- 787 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR SABAH HERŞEY...
Sabah kalktım. Martılar yoktu. Çalıp götürmüşler mi, kaçıp gitmişler mi bilemedim. Kalktım doğruldum. Hava keskin. İçini yakıyor insanın bu rüzgar. Uçuşan saçlarımı toparlayamıyorum. Elim varmıyor saçlarıma dokunmaya. İki adım atıyorum, sendeliyorum. Bir sandal gibi düşsem suya ve uzunca bir süre içli içli sallansam diyorum, olmuyor. Sıkılıyorum desem yalan olur, lakin vaktin geçtiğini söylemek büyük yalan...Yılan Ahmet’i hatırlıyorum bir an. İncecik vücudu ile deli gibi koşup geçiyor gözümün önünden. “Kadehinde dalayım da, çıkarayım sana güzellik” dediğini duyumsuyorum. “Çıkar bree Ahmet, sen çıkar beraber sebeplenelim güzelliklerden. Güzellik dediğin sana bana lazım. Ne ister çiçek yaşamaktan başka? Kedi ciğerden, it kemikten başka ne ister? Sen ben isteriz sadece. Güzellik isteriz, temiz yaşayalım isteriz. Sarhoş olalım isteriz dostlukla, arkadaşlıkla. Bir kadehsek hepimiz, yudum yudum dökülelim isteriz toprağa. Bir de sağlık isteriz. Sağlık isteriz çünkü güzel günlerin geleceğine inanırız hep. Bir yerde, bir gün, bir anda, yakalayacak bizi deriz. Görmek isteriz güzel günleri. Biz isteriz ki Ahmet, kimseler bilmesin yaşadığımızı. Sokağımızda sessiz sedasız ölüp gidelim. İnsanın göz yaşı, üzüntüsü ağır gelir bize. Kurumaz toprağımız sonra. İyisi mi biz...İyisi mi biz Ahmet...İçelim Ahmet...İçelim kardeşim...” dediğimi hatırlıyorum en son. İçleniyorum. Gururuma yediremiyorum dünya hallerini. Hep daha iyisi olabilecekmiş gibi geliyor. Bir gün, bir sabah uyandığımda, tüm namussuzluklar bitiverir diyorum kendi kendime. Orospu deniz dalgalanmaz da durulur bakarsın. Kahpelik yapmaz yağmur, çakılmaz kafama. Kader bıçak gibi kesmez adımlarımı. Belki diyorum, hani olmaz ya bir sabah, bir şeyler eskisi gibi olur. Ben askerden yeni dönerim de, misal Ayşe’yle evleneceğime, Fatma’yla evlenirim. Misal diyorum hani, babam on sene daha yaşar, ben okur bir bok olurum. Misal diyorum belki... Bu kıyıda bir haller var. İnadına kederlendiriyor beni. Denizin mavisi mi, bulutun grisi mi bilmem ama, bir sıkıntı kesiveriyor önümü. Hani gazoz şişesini sallarsın da kapağını açınca fışkırır ya, öyle fışkırasım geliyor gökyüzüne. Sonra ılık bir yağmur damlası gibi, düşesim, dağılasım, paramparça olasım geliyor...Bardak boşalmaya başladı. Islanmama çabam nafile, delirdi gök. Kafasına koymuş, sıçana çevirecek beni. Yağ ulan Allahsız! Bütün damlalarınla gel de erit beni. Yığılıp kalayım şu garip sahilde. Akıp karışayım şu orospu denize....
Güzel günler çok geride kaldı...Ne denize karışabiliriz, ne de adam akıllı ıslanabiliriz...Hiçbir doğa olayı, hiçbir hassasiyet, insan denilen bardağı dolduramaz da, boşaltamaz da artık...