BABALAR VE OĞULLAR
Ivan Turgenyev’in ünlü romanının ismi “Babalar ve Oğullar”. Bu romanı okuduğumda isminden beklediğim sıcaklığı bulamayıp hayal kırıklığına uğramıştım. Bugün yazmayı düşündüğüm konu ne Turgenyev ne de sözünü ettiğim eseri aslında. Bu hafta oğlumla yaşadıklarım yazma gereği hissettirdi bana. Bu başlık da sıcak geldi.
Çocuk ya da çocuk eğitimi deyince önce anne gelir akla. Annelerin bu konudaki önemi göz ardı edilemez elbette. Ama bir çocuğun eğitimi anne kadar babaya da aittir. Atalay Yörükoğlu “ebeveyn” denince akla ilk önce annenin geldiğini, ama son yıllarda babaların da bu terim içine girmeye başladığını söyler. Evet, bir eğitimci, bir baba olarak karşılaştığım ve hissettiğim şeyler babanın çocuk için önemini bir kez daha hatırlattı bana.
Birkaç yıl önce, öğretmenlik yaptığım kurumda, danışmanı olduğum sınıfa bir veli toplantısı yapmıştım. Toplantıya katılmayan velileri ayrıca aramış, uygun zamanlarında görüşmek üzere davet etmiştim. Bir öğrencimin velisi sürekli olarak işlerinin yoğunluğunu öne sürüyor ve günler geçmesine rağmen gelmiyordu görüşmeye. Ben de ısrarla arıyor, gelmesini istiyordum ve bir akşamüzeri geldi veli. Oturur oturmaz şunlar döküldü ağzından:
“Hocam, beni neden çağırıyorsun? Ben ve eşim kızımız için her şeyi yapıyoruz. Zaten tek çocuğumuz, ben kızımın bankasıyım, annesi de hizmetçisi. Her istediğini yapıyoruz, yediği önünde, yemediği arkasında. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyoruz. Paraysa para, kıyafetse kıyafet, telefon, bilgisayar en iyisinden aldım kızıma. En iyi dershaneye gönderdim, en iyi öğretmenleri özel derse getirdim. Dedim ya ben kızımın bankasıyım, annesi hizmetçisi. Beni daha niye çağırıyorsun, kızım için başka ne yapabilirim ki?”
“Sen kızına banka, annesi de hizmetçi olduğunuz için çağırdım seni buraya. Sizden çocuğunuz için banka veya hizmetçi olmanızı değil, sadece anne baba olmanızı istediğim için çağırdım.”
Bir olay daha: ÖSS’ye hazırlanan öğrencilerimden biriyle derslere ilgisizliği, vurdumduymazlığı ve arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle bir görüşme yapmış, ardından da velisini davet etmiştim. Babayla uzun bir sohbetten sonra “Bu delikanlıyla biraz ilgilen.” Dediğimde şu karşılığı almıştım: “Hocam, daha nasıl ilgileneyim, dershaneye gönderiyorum, eve her dersten özel öğretmen getiriyorum, altına arabasını aldım, her gün cebine şu kadar para da koyuyorum. Daha nasıl ilgileneyim?”
Bir babanın çocuğuyla ilgilenmesinin çocuğu paraya boğmak olmadığını, oğluyla top oynamasını, pikniğe, yürüyüşe, ava, balığa gitmesini, güreş tutmasını, sohbet etmesini, en azından bir akşam oğluyla oturup bir tavla oynamasını ve bu arada oğlunun saçını okşamasını söylediğimde “Dalga mı geçiyorsun hocam, ben işadamı ……yım, bunlarla uğraşacak zamanım mı var? Çocuk mu bu, on sekiz yaşını geçmiş, evlenecek çağa gelmiş adam.” cevabını almıştım.
Yaşadığım bu ve benzeri olaylar bana ders olmuş, oğlumla ilişkilerimi geliştirmemde yön vermişti. Ancak iki aydır işlerimin yoğunluğu nedeniyle oğlumu ihmal ettiğimin farkındaydım. Akşam eve yorgun argın geliyor ve çoğu zaman yemekten sonra uzandığım kanepede uyuyup kalıyor, oğlumla ilgilenemiyordum.
Benim ihmalim onun derslerine de yansımış, okul ve dershane sınavlarındaki sonuçları düşük gelmeye başlamıştı.
Uzun süredir tatil günümüzde evimizin salonunda sünger topla oğluma şut çekmiyor, akşamları satranç oynayamıyorduk. En büyük ortak zevkimiz olan balığa da epeydir gidememiştik. Oğlumun her balığa gitme isteğinde bir tarih belirliyor ama o gün mutlaka işim çıkıyor, gidemiyorduk. Bu hafta gittik oğlumla balığa. Hem de ders saatinde gittik. Bir günlük kayıp dersin oğlumun kazanacaklarından önemli olmadığını düşünerek götürdüm onu balığa.
Doğru da yapmışım. Önemli olan balık tutmak değildi. Zaten saatlerce oltalarımızın başında beklememize rağmen tek balık da yakalayamamıştık. Ama beraber yaptığımız yürüyüş, oturup su kenarında baş başa yaptığımız kahvaltı, beraber bir şeyler yapıyor olmanın verdiği haz ve oğlumun defalarca oltasını bırakıp bana sarılması, eve döndüğümüzdeki mutluluğu ve akşama kadar koltuğumun altına sığınmaya çalışması, her fırsatta saçlarını okşatmak için bahane bulması her şeye değerdi.
Babalar ve oğullar… Çocuklarımız her şeyimiz. Tüm çalışmamız, çabalarımız, emeğimiz, harcadığımız saatler onlar için. Ama kuru bir maddi emek yetmiyor onlara. Çocuklarımızın sevgiye, ilgiye ihtiyacı var. Özellikle çocuklarımızı bilgisayara mahkum ettiğimiz şu çağda...
YORUMLAR
Bu yazıyı kaleme almanızdan dolayı tebrik ediyor kutluyorum sizi. Duyarlı bir baba olmanızı da. Bu yazıyı okumuş olmam kızımın işine yaradı. Sevindirdin onu. Çünkü yazını okuyunca epey zamandır bende ihmalkar davrandığımı hatırladım.Akşam eve gidince kızımı alıp elele tutuşup baba-kız gezmeye çıkacağız ve bol bol sohbet edeceğiz.Bu onun çok sevdiği eğlencelerden biri çünkü.
Hocam benim yazılarımdan ''ÇOCUKLARINIZLA OYNAYIN'' isimli yazıma da bakmanızı tavsiye ediyorum.
Kutluyorum.
SAYGILARIMLA.
çok haklısınız hocam..
bu sorunlar patlak verince önce size sonrada bize geliyorlar..
ama kimse kendime bir sotayım hata bende mi bir bakayım demiyor..
çocuk her yaşta anne ve babasına muhtaçtır..
35 yaşına geldiğim halde hala babama anneme danışıyorsam hala eğitime ihtiyacım var demekki..
kutlarım hocam ellerinize yüreğinize sağlık..