- 992 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tarih Kitabı ( Mizah Hikayesi)
Tarih yazmak , tarih yapmaktan zordur derler ama , ya okumayı sevmeyenlerin tarihi nasıl olur merak etmiştim….
Küçük kasabada yaşayan , çevredekilerin meczup gözü ile baktıkları , kimse ile fazla haşır neşir olmayan buna rağmen , çoğu zamanını okuyarak geçiren, emekli imam , ara sıra çay içmek ve gündemi takip etmek üzere uğradığı kahvehaneye girdi. Bir boş masaya oturdu. Yan masada tanıdığı gençlerin, bir kitaba bakarak gülüştüklerini gördü. Gençlerin de bir süre sonra kendisine baktıklarını görerek o tarafa merakla bakmaya başladı. Gençler , yaşlı adamı masaya davet edince, masadan kalkarak onların yanına oturdu merakla:
-Hayrola , haylazlar gene neye gülmektesiniz böyle , dedi.
Gençlerin içlerinden en muzip olan birisi :
-Hamdi amca bizim burada doğup büyüyen , sonra burayı beğenmeyerek uzak ve böyük şehre giden Muharrem Hoca var ya , işte o , şu kitabı yazmış. Bizim kasabanın tarihini anlatmaktaymış ama mübarek tarih kitabından çok mizah romanına benzemekte., böyle derken de kitabı göstermekteydi.
Hamdi amca sustu. Önce gelen çaya bir şeker attı.Sonra çayını karıştırdıktan sonra, bir yudumladı. Dudaklarını şapırdattı.Bu tavrı çayı çok sevdiğini göstermekteydi.Sonra masadaki gençlere baktı. “ Mizah kitabı” diyen gence bakarak:
-Oku bakalım, Muharrem Hoca ne yazmış ?, dedi.
Genç kitaptan bir sayfa açarak okumaya başladı:
- Ben Naci’den duydum .O da Babaannesinden duymuş, O da O’nun babaannesinden duymuş…
Bu okuma üzerine Hamdi amca, gülmeye başladı ve okumakta olan gence dönerek .
-Hop , hoop,sadede gelelim Kardeşim Hz. İsa’ya yani, milada kadar gitmeyelim sadede gelelim,sadede . dedi.
Bunun üzerine masada buluna herkes gülmeye başladılar. Gençler ve Hamdi amcanın gülerek , neşelenerek eğlendiğini gören meraklı kahvehane halkından bazı insanlarda masaya oturmaya başladılar.
Hamdi amca gence gözü ile oku işareti yaptı.Genç okumaya devam etti..
- Akçadağ’da eskiden kilise varmış. Öyle ki kilise o kadar uzaktaymış ki bir gün Naci’nin büyük babaannesi kilisede düğüne gitmişler. Kilise o kadar uzaktaymış ki , akşam namazında yola çıkmışlarda yatsı ezanında ulaşmışlar….
Hamdi amca bıyık altından gülerek:
-Kiliseye varır varmaz, önce şükür namazı sonra da Yatsı namazını kılmışlar mı bari.? Diyerek bir müslümanın kilisede olan düğünde ne işi olduğunu ima etti. Anlamayanlar gülmeye başladılar.
Hamdi amca, biraz düşündükten sonra , mizah gücü ile konuşmaya başladı:
- Ben dedemden duydum, o da dedesinden duymuş, O da onun dedesinden duymuş…
Gençlerden birisi atıldı hemen:
- Sadede gelelim, sadede Hamdi amca.
Dediği zaman kahvehane gülmekten kırılmaya başladı.
Hamdi amca gülmelerin geçmesinden sonra konuşmaya devam etti :
- Dedemin dedesinin de dedesi demiş ki İstanbul 1453 yılında Fatih tarafından fethedildi. İşte tarihse bu da tarih.
