- 812 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZAMAN KAYMALARI (5)
SAHNE 5)
DEKOR: (Aynı. Palto ve şemsiye askılıkta yoktur. Saat l7.55’i göstermektedir. Televizyon açıktır. Spiker haberleri sunmaktadır. Haberler verilmeye başlanırken Eczacı yattığı yerden yavaş yavaş kalkacak ve Demirel’le ilgili haberi televizyona bakarak izleyecektir.)
SPİKER: Az önce aldığımız bir habere göre eski cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel tedavi olduğu Hacettepe Hastanesi’nden bugün taburcu oldu.(Sabit telefon çalar. Eczacı bir telefona bir televizyona bakar.) Demirel’i tedavi eden profesörlerden alınan bilgiye göre...
ECZACI: (Televizyonu kapatır. Duvar saatine bakar.) Saat altıya beş var. (Askılığa bakar.) Palto ve şemsiye de yok. (Sehpadaki gazeteye bakar.) Nijerya’da deprem... İki bin ölü. (Sevinçli) Allah’ım ne büyüksün yarabbim!. Demirel’in haberi yok, intiharı da yazmıyor. Bana ikinci defa fırsat veriyorsun Allah’ım... Beni seviyorsun yarabbim... Ben de seni seviyorum. Şükürler olsun, şükürler olsun yarabbim! (Çalmakta olan telefonu açar.) Dur, konuşma, sadece beni dinle... Prensesim benim... Beni dinliyorsun değil mi? Sana hatırlatmak istediğim özel bir gün var. Bugün yirmi yedi şubat, biricik prensesimin doğum günü... Sana bir sürprizim var sevgilim... Hani bir ay önce bizim kuyumcuda beğendiğin Trabzon işi bir bilezik vardı ya... Hani pahalı diye sana almadığım bilezik... Hatırlıyorsun değil mi? İşte onu aldım karıcığım... Çiçekleri unutur muyum? Elbette yaptırdım... Senden tek bir şey istiyorum güzelim... Bu akşam çocuğu okuldan sen alacaksın... Şey, bir iş görüşmem olacak. İşi halledersem kafadan iki milyar kazanırım. Geç kalmam merak etme... Öptüm güzelim... Biliyorum, annem ve Ercan bize gelecek, biricik kayın biraderim bana küskün. Hallederim prensesim, hallederim. (Telefonu kapar, şarkı söyler.) Gel kardeşim / Elini ver bana / Sev kardeşim /Canım feda yoluna.
DİLENCİ KADIN: (Birinci sahnedeki gibi gelir.) Allah rızası için bir ekmek parası evlâdım!
ECZACI: (Şarkı söyleyerek para verir.) Al kardeşim / Yirmi milyon sana (Tekrar verir.) Al kardeşim / Yirmi milyon daha (Tekrar verir.) Dur kardeşim / Oldu altmış milyon. / Dur kardeşim / Daha ister misin?
DİLENCİ KADIN: (Sevinçli ve şaşkın) Allah razı olsun evlâdım. Allah seni çoluk çocuğuna bağışlasın. Yeter, başka istemem.
ECZACI: (Aynı makamla) Git kardeşim, / Yolun açık olsun. (Dilenci kadın gider, Eczacı televizyonu açar.)
SPİKER: Yarın Bursa’da hava yağışlı olacak.
ECZACI: (Spikerle birlikte bağırarak) Öğleden sonra yağışlar kar haline dönüşecek. Bizden uyarması. Eğer şemsiyenizi ve paltonuzu giymeden sokağa çıkarsanız ve ardından hasta olursanız sorumluluk kabul etmeyiz. (Televizyonu kaparken.) Harika bir espri! Hay ağzına sağlık...(Askılığın yanına giderek) Palto yok, şemsiye yok, taburcu olmak yok, intihar etmek yok... Yeniden dünyaya gelmek ne güzel yarabbim! (Cep telefonunu açar. Telefonla konuşurken Müşteriye vereceği ilâçları hazırlar.) Ercan... Canım kardeşim benim... Bu akşam bize geliyormuşsun, bir sıkıntın mı var koçum? Hadi hadi söyle, çekinme! Senin benden başka ağabeyin mi var aslanım? Bir milyar mı? O kadarcık mı? Bizim için problem mi koçum? Şimdi çekini hazırlıyorum, eve geldiğimde cebinde bil... Ercan, bu konuştuklarımızı yengene sakın söyleme ha!... Hadi koçum, görüşürüz.
MÜŞTERİ: (Önceki sahnelerde olduğu gibi gelir.) İyi akşamlar muhterem.
ECZACI: Evet efendim emekli memurların ilâçlarını veriyoruz.
MÜŞTERİ: Fakat muhterem, siz benim emekli memur olduğumu nereden biliyorsunuz?
ECZACI: (İlâç kutularını gösterip poşete koyarken) Ben bilirim beyefendi. Adınız Abdullah Sakin... Bu pensangon iğnesi.
