BİR MASADA DÖRT YÜREK ...
Hollanda’dan İstanbul’a geldiğim pazar akşamından bugüne kadar (perşembe) beklediğim güzel bir buluşmanın heyecanı ile bu sabah güne ’merhaba’ dedim. Sevincim tavan yaparken, kahvaltının hazır olduğunu söylemeye gelen bahar gülüşlü Bahar hocam;
’Zafer kahvaltımızı yapıp hemen yola koyulmalıyız. Varacağımız yer hayli uzak’
’Tamam Bahar hocam, hemen geliyorum’ derken tebessümlerim heyacanımı dışa vuruyordu.
Edebiyat Defteri’nin sayfalarındaki şiirlerinden gıyaben yakınlaştığım ve İzmir toplantısında yüzyüze tanıma fırsatı bulduğum yüreği KÜRSAT, gönlü EREN dev bir şairimiz KURT BAKIŞLI KURTBEY’İMİZ, Niyazi TUNCER ve AYBALAMIZ , Çiğdem ÇİMEN (seheryeli) ile EMİRGAN’ın en güzide bir koyunda buluşacağımızın sevinçleri yüreğimi ne güzel sarıp sarmalamıştı.
Vatandan uzak olmanın verdiği hasret duyguları öylesine yoğundu ki; yazdığım şiirlerde sevda ve özlemler ana temaydı. Hele bir de bu ayrılığa YAR ve YÜREK DOSTLARIMIN hasretlikleride eklenince gurbetin zalim akşamlarına ne yıldızlar, ne de ay sökün ediyordu.Mevsimler güz oluyordu her gurbet gününe. Yalnızlığıma kelepçelenen, kimsesizliğime bıraktığım hatıralarda ızdıraplar çekmek adına kahrolurken, sessizce çok gözyaşları dökmüştüm gelemeyişime... Amma, işlerimi iki haftalığına erteleyip, zararlarımı göze alarak gelmenin hazırlıklarını yaparken, geleceğimin ilk müjdesini Bahar hocama vermiştim. Bir kaçgün sonra da İstanbul’da görüşmek istediğim can dostlarıma haber saldım. Tanıdığım seyahat acentasından THY bileti ayırttım mart’ın onbeşine. Geliş günümün pazar günü olması sevindirdi, birazda hüzünlü oldu. Çünkü, pazar günü şampiyonluk için önemli bir maçıma çıkamayışımdı beni biraz üzen.
Gün gelip çattığında bavulumu hazırlayıp sabahın erken saatlerinde Amsterdam hava limanına oğlum Gökhan ile gittim. Eşyaları içeri verdikten sonra pasaport kontrolünden geçerek uçağa biniş yerine yöneldim. O an kafamda ne iş yeri vardı, nede müşterilerimin istekleri... Her şeyi Lahey’e bırakıp gelmiştim. Artık tatil herşeydi benim için! Telefonumu bile kızıma teslim etmiştim gelirken. İş stresini beraberimde getirirsem, tatilimin bir anlam ifade etmeyeceğini daha önceki iznimde iyice öğrenmiştim! İki haftalık iznimle seçkin dotlarım ve evimle ilgilenecektim... Bir de kurban olduğum İSTANBUL’umla ayrılık yaralarını saracaktık ...
İstanbul Atatürk Hava Limanına THY iniş yaparken nasıl duygulandığımı, vatanımın, İstanbul’un havasını ciğerlerime kadar nasıl çektiğimi bir bilseniz! Yüzümdeki tebessümlerde martıların kanat vuruşlarını görürken çocuklar gibi şendim. Memleketim bir başkaydı yüreğimde, gözlerimde. Uğruna canların verildiği cennet ülkemde olmanın bahtiyarlığındaydım. Gümrükten içeri adım atarken, vatan toprağına kavuşmanın mutluluğundaydım. Sevinç dolu nemli gözlerle gümrükten çıktım. Yolcularını bekleşen kalabalığa gözlerimi gezdirirken, elinde bir demet kırmızı beyaz karanfillerle karşımda duran melek yüzlüm Bahar hocamı gördüm. Tüm güzelliği ile karşımdaydı. Bildik o tatlı gülüşleri ile karşıladı beni;
’Canım, vatanına hoş geldin’ derken gözlerindeki sevinç pırıltıları yıldız yıldızdı. Koştum, hasret duyguları ile sarıldım ona. Vatanım, sevdam adına kucakladım Bahar hocamı...
’ Ne çok özlemişim sizleri be hocam’ diyebildim. Birşeyler öylemek istedim, yutkundum. Söyleyemedim!..
