- 659 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bizim Kız Müdür Oldu (Mizah Hikayesi )
Mevkii ve makamı çok sevenler, mevki ve makam elden gittiği zaman yalnızlıklara da kendilerini hazırlamalılar…
Nurhayat mevkii ve makam sahibi olmanın çok önemli olduğu, mevkii ve makam sahibi olmayan insanların önemsenmediği , engelli insanlar aileden bile olsa alay edilerek küçümsendiği bir ailede büyümüştü.Nasıl olsa engelliler mevki ve makam sahibi olamazdı. Onların sevilmemesi ve küçümsenmesi lazımdı Nurhayat’ın yakın çevresine göre..Hayatı ders çalışmaktan çok , dedesi ve babasının başarısız siyasi geçmişini dinlemekten geçmekteydi. Öyle ya dedesi kasabalarının Belediye Başkanlığına aday olmuş kazanamamış, yıllar sonra babası da belediye başkanlığına aday olmuş kazanamamıştı.İstemişlerdi ki Nurhayat okuyarak, yüksek eğitimi olmayan dedesinin , babasının seçimle elde edemediği bir mevkii ve makamı yüksekokul okuyarak Kaymakam, Müfettiş olarak kendisi elde edebilsin..
Nurhayat derslerinde pek başarılı olmasa da , çevresindekilerin motivasyonu ile okumaya gayret etmekteydi…Çevresi O’na mevkii makam sahibi olmanın yolunun yüksekokul okumaktan geçtiğini fısıldamıştı. Devir değişmişti. Babası ve dedesi Yükseköğrenimi olmayan insan oldukları için mevki makam elde edememişlerdi. Nazım Hikmet ne demişti. “ Ölen babamdan ileri , doğacak olan çocuğumdan geriyim” Geçmiş nesiller mevki ve makam elde edememişlerse, gelecek nesiller onları geçerek mutlaka mevkii makam sahibi olmalı ve köşeleri tutmalıydılar…
Nurhayat’a çevresi okuması gerektiğini aşılamasına rağmen , Üniversite nasıl kazanılır ? Orada ne öğretilir ? İnsanlar Üniversite okuyunca ne elde eder ? Bunların cevabı verilemiyordu. Çünkü, Nurhayat’ın çevresinde Üniversite okumuş insan yoktu. Gerçi amcası okumuş ve Mühendis olmuştu, uzak şehirlere gitmişti ama.. Mühendis amcası içinde bu okumalar geride kalmıştı. Okul tamamlandıktan sonra, kitap okumanın , çevrede ne olup bittiğinin fark edilmesine gerek yoktu işte…
Nurhayat, lise son sınıfa geldiği zaman Üniversite gerçeği ile yüz yüze geldi. Ancak Üniversitenin nasıl kazanılacağı konusunda hiçbir bilgisi yoktu.Okulda öğrendiği yarım yamalak bilgisi ile okulu kazanacağını sanmıştı. Dershaneye gitmesine rağmen gene de dershaneyi ciddiye almadığından kazanamamıştı.
Nurhayat’ın bilmediği bir şey vardı. Bir insan hayatta mutlu ve bahtiyar olmak istemekteyse “ Maddi açıdan kendisinden az olana , manevi açıdan kendisinden daha bilgili olana bakmalı, O’nun yanına gitmeli ki bilgisi artsındı. Ancak Nurhayat tam tersini yapmakta, hafta sonları kendisinden daha bilgili olan akrabalarını ziyaret etmek yerine , hafta sonları nerede ise köyde kapı önüne oturarak gelen geçenin dedikodusunu yapan, ama başarılı insanları asla çekemeyen teyzesinin yanına gitmekteydi. O zamanda başarıyı yakalamak kolay olmamaktaydı. Güzel Üniversite kazanmak isteyen insan sabırla, boş insanlardan uzak kalarak ve çalışmasını düzenli ve planlı yaparak sonuca ulaşabilmeliydi.Nurhayat ne yazık ki bunun bilincinde değildi.
İlk sene sınavı kazanamayınca, mevki ve makam sahibi olma yolunda sadece bir tecrübesi olduğunu düşünen Nurhayat, Üniversiteyi kesin kazanmalı, tamamladıktan sonra da ve mevkii ve makam sahibi olmalıydı mutlaka. Mevkii ve makam sahibi olmayana dünyada hayat hakkı yoktu işte.
