KIRMIZI ÇİÇEKLER VAR BURADA
Kırmızı çiçekler var burada.
(Neden kırmızı? Öfkeli bir anımda yazmış olabilirim bu yazıyı, ya da tutkularımın ruhumu yırtmaya çalıştığı bir anda. Kırmızının anlamı var mı sizde de? Herkesin verdiği anlamdan farklı, kırmızıya kırmızı demeyip, dudak dediğiniz oldu mu mesela ya da kırmızı benim boğazımdaki düğümdür, ne bileyim kırmızı Urfa’dır diyeniniz de var mıdır mesela, merak ediyorum.
Doğurmasanız da her şeyi, adını koymuyor musunuz ve yeşertmesiniz de bir hüzün ağacını, tadına bakmıyor musunuz? Adını koymadıklarınızdan mı yoksa kırmızı? Tadına baktınız ama değil mi? Biliyorum baktınız, eminim... En az bir kere yanıp, ateşi okşamışsınızdır. Varlığına duacı olup çok sevmişsinizdir hatta...)
Peki, neden çiçekler var yazımda? Kötü eşittir kırmızı, iyi eşittir çiçek mi, bilmiyorum ruh halimin ne anlatmak istediğini. Canım huzur kokusu çektiği için olabilir bu çiçeklerin ısrarla yazıma girme isteği. Çiçekler huzur kokar değil mi, doğumumuzu hatırlatırcasına güler, çocukluğumuzdur onlar... Tomurcuk olduğu vakitlerde dallarda, gülücükler doğmaz mı suratınıza ve her gülüş yeniden doğuş değil midir? )
Ben akışa bırakmışken kendimi, tıpkı uykuyla sevişen gözlerim gibi, muzur çocuklar edasında gelip giriyor yazıma çiçekler... Yazımın müziğine ve kelimelerdeki notaların ahengine kapılıyorken tam, aradan kayıp elma yiyiyorlar bahçemde, zorla çalıyorlar bir parçamı hınzır kelimeler... Çalmak her zaman zorla olmaz ama değil mi? Bazen seve seve çaldırırsınız kalbinizi, elinizi, benliğinizi... Bu cümleden sonra bu yazıyı okumaktan vazgeçerseniz, her soluğun kendinizi kendinizle yüzleştiren bir yargıç olduğunu unutmayın. Kaçmak, cümlelerimden daha ağırdır çünkü... Ben o cümleleri var eden kelimeleri her şeye rağmen öpüp kokluyorum ki o kelimeler, parmaklarımı bir sahne gibi kullanıyorlar, gelip filmler çekip gidiyorlar, geriye sadece tozlar kalıyor üzerimde, ta ki yeni bir oyuna kadar)
Çiçeklerin yüzünde bir gülümseme.
(Bazen ağlayan çiçekler de görüyorum, insanlara benzemeye çalıştıkları için üzülüyorum, belki de onların da derdi vardır, onu da bilemiyorum. Acaba aralarında konuşup vücutlarına değen burnumuz hakkında tacizci diyorlar mıdır?)
Ben, eflatun elbisemi giymişim gece karanlığında, saten kumaştan kaydırak yapıyorum gözyaşı yumaklarıma.
(Eflatunu çok severim ben, belki merak edersiniz diye öylesine de olsa belirtmek istiyorum. Eflatunun koyuluğu ve gözü karalığı tam da ruhumun aynası gibi... Seviyorum ulan işte diyen külhanbeyi gibi, naralar attırıyor bana eflatun.)
Konuşmak konusunda can atıp beynime basınç yapan bir şey daha var, şöyle demeliymişim: gözyaşını sevmem ama akınca da kadın gibi akmalı, işte öylesine narin... Konunun buraya varacağını bilen bilinçaltı tanrım, geleceği gördüğü yani kadın konusuna gireceğimi bildiği için, konuyu çiçekle başlatmam için ayet göndermiş olabilir bana? Gerçekten kalpten inandığım dediğimden gönderilen ayetlerden habersizken hem de)
Geçerken suladığım yerlerde tohumlanırken toprağın sesi, filizlerimin kardelen olmasını diliyorum .
( Neden kardelen olmasını istediğimi, bilmiyorum... Kısa metrajlı filmleri sevdiğim için belki de. İki farklı konuyu alakasız düşüncelerle bağlayıp konuşturmayı da çok seviyorum. Aynen şuan yaptığım gibi...
