EKONOMİDE YENİ BAKIŞ AÇILARI
ekonomi yazılarım
görüşler
Burada yazılı fikir ve görüşler yücel başaran ın şahsına münhasırdır ,izin alınmadan yayınlanamaz.
Önsöz
Ekonomik kalkınma ile buhranların bir arada meydana geldiği çağımızda, varolan sistem üzerinden fikir yürütmek bilgi çağına yakışmayan bir durum olduğuna inandığımdan hem varolan sistemin eleştirisini yapmak hemde alternatifini ortaya koymaya çalışmak erdemliliğin gereği idi. Burada ortaya konan fikirler doğru yada yanlış olabilir , önemli olan tıkanan sistemlere alternatif olarak insanoğlunun önüne bir mum yakmaktır, yakılan mumlar birleşip meşale haline gelecek ve insanlığın yolunu aydınlatacaktır. Bu aydınlanma mutlaka ama mutlaka yeni bir aydınlanma olmalı, eskinin makyajlanmış hali olmamalıdır. Aydınlanma tarihin iyilerini tekrar yaşatmalı kötülerini ise tarihin çöplüğüne ve yargısına terk etmelidir.14.12.2008 21:32
Ekonomiler milletlerin karnesi olarak görülmüştür hep tarihte,milletler kalkınmışlıkları ile dünya coğrafyasında yerlerini almışlardır, ya tarihlerinin altın sayfalarını yazmışlar,yada müstevli yöneticilerin emelleri etrafında dolanıp durmuşlardır.milletimizin tarihinde yeni altın sayfalar yazmak gerektiğine inananlardan olduğum için çorbada tuzumuz bulunsun edasıyla naçizane görüşlerimi ortaya koymayı gerekli gördüm.
Görüşlerimi çok radikal veya eksik bulanlar olabilir fakat şunu hiç unutmamak gerekirki insanoğlunun hayatında değişmeyen şey değişimdir yada o kişinin kutsalıdır. Değişime karşı direnenler tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmişlerdir ve nesne olarak tarihte yerlerini almışlardır. Oysa değişime inananlar tarihin müellifidirler ve aynı zamanda öznesidirler.
Her buhran dönemi bir yenilenmeyi getirir ,inanıyorum ki 2008 ekonomik buhranı kendisinin alternatif arayışlarını hızlandıracak kısa sürede dünya ekonomisi yeni ve sağlam ekonomik temellere oturacaktır.
Ekonomi
Dünya ekonomik buhranıyla birlikte Adam Smith ile başlayan Keynes ile revize edilen kapitalist görüş iflas etmiştir.artık toparlanamaz hale gelmiştir,ısrar halinde buhranlar daha çok artacak birçok ülkeyi iflas noktasına getirecektir.
Ekonominin temellendirilmesi müteşebbislerin yada tümüyle tüketicilerin insafına bırakılmayacak kadar önemlidir çünkü müteşebbisler kar saikiyle hareket eder. Ekonomi ise bireylerin mutluluğunu hedef alır. Müteşebbislere her kar getiren faaliyet bireyleri mutlu eder diyemeyiz. Bugünkü yaşam şartlarına ve çevre olaylarına baktığımızda bu sonuca ulaşabiliriz.
Ekonominin tanımında tarihsel olarak yanlış yapılmıştır,insan ihtiyaçları sınırsız kabul edilmiştir fakat insanların ihtiyaçları sınırsız değildir,bilakis insan ihtiyaçları sınırlıdır,fakat insanın güdüleri(hayvani iştah ve arzuları) sınırsızdır.bugün neredeyse insanların bütün ihtiyaçlarını karşılayan marketler varken insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu nasıl iddia edilebilir. İnsan güdülerinin her zaman insana mutluluk getirdiğide söylenemez. Güdüleriyle hareket eden insan daha fazla daha lüks daha çeşitli ihtiyaçlar ortaya koyabilir. Peki ekonominin temellendirilmesinde güdüleriyle hareket eden insanı esas almazsak neyi ve hangi insanı esas alacağız? Makul insan diyebiliriz çünkü makul insan güdüleri yerine aklıyla hareket eden insandır. Şimdi makul insanı tanımlayalım.
