MERAK ÜZERİNE…
Ben, seni; sen, onu; o, bizi; biz, sizi; siz, onları; onlar, birilerini; kısaca herkes birbirini merak eder her nedense!
Kendi işinde aşında olmak ne güne durur? Ruh ve beden sağlığımızı korumak, bunun için olumsuz dış etkenlerden sakınmak, zamanımızı ve enerjimizi boşa harcamamak zorundayız.
Çağımızda en yaygın ve yıkıcı hastalıkların başında gelen stres, zaten madden ve manen türlü sıkıntılarla kıvranmakta olan insanları için için yiyip bitirmektedir.
İnsanlığın, uygarlığın hızla yok edilişine hangi sağlıklı izan, hangi rahat vicdan, hangi temiz yürek razı olabilir? Aksini savunmak hatta bunu düşlemek bile eşyanın tabiatına ters düşer.
İnsan, ancak kendi doğal ortamında bir anlam kazanır. Var olma nedenini müdrik, özünü yitirmemiş, yüreği insan sevgisi dolu, büyük düşünebilen yiğit insanlara saygı duymamak ne mümkün!
Değil mi ki kendisine yetebilen, sahip olduklarıyla yetinebilen ve ille haddini bilen insanlar başkalarının maddi zenginliğini, güzelliğini ve başarısını düşünerek yatıp kalkmazlar?
Esasen asil ruhlu insanlar kendilerini geliştirmekle meşgul oldukları ve kısır döngüye tutsak olmadıkları için onlarda kıskançlık ve bencillik yok denecek minimum düzeydedir.
Elbet bütün insanlarda pek çok duygu ve düşünce tarzı doğuştan var olup, hemen hepsi de uygun ortamlarda, koşullarda ve bir güdüye, dürtüye, etkene bağlı olarak ortaya çıkar. Bu anlayışla, hiç kimse durup dururken bir başkasını kıskanmaz, zarar vermez, karşısına almaz.
İnsan ilişkilerinde ilgi, sevgi, saygı, anlayış, hoşgörü, paylaşım karşılıklıdır kuşkusuz. Ne denli özverili ya da özgeci olursak olalım, iyi niyetli tüm yaklaşımlarımıza karşın psikolojimiz bir noktada tek taraflı açılımı reddeder.
Hemen herkes bilerek veya bilmeyerek bir hata edebilir, yanlış yapabilir, kusur işleyebilir; böyle bir durumda bulunan kimseye hiç değilse bir iki fırsat verilmeli, şans tanınmalı zira kusursuzluk sadece yüce Yaradan’a mahsustur.
Komşu yeni bir araba satın almış, falanca ev almış, filanca yurt dışına tatile gidecekmiş, şunlar pek lüks yaşıyormuş, bunlar şu kadar para kazanıyormuş, … Türlü çeşitli yorumlar, değerlendirmeler, lâf salatası!
Nasrettin Hoca’nın Baklava başlıklı fıkrasını pek çoğumuz biliriz…
Hoca akşamleyin eve doğru yürürken, baklava seven bir köylüyle karşılaşır.
Köylü: Hoca, kısa bir sure önce bir adam büyük bir tepsi baklava götürüyordu...
Hoca: Beni ilgilendirmez!
Köylü: Fakat adam tepsiyi sizin eve götürüyordu.
Hoca: O zaman seni ilgilendirmez!
Be kardeşim! Sana ne, bana ne, kime ne onun, bunun, şunun, birilerinin aldığından, sattığından, neler yaptığından… Başka işin mi yok? Hiç mi derdin yok? Ya çok mutlusun, boşa harcayacak zamana ve enerjiye sahipsin, ya da gerçekten mutsuz, huzursuz ve perişan hâldesin.
Kendimizi madden ve manen geliştirmek; ruh ve beden sağlığımızı korumak; kısa, orta ve uzun vadede yararlı bir şeyler yapmaya çalışmak; olabildiğince dolu yaşamak; geriye kalıcı izler bırakmak pek kolay olmasa gerek!
Yaklaşık üçte biri uykuda geçen insan ömrü öyle uzun da sayılmaz! Varsa, merakımızı olumlu, ılımlı, yapıcı, güzel, bilimsel çalışmalara yönlendirelim. Ne üzelim, ne de üzülelim.
Başkalarını bilemem ancak ben böyle düşünmekteyim. Saygıyla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.