Metro ile evimizin yolunu tutarken gerilerde bırktığımız günleri yad ettik Aksaray’a gelesiye kadar. Oradan da bir taksi ile evimize geldik. Yorgunluğumuza hazır kahve iyi geldi. Bayağı yorulmuştum. İş ve yolculuk yorgunluğu bir arada olunca bedenim çok yıpranmış ve zorlanmıştı ama değmişti doğrusu ...
Pazartesi akşamı Edebiyat Defterine girdim. İlk baktığım, ziyaretine gideceğimiz gönül dostlarımızın sitede olup olmadığı oldu.Dostlarım sitedeydi ve hemen hiç beklemeden mesaj attım. İstanbul’da olduğumu öğrenince Niyazi üstadım çok sevindi. Mesajıma karşılık veren KURTBEY’imiz ile buluşma randevusu yaptık. Çarşamba öğle saat 13.00 de Emirgan’da buluşacağımız kararlaştırdık. Saatler biraz ilerlemişti ki; KURTBEY’imiz bir mesaj daha gönderdi. Baktım, randevunun perşembe gününe yine aynı saate alınmasını rica etti. Kabul ettim. Çiğdem bacım, o gün için münasip olmadığından gelemeyeceğini ama bizide mutlaka görmek istediğini belirtmesi nedeni ile perşembe gününe ertelemiştik randevumuzu. İyi ki ertelemişiz ... O kardeşimizi görmeseydik bizde çok üzülecektik...
Perşembe sabahı; evimizin sevimli, sarışın kedisi AŞK’ı evde bırakıp çıktık. Hava biraz kar soğuğu. Sulusepken atıştırıyordu. Ne olacaktı mart ay’ında? ’Agustos güneşi görecek değildik herhalde’ diye mırıldanarak otobüs durağına gittik.Şemsiyede almamıştık yanımıza.Biraz ıslanacaktık. Lahey’in yağmurlarına ıslanmaya alışık olduğumdan aldırış etmedim. Bahar hocam üşüdüğünü ima edercesine bir gök yüzüne bir bana baktı! Bu soğuğun bana normal geldiğini, Okyanus soğuğunun daha çetin olduğunu söyledim. Neyse, üçüncü otobüsün gelmesi ile Taksim’e gittik. Otobüs duraklarında bizim gideceğimiz istikametin durağını sorduk ve bize söylenen durakta hazır bekleyen otobüse bindik. Otobüs hareket ettiğinde bizdeki heyecan günün soğukluğunu unutturuyordu. Bahar hocam artık üşümeyi unutmuş, dostlarımızla buluşmanın heyacanı ile;
’Ya zafer, ne iyi oldu arkadaşlarımızla buluşmak... Dostluk budur’ dedi. Başımı salladım ’evet’ dercesine.
Biraz uzakmış gideceğimiz yer. Otobüsümüz boğazın mavimsi sularının kenarından homurdana homurdana yol alırken bende etrafa göz atıyordum. Her yer afiş, flama ve parti bayrakları ile donatılmış. Belediye seçimleri; partilere flama ve bayrak asma yarışına dönüştürmüş.Partililer arabalarına taktıkları megafonlarla habire nutuk yarışındalar ’’edeceğiz, yapacağız’’ cekler ve caklar bir hayli fazlaydı nutuklarında. Güldüm ve ’YALANCILAR’ diye mırıldandım... Sonra ’Hangisi hayırlısı ise Allah onu belediyelerimize başkanlığı nasip etsin ’ dedik... Eskiden hiç böyle temennide bulunmamıştım ama bu sefer bende anlayamadığım nedenle böyle hayırlı
temennide bulundum... Birde beni düşündüren bir gözlemimi aktarayım; barış havarisi kesilen, aslında ülkemizi kana bulayanların seçim çalışmalarında anlamadığım bir şive ile (kürtçe) birşeyler diyorlardı. Kimsenin hangi şive ile konuştuğuna karışmam ama bir partimiz (MHP) Hakkari’mizde seçim çalışması yapsa ve Ozan ARİF’in türkülerini kardeşlik adına çalsa kesinlikle o kişilere yaşama hakkı tanımaz, öldürürler. Askerlerimizi, polislerimizi, masum halkımızı katledenler, demokrasi adına siyaset yapanlara Allah bilir neler yaparlardı... Türk’ün gönülden hoşgörüsü bir daha canlandı gözlerimde... İstanbul’da başka bir şive ile siyaset yapanların iyi niyet beslemediklerini ve fırsatları olduklarında Türk’e yaşama hakkı vermeyeceklerini belleğime iyice kazıdım!.. Allah’ım, bu ülkeye ihanet edenlere fırsat vermesin! Diğer siyasi partilerimizin çalışmalarında başarılar dilerken, inşallah memleketimiz ve şehirlerimiz için hayırlı bir seçim olur ...