MÜŞTERİ: Fakat bu eczaneye ben ilk defa geliyorum. Adımı nereden biliyorsunuz?
ECZACI: Memuriyete yirmi sekiz yıl önce Bursa Karayolları’nda kâtip olarak başladınız. Bu da ökstrama öksürük şurubunuz.
MÜŞTERİ: Fakat nasıl olur? Bütün bunları...
ECZACI: Konya’da beş yıl, Sivas’ta beş yıl, Zonguldak’ta beş yıl müdür yardımcısı olarak görev ifa ettiniz. Bu da baktrima. Kuvvetli bir antibiyotiktir.
MÜŞTERİ: Fakat hangi ilâçları alacağımı nereden biliyorsunuz muhterem? Benim bugüne kadar yaşadıklarımı...
ECZACI: Karadeniz sahil şeridini siz yaptınız, son olarak Tekirdağ’da yedi yıl şube müdürü olarak vatana ve millete aşk ve şevkle hizmet ettiniz ve sonra emekli oldunuz. Buyrun ilâçlarınızı. Kullanma talimatını kutuların üzerine yazdım.
MÜŞTERİ: Muhterem, lütfen...Benim hakkımda bu kadar çok bilgiyi..
ECZACI: Otuz dört yaşında bir kız kardeşiniz var, görücüler onun yüzünü görür görmez evinizden kaçıyor.
MÜŞTERİ: Pes doğrusu... Yoksa siz medyum musunuz? Falcılık da yapar mısınız? Büyüden anlar mısınız?
ECZACI: Aaa, bak şimdi olmadı... Bunları duymamış olayım. Sizin gibi bir insan fala büyüye inanır mı?
MÜŞTERİ: Fakat beni şaşırtıyorsunuz muhterem. Benim hakkımda ne çok bilgi...
ECZACI: Em ay ti beyefendi em ay ti!
MÜŞTERİ: Anlamadım. Em ay ti de ne oluyor?
ECZACI: (Kalemi alıp bir kâğıda yazarak) Bakın beyefendi, İngilizler şu harfi em diye telâffuz eder; şu harfi de ay biçiminde söylerler. Bu harfe ise ti derler. Oku bakalım... Şimdi anladınız mı?
MÜŞTERİ: Ne?.. Vay vay! Şimdi anladım. Demek siz...
ECZACI: (Eliyle Müşterinin ağzını kapatarak) Sus, kimse duymasın. Bu bilgi aramızda sır olarak kalacak tamam mı?
MÜŞTERİ: (Hayranlık ve saygıyla) Elbette muhterem beyefendi, elbette... Demek hizmetlerimiz biliniyormuş.
ECZACI: Bilinmez mi muhterem?
MÜŞTERİ: Aynı zamanda takdir de ediliyormuşuz.
ECZACI: Ona ne şüphe Abdullah Bey... Haydi bakalım güle güle... Başka zaman çay kahve içmeye de beklerim.
MÜŞTERİ: Memnuniyetle muhterem beyefendi, saygılarımı arz ederim efendim, hayırlı akşamlar.(Çıkar.)
SARHOŞ: (Müşteri çıkarken şarkı söyleyerek gelir, kapının camlarını siler.) Öyle sarhoş olsam ki / Bir daha ayılmasam...(Eczacı gülerek seyretmektedir.) Öyle sarhoş olsam ki / Dertlerimi unutsam.
ECZACI: Kardeşim bu şarkının başka sözü yok mu? Hep aynı şeyleri söylüyorsun?
SARHOŞ: (Kafasını kapıdan uzatarak) Bu kadar biliyom be aabem! (Camı göstererek) Nasıl, beğendin mi? Camlar pırıl pırıl oldu öyle değil mi?
ECZACI: Harika oldu harika! Hizmetçi tutsaydım bundan daha temiz yapamazdı.
SARHOŞ: O zaman bi şarap parası be aabem!
ECZACI: (Yirmi milyon uzatır.) Al sana yirmi şarap parası.
SARHOŞ: (Şaşkın vaziyette paraya ve Eczacıya bakar.) Büyük adamsın be aabem. (İçeri girip Eczacının elini öpmeye çalışır.)
ECZACI: (Elini öptürmez.) Hayır hayır olmaz, gönlümden koptu. Hadi sana güle güle.
SARHOŞ : (Tekrar tekrar eğilip selâm vererek çıkar.) Büyüksün be aabem, ulusun be aabem, yücesin be aabem!
ECZACI: (Cep telefonunu açar.) Murat’ım benim, biricik kayınçom!... Senden çok özür diliyorum, biricik kardeşim... Hasta olmuşsun, geç haber aldık, bu nedenle gelemedik... Yarın akşam sizdeyim... Şöyle kocaman bir yayın balığı ayarlarım... En kalitelisinden de bir viski getiririm... Koçum be!... Var mı başka derdin? Para durumun nasıl?... Bizim için problem mi be kayınço!...Bir çek yazar yarın akşam takdim ederim... Aslanım benim! Yat, iyice dinlen. Haydi, biricik kaynanama da selâm... İyi geceler.