Makul insan ihtiyaçlarına güdüleri yerine aklıyla karar verir. Karar verirken içinde yaşadığı toplumun kültüründen ve çevresinden etkilenir. Örneğin hiç kış görmeyen bir Afrika ülkesindeki insanın paltoya ihtiyaç hissetmez,paltoya ihtiyaç hisseden ülkelerdeki insanlarda içinde yaşadıkları toplum kültürüne göre çeşitli palto tiplerini tercih edebilir.makul insanın ekonomik kararlarını güdüleriyle hareket eden insanın ekonomik kararlarından nasıl ayırabiliriz.
Makul insanın aldığı ekonomik kararlar toplumda akis bulur yani benzer kararları diğer insanlarda almıştır.aldığı kararlar toplumda akis bulmuyorsa tek başına kalıyorsa ya güdüleriyle hareket etmiş yada yeni bir ihtiyacı karşılamanın başka bir varyasyonunu ilk keşfeden kişi olmuştur.
Makul insan gerçek ihtiyaçlarına düşünerek karar verir,diğer insanların ve müteşebbislerin yönlendirmesine göre kararlar almaz.
Makul insan ihtiyaçlarına öncelik atar ve imkanları ölçüsünde ihtiyaçlarını giderir. Başkalarının imkanlarıyla ihtiyaçlarına öncelik atamadan hareket etmez. Bu tezimizin ispatı ekonomik kriz dönemlerin de lüks tüketimin ençok darbe alması gıda sağlık gibi tüketim kalemlerinde az etkilenme olması durumu gösterilebilir.
Ekonominin yapılandırılmasında risk unsuru her zaman göz önüne alınmalıdır. Ekonominin tüm aktörleri risk altında hareket etmelidir,hiç kimseye faiz vb risksiz gelir sağlayıcı düzenlemeler yapılmamalıdır.insan hayatı her alanda risk unsuru içermektedir,örneğin bireyler her zaman ekonomi, sağlık, çevre vb. ile her zaman risk altında yaşarlar. Risk hayatımızın her alanında yer alırken, finans alanında risksiz bir gelir elde edenlere ayrıcalık sağlanmış olmaz mı? Elbette hayat alanın da bireyler eşit olarak yarıştırılmalı hiç kimsenin hayatının tamamı veya bir bölümü garanti altına alınmamalıdır.eşitlikçi yaklaşım olacaksa insan hayatının riskleri tüm dünyadaki insanlar arasında eşit olmalıdır.
Adam smith in bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler şeklinde özetlenen görüşü artık çağımıza ayak uyduramamaktadır dünya ekonomilerin de tekelleşmelere ve hantal yapıların oluşmasına izin vermiştir,sermayede tekelleşme krizle birlikte daha çok vahim boyutlara ulaşmıştır.şöyle ki batan bankalara yapılan yardımlarla kaç banka kurulabilirdi? Otomotiv sektörüne yapılan yardımla onlarca küçük çaplı otomotiv firması kurulabilirdi?mevduat sahiplerinin kayıpları ayrıca cabası.işsiz kalanlar ve devlet borçları faturayı daha da kabartmaktadır. Globalleşmenin gerçekleşmesini iştiyakla isteyenler oluşturdukları bu hantal ve tekel yapının bir gün gelip kendiliğinden çökeceğini hissedememişlerdir herhalde. Ama artık kral çıplaktır bu dillendirilsede dillendirilmesede bu böyledir artık bu sökük dikiş tutmaz.
Keynes’in talep ve faiz ağırlıklı görüşleri iflas etmiştir,çünkü talebe dayalı ekonomiler üretimlerini akılcı bir şekilde yapılandıramamaktadır,sermayelerini en çok faize yönlendirdiklerinden hayatın her alanına yeteri kadar kaynak aktaramamaktadırlar.finans kesimi piyasanın tek hakimi olduğundan ekonominin diğer alanları mahkum konumuna düşmektedir ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verememektedir.Bu eleştirilerimizi daha çok çoğaltabiliriz fakat çözüm önerilerimizin içerisinde yeri geldiği zaman eleştirilerimize devam edeceğiz.
