- 902 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZAMAN KAYMALARI (6)
İKİNCİ PERDE
SAHNE 6
DEKOR: (Aynı. Farklı olarak sadece tezgâhın üzerinde bir mücevher kutusu ve bir buket çiçek vardır. Duvar saati l9.30’u göstermektedir. Eczacı ve Kenan içki içmektedirler.)
ECZACI: Ya işte böyle... Kız dediğin nedir be kardeşim! Aşkına karşılık vermemiş, arkadaşlık teklifini kabul etmemiş... İnsan buna üzülür mü? Sen de ona yüz vermezsin olur biter... Başka kız tavlarsın kendine. Bir çiçekle yaz geçer mi Kenan? Söyle, geçer mi?
KENAN: Geçmez.
ECZACI: İşte o kadar... Kıza yüz verirsen, peşinde koşarsan daha çok nazlanır. Hadi patlat bir şarkı da içimiz açılsın.
KENAN: (Hafif sarhoştur, şarkı söyler.) Bu akşam ölürüm / Beni kimse tutamaz. / Sen bile tutamazsın / Yıldızlar tutamaz.
ECZACI: Bırak şu şarkıları be kardeşim. Sen neşeli bir şarkı bilmez misin?
KENAN: Neşeli ol ki genç kalasın / Şu dünyadan da zevk alasın. (Gülerek) Nasıl, beğendin mi?
ECZACI : Sizin evin telefon numarası kaç?
KENAN: Ne yapacaksın telefon numaramı be abi?
ECZACI: Hiç, belki ilerde lâzım olur. Aklıma gelmişken bir yere not edeyim.
KENAN: Yedi yüz yirmi üç, kırk beş, kırk iki.
ECZACI: (Numarayı cep telefonuna kaydettikten sonra) Telefonu görünce aklıma geldi. Ya’u Kenan, eşime bir telefon etmem gerekiyordu, müsaade eder misin?
KENAN: Ne demek abi, rica ederim, işine bak.
ECZACI: (Cep telefonunu alıp dükkândan çıkarken) Şimdi gelirim, merak etme. Sen bira içmeye davam et.
KENAN: (Eczacı dışarıdayken şarkı söyler.) Tanrım beni baştan yarat / Baştan yarat ellerimi / Baştan yarat gözlerimi / Tanrım beni baştan yarat!
ECZACI: (Girerken) Oğlum, neyini baştan yaratacak? Maşallah yakışıklı delikanlısın.
KENAN: Nerem yakışıklı be abi?
ECZACI: Vallahi çok yakışıklısın! Benim kızım on sekiz yaşını doldursun; gel iste, kızımı veririm sana.
KENAN: Biz sübyancı mıyız abi? Senin kızın daha on yaşında.
ECZACI: Ne sübyancısı Kenan? Sekiz sene sonra sen yirmi beş yaşında olacaksın. Benim kız da tam gelinlik çağına girecek.
KENAN: Kısmet be abi!...
ECZACI: Kenan, annen baban seni merak etmez mi? Eve bir telefon aç da geç kalacağım diye bir haber ver istersen.
KENAN: Onlar bu saatte evde olmaz ki! Babam gece bekçisi, annem de fabrikada gece vardiyasında çalışıyor.
ECZACI: Haa, şimdi anlaşıldı. Ne diyorduk, oğlum sen o kızı ıssız bir yerde yakalayamaz mısın? Şöyle belinden bir kavra, yapış dudaklarına, bak o zaman sana nasıl âşık oluyor.
KENAN: Heyecanlanıyom be abi! Ona yaklaşınca elim ayağım titriyo...
ECZACI: Mektup yazmayı sever misin? Hiç mektup yazdın mı?
KENAN: Dedim ya abi, yazdığım mektubu almadı . Demek ki aşkıma inanmıyor. Ama aşkımın büyüklüğünü ispat edeceğim.
ECZACI: Nasıl ispat edeceksin?
KENAN: Söylemem.
ECZACI: Peki o mektubu ne yaptın?
KENAN: Yırttım.
ECZACI: Şu anda senin üstünde bir mektup yok mu?
KENAN: Var.
ECZACI: Kime yazdın peki?
KENAN: Söylemem. Ya’u bu bira denen içki ne güzel şeymiş! Başka bira var mı be abi?
ECZACI: Var ama, mektubu bana gösterirsen veririm.
KENAN: (Ceketinin iç cebinden bir zarf çıkarıp verir.) Okuyunca gülmeyeceksin ama...
