- 797 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Vatan, Millet, Sakarya - Gerisi Amerikaya Angarya
Saǧolsun bizim Obama kalktı kaç saatlik yorucu bir yolculuktan sonra Türkiye‘ye geldi ve ülkemiz bir anda gül bahçesine dönüverdi. Herkese de şişirme bir iyimserlik, etnik gruplarda bir ferahlama, laiklerde sanki „sam amca“ ya da sol literatürdeki Teksas’ın kabadayısı „Yankee“ zorbası bir iyilik meleǧi ve Türkiye’nin kalkınmasını istiyormuş gibi bir atmosfer yaratılarak ferahlanma amaç edinilmek istenmişti… Uǧradıǧım derneklerde ki sol liboşlar, saǧ yaǧcılar kutularındaki gres yaǧlarıyla yaǧlanarak aşınmamızı da bu büyük sömürücü uşakların siyah uşaǧı aracılıǧıyla önlemeye çalıştılar ve halada çalışacaǧa benziyorlar.
Ama bizi sürekli hamile bırakan bu „Yankee“ iktidarlarının devamcısı olan ve biraz rengi farklı olduǧu için söylemleri de farklı olmak zorundaydı. Zaten bizim „Yankee“ de emperiyalistlerin sömürme yöntemlerini yeniledikleri Davos’da Ortadoǧu’nun kann içici ülkesi olan İsrael başbakanına işaret parmaǧıyla bir şov yaparak kendini son Osmanlı hanedanı ilan etmesiyle gerici Arap dünyasındada başka bir dugusallık yaratılmış, heryerde bayraklar asılmış semolik gösteriler yapılmıştı. Duygusal olan Türk insanı bunu hemen bir üstünlük olarak görüp şakşakçılık geleneǧine devam kararıda almıştı. Zaten kıt kanat okumayı beceren, yüzde yetmişinin ömür boyu bir kitap bile okumadıǧı bir toplum da ancak ya dinle, ya da içi fos milliyetçilik psikolojisiyle aldatılmak için yıllanmış şarap gibi içilirdi. Bizimkiler hemen seçim arefeside olduǧu için çeşitli nostaljik hastalıklara kapılarak osmanlı teflerini çalarak dansözlerini oynatmaǧa başladılar. Kimi yaǧcılar son osmanlı hanedanının nasıl bir hain olduǧunu bilmeden birilerine son osmanlı padişahı yakıştırmasını yamadılar. Aslında bu dönek yaǧcıların böyle yapmasını da diǧer taraftan anlamak gerek.
Neden mi?
Şimdi bu sorunun cevabını aramaǧa çalışalım. Ya da gelin bu adama son osmanlı sultanı ünvanını verelim. Ne olacak yani demeyin. Ben veriyorum alsın bir taçta bu hırsız başına geçirsin. Teksitilcilerden en güzelinden bir kaç metre, en kaliteli biraz kumaşla bir terziye gidip kafasına bir arap sarıǧı saralım. Olmaz mı dersiniz beyler? Olur, olur. Olmazsa bir numara büyünü diktiririz. Kafası büyük olanların zekası da kıt olacaǧı için hemde böylelikle dış etkenlere karşı kafalarını korurlar… Hal böyle iken bizim yeni sultanımızında aslında son sultandan farklı bir yönü yoktur. Çünkü bu işgalci uşaklarının yerli kompradorlarından olan sözde muhafazakar kafalı gericisi ülke yönetimini devraldıǧında Batılı o. çocuklarına 180 milyar dolar olan dış borcumuz 400 milyar doları aşarak yeni “duyun-i umumiye”lere doǧru giden Türkiye’den kimsenin haberi yoktur. Hastalıklı bir nostaljiyle kitleleri avutarak ve resmen halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen