- 1744 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KARA GÖZLÜM ... ( BİR ANI )
Pencereden bakıyordu. Kar tipiye karışmış, göz gözü görmüyordu. Bir müddet yoldan geçenleri izledi. İnsanlar zorlukla yürüyor, hatta ihtiyacını görmesi için dışarıya çıkardıkları köpekleri bile kayıyordu. Haftalardır hiç durmadan kar yağıyor kar arabaları, yolları temizlemeye yetişemiyordu. Şimdi ise dondurucu soğuk başlamıştı. Dün gece biraz ılıyan hava yağmur getirmiş, sabaha karşı don olmuştu, yerler cam gibiydi. Pencereden bakarken bütün bunları görüyor ama algılamıyordu. Onun kalbi hasret ateşiyle yanıyor, sevdanın renkleri gözlerini kör ediyordu. Taa uzaklara karlı dağların arkasında güneşleri görüyordu gözleri.
Esmer, uzun boyluydu adam; onu bekliyordu. Tanımıyorlardı birbirlerini. Göz göze gelince ikisi de anlamıştı birbirlerini beklediklerini. Heyecandan yürekleri çarpıyor, konuşmak için abuk sabuk sözlerle bir şeyler anlatamadan oturuyorlardı. Deniz kenarında ufak bir şeyler yediler, bütün bir gün konuştular. Çok şey söylediler. Hiçbir şey söylemediler. Âşık olmuşlardı. Hiç istemeyerek ayrıldılar, kalplerini birbirlerinde bırakarak.
Sevmek ne güzel bir olguydu. Kalbi çarpıyor, yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bütün bir geceyi uyumadan geçirdi. Tüm olayları yeniden yaşıyor, kara gözlerinin esrarlı kuyusunda yakamozlardan oluşan ışıklarla sevdasını gözlerine akıtıyordu. Dolu, dopdolu düşünerek yaşamıştı geceyi. Kalktı giyindi. Ne demişti dün akşam?’ Ben erken kalkarım’ dememiş miydi? Hava güneşli ama çok sertti. Ayaz, insanın hareket gücünü azaltıyordu. Sobayı yaktı, çayı demledi, kahvaltı hazırladı. Şimdi tereddütler içinde eli telefonda ‘Haydi gel beraber kahvaltı yapalım.’ demek için tutuşuyordu. Birden telefon çaldı, elleri yanıyordu. Onun sesiydi, günaydın diyordu. Rahatsız edip etmediğini soruyor, gece kaldığı pansiyonun çok soğuk olduğu için uyuyamadığını, çok üşüdüğünü ilave ediyordu. İşte tam fırsattı, kalbim durmadan söyleyebilsem, diye geçiriyordu içinden…
‘Ben sobayı yaktım, çayı da demledim isterseniz beraber kahvaltı eder laflarız. Gelirseniz sevinirim’ diyerek evi de tarif etti. Artık hayatının akışı değişmişti. Ses tonundaki şive gözlerindeki o yakan ateşe uymuyordu. Bu onu daha da cazip yapıyordu. Yumuşacık yavaş bir tonla konuşuyordu. Dudaklarındaki tatlı tebessümde, gözlerindeki ışıklarda kayboluyordu. Sonra aynı hisleri onun da duyduğunu öğrendi.
Artık ayrılma zamanı gelmişti. Yolları ayrıydı. Arkadaşlıkları bitmemişti. Birbirleriyle haberleşiyor, mektup ve teflonlarla hatır sorarak kendilerini unutturmuyorlardı.
Aradan tam bir sene geçti. Özlem ruhlarını yakmaya başlamıştı. Artık ne sabır ne ömürlerinde gün kalmıştı. Beklemek ikisini de yıpratıyor, haberleşme yetmiyordu. Ama işleri çoktu, çok geziyor çok da çalışıyordu. Ya özlem en amansız bir hastalık gibi yakasına yapışmıştı işte. Bir sene dokuz gün sonra bir akşam yemeğinde buluştular. İşte hepsi bu kadar özlem tüm benliklerini saran bir ateş oldu. Bunun sonu yok biliyorlar ama aşk yüreklerini yakarken de ayrılamıyorlardı.