İlk yıl Üniversiteyi kazanamadığı için, bulundukları ilçedeki dershanelerin yetersiz olduğu düşünülerek, Nurhayat’ın daha büyük bir ilde daha büyük(!) dershanede Üniversiteye hazırlanması gereğine inanmıştı ailesi. Bunun için de amcasının yanına daha büyük ilde, daha büyük dershaneye yollanmasına karar verildi ve yollandı.
Nurhayat onca çalışmasına rağmen İstanbul, Ankara gibi bir il yerine , Anadolu’da bir okulda Üniversite kazanmıştı. Gerçi güzel bir ilde kazanamadığı için biraz burukluk yaşamıştı ama olsun önemli olan mevki ve makam yolunda bir adım daha ileri gitmekti.Bu da sıradan Üniversite ile de olurdu. Bu konuda mevki makama giden yolda bir mesafe kat edilmişti. Nurhayat’ın ailesi mevki ve makama giden yolda varan 1 demişler çok sevinmişler, gelene geçene kızlarının çok azimli olduğunu söylemişlerdi. Dershaneye gitme, büyük şehirde Üniversiteye hazırlanma imkanı bulamayan tembel miydi sanki ? Ama mevki ve makam hırsı insanın bu kadar gözünü döndürmekte kendini büyük görme , karşısındaki insanı küçümseme hastalığına yakalanmasına engel olamamaktaydı.Dayısının kızı ise başarılı olmasına rağmen, dershaneye gitme, Üniversite okuma imkanı olmadığı için , başarılı olduğu halde , ailesi tarafından bir köye gelin gönderilmişti..O kadar imkana rağmen Nurhayat’ın fazla başarılı olamaması sanki başarı gibi çevreye anlatılmaktaydı…
Nurhayat, Üniversite yaşantısının önemini Üniversiteye adım attığı zaman daha iyi anladı ve Üniversitede dersleri önemseyerek , çalışarak , birazda süslenip , püslenip gezerek okulu zamanında tamamladı.Nurhayat’ın okulunu tamamlaması ailede büyük sevinçle karşılandı. Dediler ki mevkii ve makama giden yolda Üniversite tamamlamak önemlidir, varan 2 dediler.
Nurhayat okulu tamamlamıştı tamamlamasına ama , şimdi mevkii ve makama giden yolda iş bulması lazımdı. Üniversite okurken sadece derslerine odaklanmış ve iş sınavlarının nasıl olduğu, Kişisel Gelişimin önemini hiç düşünmemişti. Çevresinde bilinçli olan bir Allah’ın kulu da gelerek O’na kişisel gelişim ve iş sınavlarının önemini anlatmamıştı. Çünkü bunların önemini bilen yoktu ki. Bilen olsa da onlardan faydalanmak yerine,” Onlarda amma ukala” der işin içinden çıkarlardı.
Aslında Nurhayat’a rehberlik edecek, Ona yol gösterecek,O’nun tamamladığı İşletme bölümünü daha büyük şehirde tamamlayan yakınları vardı ama anne ve babası o yakınlarına kıskançlıktan dolayı uzak kalınca Nurhayat “ Annem ve babam o akrabamızdan uzak kaldıysa bir bildikleri vardır” mantığı ile o da uzak kalmıştı. Ama işin aslında insan anne ve babasının uzak durduğu insanlardan uzak kalmak , yakın olduklarına yakın olmakla sadece yerinde sayarlardı.
Nurhayat için gelişimde önemli olan, kendine faydalı olacağına inandığı, bilgi ve tecrübesinden faydalanacağı , insanları akraba ve yakın çevrede bularak onlara sorular sorarak , onlardan faydalanmak ile elde ederdi. Ama anne ve babanın etkisinden kurtulamayan insanlarda hızlı ilerleme gelişme olmamaktaydı işte. Nurhayat’ın okul tamamladıktan sonra iş bulamaması , iş bulmakta zorlanması dersler dışında yabancı dil, bilgisayar , kişisel gelişim ve insanlar arası iletişime önem vermemesinde yatmaktaydı.Bunu anladığı zaman iş işten geçmiş, geç kalmıştı. Aslında anne ve babadan gördüğü gibi babasının siyasi çevresi ile ona iş bulacağına inanmış olmasındandı. Şunu unutmuştu ki, gelişmemiş olan insana torpil dahi çoğu zaman fayda etmemekteydi.
