıkça kızıyor, etrafa emirler yağdırıyordu. Emir demiri keser deseler de greyderlere etki etmiyordu. Ustaların burnundan tutsan canları çıkacak gibiydi. Herkesin yüzü asılmıştı. Sadece koruma altına alınan lâle sarı sarı gülümsüyordu güneşe karşı.
Sabahtan beri olanlara anlam veremeyen işçilerden biri:
-Bu akıl fikir işi değil efendim! Bu işte bir sır olmasın sakın, dedi korkarak.
Bu sözler üzerine Coşkun Bey çok eskilere gitti. Annesi de buna benzer sözler söyler, sonra da Yunus Dedenin yanına giderdi akıl danışmak için. Bunları düşünürken kararını verdi.
-Çalışmaları bırakın ve arabamı hazırlayın, dedi.
Yunus Dedeyi getirmesi için küçük kardeşini köye yolladı... Yunus Dede akşamüzeri inşaat alanındaydı. Olup bitenler hakkında bilgi aldıktan sonra sakalını sıvazlayarak düşünmeye başladı. Bir ara:
-Şunların yanına gidip hâl diliyle halleşelim, bakalım dertleri neymiş, diye mırıldandı.
Yunus Dedenin dediklerini duyan Coşkun Bey:
-İlahi Yunus Dede! Orada cılız bir lâle, dört tane de demir yığını greyder var. Onlarla nasıl konuşacaksın, diyecek olduysa da bir bildiği vardır elbet, diye vazgeçti.
Yunus Dede gülümseyerek greyderlerin yanına doğru gitti. “Selamün aleyküm” diyerek oraya ilk gelen greyderin yanına oturdu. Gözlerini kapatıp başını sol tarafa doğru biraz eğdi.
Yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Bu arada alışılmışın dışında, fısıltıya benzer sesler duymaya başladı. Lâleyle greyderin kepçesi konuşuyordu.
Lâle mutlu bir şekilde:
-Çok sağ ol kepçe kardeş! Bu yaptığın iyiliği hiç ama hiç unutmayacağım. Fakat niçin böyle davrandığınızı anlayabilmiş değilim, dedi.
Kepçe, derin düşüncelerden uyanmış gibi anlatmaya başladı:
-Lâle kardeş! Çiçekler çok güzel varlıklardır ama demir deyip geçmemek gerekir. Sana garip gelebilir ama demirden de olsa bizim de bir yüreğimiz var.
Lâle özür dileyince gülümseyen kepçe:
-Özür dilemenize de teşekkür etmenize de gerek yok. Biz yıllar önce verdiğimiz sözü yerine getirdik.
Lâle merakla:
-Hangi sözü, diye sordu.
-Bizler Demirdağında yaşayan madenlerdik. Ne bir kuş konardı yanımıza ne bir çiçek açardı üstümüzde. Otlar bile yüzümüze bakmazdı. Fakat bir gün nereden geldi, nasıl geldi bilinmez sarı bir lâle gülümsedi üzerimizde. Yılların yalnızlığını onunla bölüştük, onunla ağladık, onunla gülüştük. Baharı onunla karşıladık, yazı onunla uğurladık. Daha doğrusu yaşadığımızı, sevmeyi ve sevilmeyi ondan öğrendik. Dostluğumuz o kadar ilerledi ki bir gün:
İyi günler gitmesin,
Güneşimiz batmasın,
Aylar, yıllar geçse de
Dostluğumuz bitmesin, diye bir sevgi yemini ettik.
Aradan yıllar geçti. Bizi maden olarak demir-çelik fabrikalarına götürdüler, oradan başka fabrikalara gittik ve sonunda kepçe olduk. Buraları düzlerken tam senin önüne gelince sevgi yeminimizi hatırladım. Bütün moleküllerimle beraber demir yüreğim titremeye başladı. Benim duygularım, plastik bölümler hariç greyderin bütün demir bölümlerine yayıldı. Plastik düğmeye bizi çalıştırmak için ne kadar bassalar da biz çalışmadık. Diğer greyderler de aynı şeyi yaptılar. Kısacası lâle kardeş, biz burada olduktan sonra sana kimse zarar veremez...
