- 1096 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TABELACI ESAT / ARDAHAN ÖYKÜLERİ (12) (kitap 14)
Gelen insan seyirci yığınına takılıp kalıyor. Seyredenler yarım ay biçiminde anfitiyatroda; anfitiyatro seyircileri gibi dizilmişti.
Havzer’in dükkanının önü ana baba günüydü...
Tek kişilik bir oyun vardı. Yeni mahalleden Hamit Efendinin oğlu Esat oynayacaktı bu dramayı.
Esat, Havzer Demirci’nin dükkanının camına onun adını, soyadını ve künyesini yazacaktı. Havzer’in köylüleri; Tezeköylüler karıştırıp başka dükkanlara gidermiş. "
Yanlış" gittikleri kişiler de;
" Hee, biz bıyıksız Havzer’iz" deyip uyandırmazmış. Tezeköylülere köyden talimat verenler
" Havzer Tezeköylüdür. Bizim köylüdür ondan alışveriş yapın " dermiş. Talimat verenler bir de emare belirtmeden geçmezmiş.
"Havzer’in bıyığı yoktur! İkincisi Havzer’in şapkasının tereği kırıktır."
" Sarı çizmeli Mehmet Ağa. "
Esat milletin ilgisinden, seyrinden gayet memnun. Yazısını yazmaya başlamıştı bile. Babası Hamit Efendi kurumlu kurumlu sigarası müştüğünde Raşit Tırpancı’nın oradan bakıyordu. Sazaralı Nimet Hoca da rakibini garajdan seyrediyordu. Ardahan’da iki tabelacı varken şimdi üç tane olmuşlardı.
Nimet Hoca,
Necati Bey,
ve Esat...
Üç kişilik murakabe ve rakipler...
Nimet Hoca tabela yazmanın yanında müthiş portreler de çiziyordu. Üç tane portresi Ardahan’da çok konuşuldu. Avukat Halis Özdemir’in, Avukat Ali Avşar’ın, Tapucu Şerafettin’in, Bu üç portre (tablo) çok sahiciydi. Yağlı boya resimler o denli canlıydı ki, otur konuş! Şimdi ise Esat çıkmıştı.
Esat İzmir’de bir sanatkarın yanında yazı yazmanın tüm hünerlerini öğrenmişti. Ustası yabancıydı " Jakson Usta" hiçbir şeyi esirgememişti. Nimet Hoca öğretmenlikten gelen hayırhahlığından dolayı bu genç ile iftihar etti. " Ne güzel memleket çocuğu bir meslek şinas, hayta olmamış. Toplumsal itibara sahip. Keşke diğer gençlerde bir meslek sahibi olup, okuyup iş güç sahibi olsalardı. " Öğretmen milleti doğuştan iyilik severdir. Tanrı onları böyle yaratmış, öyle olmalarını istemiş. Neylersin?
Necati Beyin’de Esat’tan haberi vardı. Ardahan’da yeni bir yazı sanatkarı peyda olmuş. Necati Bey Celil Başaran’ların damadıydı. Sanatçı ruhlu içine kapanık, nezaketli bir beyefendiydi. Kendi stüdyosunda fotoğraf çekerdi. Kompozisyonları basma kalıp değildi. Yorum katardı, yorumlardı. Güzelliğin kurallarına karşı duyarlıydı. Güzel nedir? Kendi kendine sormaz da değildi hani. Gül nesnesi ile gül resminin güzelliğini kıyaslardı, düşünürdü. " Pervane gibi yakar adamı, fazla düşünmemeli " deyip; tefekkürü keserdi.
Sen yanmazsan
Ben yanmazsam
Biz yanmazsak
Karanlıklar nasıl çıkar aydınlığa.
Esat bantları çekti, yazı metnini Havzer’den aldı .Kardeşi boyaların ağzını açmıştı. Tiner fırça takımını çantadan çıkardı. Bezde vardı; o çok lazım oluyordu.
Kontur fırçası eksikti fakat onu da maharetle kontur atarak hallediyordu. Yoruluyordu; bir yerden artık fırça edinmeliydi.
Esat :
- Havzer Abi senin adın Abuzer değil miydi?
- Kütükte Havzer’dir Eseet!
- Abi tam olarak şunu mu yazacağız? "Havzer Demirci Bilumum Gıda ve Bakkaliye Kars Cd. No: 27 "
Ustası "Önce bütünü göreceksin Esat " demişti .
- Bütün nedir? Jakson Usta!
- Bütün geometrik şekildir. Çerçeve kare ise bütün karedir. O karenin ortası da merkezdir. Merkezi kullanacaksın, merkezden başlayacaksın. Merkezdeki boşluğu kare ile üçgenle, daire ile dolduracaksın. Merkeze koyduğun şeklin dört yanı boşluk eşitliği ile örülü olacak ona da dikkat!