Ha birde şunu düşündüm bu kısa yolculukta. Allah bize öyle güzel bir şehir vermiş ki şu İstanbul’u. Dünyanın en güzel incisi. Öyle güzllikler var ki bu şehirde, etkilenmemek mümkün değil! Ve bu güzelim şehre ihanet edenleri gözlerimin önüne getirdim. Mahallelerini yakıp yıkan, oto yollarını işgal eden soysuzlar dikildi karşıma... ’’ahhh Fatih’im neredesin?’’ derken Bahar hocamın sözü ile kendime geldim.
’Ya biz tam olarak nerede buluşacaktık’ dedi.
’Bahar hocam, telefon açalım’
Bahar hocam telefonu çantasından çıkardı ve baktı ki, Niyazi bizi tam dört kez aramış, duymamışız. Hemen aradık Niyazi’yi ve telefonu ben aldım.
’Alo, Üstadım biz geliyoruz. Bizi aramışsınız ama duyamadık gürültüden, özür dileriz. Tam olarak nerede buluşuyoruz?’
’Zafer, Keşke söyleseydiniz biz alır gelirdik sizi. Biz sizi taksi ile geleceğinizi sandık!’
’Üstadım çok sağolun, bu trafikte otobüs daha kolay olur diye düşündük. Sen bize söyle, nerede ineceğiz?’
İstanbul’a kırkaltı yılını vermiş Bahar hocama verdim telefonu daha iyi bildiği için buraları. Konuştular. Niyazi üstadım buluşacağımız yeri söyledikten sonra;
’Yürek kardeşim Niyazi’nin dediği yere çok az kaldı. On dakika sonra oradayız’ dedi Bahar hocam.
Sormayın o andaki heyecanımı. Avuç içlerimi birbirine sürtüştürürken, Bahar hocam; çok sevdiğim pembe gülücükleri ile bana bakıyordu. Ne bileyim işte, ben öyleyim. Vefalı yürek olmak, dostlukların satıldığı, unutulduğu, çıkarlara dönüştürüldüğü bir ortamda sıcacık iki yüreğimizle buluşmak ne büyük bir sevinç ve duyguydu bizim için.
’Şu durakta iniyoruz’ derken Bahar hocam, ayağa kaltık, çıkış kapısına yöneldik. Otobüsümüzün gıcırtılı fireni ile durağa vardık. Kapı açılıp dışarı çıktığımızda etrafıma şöyle bir bakındım. Yürek dostlarımızı gözlerimize düşürmeye çalıştık. Gözlerimiz otobüsün durağa giriş yaptığı yerde açık gri, pırıl pırıl bir arabanın durduğuna odaklandı. Ben şaşkın şaşkın bakınırken arabanın kornası çalındı bir kaç kez...
’Bahar hocam bak bizimkiler bunlar galiba’ dedim.
Arabaya yöneldik. Niyazi ile Çiğdem canlar el salladılar. Adımlarımızı çabuklaştırdık. Yüzlerinden tebessümler hiç eksik olmayan iki can dostumuz öyle içten karşıladılar ki bizi, gözlerim yaşarmadı desem yalan söylemiş olurum. Yutkundum. Arabanın durduğu yer trafiği aksattığı için birbirimize sarılmadan bindik arabaya. Hızlı şöförümüz Niyazi gardaşım, gaza basması ile ani bir dönüşle gideceğimiz yere yönelirken;
’Nereye gidelim?’
’Valla üstadım, biz sana emanetiz. Nereyi uygun görürsen oraya gidelim’ dedim.
Boğazın suları ile kucaklaşan müstesna bir yer olan OBA RESTORANT’da durdu. Arabayı parka bıraktık. Arabadan iner inmez kucaklaştık. İzmir toplantısında ilk görüşmemizden bu yana ikinci görüşmemizdi. Fakat, sanki yıllar öncesinden birbirimizi tanıyormuşuz samimiyetinde birbirimize öylesine içten dost ve gönüldaş olmuştuk ki; düşman ve fesat yürekleri çatlatırcasına ... Çiğdem bacım desen, o akasya çiçeği gülüşündeki derin samimiyeti ve dostluğunu tanımanızı isterdim. Endamındakı beyazlığa gülüşü çok yakışıyordu. Bahar hocamla Çiğdem birbirlerine sarılırken çok duygulandım. Dostluğun, yarenliğin kadir ve kıymetini bilenlere ne mutlu...