Peki milletler zenginliğe nasıl ulaşmalı? Bireylerini nasıl mutlu etmeli ?Bu soruyu sadece ekonomi içerisinde değerlendirmemiz yanlış olur yeri geldikçe diğer bölümlerde de değerlendireceğiz.
Yukarda ki soruları ekonomik yönden cevaplamak için ekonominin unsurlarını öncelikle saptamalıyız.
Ekonominin temel unsurları şunlardan meydana gelmelidir
A-işgücü nitelikli olmalı
B-yer altı ve yerüstü kaynakları
C-yeterli sermaye
D-müteşebbis
E-bilgi
Şimdi bunları sırasıyla inceleyelim.
A-İşgücü
İşgücü nitelikleri çağımızda değişiklikler arz etmiştir,yakın geçmişte işgücünün eğitimli olması yeterli sayılırken, çağımızda buna ilave olarak çalışabilir nitelikte olması (yani yaşlı olmaması,iradesini çalışma yönünde kullanması rant geliri vb dolayısıyla çalışmaktan vazgeçmemesi),herkesin üretime katılması gibi nitelikler ortaya çıkmıştır . teknik ve otomasyonun üretime katılmasıyla herkesin işgücüne katılamama zorlukları ortaya çıkmıştır, fakat üretim miktarlarının artışına katkısı dolayısıyla fertlerin ve dolayısıyla milletlerin daha çok zenginleşmesine yardımcı olmuştur .bu konuyu ayrıca irdeleyeceğiz.
İşgücü olmadan üretim gelecekte mümkün olacak mı? bilemiyoruz ama geçmişte olduğu gibi günümüzde eğitilmiş işgücü devletlerin gücünü artırmaktadır.bazı ülkelerde çalışabilir eğitilmiş işgücü azalırken bazılarında yeteri kadar üretim faaliyetine katılamamaktadır, buda işgücü ve beyin gücünün ülkeler arasın da göç etmesine sebep olmuştur. Bu durum göç veren ülkelerin aleyhine olduğu gibi göç alan ülkelerde kalkınmalarına fayda sağlayıp zarar olarak kronik işsizliğe sebep olmaktadır.
İşgücü nerede nasıl istihdam edilmelidir? batıdan bütün dünyaya yayılan insanları şehirlere sanayi bölgelerine toparlayıp oralardaki üretim ve hizmet tesislerin de istihdam edilmeleri birçok sosyal, ekonomik ve çevresel problemler meydana getirmiştir artık bunlara alternatif çözümler aramalıyız. insanın doğasına aykırı bir ortam oluşturan, bireyi yalnızlığa iten, çalışanı müteşebbisin insafına terk eden ve çevreyi hızlı bir şekilde kirleten metropol şehir yapılaşmalarını sorgulamalıyız. Öneri olarak nüfusu 50 bini geçmeyen şehirlerin yakının da sanayileşmeliyiz. Belli ölçekteki üretim tesislerini şehirlerin yakının da kurmalı şehir içlerin de küçük ölçekli işyerlerine izin vermeliyiz ki şehirlerimizin sosyal dokusu bozulmasın. Ayrıca mümkün olduğu kadar en az şehirler arası göçle işgücünü istihdam etmeliyiz ki toplum dayanışmasını en fazla hale getirelim, çalışanların aile ve akrabalarıyla dayanışmasını temin edelim. güvenlik sorunlarının en aza indirilmesine de katkı sağlayalım.
Çalışanların sosyal sorumluluk çevresinde istihdam edilmeleri hem kendilerinin hemde çevresindekilere karşı sosyal sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlar.
İşgücü ile ilgili bir sorunda sendikalar, Türkiye de ve dünyada sendikacılık hareketleri istenen sonucu verememiştir,sarı sendikacılık ve sendika ağalarını ortaya çıkarmış çalışanlara külfetten başka bir şey getirmemiştir, sendikaların tamamıyla ortadan kaldırılıp hakemlik vb. çalışanlara yük olmayan yenilikler ortaya çıkarılmalıdır. Ayrıca sendikaların haybeden elde ettikleri kaynakların kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyen şahıs ve illegal oluşumların önü alınmış olur.
