- 493 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aral Gibi Işır Gözlerin
Yüreğinin koridorlarında bir şölendir seni sevmek
Sevginin ve aşkın döşeğinde oturup seni beklemek
Bulut yüreğinden yağmurlar dökülür ansız yüreğime
Köpüklü denizlerde birbirimizi bulmaktır sevince yürümek.
Sevginin hasret dikenleri acıtınca canını bir küskünlük ağar dallarına. Yüzyıl ötelerden, ellerinin büyük boşluğuyla uzattın yüreğini yüreğime. Bir karınca sabrıyla, bir kartal bakışıyla ve avını sabırla izleyen bir avcı edasıyla yakaladın firari yüreğimi. Senden önce ruhumun yangınlarıyla halaya duran, öfkemin metruk istasyonlarında hiç gelmeyecek bir trenin yolunu bekleyen biriydim.
Yorgun saatlerin ikindisinde sen ve ben rüzgârlara derdini döken, o rüzgârlara meçhul hasretler yükleyerek geçiriyorduk günlerimizi. Gözlerimizin kömür ocakları telaşlı kazılara durmuş, kum ocaklarımızın dehlizlerinde geçmişimizi didikliyorduk. Biraz toprak, biraz tohumduk ve aklımız yıldızlarda, yıldızların henüz başlamamış şölenindeydi.
Biz ki, belki de kelimelerden yaptığımız sevgi kuleleriyle yıldızlara da ulaşabiliriz. Aslında biliyoruz ki birbirimizi yavaş yavaş merak etmeye başladıkça, birbirimizin gizemine kapıldıkça önüne geçemeyeceğimiz hasretin kollarında yiyip bitireceğiz kendimizi. Hiç söylenmemiş, söylenememiş sözcükler arayacağız birbirimize yaşam lügatinde. Bazen sessiz hıçkırıklara gömülüp sevginin dağlarında yolculuk edecek, aşkın denizlerinde kürek çekeceğiz birbirimize dokunmak için. Belki ben eşsiz güzelliğinin koridorlarında sana yaptığım resimleri göstermek isteyeceğim. Sözlerimin bahar dallarıyla ülkenin topraklarını yemyeşil edecek, yüreğinin sızılarını dindirmek için rüyalarına gireceğim. Kim bilir, sen o dağlarda yaktığın kutsal ışıklarla bana mesajlar göndereceksin. Acının ve hasretin değirmeninden öğüttüklerimiz olacak yüreğimize belediğimiz. Ellerine hiç dokunamayacak, gözlerini hiç görmeyecek, hayalimdeki saçlarının kokusunu hiç bilmeyeceğim.
Sesini duyabilmeyi, beni uzak diyarlarına götürebilmeni, sularının buz tuttuğu saçaklarda ellerini tutabilmeyi, yüreğimizden sızan alevlerin buğusuyla yüreğine dokunabilmeyi ne çok isterim bir bilsen. Oturup bir ıssızda seninle aşktan söz etsek, kavgalara gülsek, ayrılıklara küfretsek ve okyanuslarını aşsak sevdanın birlikte. Işığın yakamozlara sevdalandığı gecelerde soluklanarak, bulut bulut sözcüklerimizden bir ev kursak kendimize. Neyim var, neyim yoksa seninle paylaşsam şu ömür sofrasında.
Önümüzde sonsuz ormanlar, göller, dağlar ve yollar var. Okyanuslarının üzerinde nice güneşler batar seni düşündükçe. Şafakların bensiz, düğüm düğüm hasretimizde yorgundur ufuklar. Köpüklüdür dalgaların ve ben bakışlarının dağınıklığında karanlıklarını çözemem. Bitkin dehlizlerimden çıkıp belki de seni bulamam. Ürkek mavilikleri andıran zorlu bekleyişlerle seni sevdiğimi söyleyemem. Işıkların uyuduğu, susuşumun gecelere sarıldığı gölgeli duvarlarda seni arayamam. Yüreğime sürdüğün ışık olmasa mühür gözlüm, erken kaybettiğim yılları da aramam.
Kim bilir, belki de bu gönül sayfasını çevirmeye korkak olacak ellerimiz. Beni tanıdıkça sorular ağacak yüreğine. Her soru bir diğerini doğuracak, toprak gibi. Susunca, belki de hiç konuşmayınca birbirimizi suçlayacağız, yüreğimizin gelgitlerini çekeceğiz sinemize. Belki de sen, kuralların doğar doğmaz belirlendiği bu yaşam sahnesinden bir vedayla ayrılacaksın. Benden beklediğin alkışı umarak gözyaşlarını yüreğine gömeceksin. İşte böylesi bir gerçek sofrasında birbirimize sunduğumuz tüm güzellikler bir rüya makinesine kaydedilmeden silinecek. Çabalarımız, yüreğimizi bastırdığımız hasrete yenik düşecek belki de.
Sevginin garip gezegenine her yolculuk yaptığımızda bu gerçeklerle çizilecek rotamız. Aşkın zaman makinesi kimi nereye ışınlar, hiç bilinmez. Ama günlerdir aynı yere yaptığım yolculuklar yüreğimi başka yüzyıllara ışınlıyor işte. Gözlerin, ellerin, saçların ve hepsinden ötesi yüreğin, darmadağın kelimelerimi yeniden bir araya getirdi. Günler acının değirmenlerini çevirdikçe, dağlarındaki isimsiz çiçekler büyüdükçe bu yüreğin rotası da hep sana uzanacaktır, unutma.
Yarın yaşanılacaksa, bugünü tanımak gerek. Bugün bir yıldız seç gökyüzünden kendine. O yıldıza isim vermek için de yüreğini kullan. Düşlerin peşinden koşan iki masal kahramanı gibi, yeryüzüne sis damlaları gibi inip, henüz ismi yazılmamış bir öyküde bulacağız birbirimizi. Benim sırtımda aşkın ağır yükü, sende efsane bir güzellik, yürüyeceğiz bu yolu birlikte. Dilimizdeki aşk türküleriyle yeni bir ada bulduk kendimize. Öpüşlerinin kulaçlarıyla, sessizliğinin derinliğinde bir inci arıyorum şimdi sana aşk denizlerimde.
Selahattin Yetgin