Sevginin ve dostluğun gücü karşısında sarı lâlenin yanakları kıpkırmızı oldu.
-Anlattıklarınızın hepsi iyi de bu böyle süremez ki, diye lafa girdi Yunus Dede.
Kepçe öfkeyle sordu:
-Sen kim oluyorsun da bizim sohbetimize karışıyorsun!
Yunus Dede tatlı tatlı tebessüm ederek:
-Ey vefalı ve asil kepçe! Sen nasıl yıllarca önce verdiğin söze sadık kalmaya çalışıyorsan, biz de “Kâlû belâ”da verdiğimiz söze sadık kalmaya çalışanlardanız. Şeklimiz ve yüzümüz seninle farklı olsa da özümüz aynı sayılır.
Bu sözler üzerine kepçe biraz yumuşadı:
-Seni sevdim ey bilge kişi! Madem “Böyle süremez!” diyorsun, o zaman teklifin nedir?
Yunus Dede, yine derin düşüncelere daldı ve sakalını sıvazlamaya başladı. Kepçenin biraz sertçe söylediği:
-Evet, teklifini bekliyorum, sözleriyle kendine geldi.
Yavaş yavaş anlatmaya başladı Yunus Dede:
-Şey! Gördüğüm kadarıyla lâleyi çok seviyorsun. Bir de sevgi yemininiz var. Bu güzel bir duygu. Ama buraya da güzel evler yapılacak ve yüzlerce çocuk sıcacık bir yuvaya kavuşacak. Hem biliyor musun, çocuklar da birer insan çiçeğidir!
Kepçe yine sertleşerek:
-Peki bizim sevgi çiçeğimiz ne olacak, dedi.
Yunus Dede yumuşak ve içli bir sesle:
-Kızma be kepçe kardeş! Bizim insan çiçeği olan çocuklar da çiçekleri çok severler. Diyorum ki; bu lâle kardeşimizin çevresinde 50 m2 genişliğinde bir boşluk bırakılsa ve oraya çiçekler ekilse, geri çekilmeye razı olur musunuz?
Kepçe, kuşkulu bir tavırla:
-Ya biz geri çekilince sözünüzde durmazsanız?
Bu sefer Yunus Dede sertleşti:
-Yok kepçe kardeş! O kadar da ileri gitme! Sen yüz yıl önce verdiğin sözü unutmuyorsun da ben bugün verdiğim sözü bir gün sonra niçin unutayım?
Sesini biraz yumuşatarak konuşmasına devam etti:
-Siz nasıl madenlerin en asiliyseniz biz insanlar da yaratılmışların en şereflisiyiz. Hem bizim güzel bir atasözümüz vardır: “Öl söz verme, öl sözünden dönme!”
İşi tatlıya bağlamak isteyen lâle:
-Kepçe kardeş! İnsanların bazısı yanlış işler yapsa da çoğu iyi niyetlidir. Hem benim içim ısındı bu bilge kişiye, dedi.
......
Yunus Dede çok duygulanmıştı. Oturduğu yerden yavaş yavaş kalkıp yaşlı ve gülen gözlerle Coşkun Beyin yanına gitti. Coşkun Bey çiçek bahçesi yapılmasına razı olduğunu söyleyince, şoförler direksiyon başına geçtiler. Greyderler tıkır tıkır çalıştı.
Yunus Dede ellerini açıp bir duaya başladı:
-Ya Rabbî! Dünyamızdan lâle çiçekleri, gönlümüzden sevgi çiçekleri eksik olmasın! Dostluk ve vefâ çiçekleri asla solmasın! İnsan çiçeği olan çocuklarımız da evsiz barksız kalmasın...
Orada bulunan canlı cansız bütün varlıklar kendi dillerince “Âmin!” dediler...
Bestami YAZGAN
YORUMLAR
Bu aslında bir ümitsizlik feryadı.Olanlardan çok olmasını istediklerimiz üzerine kurulu bir hikaye.Bir yanda seçilen sert bir demir,diyer yanda narin lale.İnsanlarda biraz böyle bazısı demir leblebidir,bazısı lale.Ama,biz yinede laleden yana düşmeyi yeyleriz.Çok güzeldi efendim.Okudum,hazzaldım.Yürekten kutladım.Selam,saygı...