Bu ince mizah karşısında herkes gülmeye başladı.Hem kitabı eleştirmekte hem de ne güzel eğlenmekteydiler.
Bu şen şakrak konuşmalara başka masalardan bir iki kişi daha geldi. Hamdi amcanın neşesi yerine gelmişti. Masa kalabalıklaştıkça içinden geldi Garsona seslendi :
-Garsooon , bu tarihsever milletimize benden birer bardak çay.
Hamdi amcanın çay ısmarladığını duyan beleşçi birkaç kişi hem eğlenmek hem bir bardak bedava çay içmek için masaya geldiler. Masada 10 a yakın insan toplandı.
Hamdi amca masadakileri bir süre süzdükten sonra elinde kitap olan gence dönerek :
-okumaya devam et bakalım , Orhan yeğenim, dedi.
Orhan , kitaptan birkaç sayfa karıştırdıktan sonra okumaya başladı :
- Hasan amcadan duydum, O da dedesinden duymuş, O da onun dedesinden duymuş ki , çok eskiden kasabamız, burada değil de kasabanın 1 km kadar altından geçen ırmağın kenarındaymış, ya da 3 km ilerdeki Ördek Gölünün yanındaymış.
Hamdi amca gelen çayı yudumlarken.
- Hep o ondan duymuş, o ondan duymuş resmi kaynak yok mu Kardeşim?
Orhan , elindeki kitabı karıştırmaya devam etti . Bir süre karıştırdıktan sonra:
-Bir sürü kaynak var Hamdi amca, ama çoğu Hasan amca’nın ağzından, Naci’nin ağzından, ya da Mustafa’nın ağzından nakledilmiş .Biz anlamadık, bunları dedi.
Hamdi amca bir süre düşündükten sonra, ciddileşerek :
-Çocuklar, beni dinleme zahmetine katlanacaksınız . Benim gibi yaşlı bir adamın saçma konuşmalarına katlanmanın bir ödülü olmalı. Hepinize birer çay daha ısmarlayayım, dedi.
Bunun üzerine gençler biraz daha neşelenmeye başladılar. Hem bedava çay hem eğlenme, hem güzel bilgiler almanın sevincini yaşamaktaydılar.
Hamdi amca da keyfi yerinde gülümsedi, çaylar ısmarlandıktan sonra konuşmaya devam etti Hamdi amca:
- Sevgili çocuklar, gelişmiş batı kültürlerinde, her şey yazılı kaynaklara dayalı olarak yazılır. Yani resmi belge olmadan kimse kitap yazamaz. Bu kulaktan dolma bilgilerle yazılan tarih kitapları ancak şark kurnazlıklarında olur. Kulaktan dolma bilgilerle anlatılan şeyler o kadar çarpıtılır ki , zamanla anlaşılmaz olur. Bakın size bir fıkra anlatayım bu konuda .
Herkes Hamdi amcadan beklemedikleri bu bilgelik, olgunluk karşısında pür dikkat O’nu dinlemeye başladılar:
-Bir Karargahta alay komutanı yardımcısına çağırarak , Ona şöyle bir sözlü talimat vermiş.
Komutandan yardımcınsa:
Yarın güneş tutulacak, bu çok görülen bir olay olmadığından tüm askerler tören kıyafetleri ile talimgahta toplansınlar. Bu tutulma konusunda bilgileri alay uzmanı bilgilendirecek askerleri. Eğer hava yağmurlu olursa o zaman , kapalı spor salonunda bunun anlatılmasına çalışılacaktır. Önemle duyurular.
Bu açıklamayı yardımcısı da bölüm başkanına duyduğu gibi şöyle anlatmış.
-Yarın güneş tutulacaktır.Bu çok rastlanan bir olay değildir. Herkes talimgahta toplansın.Eğer yağmur yağarsa güneş tutulamayacağı için spor salonunda toplanılacak ve gereken bilgiyi uzman verecektir.
O da yardımcısına şöyle anlatmış.