Dikdörtgen modelinde bir yer OBA RESTORANT. Akşap yapısıyla tarih sayfalarını önümüze açtırırcasına. Türk el sanatının motifleri sadeliği işlenmiş OBA RESTORANT’a. Garsonları oldukça nazik. Oturacağımız masaya kadar bize eşlik ettiler. Otantik bir masaya dört yürek oturduk. Yağmurun damlacıkları camları dövercesine çarpışlarına baka kaldım. Duygularım harmanladı, ötelere kaydı gözlerim. Mükemmel güzellikteki boğazın sularında nazı nazlı süzülen gemiler... İki karabatağın billur sulara dalışları, martıların arsız çığlıkları... Kenarda oltası ile balık tutan birkaç balıkçı... Yağmurluklarını giymişler, havanın soğuğuna aldırış etmeden oltalarına takılacak istavritlerin bekleyişindeler...
Siparişlerimiz masaya gelirken;
’Zafer hocam, biz çayları, sende Türk kahvesini afiyetle yudumlarken mükemmel Emirgan’ın boğaz manzarasında şiirler yazmak harika olacak!’
’Evet üstadım, boğazın görkemliğine bir bakar mısın? Kim bilir ne şiirler yazdınız burada?’
Söze giren Çiğdem;
’Zafer abi, ben şiirlerimin çoğunu burada yazdım. Burası insana öyle yoğun duygular veriyor ki!..’
’Ah canım benim’ diye karşılık verdi bahar hocam.
Sohbetimiz öyle yoğunlaşmıştı ki, çayların biri bitiyor, biri geliyordu. Edebiyat ve şiir adına ne varsa konuştuk. Ve tabi çok değerli dostlarımızıda anmadan edemedik. Ozan İlo’yu, Makberi’yi, Ansız’ı, Toynak’ı ve nice güzel dostlarımızın kulaklarını çınlattık.
Seher Yeli’miz Çiğdem, çantasından iki şiir kitabı çıkardı. Harika görünümlü bir şiir kitabı. Bir yüreğin duyguları nakış nakış işlenmiş şiirlerin toplandığı, göz nurunun, emeğin kucaklaştığı bir kitaba. Bu şiir kitabının şaireside Çiğdem olunca, daha bir anlamlı oluyor bize... Kitabın kapağını aralayan Çiğdem, şu notu düştü sayfaya;
’Değerli abim Zafer beye saygılarımla ... 19.03.2009 Seheryeli Çiğdem ÇİMEN...’
Bana kitabını imzalayıp uzatırken ne diyeceğimi bilemedim. Çok sevinmiştim Çiğdem’in kendi elinden kitabını aldığımda. Gurur vericiydi bu durum. Bir kitapta Bahar hocama aynı ruh güzelliği ile imzaladı. Ben ve Bahar hocam, şiirlerini takdir ettiğimiz şairemizin şiirlerine göz atarken Çiğdem’den müsade alarak iki şiirini sesli okudum. Garsonların beni dinlediğini fark edince sesimi biraz daha gürleştirdim. Bahar hocam, Niyazi üstadım ve Çiğdem sessizce beni dinlediler ve her şiir bitiminde alkışladılar beni. Niyazi üstadımda seçtiği bir şiiri okudu davudi sesi ile. Mükemmel yorumlamıştı. Yürekten alkışladık...
Boğazın nazlı nazlı dalgalanışına, karşıların bize gizemli bakışlarına doyamadan kalkarken başka bir mekana gitmeğe karar verdik. Garsonlara teşekkür edip ayrılırken kenarda balık tutanlara ’Rastgele ağalar’ diyerek uzaklaştık oradan. Kararlaştırdığımız ........ lokantaya vardık. Orasıda boğazın narin görünümüne amade... Bağaz ile lokanta arasına otoyol girsede, gözlerimize engel değil boğazı süzmemize. İstanbul şiir gibi bir şehir olması nedeni ile bu köşeside inciden bir parça. Lokantanın çok naif olduğunu, yemeklerinin leziz olduğunu diyemem. Pek hoşumuza gitmedi servisleri... Mart ayazında başka yerlere bakacak durum olmadığı için buraya girdik sanırım. Neyse; OBA’da noktaladığımız sohbetimize burada da devam ettik. Bazen güldük, bazende duygulu anlar yaşadık. Bu iki yüreği çok daha yakinen tanımanın şerefi bahtiyarlığı bizi öylesine memnun etti ki... Allah, böyle vefalı dostlukları herkese nasip etsin!