yerli ve işgalci egemenlerin hükümeti şimdide bir osmanlı rüyası tutturmuş gidiyorlar. Oysa Osmanlı rüyasında ya korkar kaçar, ya da bulduǧu fırsatlarla başkalarının yerini, yurdunu, tarlasını, baǧını, bahçesini talan eder, devşirme ve ahlaksız padişahların cinsi zevkleri için haremler dolusu kadından başka bir şeye sahip deǧildi. Aziz Nesin üstadın dediǧi gibi; “öǧe öǧe yere göǧe sıǧdıramadıkları osmanlı talanla aldıǧı yerleri, talanla geri vermekten başka hiç bir şey yapmamışlardır”. Yoksa yumuşak yumuşak ekranlara çıkıp iki köprü, beş han, iki kervansarayla öǧünen bilmem ne pröfesörleri aslında gerçeǧi bizden daha iyi bilmelerine raǧmen, egemenlerin verdiǧi resmi ünvanlarla, resmi yalancılık sıfatına sahip olmaktan abşka hiç bir iş yapmamaktadırlar. Tek yaptıkları iş medyatik olup, kenarları nakkaşlı doǧu motif ve minyatürleriyle kapakladıkları şişirme kitaptan başka bir şey deǧildir. Bunlar da politik literatürde halk dalkavkçuları (popülistler) olarak geçerler. Yumuşak yumuşak ve gevrek gevrek konuşarak bir de güzel dilimizi Arap ve Farsça sözcüklerle kirletmeǧe çalışırlar. Ha, bir de bunun dışında devletin kasasından bütün sosyal haklara sahip olarak düzenli maaş alırlar.
B
u beyler hep geçmişe dem vurarak hem uşaklık, hemde yalancılıkla yaşamayı da tarihle iliştirerek tarihsel sömürü yaparlar. Yani tarihle cahil halkı sömürmenin en iyi yöntemlerini başka yapacak işleri olmadıǧı için artırmaǧa çalışırlar. Oysa yine belirtmek gerekirse Osmanlı toplumu geleneksel ve tutucu bir toplum olduǧu için öyle söylenildiǧi gibi ne hoşgörülü, ne de hümanist bir toplum deǧildi. Bilakis en vahşi, acımasız, devşirmeler aracılıǧıyla temeli talan üzerine kurulmuş bir sosyolojik yapıdan başka hiç bir şey deǧildi. Öyle olsaydı 14 tane kendi padişahını asar ya da zehirleyerek öldürülürmüydü. Gerici şeyhülislamlar verdikleri fetvalarla binlerce yoksulu, aleviyi, türkmeni hatta osmanlı sarayının halis Türk ailesi olan Çandıralı sadrazamı öldürmezdi. Bizim yalancı tarihçilerimiz hiç geçmişi eleştirel bir gözle büyüteç altına almadıkları için okullarda öǧrendiklerimiz, hele tarih derslerinde öǧrendiklerimiz yalandan başka hiç bir şey deǧildir. Hele kadınların hakları hukuksal açıdan bakıldıǧında sıfırla bir arasında bir yerlerde gösterir ibresini. Yine bu konuda da yapılan bilimsel araştırmalar hiç yok denecek kadar yoktur denirse yalan olmaz. Merkezin dışında hukuku hiç olmayan bir toplumdu osmanlı toplumu. Öyle olmasaydı Orta Asya’dan gelen Türkler şamanist, budist ve animist dinlere taptıkları için; şeyhlik, şıhlık, müritlik, seyitlik, … vb. gibi gerici kavramları nerden bileceklerdi. Bu kavramlar günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Kemalizmi tehtid eden en büyük tehlike unsurlarıdır. Bundan dolayı bu kavramlar bugün bile geleneksellikle baǧdaştırılarak gericilik norm olma