KENAN: (Kapıdan telâşla girer.) Abi be, bi kutu hap alacaktım be abi!...
ECZACI: Ne bu telâş koçum? Sana bir değil bin hap veririm. Gel bakalım, otur şuraya, dinlen biraz.
KENAN: (Şaşkın ve tereddütlü) Bir kutu hap alıp hemen gidecektim.
ECZACI: (Kolundan çekip koltuğa oturtur.) Otur şuraya be koçum. Bak nefes nefese kalmışsın. Saat altıyı geçiyor değil mi?
KENAN: Geçiyor. Ne olmuş yani?
ECZACI: Saat altıdan sonra ilâç satmak yasaktır. Bu saatten sonra ancak nöbetçi eczanelerden ilâç alabilirsin. Şurada birkaç dakika oturup sohbet edelim.
KENAN: Ne sohbeti? Ben bir kutu hap alıp gidecektim be abi.
ECZACI: Dinle bak, ben sana istediğin hapı vereceğim. Ama biri görürse beni şikâyet eder. En az bir milyar ceza yerim.
KENAN: (Dışarı bakarak) Kim görecek ki!
ECZACI: Dışarıda ispiyoncu dolu. Eczaneleri sürekli gözetliyorlar. Biz biraz sohbet edelim, istediğin ilâcı kimseye çaktırmadan raftan alıp sana veririm. Hangi haptan istiyordun sen?
KENAN: Dermatragon
.
ECZACI: Kolay be koçum. Bende koliler dolusu var. (Karşı koltuğa oturur.) Senin annen baban sağ mı Kenan?
KENAN: Adımı nereden biliyorsun?
ECZACI: (Şaşkın) Adını mı?... Ne adı?... Senin adın ne?
KENAN: Şimdi Kenan dedin ya!
ECZACI: Kenan mı dedim? Ben mi demişim?... Yanılıyorsun, ben aslan dedim. Senin annen baban sağ mı aslan?
KENAN: Sağ.
ECZACI: Nerede oturuyorlar peki?
KENAN: (Çevreye endişeyle bakar.) Şey, aşağılarda, çok uzakta...Çınar Mahallesinde.
ECZACI: Hangi sokakta peki? Kapı numarası kaç?
KENAN: (Ayağa kalkar) Ben gidiyorum, (Cebinden yirmi milyon çıkarıp uzatarak) bana dermatragon verecek misin?
ECZACI: (Omzundan tutup zorla oturtur.) Otur be koçum, az sonra vereceğim ilâcı. Şu parayı da sakla, biri görecek. Ha, dur, hay eşşek kafa! Bir telefon etmem gerekiyor. Sen otur. (Cep telefonunu açar.) Taner Bey, ben Eczacı Orhan? Nasılsın abi?.. Bir ay önce Trabzon işi bir bilezik bakmıştık sizin dükkânda... Evet evet, genişçe bir şeydi. Onu çırakla bana yolla be abi... Çok acil, bu gece eşimin doğum günü de... Parayı yarın takdim ederim abicim...Taner Bey, sizin dükkâna yakın bir çiçekçi var, onunla aran nasıl?... Güzel... Çiçekçiye söyle de kadınların gönlünü alacak bir çiçek yapsın bana, çırakla gönderiver... Çok teşekkür ederim, ben daha bir saat dükkândayım... Hayırlı akşamlar. (Telefonu kapatır, buzdolabından iki şişe bira çıkarıp açar, koltuğa oturur.) Çiçekler gelinceye kadar birkaç yudum içelim. Haydi, içsene.
KENAN: Ben bugüne kadar hiç içki içmedim.
ECZACI: Keyfin bilir... İki yudum içersen rahatlarsın, bütün dertlerini unutursun.
KENAN : (Bir yudum içer, yüzünü buruşturur.) Bunun içinde ilâç falan olmasın.
ECZACI: Ha, anladım. Sen beni kötü niyetli biri sandın. Sapık falan... Korkma be koçum. (Cüzdanını çıkarıp fotoğraf gösterir.) Bak, bu eşim, bu da on yaşındaki kızım... Bu çevrede herkes beni tanır ve sever. Seni görünce üç yıl önce trafik kazasında ölen kardeşimi hatırladım. Kardeşime o kadar benziyorsun ki... İsimleriniz de benzeşiyor. Kardeşimin adı Ercan’dı. Ah Ercan ah!.. Yaşasaydı senin yaşlarında olacaktı.
KENAN: Yapma ya!... Çok üzüldüm be abi!... Başın sağ olsun.
ECZACI: Dostlar sağ olsun. Aynı sana benziyordu be Kenan. Seni biraz üzgün görünce merhum kardeşim geldi aklıma. Seninle biraz sohbet etmek, derdine ortak olmak istedim. Haydi şerefe!
KENAN: (Şişeleri tokuşturarak) Şerefe abicim. (İçerler.)
( Perde iner) (Devamı var) erturanelmas.megabb.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.