Yarın güneş komutan tarafından tutulacaktır. Güneş tutulduğu zaman yağmur yağacak, bu çok görülen bir olay olmadığından herkes talimgahta olsun. Yağmur şiddetlenirse herkes spor salonuna koşsun.
O da erlere şöyle anlatmış.
-Yarın komutan tutulacaktır. Bu çok rastlanan bir olay olmadığından tüm askerler üniformaları ile spor salonuna gelsinler. Spor salonuna yağmur yağarsa herkes talimgaha geçecektir.
Bu fıkrayı anlattığı zaman masada kahkaha sesleri yükseldi. Hamdi amca:
-işte sevgili gençler çok disiplinli ordugahta bile emirler sözlü olursa böyle komik durumlar olur. Bu yüzden orduda tüm emirle ve kurallar yazılıdır. O yüzden de disiplin güzeldir, dedi.
Gençler bu fıkra ile kitabın alakasını tam anlayamamışlardı. Bunu anlayan Hamdi amca açıklamasına devam etti.
-Kasabamızın tarihini yazarak , gelecek nesillere aktarmak gerçekten de gerekli bir şey. Ama bu işi tarih bölümünden mezun , hatta akademik kariyer yapmış olan insanların yapması lazım ki önemli olsun.Tarih yazmak ciddi iştir. Öyle palavracı Naci’den , yaşlı bunak Hasan amca’dan duyduklarımız tarih olamaz. Naci bunu Muharrem beye anlattıktan sonra “ Palavramla şu Hoca müsveddesini amma da kandırdım” demiş olabilir. Hasan amcanız “Bak bak, ben ilkokul mezunu bile değilim ama , koskoca öğretmen gelip de benden fikir almakta ben ne büyük adamım” demiştir.
Hadmiş amca bunları konuştukça gençler bu ileri görüşlülük ve bilgi karşısında dudak bükerek Hamdi amcaya bakıyorlardı.
Gençlerden birisi söze karıştı .
-Hamdi amca, ya böyle Tarih kitabı yazılırsa ne olur ?
Hamdi amca biraz düşündü.:
- Bakın çocuklar ben size La Fontiene’ den bir masal anlatayım , dedi.
Bunun üzerine herkes şaşkınlıkla bakmaya başladılar. Bir yaşlı adam olarak gördükleri bu adam demek La Fontiene’den masallarda biliyormuş diyerek dudak bükenlerde oldu.
Hamdi amca anlatmaya başladı:
Kurbağa uzakta bir öküz görmüş. Öküzün görünümüne özenmiş ve eşi ile beraber öküzün yanına varmış. Eşine dönerek “ Bak karıcığım, şu öküzü görüyor musun , bende onun gibi olacağım” demiş. Başlamış ıkına sıkıla şişmeye . Biraz daha şişince eşine dönerek “ Nasıl öküz kadar oldum mu ?” demiş. Eşi de “ Nerede daha öküz kadar olmaya çok var” demiş. Biraz daha şişmiş. Kurbağa son nefesi ile ıkınınca eşi tehlikeyi görerek “ Yeter artık” demeye kalmadan , “ Gümm” diyerek patlamış.
Herkes gülmeye başladılar. Herkes bu fıkra ile bizim mevzumuzun ne alakası var derken, Hamdi amca durumu anlayarak açıklama yapma ihtiyacı duydu.
- Demek ki Muharrem Hoca de , Naci ile Hasan amcanızı biraz daha konuştursaymış, onlarda “ Vay be biz ne büyük adamız , anlattıklarımız tarih kitaplarına bile giriyor, hocaları bile palavralarımızla kandırmaktayız” diye “ Gümm” diyerek çatlarlardı herhalde , dedi.
Herkes gülmekten nerede ise yerlere yatmaktaydı Bu ne güzel espri ve ince mizahtı.