aşamasını çoktan aşarak kangren bir tehlike arzetmektedir. Bu açıdan bakıldıǧında ülkemizin mevcut sorunlarını gerici gelenekleri çaǧırarak çözmeǧe çalışmak, hele bilim ve kadın hakları konusunda sadece şizofreniyi yaşayan bir toplum yaratmaktan başka bir şey düşünmemektedirler. Hele bu ülkemizin Güneydoǧusu’nda olmayan devleti bile tehdit ederek Urfada bir belediye başkanı bile çıkarmışlardır. Adıyaman da durum farklı deǧildir. Buraya yuvalanan zehirli örmücekleri kendim de gözlerimle gördüǧüm için Cumhuriyetin karşı karşıya kaldıǧı şidetli tehlikeyi afallayarak seyretmiştim. Derin düşüüncelere dalarak fetullahın emniyeti mi bu yuvaları daǧıtacak diye hayıflanarak içerlemiştim. Ne yazık ki böyle zehirli örmücekler Cumhuriyeti yedi başlı bir ejderha gibi sararak zehirini, arap zehirini Cumhuriyetin kanınan şırıngalamaǧa davet ediyor. Genelkurmayı, MİT’i Emniyeti böyle yerleri raporlarında belirtirken, önlem konusunda gerici içişleri bakanları, ve dinci valiler kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar. Ordunun albaylar rütbesine kadar yükselen ilerici subaylar ise bu aşamadan sonra buşlar, obamaların çocukları tarafından engellenerek gelinmesi gereken yerlere gelmeden ya kadrosuzluktan dolayı emekliye, ya da bir alay komutanlıǧının arkasında emekliye sevkedilerek kadrolar daha doǧmadan kayboluyorlar.
Bundan sonra gel mehter marşı, git rüşvet, al gülüm, ver gülüm, vermezssen, ananıda al git diyerek sorun bir nakşıbendiye ya da bilmem hangi şeyhin müridi olan birisi tarafından ülke yönetilmek isteniyor. Birde osmanlı havasına sokularak. İnsan gülüyor Türkiye’nin bu haline. Ama rüya görmek S. Freud’e göre günlük yaşantıların bilinçaltına yerleşerek geceleyin analizinin yapılması olduǧna göre „Osmanlı rüyası“ görmekte bir özgürlük olsa gerek bizim muhafazakar demokratlara göre. O rüya öyle bir rüya ki, başkalarının topraǧını işgal etmek „fetih“ olarak yutturulmuştur. Sanki Macaristanlılar veya Sırplar; aman efendimiz Osmanlı gelsinde bizi idare etsin diye davetiye göndermişler. Hadi canim sende buna gülünmekten başka bir şey yapılmaz. Canından bezdirilen bu halklar bugün Türk düşmanlıǧı yapmanın dışında hiç bir şey yapmamaktadırlar. Buna bizim resmi yalancılarımız nasıl inaniyorlar bende anlamıyorum ve her seferinde yalancıları seyrederken hayretler içinde kalarak insan olduǧumdan utanıyorum. Yine bu yalancı sürüleri; ilim osmanlı’nın, bilim osmanlının, adalet ve insanlık bu soyundur diyerek uydurma hikayeleri bile bulamazlar. Madem bu ilim ve medeniyet beşiǧi olan ülke neden çöktü? Bunu bir Allah’ın kulu çıkıpta erkekçe söylemez halka. Ya da bu soruyu hiç bir zaman sorma cesaretini göstermez bizim tariçilerimiz. Cevabı açıktır ve yine bunun en büyük kanıtı tarihin kendisidir. Halen cavaplanılmayan bu soruyu cevaplamanın zamanı gelmiş ve anlımıza bir mavzer namlusu gibi dayanmaktadır.
