Kim Av Ve Kim Avcı? - CAN AKIN
I Bölüm
Kim Av Ve Kim Avcı?
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan New York’ta açılan Uluslararası bir fuarda bir Alman Firmasına ait stantta çalışmak için sekiz arkadaş gelmiştik. Sandalye yasak olduğundan ayakta çok yoruluyor ve molalarda dinlenmek amacı ile yan tarafta bulunan kaffeye gidip bilgisayarımda sörf yapıyordum. Bu arada, fırsat buldukça yanıma gelen iş arkadaşlarım için sık sık Almanya’daki bankalara havale yapıyordum. Kaffeye daha çok yabancı iş adamları geliyordu.
New York’ta olmama rağmen aklım İstanbul’daydı. Limana ve denize bakarken, kendimi boğazı izliyormuş gibi hissediyordum. Tıpkı Orhan Veli gibi, gözlerim kapalı İstanbul’u dinliyordum. Tam derinlere dalmışken hayalimdeki Boğaz manzarasının en güzel yerinde bir karaltı belirdi. Hafifçe gözlüklerimi aşağıya indirdim. Gördüğüm güzellik karşısında gözlerim kamaştı ve karşımda beliriveren şuh kadının bakışları, beni manzaradan alıp, içimde heyecanların dalga dalga kabardığı bir âleme savurdu.
Bir anda kendimi bulutların üstünde uçuyormuşum gibi hissettim. Böyle bir duyguyu daha önce hiç hissetmemiştim. Bu duyguyu ölümsüz kılmak her ve böyle bir şey yaşadığımı kanıtlamak için fotoğraf makinesine sarıldım. New York Hürriyet Heykeli ile bu büyüleyici kadını aynı karede yakalamaya çalışıyordum. İnanılmaz bir görüntü oluşturuyorlardı.
Tam deklanşöre basarken kadın iki eliyle yüzünü kapatıyor ve şuh gülümsemesiyle bana doğru geldi. Yaklaştı, yaklaştı ve tam önümde durdu. Beni tahrik eden kokusunu çok yakından hissediyordum. İçim içime sığmıyor, adeta bir nehir gibi taşıyordu. Bütün New York manzarası gözlerimden bir anda silinirken güzeller güzelinin yumuşak ve beni aşka davet eden;
"Merhaba canım. Oturabilir miyim?" diyen şuh sesini duydum.
Ayağa kalktım
"Buyurun hanımefendi. Şeref verirsiniz" dedim.
Sabah harika bir güne uyandığım hissetmiştim ama kadının yanıma gelmesiyle günüm muhteşem bir güne dönüşmüştü. Şanslı günümde olduğumu hissettim.
"Beraber birer çay içer miyiz beyefendi?"diye sordu.
Hemen garsonu çağırdım ve iki çay dedim. Daha önce çay içmeye gittiğimde geç gelen çaylar bu sefer iki dakika içinde masaya getirildi. Birlikte ağır ağır şuh bakışlar altında çaylarımızı yudumladık.
İçinde hareler olan güzel gözlerini çantama çevirdi;
"Şimdi durunda, sizin ne iş yaptığınızı ve nerede yaşadığınız tahmin edeyim. Benim altıncı hisim çok güçlüdür. Bakalım sizin ne yaptığınız bilecek miyim?" Diyerek kulaklarımda ateş patlamasına neden olan seksi kahkahasını attı.
"Sizi dinliyorum." dememin ardından:
"Sanırım siz Almanya da yaşıyorsunuz. Türk’sünüz, saçlarınız uzun, kıyafetiniz oldukça kaliteli ve şık, sanırım bir iş adamısınız."
Şaşırmıştım.
"Almanya’da yaşadığımı nereden bildiniz?" dedim
"Az önce sizi Fuarda Alman bir standında çalıştığınızı gördüm." dedi ve küçük bir kızın yaramazlığında tatlı, tatlı gülümsedi.
Bilgisayarıma doğru bir hamle yaparak göğüslerini hatta tüm bedenini hissetmemi sağladı. Kendimden geçmiştim. Kıyafetinden belli olan göğüs uçları bana zaman zaman değdirerek beni çıldırtıyordu. Yavaş yavaş kontrolümü kaybettiğimi hissettim. Onu etkilemek benim ondan büyülendiğim gibi benden büyülenmesini sağlamak için bir şeyler yapmalıydım. Birden "Bilgisayarınıza bakabilir miyim?" dedi.
Bilgisayarımı açtım. O anda bana daha da yakınlaştı. Vücudumu ılık ürpertiler sarmaya başlamıştı. Mis gibi kokusu burnuma geliyor ve aklım her an benden gitmeye hazır vaziyette o kokuyu sarıp sarmalıyordu.
Güzel gözlerini bana çevirerek çantasından bir hafıza kartı çıkardı ve arzudan kısılmış şuh sesiyle beni tahrik edercesine
"Benim plajda çekilmiş tangalı fotoğraflarımı görmek ister misiniz ama fotoğraflar şuh!" dedi.
Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Aklım başımdan gitmiş bir halde nefes nefese
"Sahi mi!!!! Tabiî ki görmek isterim. Hem de çok isterim" diyebildim.