Hamdi amca, gençlerin kendisini pür dikkat dinlediğini görünce konuşmasına devam etme gereği duyarak , gençlere bir göz attı. Sonra çayından bir yudum daha alarak :
-Ülkemizde olan bu komik durum, ne yazık ki kasabamızda da var, dedi.
Herkes merak etmişlerdi . Ülkemizde ve kasabalarında ne gibi komik durum olduğunu. Hamdi amcanın ne diyeceğine dikkat kesildiler . Hamdi amca da ağır ağır konuştu:
- Hep kötünün konuşturulması, kaynak gösterilmesi, iyinin ciddiye alınmaması, başarının kıskanılarak , anlatılmaması ve örnek gösterilmemesi. İyi insanların ve örneklerin hep basit bahanelerle öğrencilerden uzak tutulması.Hep kötüyü, palavracıyı konuştururuz ama ciddi araştıran yazarlara yer vermeyiz. Bakın Hasan amca kaynak , Naci kaynak peki bu kitapta yerel basında yazı yazan kasabamızın medarı iftiharı Dursun’ un neden görüşleri yok ? Neden acaba ? Araştıran , güzel yazan insanları nedense ya engelli, ya göze batmayan, ya mevki makamı yok diye ciddiye almayız ama ayak ortasında dolanan insanlar tarih kitabına örnek olur nasıl iş ?
Onca şamata ve gülmekten sonra herkes ciddi ciddi Hamdi amcanın bu konuşması karşısında düşünmeye başladılar. Hamdi amca biraz sustu. Çayından birkaç yudum aldı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi masadaki gençleri süzdükten sonra konuşmaya başladı:
- Topal Mehmet’in oğlu Necdet’i bilir misiniz ?O’nun tahsili nedir ?
Herkes pür dikkat Hamdi amcaya bakarak , başları ile evet işareti yaptılar. Hamdi amcanın bu sorusu üzerine bir genç:
- İlkokul mezunu olmalı, dedi.
Başkası:
-Yanılıyorsunuz, O buradaki liseyi tamamladı.
Bir başkası:
- okumuş olsa da , o adama deli , sapık demekteler bu kasabada , dedi
Hamdi amca acı acı güldü. Gençlere dönerek :
-Siz kasabada yaşıyorsunuz ama ayakta uyumaktasınız. O genç kendi hakkında dedikodulara aldırmayarak, İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu ve şu an ülkemizin Tarih üzerine etkili yayınlarından birisinin en etkili yazarlarından birisi ve bu kasabanın tarihini yazmaya en layık insan o, dedi.
Herkes Hamdi amcanın bu açıklamasına şaşırmış ve Hamdi amcaya biraz mahçup, biraz da utangaç eda ile bakmaya başlamışlardı. Kasabalarında yetişen bir tarihçiyi bilmemekte ama , saçmalıkları bilmekteydiler . Televole kültürünün sonucu olarak.
Hamdi amca sustu. Kahvehanedekiler sustu. Bir süre çay bardaklarının hışırtı sesleri duyuldu masada sadece. Hamdi amca çayından bir yudum daha alarak gene sordu :
-Balık Ünsal hakkında ne biliyorsunuz ?
Gençler sıra ile konuşmaya başladılar:
-İçkicidir.
-Kumar oynar.
- Karı kız muhabbetinden başka bir şey bilmez.
-Babası bile onu adam yerine koymaz.
-Bu yaşta ama hala işi, eşi ve Sağlam dostu yok.
Bunun üzerine Hamdi amca gençlere dönerek :
-Bakın okumuş adamı bilmiyorsunuz , yanlış biliyorsunuz ama olumsuzluklara dayalı insanları tam ve eksiksiz bilmektesiniz. Ülkemizin gelişememesinin sebeplerinden birisi de bu.