B-yer altı ve yerüstü kaynakları
Doğal kaynaklar işgücün den sonraki en önemli kaynaktır.Geçmişte yer altı kaynakları milletlerin refahına katkı sağlarken günümüzde yerüstün deki kaynaklarda ekonomiler için önemli hale gelmiştir. örn:su kaynakları, rüzgar,güneş vb… doğal kaynaklar işgücünden sonra milletlerin en önemli stratejik kaynağı haline gelmiştir.doğal kaynakların kullanımında ve faydalandırılmasında aşağıdaki prensiplerle hareket edersek adaletli davranmış oluruz.
a-d.kay. ları milletin tüm fertlerinin yararına adaletli bir şekilde kullanmalıyız. fertler arasın da ayrımcılığa gitmemeliyiz,çünkü doğal kaynaklar milleti oluşturan fertlerin ortak malıdır. belirli toplumsal sınıflara imtiyazlar sağlarsak toplumda huzursuzluk ve bölünmeler ortaya çıkar. Toprak ve bitki mülkiyeti hariç bütün doğal kaynaklar toplum yararı gözetilerek işletilmeli ve en fazla katma değerle ihraç edilmelidir.
b-doğal kaynakların kullanımında azami verimliliğe dikkat edilmeli,israfa gitmemelidir.
c-doğal kaynakları işleme hakkı milli firmalarda olmalı. milli imkanlarla işlenemeyen kaynaklar devletin çok sıkı denetiminde ve teknolojik transfer şartıyla yabancılara işletilebilir,duyunu umumiye mantığı asla olmamalı.
d-doğal kaynakların işlenmesinde tekelciliğe asla izin verilmemeli. devletin daha çok gelir elde etmesi adına tekelcilikten kaçınılmalıdır.yıllarca dünyadaki çokuluslu şirketler yerli işbirlikçiler aracılığıyla milletleri sömürmeye devam etmektedirler.petrol piyasasına ve orta doğuya dönüp bakarsak ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır28 Kasım 2008 Cuma
e-doğal kaynaklar asla vergi yerine ikame edilmemeli. vatandaş vatanına bağlılığını ve borcunun ölçüsü vergi ödemek olduğu unutulmamalıdır.
f-doğal kaynaklar dünya konjüktürü dikkate alınarak üretilmeli, ülke güvenliğini tehlikeye atacak şekilde dünyaya lanse edilmemeli.
C-yeterli sermaye
Sermaye konusunda dünyadaki bütün ideolojiler, dini görüşler yorumlamalarda bulunmuş fakat bir türlü orta yol bulunamamıştır. bunun sebebi sermaye sahiplerinin mutlaka yönetimler üzerinde yetkisi ve etkisi olmuştur örn Bizans ı dize getiren koca sultan f.s. Mehmet bile galata bankerlerine dokunmamıştır,yada dokunamamıştır.
Sermaye ile ilgili en adilane görüşleri, en radikal önlemleri İslam dini ortaya koymuştur, fakat zamanla iktidar sahiplerini sermayedarlar etkisi altına aldığından prensipler ya ortadan kaldırılmış yada yozlaştırılmıştır.
İktidar sahiplerinin en çetrefilli konuları sermayeyi yönetmek olmuştur. Kapitalizm gibi ya tamamen teslim olunmuş yada komünizm gibi topyekün reddedilmiştir.diğer alternatifler ise sermayenin oyuncağı olmuştur.
Bugüne kadar ülkelerin zenginliği üretim güçleri yerine sermayenin çokluğu ile ölçülmüştür oysaki asıl zenginlik ihtiyatlı ve kontrollü üretime dayanır.
İhtiyatlı ve kontrollü üretimde ki kastımız topluma sunulan ürünlerin insanların gerçek ihtiyaçlarına yönelik olması, suni ve palyatif ihtiyaca cevap vermemesi gerekli kalitatif kontrolleri yapılarak toplum ihtiyacı kadar üretim yapılmasıdır.