Nurhayat evde otururken , babası, annesi , babaannesi, dedesi , anneannesi ona iş aramaya çıkmışlardı. Anneannesi hele her önüne gelene “ Ne olur bizim Nurhayat’a bir iş bul” diye yalvarmaya başlamıştı. Hatta sıradan memurlara , insanlara bile “ Bizim Nurhayat’a iş bulun “ diyerek gezmeleri çok komik duruma gelmekteydi.
Nurhayat’ın okul arkadaşları, daha Üniversitede okurken müfettişlik, uzmanlık, kaymakamlık ve idari hakimlik sınavına hazırlanarak bilgi ve becerileri ile tahsil gördükleri alanda en iyi olmak isterken , Nurhayat’ın ders çalışacak yerde anneannesi ve dedesini bile araya sokarak iş araması komik ve gülünçten öte trajikomik hale getirmişti işi. Koskoca, Üniversite tamamlamış insanın kariyer gerektiren iş sınavlarına çalışarak hazırlanması yerine hiç okuma yazmaları bile olmayan anneannesi, dedesi, teyzesine iş için dil dökmesi onlarında komik duruma düşmesinden hiç de üzüntü duymamaktaydı Nurhayat .
Bu saçmalıklar, bu komiklikler devam ederken bir kamu kurumunun vakfında asgari ücretle iş bulunmuştu Nurhayat’a
Herkeste , Nurhayat’ın ailesinde bir bayram havası esmeye başlamıştı. Nihayet Nurhayat’a iş bulunmuştu. Evde “ Mevlit mi okutalım , yoksa eşe dosta yemek mi verelim, gazeteye ilan mı verelim ?” sevinçleri ile Nurhayat işe başlamıştı.Sanki memleketin en önemli sorunu Nurhayat’ın iş bulması ile çözüme kavuşmuştu..
Nurhayat işe başladığının üzerinden birkaç ay geçmişti ki Vakıf Müdürünün emekli olması ile başka uygun kimse olmadığından Vakıfa bir süre Nurhayat’ın vekalet etmesi istendi. O zaman ailede bayram havası bayramlar havasına dönmeye başlamıştı. Nihayet Nurhayat’ın geçici de olsa , vekaleten de olsa bir ünvanı mevkii ve makamı olmuştu.
Nurhayat köyüne gittiği zaman anneannesi, dedesi , teyzesi herkese ama herkese Nurhayat’ın Müdür olduğunu anlatmaya başladılar. Dedesi, babası Belediye Başkanı olamamıştı ama Nurhayat Müdür olmuştu. Ne büyük nimetti yarabbi !
Nurhayatın dedesi kahvede herkese ama herkese artık Müdür dedesi olduğunu göğsünü gere gere anlatmaya başlamıştı.Kahvede yakın dostlarına çay ısmarlarken , O’na her zaman,takılmadan edemeyen, kahveci :
-Ağa senin torun Müdür oldu ama, sen zaten senelerden bu yana bu kahveye gide gele , gide gele buranın fahri Müdürüsün. Müdür dedenin Müdür torunu olur, dediği zaman kahvehanede bir kahkaha kopmuştu.Adam çayını içtikten sonra sessiz sedasız kahveden çıktı. İçinden “ Bu namussuzlar hayatta Müdür mü görmüşler ki Müdürün değerini anlasınlar “ diyerek önüne gelene “ Bizim torun Müdür oldu , Bizim torun Müdür oldu “ diyerek, eve doğru yollandı.
Artık Nurhayat’ın yakın ailesinde , anne ve babasının uzak yakın akrabalarında Nurhayat’ın Müdür olduğunu iki günde duymayan kalmamıştı. Kimisi bir tatsızlık olmasın diye “ Ya sabır” çekerek bu densizliklere cevap vermezken , kimisi de kahveci gibi inceden inceye alay etmekteydiler.
Nurhayat’ın annesinin bir amcasının oğlu vardı. Büyük şehirde Üniversite tamamlamış ve bir kamu kurumunda Mühendis olarak göreve başlamıştı. Oldum olası tahsilini ön plana çıkarmaz sadece sıradan bir insan gibi yaşamaya ,mevkii ve makama önem vermeden işinden evine, evinden işine gitmeye, bolca okumaya özen göstermekteydi.Büyük şehirde okumasına rağmen bunu gurur vesilesi de yapmamaktaydı. Hatta iş yerinde Başmühendis ünvanı aldığını eşine bile söylememişti . Bu yüzden ailesi onu fazla sevmezdi. Bu kadar tahsil gören adam bu kadar basit yaşayamazdı. Övünmeli, gururlanmalıydı. Ama o öyle yapmamaktaydı. Sürüden ayrılanı kurt kapar misali de aileden dışlanmıştı işte.
