- 839 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİ ZAMAN İNSANLARI
En güzel ninnilerle büyüttü annem beni,uzun uzun söyler,
içten ve samimi gülüşlerle uyuturdu küçük bedenimi.
Uykumun saklığı ve inada binen yanı her zaman var ola gelmiştir.
İşte o vakitler dedelerinden öğrendiği masalları
çare görür,anlatırdı kendince.
En çok dinlediğim masal,beklide tek olan “tın tın kabacık,beni bırakan babacık”tı.
Anladım şimdilerde annem sadece onu bilirmiş.
Aslında beraber büyüdük desem yalan olmaz hani,bana anlattığı
efsunlu ve gizem dolu çocukluk hayatı masallardan daha cazibeli,daha manalı gelirdi.Yaşanmış ömrün tozlu
yapraklarından hatıraların gözlerindeki yaşlarla endamını yanaklarda sergilemesi,samimiyete ait ne varsa bütün benliğimi kaplaması,
masalları aşıyordu ilgi olarak.
Anlatırdı işte,derdi ki; benim babam muhtardı,bizim evde köyün ortasında.
Eskiden pazarcılar gezer,katırlarla
köyleri dolaşır zamanın zaruret hasıl eden ihtiyaçlarını
bunlardan alırdık diye.
Akşamları bizim evimiz misafirhane gibi olur,sofralar kurulur,
yokluk yıllarının elde olanlarıyla herkes sessizce yemeğini yerdi.
Herkesin üstünde yolun yorgunlundan ziyade
birde mahzunluğun ve olgunluğun verdiği bir hava olurdu.
Bu sessiz ama sıcak samimi havada yemek seçmeden,bulduğuyla
mutmain yürekler Rabbe dua ile kalkarlardı sofradan.
Sonra sofranın üstüne kurulan sıcak sohbet halkaları,uzun kış
gecelerinin,çocuk yüzümüze yansıyan en orijinal yanıydı belki de.Her kes saftı,temizdi,anlayışlıydı.
Herkesin yüreği yeryüzünde var olanları alacak kadar genişti.
Kimse bir başkasının ardından önünden
sohbete malzeme bulmaz,genelde konuşan pazarcılar,
gördüklerini ve yol hatıralarını anlatırlardı.En çok taşınan ve en
çok değerli olan yük selamdı.Ne mektup vardı o
vakitler nede araba.Kim nereye bir selam edecek,kime bir hasret iletecekse,
bu gezenlere selamı emanet ederek gönderirdi.
Anlatılanlar,eskilerden kalma çoğu evliya menkıbeleri,peygamber hayatlarıydı.
Herkes dinlerdi herkesi,
kim varsa olan mecliste,bir parçada yama vardı urbalarında,
ayakkabıları,delik,cepkenleri eskiydi.Hiç bir tüccar kimseyi kandırmaz,
hiçbir insan yalan konuşmazdı.Urbaları yamalı,
cepkenleri eskiydi belki,ama sevgi ve sıcaklıkları evreni kuşatıyordu.
Eski zaman insanıydı bunlar,hep sessiz hep sakin ağır konuşan riyadan uzak yürekliydiler.Tok gözlü halleri yürüyüşlerinden belliydi,
kimi görseler selam eder,kimle konuşsalar selam alırlardı.
Ocaklığa dayanan meşe kütükleri,kış gecelerinin zifiri karanlığını
aydınlatan şimal yıldızı gibiydi.
Alaca karanlıkta ateşin şavkının vurduğu yüzler,İçimizi ısıtan
gülüşler saran kuşatan haldeydi.Yokluk birlikte yaşanırdı o vakitler,
her hane kapısını ardına kadar açardı herkese.
Kimse yalnız değildi,hiç kimse bu günküler gibi değildi,hiçbir yetim ağlamazdı,
hiçbir dul boyun bükmezdi.
Eski zaman insanıydı bunlar,babamlar,köy tüccarları.
çok severlerdi biri birini.Her gelecekleri günü her getirecekleri
selamı iple çeker hasretle kucaklaşırlardı.
Sardılar mı biri birlerini,sanki evreni saralardı.sevdiler mi cennet
gibi severlerdi.Hep bir düşünce vardı yüzlerinde,
secde izi eksik olmazdı asırlık alınlarında.
İbrahim(as)’den kalma bir tevekkülle yaşarlardı.
Eski zaman insanıydı bunlar,şimdilerde eşi benzeri yoktur bunların,
sahte gülüşlerin yalnız hayatların anlayamayacağı bir şey bu.
Annem anlatırdı böyle uzun uzun.Daha aklıma gelmeyen ama
benliğime mayın gibi döşenmiş olan edebi metinler,okur yazar olmasa da.
Yaşanmış bir ömür kaç kütüphaneye bedeldir acaba.
Gözlerden akan yaşların bedelini hangi ödül karşılar ki ?.
Şimdilerde bakıyorum hayata,kaç eski zaman insanı var acaba,
kaç yürek riyadan uzak kuşatabilir kainatı.
Milyonluk şehirlerde yalnız yaşayan milyonlar,bu eski zaman insanlarını
anlayabilir mi acaba? Sessiz sakin kaç fert var şimdilerde,anamdan başka.
YAKUP DÖĞER