Sermaye nasıl elde edildiği çok önemlidir uzun zaman emek ve beyin gücü harcanarak elde edilmiş sermaye kutsaldır.vergi hariç dokunulmazlığı vardır (tabii kaynağı açıklanmak şartıyla) emek ve doğal kaynak sömürüsü, devletin kaynakları sömürüsünden ve gayrı meşru yollardan elde edilmiş sermaye ülkelere krizler ve fukaralık üretir bu türden elde edilen sermayeye karşı sıkı tedbirler alınmalıdır.
Sermayenin yerlisine her türlü tedbir alınabilirde yabancı sermaye konusu ne olacak hala çözüme kavuşturulmamıştır.gerçi yerli sermayeye önlem almaya kalktığınızda yurtdışına kaçmakta oda ayrı bir handikap.
Sermaye yapılarının büyüklüğü sosyal refah ve sermayenin kontrolü gibi konularda zorluklar ortaya çıkarmaktadır,sermayenin aşırı büyütülmesine(özelliklede menkul sermaye)idare tarafından büyütülmesine izin verilmemelidir. büyük sermaye gerektiren yatırımlar ortaklıklar ve işbirliği yoluyla ortaya çıkarılmalıdır.sermayeler büyüdükçe şeffaflıkları artırılmalıdır,tabii olarak vergilendirme oranları yükseltilmelidir.küresel büyük sermayeler hem devlet hemde stklar tarafından kontrol edilmelidir.
Sermaye piyasalarının geniş halk kesimlerine açık olmalıdır ki ihtiyaç duyulan yatırım sermayeleri toplanabilmelidir.bunun içinde sermaye piyasalarının güvenirliliği artırılmalıdır. Sade vatandaşların sermaye piyasalarına küçük birikimleriyle katılması sağlanmalıdır. faiz dışında alternatiflerin olmasıda sermaye piyasalarına katılımı artıracaktır.
Faiz konusunu ilerde işleyeceğiz sermaye, faiz, üretim ilişkisinin nasıl yanlış kurulduğunu tespit edip alternatifler sunacağız.
Üretime katılımda sermaye hiçbir zaman işgücü ve doğal kaynakların önüne geçmemelidir, eğer sermaye üretimde etkin konuma geçmişse toplumun bundan sağlayacağı fayda azalır üretim artık sermayeyi büyütme aracı haline gelir.
Sermaye ile ilgili diğer bir konuda sıcak sermaye,soğuk sermayedir.sermaye aslında üretimi başlatma aracıdır üretim başladıktan sonra yeterli piyasa koşulları sağlanmışsa hem sermayeyi amorti eder hemde üretimin devamına kaynak sağlar, sonuç olarak üretim başladıktan sonra sermaye atıl konuma geçer yada başka alanlara kayar. Bir üretim alanın da sürekli sermayeye ihtiyaç duyulması halinde sağlıklı bir üretim sürecinden söz edemeyiz.sermayenin sürekli yüksek getiri sağlaması ekonominin aksaklıklarını ortaya koyar.sıcak sermaye ekonominin kötü gidişatın dan rant elde eden yüzer gezer sermayedir.çoğu zaman sahiplerinin yada yönetenlerin kötü emellerine hizmet eder.sıcak sermaye uzun vadede ülkelerin ve toplumun yararına değildir bilakis ülke ve toplumların uzun vadeli çıkarlarına zarar verir,güzel olanın tamamıyla engellenmesidir fakat günümüzde bilginin ve sermayenin bu kadar evrenselleştiği bir dün yada bunu yapmak neredeyse imkansızdır .şöyle ki dışarıdan gelen sıcak sermayeyi engellemiş bile olsak içerdeki sermayenin dışarı çıkmasına engel olamayız,sıkı kontrol mekanizmaları kurularak sıcak sermayenin olumsuz etkilerini en aza indirebiliriz bunun en sıkı kontrol yöntemide ilerde açıklayacağımız dijital kaydi paraya geçiştir,bu yöntemle sadece sıcak para değil kara para ve kayıt dışı ekonomide kontrol altına alınmış olur.
Ülkeler için en iyi sermaye ulusal ve aşırı büyümemiş orta ve küçük ölçekli sermayedir. Çünkü bu üretimde riski ve refahı farklı toplum katmanlarına yayar ve ulusal güvenliği pekiştirir.
