- 1568 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
'DOST DOST İLLE KAVGA’ ve İMECENİN, ‘ÇİT KÖYÜ HALKINDAN’
‘DOST DOST İLLE KAVGA’ ve İMECENİN, ‘ÇİT KÖYÜ HALKINDAN’
OZAN ENVER GÖKÇE …
imroz-bir-ada (*)
“BAŞLANGIÇ
Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çiyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde…”
Ne güzel de özetliyor ışığımızın duman içinde olduğunu.
Bugün, (19 Kasım 1981) 25. Ölüm Yıldönümü Enver Gökçe’nin.
“Bugün görüş günümüz” onunla.
Dost kardeş bir arada…”
Onu, sonsuz özlemle ve sevgiyle anıyor, anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Hiç tanışmadım, karşılaşmadım da Enver Gökçe’yle. Fakat bu, onunla aynı dünya ve toprağın insanı olma akrabalığıma engel değil. Şiirleriyle tanıdım ilkin. 1970’li yılların, hızlı ve bir o kadar da karmaşık yılları. Ağızdan ağıza, dilden dile söylenip dolaşan şiirleri. Emekten, özgürlükten, bağımsızlıktan ve barıştan yana sesleniyordu herkese. Mayasında sevgi vardı şiirlerinin. Türkçe’nin ve halkın dupduru sesi türkülerden, ağıtlardan, ezgilerden, masallardan, manilerden, Fırat gibi dolaşarak, gürül gürül gelir ve kendi öz sesiyle buluştururdu bizleri. Onun içindir ki yaşayan bir şiir olarak, her dönem güncel kalmayı başarmış, bugünlere kadar gelmiştir. Enver Gökçe, “Toplumsalcı Gerçekçi” bir açıdan bakar çevresine. Gelenekteki güçlü yanları ve kalıcı değerleri bulup çıkarması, bu özü, kendi şiir evreninde özgün bir dile dönüştürür. Bunu ilerici bir dünya görüşüne yaslandırırken, estetik bir düzeyde, yetkinlikle bireştirerip, şiirinin temel dayanağı yapar. Bundandır, Enver Gökçe şiirinin, kalıcı ve güncelin bir şiiri olduğu gerçeğinin, en belirgin ve en güçlü yan olarak çıkar karşımıza.
Enver Gökçe, ilk şiirlerini Ant, Gün, Söz, Meydan gibi dergilerde yayımlamıştır. Ne yazık ki bu dergiler, dönemin baskılarına dayanamamış, fazla da bir süreklilik gösteremediği için, ardı ardına kapanmışlardır. Dönemin dergi ve gazetelerinde yer alan şiirlerinin, günümüzde bile hala güncelliğini korumasını (yaşayan şiir olmasını) sağlayan birçok neden sıralanabilir. Herhangi bir kişinin, bireysel yaşamında karşılaştığı ve çevresindeki olup bitenlere tanıklığı, yaşadıkları, Gökçe’nin şiirinde dile gelmiştir her zaman. Hangi dönemde okursanız okuyun, kendini okutan bir tazelik, bir yenilik bulabilirsiniz şiirlerinde. Sözcüklerinin şiirsel ağırlıklı ve türküye yatkın oluşları, bunların seçimindeki ustalılığı eskimeyen bir şiirle buluşturur bizleri. Bugün yarına kendini devreden canlı, duru, lirik, dipdiri ve öfkeli şiirlerdir bunlar. Bunun nedenlerine gelince, şunları söylemek isterim:
Gökçe, geçip gidendeki sürekliyi, yani geleneğin içindeki çağdaşı, güncel olandaki yaşayanı arayıp bulmuş ve şiirine koymuştur. Devrimci bir dünya görüşüyle yapmıştır bunu. Bunları yaparken de, halktan kopuk bir yaşam sürmemiş, onlardan biri gibi yaşamıştır. Yani, “Kirtim Kirt” şiirinde dediği gibi: “Nasıl yaşıyorsan/Öyle düşünüyorsun demek”. Kendi toplumunun bir parçası olduğunu unutmamıştır hiçbir zaman. Çevresinde olup bitenlere izleyici gözüyle değil, sürece etki edecek bir eylemliliklere katılarak yapmıştır bütün yaşadıklarını. “…en özlü olanı, en temel olanını yakalayıp şiirine koymuştur…” (A.B.) Enver Gökçe. Bu şunu göstermektedir: Enver Gökçe’nin şiirlerini yayımladığı ilk dönemden bugüne, toplumdaki değişmeler, temele yöneltilmediği ve şiirlerinde dile getirdiği sorunlara, yeterince eğilinmediği için, dünden bugüne gelen ve sürekli, sorun olarak karşımızda duran gerçeklerin çok önemli bir değişime uğramadığı gibi, toplumun kendisi de bu değişimi ne benimsemiştir ne de yaşamıştır. Bugün tanık olduğumuz ve yaşamak zorunda bırakıldığımız gerçekler ise, ta o dönemde görülmüş ve uyarı o zamandan yapılmıştı. Bundan ötürüdür Gökçe’nin şiirlerinin hala güncel kalabilmesi. Nazım Hikmet bu gerçeği bir şiirinde şöyle dile getirir:
“Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!
Dünden bugüne,
Bugünden yarına bağlayın!”