Geçtiğimiz her yere biraz biz ekiyoruz değil mi, toprağın sesi de değil midir ki doğa? Ben ekiyorum beni ona, o çıkarıyor, beni bana... Fışkırtıyor bağrından, gül, karanfil, menekşe... Kardelen... )
Yüreğimdeki umutları da serpip, yerden az biraz yukarıda, göğe değmeyecek aşağılıkta(Aşağıda demek istemiyorum, kurallardan çok sıkıldığımı bu cümlenin oflayan sesinden anlayabilirsiniz.) topuklarım yerden kesik uçuyorum...
(Uçmayı rüyalarımda tattım, bu yüzden bir gün uçacağıma olan inancım sonsuz, çünkü rüyalar gerçek olur dedi, o. O kim bilmeyin, hatta çok boş verin. Ben ondan önce uçmayı tattım zaten, tadı güzel olan şeyleri nasıl ister ruhumuzdaki çocuk değil mi? )
Kırmızı güller var burada, oysa ben en çok beyazları severim.
( Neden kırmızıya takıldığımı çözmeye çalışıyorum yazının başından beri, ama mantığını bir türlü anlamadığım olasılık soruları gibi, binlerce yöne koyuluyor arayışlarım. Çıkmaz sokaklarda nasıl bulacağım, neden sorusunun saklambaç oynayan cevabını. Hem ben algıladığımca çıkmaz sokak diyorum, ya her yere çıkan bir sokaksa... )
Boynumda bir gerdanlık gök vari, elbisem gamzelerimin şeklinde delik deşik, küpelerim gözlerimin gölgesi, tül çorabımda henüz tamamlanmamış örümcek ağları...
( Hayalimdeki periyim şimdi, biraz korkunç, biraz deli, biraz çekici...)
Elbisemden düştü düşecek dediğim tenim, aslında bir deniz, penceresi vahaya açılan bir çığlık... Hüzün yumakları yapıp atıyorum etrafa, ben kırmızı çiçekleri sevmem ki...
( Öyleyse nereden çıktı bu kırmızı, bu çiçekler?)
_Bahar Liman_
YORUMLAR
Belli ki bu yazı şiirle aynı kaynaktan geliyor.Biraz bahar bulanıklığı taşısada..Ne demek bu? Bahar suları bulandırmakla kalmaz.Şuurumuzu,duygularımızı,heyecanlarımızı,hatta yürüyüşümüzü,bakışımızı bile değiştirir.Yani sadece filizlere su yürümesinden ibaret değildir bahar.Gökteki şimşek ne ifade ediyorse semada,kırmızı toprakta onu ifade eder.Bütün renkleri alarma geçirir ama,önce kendisi yorktur.Tabiyat iyi bakınca genç kız gibidir her renk giymeyi sever ama,bunu bir halayık gibi değil,soylu bir ece gibi yapar.Önce sarılarla donanır,ardından mavilerle kuşatılır,mor ve kırmızı bir yarış halinde gelirler.Kırmızının çaktığı şimşeyi,yine soylu duruşuyla eflatun keser.Hay Allah bende çok severim.Giyme imkanım yoktur ama,nerede görsem biraz takılı kalır gözlerim.Bu nefis yazıyı geç görmüş olmam talihsizlik.Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Kırmızı güller var burada, oysa ben en çok beyazları severim.
( Neden kırmızıya takıldığımı çözmeye çalışıyorum yazının başından beri, ama mantığını bir türlü anlamadığım olasılık soruları gibi, binlerce yöne koyuluyor arayışlarım. Çıkmaz sokaklarda nasıl bulacağım, neden sorusunun saklambaç oynayan cevabını. Hem ben algıladığımca çıkmaz sokak diyorum, ya her yere çıkan bir sokaksa... )
Boynumda bir gerdanlık gök vari, elbisem gamzelerimin şeklinde delik deşik, küpelerim gözlerimin gölgesi, tül çorabımda henüz tamamlanmamış örümcek ağları...
( Hayalimdeki periyim şimdi, biraz korkunç, biraz deli, biraz çekici...)
Elbisemden düştü düşecek dediğim tenim, aslında bir deniz, penceresi vahaya açılan bir çığlık... Hüzün yumakları yapıp atıyorum etrafa, ben kırmızı çiçekleri sevmem ki...
( Öyleyse nereden çıktı bu kırmızı, bu çiçekler?)
bahar
iyi ki varsın
geceme ÇOK EDEBİ DÜŞTÜN
...