Nurhayat’ın dedesi kahveciye kızıp eve gelince , işte bu Mühendis Taner’e rastladı. Evin önündeki çardakta oturmuş ve ailece Nurhayat’ın dayısı, teyzesi, anne annesi, Taner bey konuşmakta hem sohbet etmekte, hem tv izlemekteydiler. Nurhayat’ın dedesi çardağa girince herkes ayağa kalktı.Nurhayat’ın dedesi Tahir ağa çardaktaki sedirin üstüne oturdu. O kadar kasılmaktaydı ki sanki adama “ sen cennetliksin” emri gelmiş gibiydi. Mühendis yeğenine şöyle tepeden bakarak .
-Yeğenim , dedi. Sen koskoca şehirlerde, mühendis diploması adlına ama bizim Nurhayat gibi bir Müdür olamadın, dedi.
Tam bu sırada tv de yaşlı bir insan konuşmaktaydı.Tv deki ses yüksek çıkınca herkes tv ye bakmaya başladı. Bunu fırsat bilen Taner .
-Bu adam tam 85 yaşında, dedi.
Bunun üzerine Tahir ağa.
-Ne var onda ya bende 86 yaşına bastım. Yaşsa bizde de var.
Bunun üzerine muzipliği seven Taner dedi :
-Amca , o adam senin gibi ilkokul mezunu değil ki adam koskoca mimar.
Yaşlı adam sinirden takma dişlerini gıcırdatarak .
- oho o mimar amma ben 33 yaşında bu kasabanın Belediye Meclisi üyeliği yaptım, diye övünmeye başlamıştı. Bunun üzerine Taner bey.
- Bu adamda tam 30 seneden bu yana İstanbul Mimarlar Odasının başkanı.
Bu tartışmada galip gelemeyeceğini anlayan Tahir efendi söylenerek susmayı tercih etti. Mevki ve makama önem vermeyen bu enayi yiğenle de tartışma olmaz, diye düşünmüştü.
Bu densizce konuşma üzerine Taner gayet sabırla .
-Amca bizlerin Müdür olmak gibi bir amacı falan yok ki. Bizler insan olalım yeter. Varsın Müdürlük, mevkii ve makamlar başkalarının olsun, dedi
Bu tutuma çok kızan Tahir ağa… yüksek sesle .
-Enayiii , dedi ki tüm sokak duyacaktı nerede ise.
Taner, 86 yaşında bir insanın , üstelik ilkokul mezunu insanın bu kadar mevki makam sevdalısı olmasına, üstelikte kendisinin değil de torununa verilmiş olmasına bu kadar sevinmesine ve onur meselesi yapmasına bir anlam veremeyerek , fazla tatsızlık çıkmadan oradan ayrıldı. Taner çardaktan ayrılınca sokakta yürümeye başlamıştı ki , pencereden onu gören öteki amcasının oğlunun Taner’e seslendiğini duydu:
-Taner abi gelsene, bir çayımızı iç, diyordu.
İstemeye istemeye eve girdi.Amcasının oğlu Sabri çok sevinçli bir haldeydi. Amcaoğlunu bir köşeye oturttuktan sonra .
-Duydun mu Taner abi, bizim Nurhayat Müdür oldu, deyivermez mi?
Mühendis Taner bir le havle çekerek sessiz kalmayı tercih etti. Sadece .
-Hayırlı olsun , diyebildi.
Bu cevap Sabri beyi tatmin etmemişti galiba ki , gene eski neşesi ve sevinci ilke Taner’e bakarak.
-Amcaoğlu , anlaşılan Nurhayat’ın Müdür olmasına fazla sevinmedin, yoksa O’nu kıskanmakta mısın? Demez mi
Taner olanca sabrı ile şöyle, dedi :
- Amcamınoğlu sevgili Sabri Kardeşim, dünyada mevki ve makamlar gelip , geçici insan önce adam olmalı ve çevresine sevgi ve saygıda kusur etmemeli. Bugün Müdür olarak hava atanlar, yarın bu görevin hakkını vermezlerse, o unvan elden gidince kimse ona bakmaz. Önemli olan insanın okuduğunu insanların yararına sunabilmesidir, dedi.
Sabri bunu anlamamıştı ki , cılız bir sesle.
-Anlaşılan sen Nurhayat’ı çekemiyorsun, dedi.
Taner bey, bu sırada yanlarına gelen 5 yaşındaki kızını göstererek.
