- 2241 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
DULLAR EVİ
Şimdiye kadar Tanrı’nın gerçek olduğuna inanıyordum; şimdiden sonra da gerçeğin Tanrı olduğuna inanıyorum.
Su.
2005 Yılında yapılmış bir film.
Hindistan’ın çok yakın geçmişine dayanan etkileyici bir anlatım.
Ashram… Yani, dullar evi.
Dokuz yaşındaki Chuyia, hasta ve yaşlı bir adamla evlendirilir; kocasının ölümüyle de din ve gelenek gereği dullar evine bırakılır. İşte bu küçük dulun görüşü ve algılarıyla örülmüş bir yapım.
Orada yaşayanların geçim kaynağı, dilenmek; ama asıl getiri ise, genç ve güzel olanların üst kastlara ait erkeklere geceleri misafir olarak gönderilmesidir.
Bunlardan biri de Kalyani adındaki genç kadındır. Birine âşık olur ve evlenmek isterler. Adam, ailesiyle tanıştırmak için sevdiğini nehrin öbür tarafına geçirirken; kadın, gideceği evi tanır ve geri döner; çünkü, sevdiği adamın babasını birçok geceler para için ziyaret etmiştir.
Günahlardan arındıran suda, yani meşhur nehirde intihar eder.
Satılma sırası küçük duldadır.
O da aynı eve bir gece eğlenceliği olarak bırakılır. Orada oyun oynayacaksın, diye de kandırılır…
Filmde bazı diyaloglar şöyledir.
Dullar evinden bir kadın: Siz kutsal kitabımızı iyi biliyorsunuz, dinimiz ve geleneğimiz neden bizlere bunu reva görüyor.
Saygın ve yetkin adam: Kocası ölen bir kadının üç seçeneği vardır; ya kocasının kardeşiyle evlenmelidir ya yakılmalıdır; ya da dullar evine bırakılmalıdır… Çünkü, aile yoksul ise, bir kaşık eksilir sofradan, aile varlıklı ise miras az kelleye bölünür.
Kadın: Peki, erkekler için bu tür cezalar neden dinimizde ve geleneklerimizde yoktur?
Adam: Var ama bunu görmezden geliriz; unutma, yöneten erkeklerdir!
Filmin sonunda ise, bir tren istasyonunda Gandhi görünür ve oradaki insanlara seslenirken yazının girişindeki cümleyi söyler.
2005 Yapımı filmin jeneriği akarken, yönetmen bir not düşmüştür… “Bugün Hindistan’da yaklaşık otuz beş milyon dul kadın benzer hayatı sürmektedir…”
Dünyanın neresinde, hangi inanç ve hangi din olursa olsun insanlara mutluluk ve adalet dağıtmak için var olan kurumlar, bu yoldan çıktıkları zaman ne yazık ki bir işkence aracına dönüşmekteler. İşkenceci başı da, sözde bir inançta sözü geçen kişiler olarak saygınlığının sefasını sürenlerdir.
Teologlar istediği şekilde düşünsün, materyalistler istediğini söylesin; eğer bir insanda vicdan denilen o terazi hileli tartmaya başladıysa o insandan asla iyi bir yapı olmaz. Yani, dini kendi çıkarı için eğip bükenler; yani, din adına, inanç adına, gelenek adına söylenen her söze düşünmeden safça inananları kullananlar, kendilerini ne kadar imanlı gösterirlerse göstersinler, en başta kendileri kendilerinin ne olduğunu bilmektedirler.
İşin acı taraflarından biri de şudur; hangi din ve hangi inanç şekli olursa olsun, bunu kurumlaştırarak orada egemenliğini ilan edenler yine erkeklerdir. Çünkü, doğası gereği güçlü olan bu cinsiyet asırlardır eline geçirdikleri bu erki yitirmek istememekteler.
Yukarıdaki Hindistan örneğini, bugün biraz düşünecek olur isek, her toplumda, her dinde ve her inançta benzer durumları görmekteyiz. Ki hiçbir dinin özü kötülük emretmez; buna rağmen belli çevrelerin çıkar için yamaladıkları bazı şeyler her yerde vardır. Önemli olan da buna akıl ve vicdanla birlikte karşı durmaktır.
İster milyonlara hükmeden hükümdar olun, ister ise yalnız kendinizi güden bir çoban; eğer adaletli değilseniz, bilin ki sizin taptığınız Tanrı değildir; Tanrı’ya taptığınızı sanırken asıl taptığınız başka bir güçtür.
