- 2304 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SOSYALİZM TARİHİ VE 1 MAYIS -1
“Sosyalizmden kuşku duymak, insan’dan ve onun sosyal varlığından kuşku duymaktır.”
Sosyalizm ve sosyal mücadeleler tarihi incelendiğinde, 1 Mayıs’ın anlam ve önemi de daha iyi anlaşılmaktadır. Bilimsel sosyalist teorilerin yapıldığı günden bu güne bir buçuk asır geçti. Sosyalizm adına devrimler yapıldı ‘sosyalist toplumlar’ yaratıldı. “İnsanlığın gelişim sorunlarına dayatılan ‘Çözümler’ çokça ileri sürüldü ve uygulandı. Ama bu gün varmış olduğumuz noktada insanlığın oldukça çözümsüz bir evreyi yaşadığından söz ediliyor. Bunun bir gerçeği ifada ettiği inkar edilemez. Onun nedenleriyle en fazla ilgilenmek zorunda olanlar hiç kuşkusuz üyelerinin özgür ve karşılıklı hak eşitliği içinde olduğu bir dünya toplumu yaratma hedefinin sahipleri olan biz sosyalistleriz.”
İnsan tarih boyunca ilk sınıflı topluma geçişle birlikte günümüze kadar sürekli devrimsel gelişmeler içinde ilerleme kaydetmiştir. İnsanın kendi düşünce, tasarım ve emek gücüyle büyük etkiler yaratan devrimler yaptığına da tarih tanık olmuştur.Yeni toplumsal aşamalar bu devrimlerle ortaya çıktığı, bir çok evrensel değerlerin bu devrimlerin bir sonucu olarak yaratıldığı,insan gelişiminin bir ifadesi olarak bu devrimlerin sürekli yeni gelişmelerin zemini olduğu da bilinmektedir.Dolaysıyla bu devrimlerin hangi güçlere karşı gerçekleştirildiği, tarihin hangi aşamasında ve kimler tarafından yapıldığını,buna karşı hangi temel istemler doğrultusunda ortaya çıktığını günümüz insanınca daha iyi bilinmek zorundadır.
İlk insanın doğaya karşı geliştirdiği eylem, güdüsel anlamda da olsa kendisini var etme ve Bunu en somut örneği, insan toplulukların bir araya gelmeleri, hatta hemcinslerin bir araya gelmesi olayıdır.Bu durum daha sonra bilinçli bir emeğe dayalı olarak toplumsallaşmada ifadesini bulur. Bundan sonra ortaya çıkan devrimlerin köklü özelliği; toplumların kendi içinde gerçekleştirmeleridir. İnsan artık doğaya hükmetmekte ve kendi yaşamını, düşünce ve etmenlere, kendi yapısal işlevlerine karşı devrimsel gelişmeler içersine girme zorunluluğu doğmuştur. Bu da bilindiği gibi zorunlu üretimde ve ihtiyaç fazlalığından ayrı bir artı-ürünün başlıyor. Güçlüler ve otoriteler için bu durum vazgeçilmez bir yaşam tarzı haline geliyor. Aynı zamanda sömürü döneminin başlangıç temelleri de ortaya çıkıyor. İşte insanın içe yönelme süreci ve iç devrimlerini gerçekleştirme dönemi buradan itibaren başlıyor.
İnsanın tarihin başlangıcından günümüze kadar toplumsal aşamaların her dönemine denk düşen bir düşünme ve tasarım düzeyi olmuştur. Gens-Klan örgütlenmesine tekabül eden totem inancı ve büyücülük, aşiret örgütlenmesine denk düşen tanrı krallar ve primitif dinler, halklaşama sürecinde ortaya çıkan dinsel akımlar ve felsefi inançlar ulusal ve sınıfsal çıkarların ifadesi olarak ilk dönemlerin modern ideolojileri sayılabilirler.İnsan toplulukları ve halklar bu ideolojilere dayalı olarak büyük gelişmeler kaydeder.Sanatta, kültürde hatta felsefede ortaya çıkan gelişmelerin bu ideolojilere bağlı olarak ortaya çıktığı, insan yaşamını biraz daha bilimsel ve çözümleyici temellere oturtulmaya çalışıldığı daha ilk dönemlerde görülmektedir.İnsanın kendi mücadelesi sonucu ortaya çıkardığı nicel ve nitel birikimlerin-bazen duraklama evrelerini yaşasa da-çoğunlukta sıçramalı bir seyir izlediği, bu birikimlerin belli doruklara ulaştığı görülüyor.Bu birikimlerin somutluk kazandığı doruk insanların geliştirdiği devrimlerdir.