Esat işin ilmini almıştı. Jakson Usta buna akademik bilgi derdi. Ardahan’da buna "İşin fendi " derler. Sazara’lı Nimet Hoca da resmi ve grafiği Artvin Öğretmen Okulunda öğrenmişti. Ne okuldu, ne hocalar vardı! Nimet Hoca: Şükrü Hoca’nın damadıydı. Sınıf öğretmeniydi. Sanata bulaşmıştı bir kerre. Bir yerlere ulaşmak istemiyor değildi. Bir yol haritası olsaydı n’olurdu n’olmazdı? Allah bilir! Sahi her insan yaşamına kendimi karar verir? Neden sorumluluğunu üstlenmez o halde.
Taş yerinde ağırdır. Aşık Şenlik Suhara’yı çıksaydı. Şenlik olur muydu?
Sümmani Narman’dan ilim ilim yitseydi. Kendisi ve Narman aşığı olabilir miydi? Çobanoğlu biraz murattır bir o kadar da Kars’tır.
Taş yerinde ağırdır.
Taş yerinde cevahirdir.
Taş yerinden oynarsa sakıt olur.
Bir sanat İkilemidir bilirsiniz . Yer be yerellik mi, çepe çevre evrensellik mi? Aha burada olmadan orada olunmuyor. Aşık Veysel’in gücü, Ahmet Kaya’nın özgünlüğü yer be yerellikten geliyor. Sonra, ahırında; evrensellik...
Nimet Hoca Almanya’ya gitti. Necati Bey’de İstanbul’a yerleşti. Çocukları orta yaşa gelmiştir nerdeyse. Necati Bey yazı yazmakta çok mahirdi. Performans deniyor günün paradigmal değeriyle. Onun eserlerini nasıl görebiliriz diyenlere: Ağabey Balcı’nın dükkanının kepenkleri üstünde olan tabelaya bakmalarını salık veririz. Dar, uzun bu tabela Necati Bey’in olsa gerektir. Yavruağzı renginde ki fon da mavi harflerle menevişlenmiştir. Harfler gölgelidir. Resim vardır. Arı resmi, kovan figürü sol espastadır. Kovandan arılar çıkıyor... Tabela da resmetmek zordur. "Haşim Avşar oğlu Mecit Avşar Manifaturası" tabelası da Mecit Amca’nın dükkanının önünde duruyor, bu yazın görmüştüm. O da Harikulade bir çalışmadır. Her iki tabelanın Necati Bey’e ait olduğunu sanıyoruz. Değilse bile " Güzel" ne kaybeder şanından. Nesini eksiltebilir katre deryanın.
"Çirkin sen burda dur. Güzeli buldum buldum bulamadımsa..."
"Güzele güzel demem güzel benim olmayınca."
"Güzel eskisede güzeldir. Sen bil yeter ki."
Güzelin şansı mı m’ola ?
Esat bir saati artıktır çalışıyor. Sağ elinde fırça öbüründe bez. Üzüm kasasında ağzı açık boyalar sarı, beyaz, siyah, kırmızı ve mavi. Rötuşları yapıyor Esat. Yazı bitti sayılır. "kubbe" şemasında " Demirci Ticaret..." Yazının cezbiyeti büsbütün ortaya çıktı. Esat imzasını attı. O hep "TABELA KENT" diye atardı imzasını. Tarih düştü. Alkış koptu, tebrik edenler, öpenler.
O esnada iki kişi itişmeye başladı, birbirlerine:
- İnsan evladısın o yanı geç . Öbürü de...
- Esas insan evladı sensin... demiş .
Akıllı bir amca da " Bu lafta bir şey yok, iyi bir mana taşıyor.." diyerek ikna etti.
Hamit Efendi Esat’ın gözünü öptü. Oğlu da babasının elini öptü. Hamit Kişi:
- Esat, sen bizi sevindirdin, Allah’ta seni sevindirsin oğlum. Hamit kişi göz yaşlarını içine akıttı. " Dost var, düşman vardı." El ayak çekildi. Kalabalık kalmadı. Dağıldı.
Havzer Emi Esat’ın hesabını ödedi. Çay söylemişti. Cengiz Vural sıcak çayı getirdi. Kendine de getirmişti. Başladılar çayları HORTLATMAĞA, hortlata hortlata lezzetle içtiler. Çayın lezzeti, içenlerin iştehası, çayın iştahla içilme sebebi çay suyu idi. KUNZUT’un suyu ondan, çay bal şeker gibiydi. Mehendisin de emeği vardı, ocakta o bulunuyordu.
Yıllar " Rüzgar gibi geçti."
Arada yıllar kaldı.
Şair der ki ;
" Yıldızlar mı uzak,
Gençliğim mi,
Yoksa memleketim mi? "
İhtiyar bir Ardahanlı’da demiş ki:
" O vakıt ki gitti gelmez
O ki Ardahan’da değilim.
O ki Ardahan uzakta.
Dünya ne’luğ eder! "
DÜNYA NE’LİK EDER ARDAHAN OLMAYINCA !
Yalçıner Yılmaz 07/03/2009 - Gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.