Bu bağlamda baktığımızda, Enver Gökçe şiiri, dünden bugüne, bugünden yarına kurulan bir köprü, bir devrimci düşünceyle bağlanıştır yarına. Yerelle ulusalı, ulusalla evrenseli bireştiren ve bu bireşimden kendi özgün sesini bulan, güncel, yani yaşayan bir şiiri yaratmıştır. Onun şiirlerinin yayımlandığı dönemde, dünya ve insanlık, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’yla boğuşmaktaydı. Faşizmin egemen olduğu bu dönem, şiirlerinin belirgin bir şekilde Toplumsalcı Gerçekçilik kendini göstermeye başladığı dönemdir.. Emekten, özgürlükten, barıştan, sevgiden ve bağımsızlıktan yana taraftır Gökçe. O ve kuşağı, 1940’lar Türkiye’sinin karanlığında savaşımlarını inatla vermiş, bu uğurda çok ağır bedeller ödemişlerdir. Sanatını bu ortamda var ederken, duruşu ve tavrı şu olmuştur hep: Şiire devrimci bir anlayış, şiirini devrime adamış bir şair. Bundandır “…Gökçe’nin şiirleri, bu açıdan, hem evrensel, hem de günceldir…” (A. B.)
Yerellik ve ulusallık, Enver Gökçe’de, elma ve içindeki besin gibidir. Elma ulusallıksa burada, yerellik bu ulusallığa tat veren elmadaki besindir. Elmayı görürsünüz. Şeklini, biçimini, dokusunu algılar, rengini bilir, kokusunu duyarsınız. Dokunursunuz ona. Koklarsınız. Ama tadını ısırmadan anlayamaz, besinini yemeden alamazsınız. İşte, Enver Gökçe’nin şiirlerini okuduğunuzda, elmadaki besin, şiirlerindeki yerellikse, elmada ulusallıktır burada. Yerellik, öylesine ustaca işlenmiş, şiirin dokusunda öylesine yedirilmiş ki, göremezsiniz, ama sezinlersiniz onu. Yerelliği, ulusal olanla buluşturmuş, bu dokuyu işleyerek, daha çağdaş bir söyleyişe kavuşturmuştur. Yereli, dar ve sığ kalıplardan kurtararak, çağın duyuş, düşünüş ve algılayış biçimleriyle buluşturmasını, kendini yenileyecek, gelişmeye açık ve sürekli bir hale gelmesini, elbette ki, ulusala ulaşmak sağlayacaktır. O da bunu yapmıştır. Bu anlamda Enver Gökçe’nin şiirlerini okuyanlar, “…Çit köyünün geçeklerini, sesini, duyarlığını, renklerini görmekle kalmazlar, onun Anadolu’nun Türkiye’nin bir parçası olduğunu görürler. Yani yerelle ulusalı, özelle geneli başarıyla birleştirmiştir. Onu yalnızca kendi köyünün şairi olmaktan çıkaran, ulusal şair olmasını, halkın şairi olmasını sağlayan etkenlerden biri… budur…”(A.B.). Bu özelliğini yansıtan “Memleketimim Şarkıları” adlı şiiirn bir bölümünü buraya alıyorum:
Ben, bizden olan bütün insanların dostu;
Adı, haritalarda bile bulunmayan
Bir köyündenim Anadolu’nun.
Güzel şeylere hasrettir memleketim,
Güzel şeylere hasret bu dünya.
Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım
Yanan şehirlerin.
Ağır tankların tekerlekleri arasında.
Biliyorum,
Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce
Pasifik kıyılarında Volga’ya kadar.
Benim arzumanım kaldı
Hürriyet boylarında tank oynatanlarda.
Bütün kıtalarda
Tulu arzda, İslam içinde, küffar içinde
Mülhit, mümin ve vatanseverim.
(…)
Şiirin destansı bir havası vardır. Yüreği insan sevgisi ve sevinciyle dolu bir Enver Gökçe’yle buluşturur bizleri. Hem ulusal oluşu, hem gelenekten yararlanışı, yerellikle bağ kuruşu, kendine özgü yeni bir bireşimle bunları bize sunuşu, onun özgün ve kuşaktaşlarından farklı bir şair olduğunu duyurmaktadır bize.
Sözün öncesiydi aslında.. Sona saklamalı ve öyle bitirmeli sözü: “Her ölüm erken ölümdür” demişti Cemal Süreya. Kendisi öfke dolu, gür sesiyle “Ölüm adın kalleş olsun” der. Fransız yazınının usta kalemi Varoluşçu J. P. Sartre ise, “Bir insan, onu tanıyan son insan öldüğünde ölür” derken, şu ana ışık tutar, yüreğimize su serpip, serinletir duygularımızı.
Seni, sonsuz saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Işıklar içinde yat Enver Gökçe. “Alacağın olsun…” ama,
(*) Öğretmen, eğitimci yazar, İnsancı Felsefe Sanat ve Bilim Çevresi İstanbul Yürütücüsü.
YORUMLAR
Bu dileğinize selam durmaktan geyrı ne yapılabilir ki!?
Günlerdir (kaç gün oldu bilmiyorum) bu siteye girip çıkmaktayım. Şiir adına yazılanları okudukça, şiiri bırakasım geliyor; hele de ömrünü yalnızca halkının aydınlanmasına, sanatına, şiirine, yazınına adamış ve bu uğurda çekmedik kahır bırakmamış Enver Gökçe'nin, genç kuşaklarca okunanamamasından elbet ki, ben bir Enver Gökçe üstüne araştırma yapan olarak, daha da çok üzülmekteyim. Buraya asılan şiirlerin neredeyse tamamında kişisellikler, kişisel yaşamların öykülendirilerek, şiir diye bize, gözümüzün içine soka soka okutmaya çalışmalarını çocuksu bir yanılsama olarak almak istiyorum, izninizle..
Ve Enver Gökçe'yi unutmayanlara selam...