- 1006 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KOÇO DAYI/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ (17) (kitap 9)
İlhan Berk der ki...
- Kodusharalı mı bu İlhan Berk?
- Ellez Allah’ını seversen lafı kesme yav!
- ...
- Her şey nedense sizin oralı!
- Bir lokma fikir söyledik. Kızma Kamil Dada!
Manisa doğumlu İstanbul Nişantaş’ından
Şair İlhan Berk der ki:
-BİR ALAGEYİK-
KİMSECİKLER YOKTU GAYET İYİ HATIRLIYORUZ
BİR SABAH BİZ ERKENDEN GELDİK DÜNYAYA
ORTALIKTA BÜYÜK BİR SESSİZLİK VARDI
DENİZ KESTANELERİ AĞIR AĞIR NEFES ALIYORDU.
BAKTIK HER ŞEY HAZIRDI DÜNYADA
GÖKYÜZÜ.DAĞLAR OVALAR YERİNİ ALMIŞTI
HERŞEY DURMADAN BÜYÜYÜP GELİŞİYORDU
ANLADIK DÜNYADAYDIK ARTIK
Koço Dayı,
Ben,
Fırıncı Erol,
Erol’un oğlu Barış.
Bir yerdeyiz!
Ama neredeyiz?
" Sükunun en üst perdesindeyiz, sükunetteyiz."
Koço Dayı gidip- geliyor.
Fakat bende gram fer yok. Dizimde derman kalmamış ki şöyle bir dikileyim.
Dilime gücüm yetmiyor ki sorayım:
- Neredeyiz?
İnkalar pançoların altından gülüyor.
- Si, Silva!
- Adiyos, sinyor sinyoritaaa!.
İspanyolca konuşuyorlar!
Biraz anlar gibi oluyor insan.
LATİN AMERİKA BURASI ULA!
Avrupa’dan insanlar var.
" Cuseo 88 Km." Yazan tabelanın altında Fırıncı Erol tırnağını kesiyor. Bir kağıt açmış üstüne kestiği tırnakları koyuyor.
Anlamıyorum gazete kağıdı nasıl oluyor havada duruyor? Erol Usta hala kestiği tırnağı kağıda bırakıyor.
Fırıncı Cemil "Alt yazı gibi" göründü kayboldu.
Urubamba Vadisi yazılı yazı Türkçe yazılmış "tire işaretinden sonra" And Dağları yazıyor...
Tekrar Fırıncı Cemil... Lamaların çobanına bağırıyor:
- Ola baba! O patateslerin parasını getirseze!
İnkalar gij koyun gibi bakıyor. Mel mel bakınıyorlar...
Ne diyor, ne söylüyorlar?
Yahu çok alakasız anasır-ı vakalar.
Yarı bilinçlilik,
Yarı baygınlık gibi şeyler...
Psychedelic Art...
Sanki ikisi bir kadehte kokteyl.
Lamaların üstünden atlayan ,
Rupicola peruvian horozlar.
Lamaları tünek yapmış, hoplayıp, zıplayıp;
"Hoptirinam hoptirinam" göbecik atıyor.
- Yahu kardeşim benim adım Korkmaz.
Tefık Korkmaz değil, Hoçvanlı Korkmaz, dedi.
Korkmaz telefonu kapadı. Telefonun maaşallahı var. Elli beş ekran televizyon kadar. Korkmaz’ın söylenmesi devam etti:
- Ula ne Urfa Harran’ı, Balıkesir Havran oğlum, Balıkesir Havran, dedi.
O da ne? Ağaçlar ağaçlar ağaçlar...
İnsanın gözüne girecek gibi gırla gidiyorlar.
Vanilya ağacı, kauçuk ağacı, tesbih ağaçları.
Gökyüzünü gah gösteriyor gah göstermiyorlar.
An oluyor hiç göstermiyor.
Machu Picchu göründü.
Trenin böğründe "Lima-Machu Picchu" yazılı. Antik İnka şehrine gireceğiz handiyse. Gördüğüm kadarıyla Damal’a benzettim...
Sallana duran tabela başımıza düşecek gibi. "Tırpancı Kırtasiye, Raşit Tırpancı ve Kardeşleri". Teneke tabela geri gidiyor. Birden hızlanıp üstümüze üstümüze geliyor...
Suya dummuşumda sanki ala bula görüyorum. Seslensem boğulacağım. Az başımı kaldıran gibi oliyerim. Kimleri görüyorum: Elvan Garson, Sarı Talat, Göğgöz Metin. Bizim "Zafer Kıraathanesinin garsonları" Hepsi burda değil mi?