ECZACI: Asla... Ben kimsenin duygularıyla alay etmem. (Buzdolabından bira getirir, açar. Mektubu okur.) Ey gündüzlerimi karanlık, gecelerimi aydınlık eden güzel! (Kenan’a) Vay vay vay, sende şairlik de varmış!
KENAN: Var ya... Acayip şiir yazarım abi... Fatma için yazdığım şiiri okuyayım mı?
ECZACI: Oku bakalım, zevkle dinlerim.
KENAN: Adı Fatma Burcu Güneş, önce onu söyleyeyim de, şiiri ona göre anla... (Biradan birkaç yudum içer.) Ey hilâl kaşlı, sarı saçlı Fatma / Ne olur aşkımı yabana atma / Seni canımdan çok seviyorum / Yalvarırım bana kötü bakma.
ECZACI: (Alkışlayarak) Harika, harika... Gerçekten acayip şiir yazıyormuşsun.
KENAN: Sensin dünyama güneş / Sensin kalbime eş / Ne olur beni yalnız bırakma / Hayatıma iyice yerleş.
ECZACI : (Alkışlayarak) Çok güzel, harika...Hepsi bu kadar mı? Burcu için bir şey yazmadın mı?
KENAN: Burcu kelimesine kafiye bulamadım be abi... Orucu kelimesi var ama Burcu ile orucu kelimelerini kafiye yaparsak komik olur gibime geliyor.
ECZACI: Afferin, iyi düşünmüşsün... Gerçekten komik olur. Şiir dediğin uzun da olur, kısa da. (Mektubu okumaya devam eder.) Sana yazdığım mektubu almamakla beni mahvettin, bana söylediğin o kelimeyle dünyamı kararttın. (Kenan’a) Almadığı mektubu anladık da, bahsettiğin bu kelime nedir?
KENAN: Söylemem abi, o söz benim için bir sırdır, benimle beraber mezara gidecek.
ECZACI: Aramızda sır mı var Kenan? Ben seni rahmetli kardeşim gibi görüyorum. Söyle bakalım, seni bu kadar üzecek ne söyledi bu kız?
KENAN: (Biradan birkaç yudum içer.) Aramızda kalacak ama... Kimseye söylemek yok tamam mı?
ECZACI: Yemin ederim ki aramızda kalacak. Bana güvenmiyor musun?
KENAN: (Tekrar içer.) Maymun dedi, bana maymun dedi be abi. (Ağlamaya başlar.)
ECZACI: Hoppala, sen buna mı üzüldün? Ağlama be koçum, bunun için ağlanır mı? (Omuzlarından tutup sarsarak) Kenan, kardeşim, Kenan. Bırak ağlamayı, bana bak. Yüzüme bak.
KENAN: (Ağlamayı keserek) Sen olsan ne cevap verirdin ona?
ECZACI: Ohoo, cevap mı yok! Bana kızlar neler neler söyledi. Eşek diyen mi ararsın, köpek diyen mi ararsın. Köpek deyince aklıma geldi. On yedi-on sekiz yaşlarındaydım, bizim mahallede Berna diye çok güzel bir kız vardı. Ben kıza acayip kesiğim tabi; gece gündüz onu düşünüyorum. Neyse uzatmayayım, bir gün iki erkek arkadaşımla caddede yürüyoruz. Betül karşı sokaktan önümüze çıkınca...
KENAN: Betül mü? Betül de nereden çıktı?
ECZACI: Karşı sokaktan önümüze çıktı...
KENAN: Onu demiyorum abi, kızın adı Berna değil miydi? Betül adı nereden çıktı demek istedim.
ECZACI: Tabi ya, haklısın... Karıştırdım. Ben Berna’dan bahsediyordum değil mi? Aradan yirmi sene geçmiş Kenan... İsimleri unutuyorum bazen. Neyse Betül’ü de anlatırım sana. Nerede kalmıştık?
KENAN: Sen iki arkadaşınla yürürken önünüze çıkmış.
ECZACI: Hah, tamam... Berna önümüze çıktı, beni görünce önümüz sıra hızlı hızlı yürümeye başladı. Ben de “Yiyeyim seni yavrum!” deyiverdim. Kız bana “Bir daha arkamdan havlama, köpek!.” demesin mi! Ben mosmor oldum tabi. Arkadaşlarım gülmekten yerlere yatıyor... Gerçi ben terbiyesizlik yapmıştım ama bu lâfı hazmedemedim. Kız hızlı hızlı ilerlerken bir koşuda yetişip tam omzu hizasından başımı uzatıp “Hav hav” diye bağırdım. Kız korkudan öyle bir irkildi ki!... Arkadaşlarım yine kahkahayla gülüyordu ama bana değil, kıza gülüyorlardı bu sefer. Kız hiçbir şey diyemeden uzaklaştı. Ben de ardından “Havlamak böyle olur işte!” diye bağırdım.