-Nurhayat Müdürse bizim kız da Genel Müdür Yardımcısı .. dedi
Amcaoğlunun ne dediğini anlayamadığını fark edince de şöyle açıklamada bulundu :
- Bizim ailemiz sevgi ve sefkat üreten 4 kişiden oluşan ama 4 milyon insana bedel bir şirkettir. Anlayan olursa ben genel Müdür , hanım ve çocuklar benim yardımcım. Bu ünvanı bize biz verdik ve ölene kadar kimse alamaz.Başkasının verdiği ünvanlar bizi ilgilendirmez, dedi.
Tam bu sırada Mühendis Taner beyin oğlu Hüseyin geldi. Taner bey oğlunu öperek kucağına oturttu.Taner beyin oğlu Hüseyin , babasına” Şurada güzel bir fıkra var okur musunuz babacığım” dedi. Taner bey kitabı açarak oradakilere yüksek sesle okumaya başladı.
-Bir yaz gecesi,Hocanın uykusu kaçar. Sokağa çıkıp gezinmeye başlar. Bunu gören bekçi sorar ‘ Hocam gece yarısı ne arıyorsunuz buralarda?’ Hoca ‘ Hiç uykum kaçtı da sokağa mı kaçtı yoksa diye onu aramaktayım’
Bu fıkra okununca herkes güldü. Asıl işi anlayamadıkları Taner beyin oğluna arkadaş gibi, hatta mevkii ve makam sahibi insan gibi davranması idi. Onlara göre saygı ve sevgi ya mevki makam sahiplerine ya da nufüzlu ailelerin çocuklarına olurdu.
Baktı ki Mühendis Taner bey iş sarpa varmakta bir süre sustu. Taner, bir tatsızlık olmasın diye bir süre susarak , çayını içtikten sonra bu saçmalıklara daha fazla muhatap olmamak için oradan ayrıldı .
Aradan birkaç gün geçmişti ki, Mühendis Taner bey, ilçe kaymakamına , şehir kulübünde rastladı. Mühendis Taner bey ile Kaymakam gerçekten de güzel arkadaştılar ve bu arkadaşlıkları da ikisinin de tahsillerini insanlara faydalı olmak uğruna kullanmalarında kaynaklanmaktaydı. Mevki ve makam sahibi olmasına rağmen , Kaymakam Saadettin bey son derece alçak gönüllü ve sevecen insandı. Konuşurlarken Taner’in aklına bu geldi . Kaymakama .
-Bizim Müdür hanım ile aranız nasıl Kaymakam bey, dedi.
Kaymakam Saadettin bey, anlamamış gibi dikkatlice , bıyık altından Mühendis Taner’e bakarak.
- Ne Müdürü, bizim ilçede bayan Müdürümüz yok ki , demez mi.
Bunun üzerine olanları Taner bey kısaca , Kaymakam anlatınca Kaymakam kahkahayı basarak.
-İlahi Tanerciğim, biz Onu Müdür falan yapmadık ki , Vakıfta sadece iki kişi çalışmakta ve bu iki kişiden birisi Müdür , diğeri Nurhayattı .Vakıfta Müdürlükte yok aslında. Bu sadece sorumluluk. Bu kadar abartılmasına gerekte yok. Nurhayat , öyle hava atacağına daha genç çalışarak Kaymakamlık sınavlarında başarılı olarak Kaymakam olmaya baksın.Ben bunu kendisine de söyledim. Yüksekten uçan , çabuk düşer, dedi
Bu sefer ikisi de kahkahayı bastılar.
Kaymakam, Nurhayat’a gerekli uyarıları yapmış olacak ki , bir daha kimse “ Bizim Kız Müdür oldu “ diyemedi.
Mühendis Taner birkaç gün sonra amcasını yolda görünce .
-Amca Nurhayat Müdür neler yapmakta ? diye sorusuna sadece suratını asarak vodurdanarak oradan uzaklaşarak cevap verdi.
Mevki makam sevgisi ne kadar bir hastalıkmış ki , bu hastalığa yakalananlar toplumda çoğu zaman gülünç duruma düşmekteydiler. Taner amcasının yanından ayrılırken mevki makam hırsı olmadığı için şükretti
Mevki makam sahibi olan değil, hakiki manada insan olmaya bilgisi ile insanları aydınlatmaya çalışanlar gönüllerde her zaman Müdür olacaktır. Asıl Müdürlükte gönüllerde edebi Müdür olabilmektir.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.