Hava iyiden iyiye kararmıştı. Havanın sanki, ’Ben mart’ım’ dercesine bize kaşlarını çatmıştı. Bereket kalın giyinmiştik, pek etki etmedi bana ama iki nazlı yüreğin ayaz kestiklerini fark etmiştik. Titreşiyorlardı.
’Birazdan araba ısınır hatunlar’ dedi kaptanımız Niyazi üstadım.
Anayolda arabamız ilerlerken yollar tenhaydı bir yere kadar. Galatasaray’ımızın stadına yaklaştığımızda acil yardım arabaların çığırtkan sirenleri, arabaların korna sesleri akşam saatlerine panik havasını düşürüyordu. O gün UEFA kupası maçı vardı Galatasaray’ımızın. Yenmesi temennileri ile sıyrılıp giderken arabaların arasından, bir müddet sonra evimize geldik. Yürek dostlarımız bizi evimize kadar getirmenin nazikliği ile ne çok teşekkür ettik Bahar hocamla... Yeniden bir araya gelmenin sözünü alırken, Niyazı üstadımın çok duygulandığını gördüm. Belkide gözleri nemlenmişti, görmeyelim diye başını çevirdi ve bastı gaza... Uçup gittiler iki yüreğin boynu bükük bakışları arasında... Cadde ortasında dona kalmıştım ben ve Bahar hocam...
Allah sizin gibi dostları yanımızdan hiç ayırmasın vefalı yürek kardeşlerim...
Herşey için ne çok teşekkür etsek yine de azdır sizlere Niyazi ve Çiğdem dostlarım...
Yüreğinizden öpüldünüz !..
Zafer Direniş
...
YORUMLAR
Toynan kardeşim sen bizlerin can gardaşısın,ancak Zaferin izni kısa inan İstanbul dışına çıkamadık.Bir dahaki sefere inşallah daha uzun geldiğinde izine Allah kısmet etsin seni görmek istiyoruz sakın bana gönül koyma senin yerin başkadır bizlerin yüreğinde bilirsin.Saygılarımız her daimdir kardeşim iyiki varsın.Selamlarımızı yolluyoruz yüreğine...
Saygılarımızla
baharca57 tarafından 3/23/2009 12:04:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ah ah o güzelllikleri anlatmak sayfalara sığar mı sevgili direniş.Sanala inat böylesi dostlukları yaşamanın hazzı anlatılmıyor ki,ancak yaşanıyor.Evet bizde dört yürek yaşadık doyasıya,tabi devamıda geldi iadeyi ziyaretle çok mutluyum çokkkkkkkk.Sizleri çok sevdiyorum yürek kardeşlerim NİYAZİ TUNCER VE SEHERYELİM ÇİĞDEMİM.İyiki varsınız iyiki..Bu güzel günü kaleme döktüğün için sana minettarım gönüldaşım sevgili direniş varolsın bin kez varaolasın.Nice dostluklara inşallah.
Varolasın
Sevgilerimin en derini ile
Bahar
heee...
yazmam mı ben bunu bir yerlere
hadi sana ne deyim ama Bahar ablama aşk olsun...sen hollandadan gelmiştinde ben de ankara dan gelirdim be abi....bak bu iki oldu...geçen geldiğinde de es geçtiniz beni...
yazıyorum bunları bir yerlere alacağın olsun...Hem niyazi abi ile hem sizinle emirganda iki kadeh rakıdan ettiniz beni
borcunuz çok artık bu kardeşinize...ama neden haber vermedin ki...yoksa kardaşın bir kusur mu işledi ağabey...
ben sana bir şey demiyorum
eh bahar ablası helal olsun sana...))))))
neyse hoş gelmişsiniz safalar getimişsiniz...
varsa bir emriniz biz buralasrsayız
nöbetteyiz ağabey
hepinize saygılar selamlar....
Dostluğun, kardeşliğin, sevginin güzelliğini yaşadık.marmara sularına baka baka ..Kimi zaman masum bir bakış, kimi zaman buğu, kimi zaman iki damla akış oldu dostluk. Gözbebeklerimizde yansıdı dostluğun güzelliği
“O gider / bu gider / şu gider / dostluk sen yanıbaşımızda kalırsın''
yüreklerinize selam olsun güzel yürekli dostlar