Bunun için artık Türk toplumunun kendisiyle hesaplaşma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Kendini sorgulamayan bir toplum, ancak Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ve başka arabesk şarkılar dinleyerek kendini jilletlemekten başka bir işe yaramaz. Ya da bilmem hangi sözde ünlü olmayan bir ünlü İstanbul’da bilmem kimle kırıştırma haberleriyle uyutularak beşik sallamaǧa mecbur kalır ve emperyalistler gelir şileplerini boǧaza dayarlarsa o it sürülerine eǧlenecek yerde kalmaz o zaman. O halde bu ülke için yapılacak en büyük iyilik; aǧır sanayisini (metalürjisini), teknolojisini geliştirerek, hem beyin göçünü önlemek, hemde ülkeyi dış borç bataǧından kurtarmak için işsizliǧi önleyerek planlı bir nüfus kontrolü yaparak, işsizler ordusuna yeni vasıfsız elemanlar kazandırmak yerine, özel dersaneleri kaldırarak eǧitimi eǧitim olarak halka götürmekten işe başlamaktır. Yoksa tarikatlar ve cematler, fetullahlar, düzmece şeyhler bu işi ele alarak olduǧumuz yerden daha kötü yerlere savrulmak zorunda kalırız. Bir ülkenin büyüklüǧü, o ülkenin toplumu geliştirici her alanda yaptıǧı yeniliklerle ölçülür. Gerisi laf salatasından başka bir şey deǧildir. Bu güç ancak ekonomik alanda geliştirildiǧinde bir ülke hakettiǧi konuma gelerek evrenselliǧini (üniversalitesini) kanıtlayarak, askeri ve siyasi aǧırlık olarak gösterebilir.
Bu yukarıdaki sayılan kriterler ne yazık ki, bugün ülkemizin sahip olmadıǧı deǧerler olduǧundan dolayı; bizim ki, sadece „vatan, millet, Sakarya – gerisi angarya“ uyaǧından öteye geçmez. Bir ülke her alanda sıkıntılar yaşarken ve sosyal patlamaların eşiǧine gelmiş milyonlarla kahvehaneleri dolduran işsizleriyle öǧünüp gurur duyamaz. Toplum böyle bunalımları yaşayarak intiharların artışı, cinnet geçirmelerin haddi hesabı olmayan bir yerde „Osmanlı Rüyası“ görmek demek, toplumun gaflarla gaza getirilmesinden başka bir şey olamaz.
Eǧer Türkiye Cumhuriyeti dünyada hatırı sayılır bir konuma gelmek istiyorsa; önce demokrasiyi yeşertip geliştirmekle işe başlamalıdır.Borç bataǧında boǧulan; sanat, bilim, teknoloji ve eǧitimde dünya ortalamasının altında olan bir ülke zaten rüyadan başka bir şeyde göremez. Osmanlı hayalleriyle kendilerini kandıranlar gelişmelere bu açıdan bakarak analizlerini yaparlarsa rüyalarında da şaha kalkamayacaklardır. Bununla beraber dışa baǧımlılıkta artacak ve zaten düşük olan milli gelir daha da azalacaktır. Temel olan halkların yaşam seviyesinin yüksekliğidir.
Yoksa duygularının etkisinde kalan aşıkar bir toplum olmaktan kurtulamayacaǧız ve boş hayallerle kendimizi kandıracaǧız. Oysa doǧanın diyalektiǧi bize realizmi her açıdan kendi yaratıcılıǧıyla en somut bir biçimde göstermektedir. Yeterki biz bakmasını bilelim.
Saygılar, okuduǧunuz için teşekür ederim
Hasan hüseyin arslan, 27.04.2009, Saat 23:00 – 02:30 arasında yazılmıştır.
YORUMLAR
TC asla ve asla vatansız /köksüz kalmayacaktır elbet herşey zamana bağlı sistem de taşlar yerine oturacaktır.
-Hata yapılıyor elbet herkez ve her dönem gibi/hata yapanlar da bedel ödeyeceklerdir.
-Davos şov da İsrail Başbakanına yapılan birşey yok o nu hemen düzelteyim...parmak sadece moderatöre kalktı..yani benim gibi bir basın görevlisi o da...moderatör sadece görevli..kalemine ve duyarlılığına bin sağlık