Ve bilgisayarımda resimleri tek vücut olarak açtık.
Deniz kenarında her karede aklımı başımdan biraz daha alan seksi tangalı fotoğraflarını kıkırdayarak göstermeye başladı. Fotoğraf kareleri değiştikçe benimde tansiyonum çıkıyordu. Bedenini bedenime dayayarak seksi sesiyle fotoğrafları tek tek anlatıyordu. Fotoğraflar bitince kartını bilgisayardan alıp çantasına yerleştirdi.
Bana kartını uzatarak
"Seninle çılgın bir gece geçirmek isterim, Lütfen akşam beni ara" dedi.
Daha sonra tokalaştık, yavaş yavaş en şuh haliyle beni tahrik etmeye devam ederek yanımdan uzaklaştı.
II Bölüm
Ben Avdım O Da Avcı
Şimdi okuduğunuz hikâye size basit bir tanışma gibi gelebilir. Ama bu basit bir tanışma değildi. Bilgisayarımın içindeki bilgiler, hesaplarım, şifrelerim onun iştahını kabartan bir tezgâhtı. Kadın tangalı resimlerinin bulunduğu hafıza kartını bilgisayarıma taktığında, Alman bankalarına ait şirket hesaplarımdaki yüklü parayı ve şifrelerini almak tek amacıydı. Tangalı resimlerinin bulunduğu karttaki programla hemen hesaplarımı ve şifrelerini otomatik karta yükledi. Bu arada beni kokusuyla ve şuh hareketleriyle büyüleyerek tıpkı; avını yemeden önce nefesiyle zehirleyen bir fare gibi etkisiz hale getirdi. Düşünemiyor göremiyor ve hissedemiyordum. Ona göre olaylar bu şekilde gelişiyordu. Kurallarını adaletin ve yasaların belirlediği vahşi ormanda kimin av kimin avcı olduğu birazdan belli olacaktı.
Şuh kadın yanımdan ayrılır ayrılmaz arabasına bindi arka koltukta bulanan bilgisayarına içinde benim hesap bilgilerimin bulunduğu kartı taktı. Bilgisayarına bağlı bir cihaz sayesinde benim hesap bilgilerimi bir bankamatik kartına yükledi ve kartı alarak arabadan dışarı çıktı. Etrafta bankamatik aramaya başladı. Tıpkı avını kuytuya çekerek yemek isteyen bir hayvanın içgüdüleriyle bir bankamatiğe yaklaştı. Benim bilgisayarımdan almış olduğu bilgilere göre hazırlamış olduğu kartı bankamatiğin kart gözünden içeri yolladı ve beklemeye başladı. Şifreyi girdi. Şirketin hesabındaki sekiz yüz bin Euro’yu görünce gülümsemeyle karışık bir tıslama sesi çıkardı. Günlük para çekme limitine göre elli bin Euro’yu çekmek için tuşlara bastı. Bankamatiğin içinden tatlı tatlı para sayan makinenin ahenkli sesleri yükseldi. İçerden para sesi yükseldikçe kadın yerinde duramıyor, kah ellerini çırpıyor, kah ayaklarıyla ufak tepinme hareketleri yapıyordu. Makinenin sesine göre o da sanki tapınır bir vaziyette dans ediyordu.
Para makinenin haznesine düştü. Kadın parayı aldı ve çantasına attı. Tekrar makinenin tuşlarına dokundu. Bir şans makine tekrar para verebilir mi diye. Limit sınırlarından dolayı kart bankamatikten dışarı çıktı. Kadın kartı aldı ve yarın tekrar gelmek umuduyla kartı da çantasının en güvenli yerine yerleştirdi. Elli bin Euroya sahip olmanın sevinciyle zıplayarak inine gitmek üzere geriye döndü.
Arkasını döndüğünde gözlerine inanamayacağı bir görüntü onu bekliyordu: ben ve elimdeki kelepçeler… Bir anda kendini yere attı. Avcı av olmuştu.
Yapılan soruşturmada; kaffedeki garsonun kadınla işbirliği yaptığı ve "parası yolunacak" müşterileri kadını telefonla bildirdiği ve bu yolla yirmi altı suç işledikleri belirlendi. Ancak, tüm mağdurlar şikâyetçi olmadığından müracaatı on bir mağdurla teşhis çalışması yapıldı. Sekiz mağdur sanıkları teşhis etti. Kadın ve garson suç ortaklığından tutuklandı.
Sonuçlarını öğrenmek ister misiniz?
Garson yirmi dört yıl hapis cezası aldı. Ancak ceza evinde arkadaşları tarafından temizlik sırasında temizlik yapmadığı gerekçesiyle şişlenerek öldürüldü.
Kadın ise cezaevinde rutubetli ortamda bir böbreğini kaybetti. Sağlık nedeni ile sekiz sene sonra şartlı tahliye ile ceza evinden çıktı. Tahliyesinden sonra uyuşturucu kullanırken (altın vuruş) hayatını kaybetti.
Siz, siz olun. Ne av olun, ne avcı olun.
CAN AKIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.