İşten kulaktan kulağa , ağızdan ağıza yayılan olumsuzluklara bakarız da olumlu bilgi dolu insanları bilmeyiz . Bu yüzden de tarihimizi bile cahil ve palavracıların anlattıklarından öğrenmeyi marifet sayarız .
Bir genç:
-Bravo Hamdi amca tarihçilerden daha tarihçi imişsiniz.
Bunun üzerine Hamdi amca gülümseyerek ciddileşen ortamı neşeye boğan şu espriyi yaptı.
-Gençler fazla bişey demedim ki ben ama , ben dedemden duydum, o dedesinden duymuş, O da onun dedesinden duymuş işte bende size anlattım.
Kahkahalar kahveyi salladı sanki.
Hamdi amca yarı alaylı gülümseme ile gençlere bakarak konuşmaya devam etti :
- Aman gençler sizde okuyan , gerçekleri yazan , eli kalem tutanı suçlayın, onları tanımayın , ciddiye almayın ama dedesinden nenesinden yarım yamalak duyduklarını kağıda dökenleri iyi dinleyin gençlere anlatın, dedi.
Bunun üzerine bir genç :
-Hamdi amca ne yani , insan dedesinden nenesinden duyduğuna inanmamalı da her şeye şüphe ile mi bakmalı ?Dediklerinizden o mana çıkmakta da .
Bunun üzerine Hamdi amca biraz düşündükten sonra:
-Bunu anlatmak istemedim.. Tabii ki dede ve ninelerimizin de ibret alacağımız , güzel öğütleri vardır. Demek istediğim , boş konuşan , palavracı insanların değil, güzel konuşan insanları ciddiye almalıyız.Tarih yazmak , tarih yapmaktan zordur derler. İnsan her konuşulana inanır ve dedikodulara bakarak kendini ona göre yönlendirirse hem gerçekleri göremez, hem de gerçek dostlara kolay kolay ulaşamaz ve mutlu olamaz.
Tam bu sırada kasabanın havalı, kendini beğenmiş ve plan projeden başka bir şey bilmeyen başkanı kahveye girdi. Kalabalık masayı ve Hamdi amcayı görünce bir sandalye bularak masaya oturdu. Gençler saygı ile masaya oturan başkana yer açtılar. Hamdi amca şimdi başkanla ne konuşacaktı herke merakla seyretmeye koyuldular.
Hamdi amca başkana dönerek:
-Çocuklar ben Kahveci Hasan’dan duydum, O berber Tahir’den duymuş, O kasap Salih’ten duymuş ki , başkanımız eski hal yerine 3 katlı bina yapacakmış .
Bunu söylerken başkanın sırtını sıvazlamaktaydı.
Gençlerden birisi merakla sordu :
Bu bina ne olacakmış Hamdi amca?
-Ne olacak altı kıraathane, ortası meyhane, en üstü umumhane…
Herkes gülmekten yıkılmaktaydılar başkan dahil. Hamdi amca başkana dönerek :
-Çocuklar şaka dedim. Başkanımızda bu kasabaya kendi gücü yettiği kadar hizmet etmekte işte , dedi. Daha sonra sıkılan Hamdi amca saatine bakarak .
-Çocuklar namaz saati gelmiş bana müsaade diyerek çayların parasını ödeyerek kahveden ayrıldı.
Hamdi amca birkaç gün sonra sokaktan geçerken iki kadının şöyle konuştuğunu duydu .
-Duydun mu kız, ben beyimden duydum, O da kahvede başkasından duymuş, O da belediye azasından duymuş , hani şu her sabah Televizyonda program yapan bizim buralı kız var ya Kasamıza okul yapacakmış..
Hamdi amca gülümseyerek yavaş yavaş yürümeye devam etti.
Demek ki tarih sadece kitaplarda yazmıyor , fısıltı gazetesi de isterse kağıt ve kalemsiz figüranları ile daha ucuza daha atmasyon tarihi yazabilmekteydi…
TURAN yALÇIN-TOKAT