Yabancı sermaye ile ilgili tartışmalar her zaman yapılıp devam ede gelmiş karşı çıkanların ve taraf olanların haklı olduğu taraflarda var tabi. yabancı sermayenin doğrudan üretim amacıyla ülkeye gelmesin de hiçbir sakınca yok ,fakat bazı çekinceler de koymalıyız, birincisi ayrıcalıklı olmamalı yerli sermaye ile aynı şartlar altında olmalı,ikincisi sektör bazında tekelleşmeye yol açacak büyüklükte olmamalı. Ayrıca yeni ve güncel teknolojilerle gelen yabancı sermaye teşvik edilmelidir.yurtdışına üretim yapacak olan sermaye eğer çalışanlara ve çevreye zararı yoksa baş tacı edilmelidir.
D-müteşebbis02.12.2008 9:46:18
Yaratılışında her birey yeteneklerinin ortam bulması halinde müteşebbistir fakat çok azı üretimde kendi ihtiyacını fazlasını üretecek yada pazarlayacak imkanlara kavuşur bunun için çevre ve sosyal çevresi uygun olmayabilir. Ama yinede her insan normal şartlarda kendi ihtiyaçlarını karşılayacak yetenektedir,tabii istisnalar dikkate alınmazsa.
Müteşebbisler ekonominin mikro koordinatörleridir,bunun karşılığı olarak kar elde ederler.müteşebbisler toplum içerisin de en fazla risk taşıyanlardır,tabii olarak taşıdıkları riskin gereği olarak kar yada zarar ederler.
Müteşebbisler eşit şartlara sahip olarak ekonomi içerisin de yarıştırılmalıdırlar,buda eğitimle başlar. Bireyler kendi kabiliyet ve iradeleri doğrultusun da ileride bir müteşebbis olacak şekilde eğitim almalıdırlar. Eğitimdeki eşitsizlik uzun vadede sosyal alanda problemler ortaya çıkarır,bunu tavşanla kaplumbağanın yarıştırılması şeklinde izah edebiliriz,hikayedeki gibi gerçek hayatta hiçbir zaman kaplumbağalar tavşanı geçemez.
Müteşebbislerin karar almalarına ülke ölçeğinde hazırlanmış bir makro plan dahilin de yönlendirmeler yapılabilir, bunun dışında devletçi müdahalelerle müteşebbislere müdahale edilmemelidir.
Devlet müteşebbis olarak sadece özel sektörün karlı bulmadığı yada tekelleşme olduğu durumlarda mümkün olan en kısa sürede piyasada yer almalıdır.piyasa normalleri oluştuğunda devlet özelleştirme yoluyla piyasadan çekilmelidir. Ayrıca ileri teknoloji ve savunma alanlarında, stratejik ürünlerde de, müteşebbislerin yetersiz kaldığı durumlarda da piyasada müteşebbis olarak yer alabilir.
Devletin istismarcı müteşebbislere karşı en önemli silahı narh koyabilmektir. Fakat bu yola sıklıkla başvurmamalıdır,her konuda narh koyma yoluna gitmesi üretimin azalmasına yol açabilir her zaman iyi sonuçlar vermez.
Karaborsanın önünü alabilmek için devlet icbari üretim yoluna gidebilir,stoklara el koyup dağıtım kanallarını zorla açabilir,çünkü olağanüstü durumlarda müteşebbislerin olağan davranmalarını beklemek oldukça safdillik olsa gerek.
Toplumun hayatiyetini devam ettiren stratejik ürünlerde devlet özel sektöre stok bulundurma zorunluluğu getirebilir.yada kendisi stok tutabilir. Özel sektörün stok zorunluluğu müteşebbislere ve dolayısıyla üretim maliyetlerine ek yük getirmemelidir.
Şimdi ekonominin diğer kavramları üzerinde kafa yormaya devam edelim.
