- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bilmek hissetmektir
Zamanında bir söz/kelime vardır, bu söz bir anlam ifade eder, zamanla söz tekrarlanır durur, zamanla da söz anlamını yitirmeye başlar. Artık söz başka yollara çekilebilen bir söz olarak kalır. Buna güzel bir örnek ise, magazin basınımızdan bir ünlüye sorulur : ’Aşk var mı Aşk’, evet der. Bir zaman sonra yine aynı kişiye sorulur: ’Ufukta yeni Aşk var mı?’ yine ünlü der ki evet yeni bir ’Aşk’ım var der. Aşk’ın anlamı delicesine sevmek, onun uğruna her şeyden vaz geçebilmek, her an onunla olabilmeyi düşlemek bu uğurda her şeyden vaz geçebilmek vardır. Ve aşk da kavuşma hiç bir vakit olmaz. Bizimkiler Aşk’ın sevgiden öte bir şey olduğunu düşünürler bu anlamı alarak o anını sevginin ötesine taşımak için buna ’Aşk’ derler. Onların yaptıkları sevginin de aşağısı olan ’Şıp Sevgiliktir’, yaptıklarını ’Aşk’mış gibi göstererek masum ’Aşk’ı katletmişlerdir.
Bununla ilgili güzel bir hikâye var, hikâye söyle:
Bir Ramazan günü işinden çıkan zat-ı muhterem, bakkala manava uğrayarak filesini doldurur, saatine bakınca iftar vaktinin yaklaştığını görerek adımlarını sıklaştırarak kestirme olarak düşündüğü yola sapar. Yol ahşap bir binanın önünden geçer. Oradan geçerken evden bir çocuğun feryadı figan çığlıklarını işitir. Bizim muhterem zatımız ’ne anne babalar var, çocukları ağlıyor ilgilenmiyorlar’ diye düşünerek evine gider. Ertesi gün yine aynı yolu kullanır, yine çocuğun çığlıklarını işitir. Yine ’ya baksana bu mübarek günde bu çocuk ağlatılır mı?’ diye düşünerek geçip gider. Ertesi günü de aynı yolu kullanır, yine çocuğun ağlama sesini işitir. Bir başka gün yine işitir, artık dayanamaz, evin kapısını hınçla çalar, karşısında pejmürde bir kadın, kadının eteğini çekiştiren salya sümükleri akmakta olan 2–3 yaşlarında bir oğlan görür kapı aralığında içerde sesini işittiği çocuğun ağlamakta olduğunu görerek hiddetle:
—Sen nasıl annesin çocuklar ağlıyor niye ilgilenmiyorsun, çocukların bu pejmürde hallerini görmüyor musun?’ diye sorar.
Kadın:
—Ya sen nasıl bir komşusun, komşun aç mı açıkta mı sormuyorsun bu mübarek günlerde der.
Ve ekler:
—Benim tek güvencem bu gördüğün yetimlerdir, sen her gün buradan elinde envayı çeşitliklerle dolu filelerle buradan geçerken, çocuklar sizi görerek ’anne biz de onlardan istiyoruz’ diyerek ağlamaya başlıyorlar ama benim elimden un çorbasından başka bir şey yapmak gelmiyor. Çocuklarda her gün un çorbası yemekten karınları şişti.
—Sen bilmezmisin Peygamber efendimizin ’komşusu açken tok yatanlar bizden değildir’ sözünü.
Zatı muhterem bunu işitince dona kalır, adeta çarpılır, dalıp gider, sadece arkasını döner, oradan gitmek kaçmak ister. Ne yaptığının farkında olmadan bir de bakmış ki evinin önünde kapıyı çalar içeri girer. İçerde masanın üstünde envai çeşit yiyecekler, masada yok yoktur. Hanımına seslenir:
—Hanım bu akşam iftara misafirliğe gideceğiz, yemeklerimizle birlikte der.
Ve komşusunun yolunu tutarlar.
Bizler çok şeyler yaptığımızı sanıyoruz ama yaptıklarımızın hakikatini bilmiyoruz -bilenleri hariç tutuyorum-. Oruç tutmanın maksadı aç olanların halini anlamaktır. Nefsin ile mücadele etmektir. Sende varken alamamak, yiyememek nedir bizlere öğreterek, açın halini hissettirerek anlamamızı sağlar.
Son söz: Bilmek hissetmektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.