Burda dediğimiz yer Ardahan mı?
Burda dediğimiz yer Peru mu?
La Ultima Noche
Guiero terminar
Con toda la esperanza gue guedo
Hoy voy a arrancar....
Şarkısı ile beraber Nino Rota’nın ezgileri de duyuluyor.
Cemil Gülaçar kapıdan aniden dalınca Garson Elvan’ın sol eline aldığı sekiz bardak çaya sol kafadan girdi!
-Yandımmm! Vayyy anam!.. dedi Elvan.
İki bardağı da benim kucağıma düştü. Dik sıçradım. Ardahan’da bizim kahvehanedeymişim ya. Ala bula gördüğüm Ardahan simaları meğer kahve’de oturan Ardahanlılar. Peru, Machu Picchu antik şehir vesaire televizyonda oynayan antik uygarlıklar belgeseliymiş. Benim içim geçip mürgülemeye başlayınca şuurum hafiften kapanmış. Bilinçaltı ve belgesel Robert Delaunay’ ın Orfizma resimleri gibi üst üstte binmişmiş meğer ki.
Allah razı olsun Koço Dayı’dan dört teker at arabasını hemen çekti. Ambulans niyetine gaşkayı geri geri kahvenin ağzına yanaştırdı. Siren sesi eksik dediler. Koço Dayı itirazsız:
- Tamam beyler, dedi
- Haydi! Bülbülan! Kişne yavrum da bir görsünler "Siren sesini"
Bülbülan dünden hazırmış :
- İiiiihihihiiiiiii!..
- Deyissss!
- Sıcak halbur suyun yaktığı garsonu hemen dört tekere yaydılar. Başında Cemil Gülaçar onun yanında Barış, onun da yanında Erol Usta.
Erol Usta farketti: Elvan yanmıştı. Sarı Talat uzanmış yatıyor.
Erol Usta:
- Kağh, kağh ola... ayıp ya yanan adamın yerine uzanıyorsun ayıp değil mi?
- Hoşuma getti Erol Abi hiç acile kaldırılmamıştım, huruçlandım. Öyle birden...
- Yapmayın oğlum her şeyin bir aseleti var. Hağın uşağı yandı. Onu yetiştirmemiz lazım seninse hiç vejin değil!
Elvan’a da kızdılar "Oğlum rolünü başkasına niye veriyorsun, yananı sen oynayacaksın, sen uzanmalısın gaşkaya."
Korkmaz:
- Mal gibi adamlar. Bunlar adam olmaz. Yazık ki benim yanımda eğitiliyorlar...
Çarşıyı baştan sona geçtiler. Kişneyerek "Siren" taklidi yapan at insanları yola döktü.
At :
- İiiiiiihhhhhiiihihiiiiii!!!!
- Da di da di da diiiiii.....
Millet anlamadan başladılar mı alkışlamaya?
- Şak şak şak şak şak!
Ambulanstakiler birbirlerine "Neden?" diye soruştular.?
- ...
Acile girdiler; at yığıldı kaldı. Mustafa doktoru koşup getirdi. Doktor da "Panter Emel "gibi bir arkadaş. Ahlar vahlarla ata gitti. "Hasta bu mu?" dedi. Erol Abi kaş göz ediyor anlamıyor çocuklar! Elvan kaçmış gitmiş! Doktor kızar diye de korkuyorlar :
- Doktor Bey hastanın adı Sarı Talat! dedi Koço Dayı. Durumu kurtarmak için anında senaryo yazdı.
Doktora anlatıyorlar Sarı Talat’ın üstüne kaynar çay bardakları döküldü. Doktor biçare de elinde büyüteci Telet’in faykasının üstüne bakınıyor. Döküntüden ya çaya ya da kahveye gidecek.
Muhtar Aydın Tekgül Ağabey dalımızdan Elvan’ın ikametgahını yollamış, lazım olur diye. Alaka, yardım süper.
Göğgöz Metin :
-YA BURAYA HATEN İNMİŞKEN ,GÖLE GARAJINI DA GEÇTİK; AT ARABASINI KADAKLAYIP GÖK YOLUYLA, HAVA YOLUYLA NEYSE... NİÇİN HOPA’YA GİDİP DENİZE GİRMİYORUZ?
SAHİ! NİYE HOPA’YA GİDİP DENİZE GİRMİYORUZ?
YALÇINER YILMAZ
10/04/2009
GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.