Arz yapısı
Arz talep dengesinin sağlanması ekonomik yapılanmaların en önemli temel taşıdır. Finans,üretim,ticaret,ve hizmet sektörlerinde arz talep dengesini sağlamak sağlıklı bir ekonomi oluşturulmasının önşartıdır,piyasa dengesinin sektörlerden biri aleyhine bozulması ekonominin işleyişini ve büyümesini sekteye uğratabilir. Ayrıca arz dengesinin talep aleyhine yada talebin arz aleyhine gelişmeler göstermesi aynı şekilde ekonomik işleyişi ve büyümeyi fesada uğratabilir. Ekonomiyi yönetenlerin en çok bu dengenin sağlanmasına kafa yormaları gerekiyor. Şimdi bunları ayrı ayrı inceleyelim.
finans dengesi
tarih boyunca finans ekonominin motorunun temel yakıtı olagelmiştir. Bu yakıtın kalitesi ve düzenli akışı ekonomileri nispeten düzenli hale getirmiştir.finans ihtiyacı düzenli karşılanan ekonomiler istikrarı ve büyümeyi yakalamıştır. Finans yetersizliği çeken yada yüksek maliyetlerle temin edenler istikrara kavuşamamıştır ve yeterli büyümeyi sağlayamamıştır.
Finansal akışkanlık siyasi istikrara ,bilgi vb etmenlere bağlı olarak ülkeler ve bölgeler arasında dolaşımı kolayca sağlaması nedeniyle ülkeler ve bölgeler arasında kalkınmışlık farkları ortaya çıkarmıştır. Oysa toplumlar üretimleri ve doğal kaynakları nispetin de finans imkanlarına sahiptirler. Siyasi,coğrafi vb nedenlerden ötürü finans imkanlarını diğer toplumlara ve bölgelere kaptırmışlardır.
Finansın ekonominin belkemiği haline gelmesinin nedeni, ekonominin diğer etmenlerine karşılık finans sisteminin çok hızlı gelişme göstermesi,risk taşımayan faize dayalı finansal sistemin kurulmasından kaynaklanmıştır.
O halde ekonominin yakıtı olan finans sistemini nasıl düzenli hale getirebiliriz? Bunun için varolan finansal sistemi ıslah etmemiz gerekir ,öncelikle yurt dışına kaçışları önlemek için sıkı tedbirler almalıyız, sermaye hareketlerini kontrol altına alamayan dünya gerçek bir ekonomik istikrar ve büyümeyi yakalayamaz. Ayrıca ülkelerin gerçekten bağımsız oldukları tartışmalıdır. 2008 finansal krizi bunu ispat etmiştir ABD nin hastalığı bütün dünyayı en azından nezle etmiştir. 2008 ABD de başlayan ve tüm dünyayı saran finansal krizin ana sebebi finansal akışkanlıktır,aşırı finansal yığılma sonucu ABD ve Avrupa borsaları şişkinleşmiş piyasa talebi bu finansal şişkinliği karşılayamadığından, bu durum fark edildiğinde balon patlamıştır. En çok sermaye çeken ülkelerin en zengin ülkeler olduğu yalanı böylece ortaya çıkmıştır. Gerçek zenginlik üretimdedir.
Finansal araçların üretimde olduğu gibi risk taşıması diğer bir finansal ıslahtır. Risk taşımayan faize dayalı finansal sistemde finans piyasaları yönlendirici konumuna gelir oysaki ekonominin diğer doneleri gibi finansman da risk taşıyıcı olsa hem üretimin önünü açacak,maliyetlerde düşüş sağlayacak ,ekonomiyi yönlendirmek yerine taşıyıcı ayaklarından birisi olacaktır. Faize dayalı finansman modeli aşamalı bir program tarafından terk edilmeli,kontrollü bir şekilde faize dayalı olmayan finansman araçları geliştirilmelidir.kar ortaklıkları gelire dayalı menkul, gayrimenkul kıymet satışları bunlara örnek olarak verilebilir ayrıca risk sermayesi kavramı geliştirilebilir.
Finansal ıslahlardan biriside finansın vergi muafiyet ve ayrıcalıkları ortadan kaldırılmalı bu konuda gerekli kararlılık devam ettirilmelidir. Devlet parası olana ayrıcalıklı vatandaş muamelesinden vazgeçmelidir.14.12.2008 21:14
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.