KENAN: Sonra ne oldu peki?
ECZACI: Kızın gözü yükseklerdeydi. Zengin çocuklarına pas veriyordu anlayacağın. Ben onunla ne zaman karşılaşsam “hav hav, hav hav” diyordum. Kız beni görünce beş yüz metreden yolunu değiştirir oldu.
KENAN: Ama kızı tavlayamamışsın.
ECZACI: Tavlamak isteyen kim? Bir daha üstüne düşmedim zaten. Daha sonra Betül diye bir kızla ilgilendim.
KENAN: Peki onu tavlayabildin mi?
ECZACI: Ne gezer! Betül’e olan aşkım çok kısa sürdü. Çünkü bana çok kötü bir söz sarf etti. Bana ne dedi biliyor musun?
KENAN: Ne dedi abi?
ECZACI: “Bir daha karşıma çıkma Allah’ın gorili!” dedi. Bak şimdi. (Kalkar, ellerini sarkıtıp boynunu eğerek maymun taklidi yapar.)
KENAN: (Neşeyle güler.) Çok komiksin be abi!... Peki sen benim yerimde olsaydın Fatma’ya ne cevap verirdin?
ECZACI: (Otururken) “Konuşma lan şebek! “ derdim.
KENAN: (Kahkaha atarak) Vallahi doğru söyledin, bir daha o kelimeyi bana söylerse alır cevabını. (Birayı sonuna kadar içer.) Abi be, başka bira kaldı mı?
ECZACI: Daha mı olsun Kenan? Üçer tane bira içtik. Bu meretin ikiden fazlası zarardır, biz ölçüyü kaçırdık.
KENAN: (Cebinden bir fotoğraf çıkarıp gösterir.) Bak, Fatma’nın resmi.
ECZACI: Hani Fatma seni sevmiyordu? Fotoğrafını vermiş ya!
KENAN: Yok be abi, teyzemin kızıyla bir fotoğraf çektirmiş, bunu teyzemlerin evinden çaldım, teyze kızının olduğu bölümü kestim.
ECZACI: (Fotoğrafa bakarak) Ulan bu kız için mi kendini harap ediyorsun? Çok da çirkinmiş be kardeşim! Tam da şebeğe benziyor.
KENAN: (Kahkaha atar.) Çok doğru söyledin ama Aşık Veysel ne demiş biliyor musun? Güzelliğin on par’etmez, / Şu bendeki aşk olmasa / Eğlenecek yer bulaman / Gönlümdeki köşk olmasa.
ECZACI: Ooo, harika bir şiir! Âşık Veysel’den şiir okuduğuna göre tahsilin de var senin.
KENAN: Yok be abi, lise birden terk ettim. Bizim edebiyat öğretmeni bu şiiri çok severdi, her sınavda da sorardı. Ordan aklımda kalmış işte.
ECZACI: (Bakalım başka neler yazmışsın. (Mektubu okur.) Sen benim aşkıma inanmadın ama ben ispat edeceğim. Öldüğüm zaman kabrime gelme istemem. İmza Kenan. Bu ne demek oluyor şimdi? Aşkını nasıl ispat edecektin?
KENAN: Hiç be abi, aptalca bir düşünceydi, geldi geçti.
ECZACI: Yırtayım mı bu mektubu?
KENAN: Ver ben yırtayım, hem de zevkle. (Mektubu yırtar.)
ECZACI: Koçum, bu kabir, mezar, ölüm lâfları sana hiç yakışmıyor. Maşallah aslan gibi delikanlısın. Ulan sana kız mı yok be! Vallahi kız olsaydım senin peşini bırakmazdım... Kenan, beni iyi dinle koçum, bak çok geç oldu. Ben şimdi evime gideceğim, sen buradan çıkınca nereye gideceksin?
KENAN: Nereye gidebilirim ki abi, tabii ki evime...
ECZACI: Hah şöyle... Bravo! Yahu sen bir hap istiyordun, neydi o hapın adı?
KENAN: Dermatragon.
ECZACI: Vereyim mi o haptan.? Hem de parasız.
KENAN: Yok abi, istemem. Hapa falan ihtiyacım yok benim.
ECZACI: (Sırtına vurarak.) Koçum benim... Haydi kalkalım artık. (Ortalığı toparlarken) Canın sıkıldıkça buraya gel tamam mı? Beni bir ağabi, bir baba bil... Paraya veya bir arkadaşa ihtiyacın olunca hemen yanıma gel.
(Perde iner) erturanelmas.megabb.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.