Adil olmak ve olayları tarafsız değerlendirmek hiç de o kadar zor bir şey değildir, yeter ki o göğsünüzdeki mahkeme yıkılmamış olsun.
Ve en önemlisi insanın kendine karşı adil olmasıdır. Bilmelidir ne yaptığını ve nasıl davrandığını. Kendini de tarafsız kalarak yargılamalıdır.
İster dullar evinde yaşayın, ister kullar evinde…
Tanrı gerçektir; ya da gerçek Tanrı’dır!
Eğer hayatı ve insan olmayı yanlış algılıyorsanız ne fark eder ki!
YORUMLAR
Sn. Fikret Tezal çok güzel bir konuya değinmişsiniz..Kendi adıma çok şey buluyorum yazarın sayfasında ..Ve inanın bende kendi kendimi sorguluyorum böyle değerli bir kalemin neden fazla okuru olmadığını ...Veya neden zaman ayırmadığımızı okumak için .?? Öyle öğrenilecek konular sunuyorsunuz ki ..Her yazınızı okuduktan sonra
sorgulamalarım oluyor ve sizden çok şey öğrenebileceğimi hissettiğim içinde takibinizdeyim
İnsanın yüreğini körüklüyen bir tarzınız olduğunu düşünüyorum...
Yazınızı okuduktan sonra kendimin kadın olarak nekadar şansll olduğunu düşünürken diğer yandan yaşanan gerçekler insanlığımı üşüttü...Sizin yazılarınızı keşfetmiş olduğum için kendi adıma mutluyum ... Kaleminiz daim olsun ..Saygılarımla
kurakyaz tarafından 4/14/2009 12:56:05 AM zamanında düzenlenmiştir.
bazen erkek dünyasinin yaraticiyi sadece kendileri icin var oldugunu düsünerek kurallar koydugunu saniyorum.
yani bizim inancimizda yaratanin cinsiyeti yoktur ama onun emirlerini yerine getiriken bile kadinlar hep ikinci planda göz önünde tutulmustur...ki baska inanclarda bu daha da farkli degil,
sn Ömer Nazmi yine amacim yazmak dese bile degindigi konu kadin dünyasinda oldukca düsündürücü hatta ürküten bir olay...
bu konu üzerine cok tartilisabilinir, sade anlatim uslubunuzla kaleminizin keyfine vararak ama icim aciyarak okudum yazinizi...
paylasim icin ,emeginiz icin cok ,cok tesekkürler.
sevgiyle
YILDIZ
Sayın Tezal,
Duyarlılığınız ve nezaketiniz için çok teşekkür ederim.
Benim amacım çok okunmak değil, düşüncelerimi ve duygularımı nesir ya da şiir olarak Türkçe'nin değişmez kurallarına uyarak anlatmaktır.
Yani, amacım "yazmaktır."
Az okunmayı ya da hiç okunmamamayı asla dert etmedim.
Sizlerin beğenisi benim için yeterlidir.
Teşekkürler.
İster dullar evinde yaşayın, ister kullar evinde…
Tanrı gerçektir; ya da gerçek Tanrı’dır!
Eğer hayatı ve insan olmayı yanlış algılıyorsanız ne fark eder ki!
nasıl ki böyle bir yazıyı atlayabildim.ama öyle çokki burdaki değerli kalemler
öncelikle özür diliyorum.
ve aklımdaki benzer her soruyu soran ,kendi hemcinslerini güç adına eleştirebilen bir kaleme anca saygı duyarım.geri dönüp diğer yazlarınızı da okuyacağım.söz
''Dünyanın neresinde, hangi inanç ve hangi din olursa olsun insanlara mutluluk ve adalet dağıtmak için var olan kurumlar, bu yoldan çıktıkları zaman ne yazık ki bir işkence aracına dönüşmekteler. İşkenceci başı da, sözde bir inançta sözü geçen kişiler olarak saygınlığının sefasını sürenlerdir.
...........................................................................
İster milyonlara hükmeden hükümdar olun, ister ise yalnız kendinizi güden bir çoban; eğer adaletli değilseniz, bilin ki sizin taptığınız Tanrı değildir; Tanrı’ya taptığınızı sanırken asıl taptığınız başka bir güçtür.
İster dullar evinde yaşayın, ister kullar evinde…
Tanrı gerçektir; ya da gerçek Tanrı’dır!
Eğer hayatı ve insan olmayı yanlış algılıyorsanız ne fark eder ki! ''
Teşekkürler Sayın Ömer Nazmi Bey....Vicdanı adil olabilenlerin hakça yaptığı tesbitlerdir yazdıklarınız...