Düşünceleri bu mealdeydi. Kadın pencereden karları seyrederken soba sönmüş, evin içini hafif bir serinlik kaplamıştı. Biraz titriyor gibiydi. Soğuk yavaş yavaş ciğerlerine doluyordu. O aldırış etmiyor, kara kapkara gözlerin ışıltılı alevinde yüreğini ısıtıyordu. Artık tahammülünü yitirmişti. Yüreği acıyor hiçbir şey yapamıyordu… Rüzgâr fırtınaya dönüşmüş, göz gözü görmüyordu. Çok uzaklardan bir zil sesi duyuluyor ama o bir türlü algılamıyordu. Birdenbire birçok ses birbirine karışmıştı. Şimdi her şey hayal meyaldı. Bir rüya mıydı, bilmiyordu. Yaşıyor muydu onu da bilmiyordu. Birileri bir şeyler soruyor ondan cevap bekliyorlardı. Allahım diye düşündü, beni neden yalnız bırakmıyorlar. Kara gözlerinin ışıltılı alevinde biraz daha kalsam.
Gözlerini açtı, etraf kalabalık… Doktorun gülen yüzü ‘geçmiş olsun tehlikeyi atlattınız, bizi de korkuttunuz, neyse tansiyonunuz hala çok yüksek ama yavaş yavaş düşüyor, iğneler tesirini gösterdi zaten.’ Herkes ne oldu diye soruyor o ise kara gözlü sevgilisinin ışıklı gözbebeklerinde kayboluyordu.
Ruhpolding 2009 Gülay Birkl
YORUMLAR
Yürek yangını bir anı yazını okudum.Çok güzel bir paylaşımdı.Kutlarım canımıniçi arkadaşım.Çok çok güzeldi. kalemin durmasın.Gönlün yanmaya devam etsin. Yüreğin sevdaya sarmal anılarını bize çok çok yaşatsın dileğimle.Kutlarım.Gönüller sultanı arkadaşım.Selamlarım.
Suat Tutak ([email protected].
GÜLAY BİRKL tarafından 5/8/2009 6:01:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Değerli Şairem;
..Hayelmiydi düşmüydüydü ?yoksa yaşam gerçeğinin yasaklar,toplumsal algılamalar ve önümüze konulan ''şu ayıptır bu günahtır bu olmaz şu yasak bunu yapamazsın ''baskısı altında yüreğinizin sıcaklığı ile hayel aleminizin birleştiği noktada, Kara gözlerin gözlerinize bakarken türbilansa girip yaşattığı bir anlık mutlulukmuydu?
Yaşam takiki farklı ve kuralları var.Her beynimizden geçen gibi davransak yaşasak mutlaka eksi yönleri olacak.Ama özellikle bu yasaklar bir çok kara gözlüden mahrum bırakacak..SEVMEK GÜZEL SEVİLMEKTE...Sonucunda heyecanlanmak ta güzel....Bir anda mutluluk uçurumunda kendinizi boşluğa bıkarıp uçuyorum sanıyorsunuz.Ama bir bakmışsınız ki kısa sürmüş kendinizi uçurumun dibinde o hayellerden uyanmış olarak buluyorsunuz....Düşlerde güzeldir.Düşlerde yaşamak belki hiç uyanmamak isteriz ama hayatın acı gerçeği karşısında yürek sızıları devam eder.
Düşlerinizin gerçeğe çevrildiği ve hep mutluluklara yakın olduğu gönül titreşimleriniz daim olsun....Saygılarımla ...
HakanKurtaran tarafından 5/3/2009 3:09:55 PM zamanında düzenlenmiştir.