YORUMLAR
''1 Mayıs işçi bayramı gününü, sekiz saatlik iş gününü elde etme aracı olarak kullanma düşüncesi ilk kez Avustralya’da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856′da, sekiz saatlik işgünü lehinde gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21 Nisan tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca 1856′da uygulamaya niyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanın Avustralyalı işçi kitleleri üzerinde çok büyük etkisi oldu, onları canlandırıp yeni bir heyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi. Gerçekten işçilere, kendi kendilerine kararlaştırdıkları bir anda, kitle halinde işi bırakmaktan daha fazla cesaret ve kendi gücüne güven duygusunu ne verebilirdi? Fabrikaların ve atölyelerin ebedi kölelerine, kendi öz birliklerini toplamaktan daha fazla ne cesaret verebilirdi? Böylece, proleter bir kutlama günü düşüncesi hızla benimsendi ve Avustralya’dan diğer ülkelere yayılmaya başladı, ta ki sonunda tüm proleter dünyayı fethedene dek.Avustralyalı işçilerin örneğini ilk izleyen Amerikalılar oldu. 1886′da l Mayıs’ın evrensel bir iş bırakma günü olmasına karar verdiler.
Mayıs’ta 200 bin Amerikalı işçi iş bıraktı ve 8 saatlik işgünü talebinde bulundu. Daha sonra uygulanan polisiye ve yasal baskılarla, işçilerin bu ölçekte bir gösteriyi tekrarlaması birkaç yıl engellendi. Yine de 1888′de bu yolda yeniden karar aldılar ve gelecek gösterinin l Mayıs 1890′da olmasını kararlaştırdılar.Bu sırada Avrupa’daki işçi hareketi de güçlendi ve canlandı. Bu hareketin en güçlü ifadesi, 1889′da toplanan Uluslararası İşçiler Kongresi oldu. 400 delegenin katıldığı bu Kongrede, sekiz saatlik işgünü talebinin en başta yer alması gerektiği yolunda karar alındı. Bunun üzerine Fransız sendikalarının temsilcisi, Bordeaux’lu işçi Lavigne, bu talebin tüm ülkelerde evrensel bir iş bırakma ile dile getirilmesini teklif etti. Amerikan işçilerinin temsilcisi, yoldaşlarının l Mayıs 1890′da grev yapılması yolunda aldığı karara dikkat çekti ve Kongre bu tarihte uluslararası bir proletarya gününün kutlanmasına karar verdi. Otuz yıl önce Avustralyalı işçiler, aslında yalnızca bir günlük kutlama düşünmüşlerdi. Kongre, tüm ülkelerin işçilerinin, l Mayıs 1890′da sekiz saatlik işgünü için, hep birlikte gösteriler yapmasını kararlaştırdı. Kimse bu kutlamanın daha sonraki yıllarda da tekrarlanmasından söz etmedi. Doğal olarak, kimse, bu düşüncenin bir şimşeğin çakışı gibi başarı kazanacağını ve işçi sınıfı tarafından kısa zamanda benimseneceğini önceden göremezdi. Bununla birlikte, l Mayıs’ın her yıl kutlanacak sürekli bir kurum haline getirilmesinin gerekliliğini herkesin kavraması ve hissetmesi için, l Mayıs’ın yalnızca bir kez kutlanması yeterli oldu.İlk l Mayıs’ta sekiz saatlik işgününün uygulanması talep edildi. Ama bu hedefe ulaşıldıktan sonra da, l Mayıs’ın kutlanmasına son verilmedi. İşçilerin burjuvazi ve egemen sınıf karşısındaki mücadelesi devam ettiği sürece, ve tüm talepleri karşılanmadığı sürece, l Mayıs, işçi sınıfının bu taleplerinin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha iyi günler doğduğunda, dünya işçi sınıfı kurtulduğunda, büyük bir olasılıkla insanlık o zaman da l Mayıs’ı, geçmişte verilen zorlu mücadelelerin ve çekilen acıların anısına yine kutlayacaktır.''
Sevgili yazar ,Rosa LUKSENBURG'un kendi kaleminden 1 Mayısı anlatan yazısını ufak bir katkı olarak eklemek istedim.
Kanlı 1 mayısı yaşayan biri olarak;1Mayısların kana bulanmadığı,barışın ve kardeşliğin yeryüzüne egemen olduğu sömürüsüz ve sağlıklı bir dünya dileğimle Saygılar sunuyorum...