TAŞ PLAK DEVRİ
Gençliğim bir DVD olma hayaliyle geçti. Çok insana ulaşacak, herkese farlı dil ve alt yazı seçenekleri sunabilecektim. Görüntü kaliteme de önem veriyordum. Aynanın başından kalkmazdım mesela. Kılık kıyafetim, imajım önemliydi. Ses kalitem, diksiyonum. Kendime özen gösterirdim yani, önemliydim ve değerliydim.
Sonra yaş ilerledi, önce kaliteden ödün vermeye başladım. Hedefim geniş kitlere ulaşmaktı çünkü. Kapak resmi genelde yırtılmış, üzeride çizilmiş, her köşe başında bulunabilen ve kolaylıkla kopya edilen bir VCD oluverdim.Bu yeni halimle alkolsüz limon kolonyası ile temizlenebilecek kadar mütevazi ama her yerde bulunabilecek kadar da sıradan oldum. Herkes tarafından sevilmeye çalışmanın sonucunun, kimse tarafından çok sevilmemek olduğunu geçmi fark ettim ve artık ok yaydan çıkmıştı
Nerede o eski bayramlar dediğimiz zaman, zamanını doldurmuş, kaset olduğumuz gündür. Ve sanırım o gün bugündür. Çünkü artık çoğu kişi anlamıyor beni. Devrim kapanmış, sözcüklerim eskimiş. Bir kaç vefakar dışında unutulmaya yüz tutan biriyim, popülerliğini yitirmiş bir popstar misali. İlgiye alışmış, ilgisiz kalmış, şaşkın, öylece kalakalmış
Değerli olmanın bedeli, antika olmaksa, kullanılmasamda bir köşede saklanmak, biblo gibi yaşamak, zannediyor musunuz ki iyi birşey? Arkası önü, topu topu iki şarkı, söyleyecek birkaç söz. Onlarda hep eskiye dair. Dedem gibi, aynı yerlerde hep takılıp kalan, plak olmak, pikabı bulunmayan...
Şimdi kendimi işte, bu plak gibi hissediyorum. Ve oturduğum koltuktan, içinde porno içeriğinde olduğu internetten ruhunu indirmeye çalışan torunuma (MP3’e) öğütler veriyorum. Ama biliyorum, dinlenmiyorum. Fakat işte yaşlılık, susamıyorum söyleniyorum....
"Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç"
KEMAL PİŞMİŞOĞLU